Arz’dan Arş’a: Sonsuzluk Kulesi: [SK1] – [SK2] | Mirac: [M1] – [M2] – [M3] | Evrenin Sırları Sınırları: [ESS1] – [ESS2] | Zamanda yolculuk
Sonsuzluk Kulesi 1 : Birinci Albüm: Yaratılma tekilliği :
Kesim 1 | Kesim 2 | Kesim [3a] [3b] | Kesim 4 | Kesim 5 | Kesim 6 | Kesim 7 | Kesim 8 | Kesim 9 | Ref. 1 | Kesim 10 | Kesim 11 | Kesim 12 | Kesim 13 | Ref. 2
Kesim 2: Yaratılma ihtiyacı
Allah’ın “Var” olduğuna artık içgüdülerimizden başka bilim de inanmıştır. Bilimin kanıtladığı her şey vardır ve yasakladığı yoktur!..
Okur ileri kesimlerde önyargılı olarak, bilimi Kur’an’a uyarlamadığımı, ısmarlama – sipariş ve zoraki ya da kısır benzetmelerle yazmadığımı görecektir. 20 yıllık bilgi birikiminin sonucu “DİN-BİLİM” buluşmasının gerçekleştiğini görecektir. Bugün bilim adamları, Allah doğrultusundadırlar. İstemeyerek din adamının da görevini üstlenmişlerdir. Özellikle “Karadeliklerin” bulunmasından sonra!..
Bilim; insan-cin kullara verilmiş bir nimettir ve duygulu içgüdülü hayvan-bitki âleminden bizim fazlamızdır. Hayvandan farkımız olan BİLİM yeteneğimiz, bilgi tanklarımızın dolmasıyla büyür, gelişir, derinleşir ve ALLAH’a ulaşır.
Bilim merak etmekle başlar. Merak öğrenmektir. Öğrenemediğiniz ve açıklayamadığınız içinizde bir ukde gibi durur. Sonsuzluk kulesinin en dibinde bu merak bizi dürter durur: Bitişikteki komşumuzda ne var? Karşı dağın ardında ne var? Karşı kıyıda ne var? Ay’da ne var? Öteki gezegenlerde, engin uzayda ne var?Uzayın ötesinde ne var?
Sonsuzluk kulesi bizi böyle tabandan tavana çekmeye çalışır. Meraktan, merak gidermek arzusu (Keşif, buluş) dikkatli bir bakıştan gözlem ve teorisi doğar. İşte bilim de budur, merak etmektir.
Sonsuzluk kulesinde ne var? Ya kulenin ardındaki ALLAH!.. O nasıl bir şeydir? Var mıdır yok mudur? Varsa niteliği ve niceliği, bize olan analog benzerliği, öncesi-sonrası var mıdır?
Eğer tanrı yok ise, “Tanrı inancının nedeni nedir?”
Gerek tanrısız bilimin gerek tarafsız bilimin en azından bu sonuncu soru ile başı derttedir. Çünkü insanlık tarihinden bu yana, hiç eksilmeyen güncel bir coşkuyla “Tanrı inancı” tartışması sürüyor. Bu tartışmanın “Bilim açısından” bir açmazı vardır.
YARATILMA İHTİYACI ALLAH İNANCIDIR.
Bilim, tanrı inancının kozmik bir içgüdü olmasına akıl erdiremiyor. Bilim için “Varlığın yokluğa tercih edilmesi” denen yaratılış ya da yaratılma ihtiyacı, dolayısıyla “Tanrı edinme ihtiyacı” olgusundan da başka bir şeydir: Çünkü evren yaratılmıştır. Yani “BİR ŞEY” evreni yoktan var etmiştir.
Dolayısıyla insanın mayasında bir içgüdü olan “Tanrı ihtiyacı” ile Bilimin en çetin sorusu olan “Yaratılma ihtiyacı” aynı şeydir:
Tanrı ihtiyacı ve inancı taşıyanlarla taşımayan görüşler arasındaki tarihi tartışmanın yoğunluğu ve yaygınlığı bile ALLAH varlığına işarettir. Çünkü var olmayan bir şey uğruna niçin yüzbinlerce yıl bu tartışma sürdürülmüştür. Ne var ki, tanrı varlığından kuşkusu olanlar bile huzursuzdur. Çünkü Bilim “BAŞLANGIÇ TEKİLLİĞİ” adıyla Tanrı tekilliğini, Tanrı varlığını kanıtlamıştır. Ama ateist görüş, kendilerine “Tanrının yok olduğu” ispatını yapamamıştır ve bunun ezikliği içindedir.
Bilim için, tanrının varlığını kanıtlamasaydı bile bir “Açmaz” vardı. Bilimde birbirine eşit iki ihtimal de özdeştir. Yani tanrı vardır ve yoktur, her ikisi de yarı yarıya %50’şer eşit ihtimaldir.
Hz. Ali’nin bir mantık önermesini hatırlayalım: İnanç arayan birisi, kendisine yukarıda verdiğimiz ihtimal hesabı içinde “Öteki dünyanın varlığını” sormuştu. Hz. Ali ise:
“Eğer öteki dünya yoksa, ikimiz de yaptıklarımızla baş başa kalıp, toprak olarak hiç dirilmemecesine öleceğiz. İkimizin de bundan kaybı ya da kazancı olmayacaktır.” mealinde konuşarak ilk %50 ihtimali anlatmış ve devam etmişti:
“… Ama eğer öteki dünya varsa, sen kayıpta ben ise kazançtayım, hem de ebediyen…”
O zaman bu ikinci %50 ihtimal birden ağır basmıştı ve soruyu soran kimse Müslüman olmuştu. Yasin-10, “Onları uyarmışsın ya da uyarmamışsın kendilerince eşittir.” mealindedir.
Bilim için eğer başlangıç tekilliği bile olmasaydı, öteki dünya ihtimali ağır basmaktaydı. Böylece “Tanrı inancı” taşıyanların, taşımayanlardan avantajlı olduğunu görüyoruz.
Tanrı ihtiyacı taşıyanlar ise, bu içgüdülerine doğa kuvvetlerini (Yıldız, güneş, ay, ateş, fırtına, şimşek, tabu, put vb.) tanrılaştırarak yaklaşırlar. Ya da erişilmez bir tanrı ile aciz insan arasındaki dev basamaklarla “Yarı-tanrılar ve tanrılar ile tanrılar tanrısı” olan şeyleri yerleştirirler. Roma – Yunan tanrılarının icadı ve enflasyon derecesinde çokluğu bu nedene dayanmaktadır.
Oysa tek tanrılı göksel dinler bu çok tanrıları silip süpürmek için indirilmemiş miydi? Tahrif ve tahrip olan Tevrat’ta bu tek tanrı çoğaltılmış ve özelleştirilmişti. Örneğin bu tek tanrının oğulları, insan kızlarıyla evlenmiş ve dünyada melezler bırakmışlardı. Üstelik ayrıca Yahudi ırkının özel ve savaşçı kıskanç tanrısı vardı: Yahowa!
İncil, bu çok tanrıları tek tanrıya indirmek için inmişti. Ama bu kez -Hâşâ- tanrının “Ruhül Kudüs bir damat, güvey” olarak, Hz. Meryem’i gelin seçtiğini, bu evliliklerinden bir de “Babasının oğlu” Hz. İsa’nın doğduğunu, tanrının üçlendiğini görüyoruz. Yani O’ da tahrif olmuş, kul kalemi oynatılmıştı.
Tanrı’nın ALLAH adıyla BİR TEK olduğunu sadece ve sadece KUR’AN vermektedir. Allah bir tanedir ve hatta alemleri onun yüzü hürmetine yarattığı Hz. Muhammed (S.A.V.) bile O’nun KULUDUR!..
İslam hiçbir tartışmaya yer vermediği için gerçekten çok büyük bir dindir. Kur’an’ı Kerim ise en büyük kitaptır.
Böylece tanrı var mıdır-yok mudur tartışmasından TANRI varlığına; sonra da tanrının “Kaç tane olduğu” tartışmasından TEK olduğu bilincine ve kavrayışına DEĞİŞMEZ KUR’AN nurunda inanıyoruz. Allah (C.C.)’tan başka ilah yoktur!.