Bilimin sonunda ne var?

Arz’dan Arş’a: Sonsuzluk Kulesi: [SK1] – [SK2] | Mirac: [M1] – [M2] – [M3] | Evrenin Sırları Sınırları: [ESS1] – [ESS2] | Zamanda yolculuk

Sonsuzluk Kulesi 1 : Birinci Albüm: Yaratılma tekilliği :

Kesim 1Kesim 2 | Kesim [3a] [3b] | Kesim 4 | Kesim 5 | Kesim 6 | Kesim 7 | Kesim 8 | Kesim 9 | Ref. 1Kesim 10 | Kesim 11 | Kesim 12 | Kesim 13 | Ref. 2


Kesim: 3 a: Bilimin sonunda ne var?

Bilim sonsuzluk kulesine aklın yükselişidir. Arz’dan Arş’a ruh’un yücelişidir.

ALLAH (C.C.) düzeni kurmuş, Arş’ındaki tahtını “İstiva” ederek, orada “Yukarıdan aşağıya doğru” yani Arş’tan Arz’a “Rasat” ederek, dört Arş ve dört kürsi direğinde yükselen sonsuzluk kulesinin sahibi olarak kendisinin bilinmesini istemiştir. Kendisinin bilinmesi ise “BİLİM” ile olur.

Evren, 10-12 milyar yıl kadar önce “İğne ucundan küçük” bir AKNOKTA’da patlayarak açıldı.

Bu nokta cehennemden bile milyarlarca kez sıcaktı ve yoğundu. Saniyenin milyar kez milyarlarda – birinde yani “OL” dediği anda evren içinde her şeyiyle hazır oluvermişti.

O iğne ucu kadar “Aknoktacık” milyarlarca yıl boyunca genişleyerek, şimdiki dev evrenimiz oldu!..

Nasıl ki, ışıktan ya da sobadan uzaklaştıkça karanlık ve soğuk duygusu oluşuyorsa, evren de böyle genişledikçe hem ışıktan karanlığa; hem de sıcaktan soğuğa döndü.

Evren cehennemi sıcaktan şimdi zemheri soğuğuna gelmiştir. Sonsuz sıcağı şimdi kâinatın en düşük derecesi olan -273 santigrat dereceye yaklaşmıştır. Sadece iki buçuk derece daha soğursa evren buz tutacak, donacaktır.

Dolayısıyla genişleyemeyecek, duracak ve tersine Karadelik kıyamet çöküntüsüne uğrayacaktır. Böylece evrenin iğne ucu kadar bir aknoktadan başlayan doğumu; yine iğne ucu kadar bir karanoktada bitecektir. Her doğan, doğduğundan itibaren her an ölmeye adaydır.

Dolayısıyla evren daha insan yaratılmadan, yaratanın koyduğu yasalar topluluğu olan bilim ile yönetiliyordu. İnsanoğlu bu uzun zamanın en sonunda, sanki bir saat önce yaratılmıştı. Belki de 50 bin yıl arayla önce ateşi, sonra tekerleği ve daha sonra da karasaban tarımın buldu. Şimdi ise aynı insanoğlu, bilimin ivmelenmesi (giderek hızlanması) nedeniyle dakikada üç buluş yapıyor.

Evrenin yasalar, bu aknoktanın patlayarak açılmasıyla birlikte doğdu. İnsanoğlu yaratılmasaydı da evren bu en başta konmuş fizik yaslarıyla çalışmaktaydı.

Evren milyarlarca yıl sonra insanoğlunun yaratılmasını bekleyerek, sonra çalışmaya başlamadı!..

Evren, insanoğlunun kendisinin hangi yasalarla ve nasıl çalıştığını keşfetmesiyle de yaratılmadı.

Evren bir keşif beklemekten pervasız; insanın yaratılmasından umursuz, en başta konmuş olan fizik yasalarıyla işliyor!..

Demek istiyorum ki, gerçekler her zaman vardı ve vardır. Onu birinin keşfetmesiyle o “Gerçek” olmaz. Hâlbuki insan için “Gökdürbünü” bulununca görülen yıldızlar gerçek sayılıyor… Olmaz öyle şey!..

Ya da mikroskop icat edildi diye mikroplar yaratılmıyor. Mikroskoptan önce de mikroplar vardı.

Gerçekler, yaratılışın en başından beri vardı. Bizim onları gözlemlememizle birlikte yaratılmazlar.

O halde bilimin görevi, var olan gerçekleri bulmaktır. Bunu yaparken de insan aklının gidilemeyecek en uzak evrenlere bile uzanabilmesi yeteneğini kullanmalıdır. Şimdiki “Resmi Bilim” gözlediklerinin, bulduklarının üzerine kurulmuştur. Ama bulamadıklarının da var olduğunu kabul ediyor, bu kez gidemediği o yönlere zihinsel bir genişleme, yani matematik – fizik düşünce ile ulaşılıyor.

Resmi bilimin bağnaz bir yanı ise, gözleme sımsıkı sarılmasıdır. Birçok tekelleşmiş aristokrat bilim adamları, gördüklerine fizik; görmediklerine “Metafizik” demek gafletine düşmüşlerdi. Hatta bir ara “Bilim bitmiştir, her şey bulunmuştur” dediler. Evren kararlı ve her şeyiyle sabit, durağandı. Madde ölümsüzdür.

Ama radyoaktif bozunmayı Curie’ler bulunca, evrende maddenin enerjiye dönüştüğü ve ölümsüzlüğü safsatası hapı yuttu. Radyoaktif bozunma, kararsız atomları ortayakoymuştu.

Röntgen ışınları da “Gözün gördüğü her şey vardır, kalanı yoktur” safsatasını yıktı. X ışınları, Gamma ışınları ve benzeri evren ışınları gözle görülmez ama dolaylı olarak aygıtlarla görülür.

Madde ile ötesinin tam sınırında şimdi “Nötrino” denen gerçekten hayalet parçacıklar bulundu. Atomdan milyonlarca kez küçük olan ve hiçbir ışığı olmayan, maddeyle etkileşmeyen maddeye karşı saydam davranan nötrinolar nasıl bulunmuştu?

Sadece matematik denklemlerle!. Çünkü atom reaksiyonlarında sürekli bir enerji açığı vardı. Bu enerji açığına “Mini-yüksüz” anlamında “Nötrino” dendi. (Nötron değil!)

Sonra insan aklı, bilimi kullanarak, eğer bu parçacıklar var ise, dolaylı çarpışmalarla yakalanabilir olmaları gerektiğini gösterdi. Gerçekten de deney olarak bu parçacıkların var olduğu bulundu.

Yani onlar, ne maddedir, ne de değildir!.. Bu bilimin zaferidir ve gözle görünmek bir yana maddeyle hiçbir etkileşmesi olmayan bu sessiz hayaletlere beş duyu değil; saf matematik denklemler ulaşmıştır. (*) (Nötrinoların bir diğer özelliği de, seri kitaplarımız içinde yer alacak olan “Şeytan”ın kozmik yapısını açıklamasıdır.)

Nötrinolar gibi kuvvet alanları ve görünmeyen madde miktarı vardır ki, bunlar da ışık zerresi olan Kuantların (foton) hepsinin ışımadığını, ışık vermediğini ve bir de “KaranlıkZımni” ışıksız ışıma da olduğunu ortaya koyuyordu.

Evrenin bütün dört kuvveti “Karanlık enerji alanları” ile temsil edilmektedir. Örneğin bir mıknatısın demir tozlarını dizen manyetik çizgileri bu karanlık ışımanın diğer örneğidir.

Karanlık enerji alanlarının ve karanlık manyetik akıların ne olduğunu bilmeksizin, sadece aydınlığa inanıyoruz. Oysa bilim karanlıkları “MATEMATİK” yoluyla görmeden buluyor ve ispatlıyor.

evren-evrim-hi

Yorumlar