Arz’dan Arş’a: Sonsuzluk Kulesi: [SK1] – [SK2] | Mirac: [M1] – [M2] – [M3] | Evrenin Sırları Sınırları: [ESS1] – [ESS2] | Zamanda yolculuk
Sonsuzluk Kulesi 1 : Birinci Albüm: Yaratılma tekilliği :
Kesim 1 | Kesim 2 | Kesim [3a] [3b] | Kesim 4 | Kesim 5 | Kesim 6 | Kesim 7 | Kesim 8 | Kesim 9 | Ref. 1 | Kesim 10 | Kesim 11 | Kesim 12 | Kesim 13 | Ref. 2
Kesim: 5: Sonuç tekilliği
Evren ebedi de değildi: Önceleri yaratıldığı fakat hiç yok olmayacağı düşünülmüştü. Çünkü evrende gözlenen madde miktarı, evrenin genişlemesini dizginleyecek kadar kritik bir kütleye sahip değildi.
Biliyoruz ki, evrende çekim vardır. Çekim onu yaratan kütlenin ağırlığına eşittir. Kütle büyürse çekim çoğalır.
Evrende bu yeterli kütle bulunamıyordu. Ama fizik hesapları evrende “kayıp bir maddeden” söz ediyordu. Yani görünmeyen bir madde açığı bulunuyor, fakat gözlenemiyordu. Sonra bu madde açığının 12 türlü madde olduğu ortaya çıktı. Kuvvetin yani alanların kendisi bile ışımayan bir maddeydi.
Evrende her şey bir karadeliğini yaratıyor ve onun ardında ölüp gidiyordu. Evrende ışımayan gölge madde miktarı beklenenin on katından fazlaydı.
Dolayısıyla ışımayan bu karanlık ağırlık, evrenin genişlemesini yavaşlatıp, evreni kendi çekip merkezine toplayacaktı. İşte bu kıyameti oluşturacaktı.
Evren var edilmişti ve yok edilecekti. Yok edilmesi kaçınılmazdı. Evren kendi üzerine çekimle büzüşüp kapaklanmasa bile, eninde sonunda karadelikler evreni yutacak ve arkasındaki tünelden “Yeniden yaratılışa” fırlatacaktı.
Öyle ya da böyle! Evrenin bir başlangıcı olduğu gibi sonu da vardı. Başı ve sonu olan her şeyin bir ömrü, bir doğumu ve ölümü vardır demektir. O halde bu evren kapalı ve sonlu evrendi. Yani yuvarlaktı. Tıpkı dünya gibi… Ekvatoru izleyerek bir şehirden yola çıkan kimse bir evren turu atarak aynı şehre dönecekti. Başladığı ilk adımı son adımı ile aynı yerde buluşacaktı.
Evren, Güneşler, yıldızlar, galaksiler, atomlar hep böyle bir YUVARLAK’tan ibarettir. Yuvarlak bir küre ise “Evrende, uzayda” sonlu bir yer tutar. Yola çıktığınız noktaya bir tur atıp geri dönersiniz.
Işık bile böyledir. Güneşten 4 milyar yıl önce yola çıkan ışık demetlerinden biri, doğudan batıya bir tur atar ve 4 milyar yıl sonra bu kez BATIDAN DOĞAR gibi gözükür. İşte kıyamet alametlerinde biri olan “Güneşin batıdan doğması” böyle bir görüntüyü bize bildirmektedir. Karadelikler ışığı daha da çabuk bükerek güneşi doğu ve batıdan çifte doğmuş gibi gösterir.
Evren kapalı bir küredir ve bunun uzay-zaman (Aktar) çizgilerinden, Rahman; 33 uyarınca dışarı çıkamayız.
Evrenin başı ve sonu vardır: Burada olduğumuz sürece ölümsüz olamayız. Ömür ile kısıtlanmışız.
İlahi emre göre: Evrenin başı aknokta (Künnes) ve sonu karanokta (Hünnes) denen nedensel iki uçtur. İkisinden birinin olmaması halinde evren de olmayacaktı. Örneğin aknokta olmasa, evren yaratılmazdı. Eğer karanoktalar olmazsa biz (ayrık bulutlardangalaksileri yani) “Yer” kavramını bulamayacak dolayısıyla yaratılışımız bu yönde gerçekleşmeyecekti.
Aknoktalardan enerji alıyoruz ve yaşıyoruz. Karanokta olmasaydı kıyamet ve bunun ardındaki “EBEDİ ÖLÜMSÜZLÜK” umudumuz olmayacaktı. İki kez var olmak için arada bir ölüm gerekiyor.
Karanokta bizi kıyametle ölümsüzlüğe kavuşturacaktır. Yani evrenin sınır ve kısıtlama kapıları olan bu karatünellerden, kısıtsız, sınırsız bir ebedi hayata kavuşmak için karanokta şarttır, herkes ölümü tadarak ölümsüz olacaktır.
Karanoktalar olmasaydı, evren de olmayacaktı. Evrenin karakabirinden akdoğum çıkmaktadır ve ikisi aynı şey; aynı noktadır ama BERZAH (Nedensellik) yönleri terstir, iki tanedir.
Evreni kısaca “Yuvarladık” ve başı ile sonunu bir bohça yaparak derledik. Bu bizim ARZ’ımızdır. Orada görünen ışıma yani madde “YER” ve ışımayan madde, örneğin enerji alanları ve boşluk “Gök” adını almaktadır.
Yer-Gök ikilisinden oluşan ve bohçaladığımız bu “ARZ“ın keşfine çıkalım. Bu arada onun dışına gitmeye çalışalım ve önce “ARZ“ı anlayarak “ARŞ“a doğru evrenin keşfini deneyelim.