Arz’dan Arş’a: Sonsuzluk Kulesi: [SK1] – [SK2] | Mirac: [M1] – [M2] – [M3] | Evrenin Sırları Sınırları: [ESS1] – [ESS2] | Zamanda yolculuk
Sonsuzluk Kulesi 1 : Birinci Albüm: Yaratılma tekilliği :
Kesim 1 | Kesim 2 | Kesim [3a] [3b] | Kesim 4 | Kesim 5 | Kesim 6 | Kesim 7 | Kesim 8 | Kesim 9 | Ref. 1 | Kesim 10 | Kesim 11 | Kesim 12 | Kesim 13 | Ref. 2
Kesim 1: Ölümsüzlük umudumuz
Bütün canlılar düşmekten korkarlar: Sanki Sırat köprüsünde dengeyi kaybetmişlercesine…
Bütün canlılar yeraltında mahsur kalmaktan korkarlar: Sanki karakabire girmek üzereymişler gibi…
Bütün canlılar ölüm ile yüzleşmişçesine geceden, karanlıktan korkarlar, ışığı isterler.
Bütün canlılar ateşten korkarlar: Sanki cehennem ile yüz yüze gelmekten kaçarcasına…
Bütün canlılar kan, irin, pislik ve çirkin her şeyden çekinirler, güzelliği ararcasına…
Bütün canlılar ve canlı ötesi bilinçli yaratıklar güveni, aydınlığı ve güzelliği severler. Sanki Cennet özlemidir bu!..
Açık, berrak bir gökyüzü, serin suların aktığı binlerce yeşil nüansında gölgeli tabiat güzelliği. Rengârenk güzel kokulu çiçekler ve türlü lezzette meyveler. Tavus kuşunun, papağanın renkleri, orkide ve gülün rengi ile kokusu ve de mandalinanın lezzetinden bizi hangi duygu hoşlandırır ve bedii bir haz duyurur. Yoksa canlılar birer sanatkâr mıdır? Güzele koşuyor; çirkinden kaçıyorlar.
Pisliğimizi yemiyor, fakat sarımsak yiyoruz. Bal arısı denen çirkin bir böcek o çiçeklerin koku, renk ve esteki güzelliğine bir güzellik mıknatısına yakalanmış gibi çekiliyor. Güzelliği niçin algılıyoruz?
Bütün bu saydıklarımız dışında yaşlanmaktan ve ölmekten de sonsuz korkuyoruz. Aslında ölümden değil; ölüm sonrası hiç yaratılmayacağımız kuşkusundan korkarız, dehşete düşeriz. Ama ölümden saniye sonra gerçekte ölmediğimizi görerek rahatlayacağız!
Ne kadar günah yükü taşıyıp, ebediyen sonsuza kadar cehennem eziyetinde kalsa da insanoğlu “Öldükten sonra dirilmeyi” ister. Çünkü yaşamak her şeyden üstündür.
En basit ve ilkel kabileler, taş devrini yaşayan topluluklar bile Ruh’a ve öldükten sonra dirileceklerine inanırlar. Bu da bir içgüdüdür ve “ÖLÜMSÜZLÜK UMUDU” dur.
Ama bizi öldükten sonra kim diriltecek? Yani geçmişte bizi kim yoktan var ettiyse, bir daha “Var etsin” diye beklentimiz var.
İnsan karakabirine; evren de KARADELİĞİNE defnedilecek. Baştan nalsı var edildikse; yine aynı kimse tarafından öylece var edilmeyi ve artık hiç ölmemeyi ümit ediyoruz. Bizi yaratan ve yaratacak olan yaratıcı olmasa, ölüsüzlük umudumuz mahvolur!.. Her birimiz bir terörist oluruz.
O halde “Yaratıcı ihtiyacı” bizim içgüdümüzdür.
Bu içgüdüsünün aklın güdümünde olduğunu bilen herkes “Allah inancına” kavuşur ve o zaman bencillik yerine sencilik denen “Düzgüdülere” kavuşur. Örneğin çalışmak düzgüdüdür haktır ama çalmak tersgüdüdür, yasaktır!..
Vicdanlarımızdaki haram – günah – çirkin – utanç pişmanlığı ve vicdan azabı gibi kısıtlamalar olmasaydı, dünyanın yasak zevk pazarından payımızı, haksız kazançlarından fidyemizi almak için hiç durmazdık. Nasıl olsa ölecek ve hiç dirilmeyecek olduktan sonra!..
“Biz Tanrı’yı yarattık; Tanrı bizi değil.” Diyen şaşı mantık bile ebediyen toprak olmaktan korku içindedir. Kendilerine her ne kadar “Bilimsel bilmemne-izm” adını yakıştırmışlarsa da bilimden nasipleri yoktur. Bilim felsefe ve demagojiden türemez. Diyalektik bile aslında İslam inancı olan bir düalitedir.
Her toplumun çirkefleri, haksızlıkları vardır. Buna karşılık “Adalet mekanizması” da vardır ki yanılabilir, yanıltılabilir ve satın da alınabilir. Bu haksızlıklara karşı ALLAH’ın adaleti olmasaydı aciz isek çıldırabilir; güçlü isek birer terörist kesilebilirdik.
Neyse ki ALLAH var. Hak denen bir hassas terazisi var. Haksızlığa uğrayanın hakkını alacağı mizan var. Doğuştan kör olanın, sakat olanın ebediyen kusursuz olacağı öte evren var! Boynuzsuz koyunun, boynuzlu koyundan hakkını alacağı bir adalet Rabbimizin “EL-ADL” ve “HAK” isminden geliyor.
Eğer Allah inancı olmasaydı, vicdanımızı kendimize bekçi yapmazdık. İyi ki ALLAH var!..