Sınırda!..

Arz’dan Arş’a: Sonsuzluk Kulesi: [SK1] – [SK2] | Mirac: [M1] – [M2] – [M3] | Evrenin Sırları Sınırları: [ESS1] – [ESS2] | Zamanda yolculuk

Sonsuzluk Kulesi 1 : Birinci Albüm: Yaratılma tekilliği :

Kesim 1Kesim 2 | Kesim [3a] [3b] | Kesim 4 | Kesim 5 | Kesim 6 | Kesim 7 | Kesim 8 | Kesim 9 | Ref. 1Kesim 10 | Kesim 11 | Kesim 12 | Kesim 13 | Ref. 2


Kesim: 7: Sınırda!..

Sonsuzluk Kulesi’nin ne anlama geldiğini değil ama gelebileceğini bu DEV evrene bakarak kestirebiliriz belki de…

Ama bizim başlangıçtaki amacımız, ışıktan bir gemiyle evrenin en uzağına gitmek değil miydi?

Biz bu yolculuğa, yine beyin jimnastiğimizle gitmeye çalışalım:

Bunun için “ZAMAN” denen boyutu da ortadan kaldıralım. Yani “Ölümsüz olalım” ya da ebedi yaşadığımızı düşünelim.

Evrenin en uzağındaki yıldızlardan birini hedef alalım. Yani gözlem ufkumuzun içindeki en uzak yıldıza gitmek, bize ilk bakışta “Evrenin kıyısına” çıkmak gibi geliyor. Ama bunun böyle olmadığını göreceğiz ve şaşıracağız.

Alan Sandage, evrenin en uzak yıldızlarını bulmuştur. Bunlara “QUASAR/Kuazar” adı verilmişti. Bazı Kuazarlar bizden 16 – 20 milyar yıl ötededirler. Böylece 20 milyar yıl boyunca gideceğiz demektir.

Kuazarlar evrenin en uzağındadır ama en yakın yıldızlardan hatta içinde bulunduğumuz galaksiden bile fazla ışık verirler. Üstelik çok küçüktürler.

Yani en uzakta olduğu halde en güçlü ışımayı yapan çok küçük yıldız merkezleridir Kuazarlar… Bu akıl almaz bir olaydır. Komşu ülkedeki bir sokak lambasının, evimizin içindeki lambadan bizi daha çok aydınlatması kadar imkânsızı başarmıştır Kuazarlar.

İşte bu “Aknokta” yıldızlara doğru gidiyor ışık-gemimiz. Böylece 16 milyar yıl ötedeki uzaklarda ne varmış göreceğiz!..

Ölümsüz olmasına ölümsüz olduk ama bir dert daha var başımızda: Evren sürekli üzerimize doğru genişliyor!.. Öyle hızlı bir genişleme ki, kayığımızın akıntıya karşı bir metre ileri gidene kadar on metre geriye sürüklenmesi gibi imkansız!…

Demek ki asla o hedef alınan KUAZAR’a gidemeyeceğiz. Oraya gitmek için “Ölümsüz” olduğumuzu var sayıyoruz ve 16 – 20 milyar yılda gitmeyi düşünüyoruz. Ne var ki, evren genişlemekte olduğu için bu 20 milyar yıl iki katına çıkacaktır. Böylece ölümsüz olduğumuz kadar, evrenin de genişlemesini hayalen durdurmamız gerekiyor ki, gerçekten hedefimize ulaşalım.

O hedef alınan Kuazar’a gittiğimizde, bu süre zarfında çoktan bir galaksiye dönüşmüş olacaktır. İleride göreceğimiz gibi Kuazarlar birer AKDELİK ve hem de aynı zamanda KARADELİK’tir. Kuazarlar arka plandaki bir evrende yutulan maddenin, bizim tarafımıza kusulmasıdır.

Böylece o kuazar çevresine kustuğu maddeden “Galaksi kollarını” oluşturacak ve kendisi de galaksi çekirdeği olarak kalacaktır. Böyle oluşum halindeki galaksilere “SEYFERT GALAKSİSİ” diyoruz. Seyfert galaksileri ise zamanla bu Kuazar’ın bir karadeliğe dönüşmesi sonucu bildiğimiz galaksiler haline gelir.

Yani Kuazarlar bir bebek-galaksi; Seyfert galaksileri bir çocuk ve genç bildiğimiz galaksiler ise ömrünün sonuna yakın, bir ayağı karadelik çukurunda yaşlı galaksilerdir.

Dikkat edilirse, bizim hedef aldığımız kuazar’ın yerinde olmaması gerekiyor. Belki de bizim galaksimiz samanyolu’nun geçmişidir. Artık o hedef yerinde yoktur. Kendi bebekliğimizin ışımasıdır o kuazar!.. Üstelik evren belki de bir futbol topu kadar küçüktür. Bizim gideceğimiz yer, kendi “Geçmişimiz” tarihimiz olacaktır.

Zamanın açmazları denen çelişkileri bize RELATİVİTE TEOREMİ (İzafiyet Nazariyesi, Görecelik ya da Bağıllık kuramı) anlatacaktır.

Zaman kavramı karşımıza bir boyut-enerjisi olarak çıkmaktadır. Işık ile zaman hızı aynı şey olmaktadır. Yani ışık-gemimizin hızı ile zamanın hızı aynı şey olduğu için, “Ölümlü” kimseler olarak evrenin 40 milyar yıl ile ölçülen limitlerine gidemeyiz.

Şimdi yeniden ışık-gemimizin ölümsüz pilotuyla birlikte hedef aldığı evrenin en uzağı dediği “KUAZAR“a olan yolculuğumuzu sürdürelim:

En uzaktaki hedefimiz, aslında “Geçmişimizin” başıdır ve evrenin tam ortasıdır; kıyısı değildir!..

İğne ucu gibi bir noktadan yaratılan evren, sonra bir bilye, daha sonra futbol topu, sonra dünyamız kadar ve böylece genişleyerek, şimdiki akıl almaz büyüklüğe ulaşmıştır. İşte bu oluşu bir filme çektiğimizi varsayalım. Bu filmi yeniden fakat ters olarak oynatalım.

O zaman evren genişleyeceğine büzüşmüş görünecektir. Soğuyacağına ısınacak; kararacağına aydınlanacak, büyüyeceğine küçülecektir. Birbirinden uzaklaşan galaksiler de tersine birbirine bitişmeye başlayacaktır. Üstelik o galaksilerin giderek küreleştiğine ve içinden birer Kuazar çıktığını görecektik. Artık yıldızlar yerine sadece ateş-enerji vardır. O dev süper ve hiper galaksi toplulukları sadece birer süper Aknokta (Kuazar) dır.

İşte biz o Kuazarlardan birine gitmiş oluyoruz. Evren ise kendi üzerine dolanan ve bu haliyle salyangoz kabuğunun spirali gibi, aynı zamanda “Nabız” denen impuls atmasıyla kendi üzerine dolanarak genişleyen bir yapıdadır.

Yaptığımız matematik hesaplarına göre eğer evren 20 milyar yıl yaşındaysa, bu kabuk kendi üzerine 8 kez dolanmış ve artık dokuzuncu dolanımın, iyice küreleştiği için yapamayacak hale gelmiştir. Zaten evrenin 2,7 derece daha sıcaklığı düşerse, kendi üzerine sarılarak dolanması duracaktır. Çünkü genişlemesi bu enerjinin itici gücünden kaynaklanmaktadır.

O halde 16 ila 20 milyar yıl boyunca kendi üzerine 7 kez dolanmış olması gereken evrenin bu durumu “Gökleri 7 kat olarak yarattığını” bildiren ALLAH tanımıyla birleşmektedir. (Nuh S, 15. ayet.)

Şimdi yolculuğumuzu sürdürelim ve sürekli önümüzdeki kuazarı kovalayalım ışıkgemimizle…

Geçmişte o kadar geriye gitmiş olacağız ki, evrenin büyüklüğü önce dünya kadardır. Sonra futbol topu kadar ve sonra da bilye kadar!..

Bu bilye kadar evren, yine ÇOK BÜYÜK gelecektir bize… Çünkü bu bilye de galaksiler ve trilyarlarca yıldız, dünya ve ışık gemimizin bütün içeriği vardır. Gemimiz de onun içindedir. Çünkü bizler de evrenle birlikte var olan ve onun içinde olan birer maddeyiz. Dolayısıyla her şey o bilyenin içine sıkışmış olacaktı ve biz dev bir gemiyken, öylesine sıkışmışızdır ki, bir atom-altı parçacıktan da küçüğüz. Galaksimiz bile bir enerji noktacığından başka şey değildir.

Yorumlar