Burası Türkiye! Başbakanımız nerede?
<> Bizim mahallede (new york)
Sizin mahallede ama kapalı kapılar ardında imiş.
<> bizim mahalleye başka türlü gelinmez!
MALTA nişanını almış bizim Brave Heart prime-minister. Şövalye oldu bak!
<> Ata binme dersler de alıyordur 🙂
Bir de ata binmeyi öğrense!
Aman [candaş], o adamımdır, ona iyi bak, sana teslim!
<> boşbakanımız
<> No problem ilgileniyorum :))
Kasımpaşalıdır dikkat etmelisin!
<> Rize’li degil midur? Laz degil midur?
Rize terki diyor, baba memleketi. O kısa pantolonlu bir kasımpaşa bitirimidir. Dayıdır bayağı, kafası attı mı, yapmadığını bırakmaz. (Büy.Şeh. Bld. Bşk. iken gözlemlerim.)
<> Biz ne dayılar gördük! noriyaga gördük, saddam gördük, kaddafi gördük
Saydıklarının hepsi ATA İYİ BİNİYOR. Bizimki hem ciklet çiğneyip hem de ata binmeyi aynı anda beceremiyor. Ya ciklet boğazına takılıyor, ya da attan aşağı düşüyor!
<> Ne yapayım siz seçtiniz kendinize başbakan. Ben seçmedim
İyi ki seçmişiz. Gözümüz arkada kalmaz. Öteki seçime de denenmemiş birini seçeriz, 4 yıl daha böyle gider ömrümüzden. Sonra yeni birini deneriz. 8-16 yıl böyle idare ederiz…
Bu kez canım çay istedi! Alabilir miyim?
<> Est. buyrun
Ben büyüyünce çay ocağı açacağım, sevdim bu işi. İncebelliyi şöyleeee bir yudumluyorsun, rengi yeminle kızamık şekeri/loğusa şerbeti veya tarçın renginde… (Saf su ile demlenince böyle oluyor zaten.) Arı su… Sırrı burada!
<> afiyet olsun 🙂
Çay denen bitki neden her yerde ve iklimde yetişmez? (Kafkaslar, Seylan ve Çin’in güneyi dışında) Çünkü Çay bitkisi pirinç gibi sürekli yağışlı iklim ister. (Rizelilerin kulağı çınlasın.)
İyi ama dünyanın muson bölgeleri hep böyle… Oralarda niye çay yetişmiyor? İşte sırrı buydu: Çay asla kireçli toprakta yetişmez! (Kireç dediğimiz şey silisyum ve kalsiyum bileşimlerinin hal arasındaki ismi, yoksa sönmemiş kireç falan değil.)
<> çayın kirliyan bedene olan etkisini biliyorsunuz kaptan
Çay, Maydonoz, bu ikisi Kirlian olarak müthiş bir regülatör!
<> Şira kapısında bekleyen Wembarmy mensupları da çay isteyecekler 🙂
Onlar bizi şimdi okuyorlardır. (Biz çoktaaaaaaan mezar kemik yığını olmuşuz.) Ama ilahi fikirler ölmez, onlar can ve hayat verir!
Beni okuyorlar ve diyorum ki, tam 1400 yıl İslam diye kandırdılar insanlığı. Bizim papazlarımızdan söz ediyorum. İbrahim atamız babasına ancak 13-14 yaş tahammül etti. Şu sabra bakın ki islam alemi 1400 küsur yıldır daha İbrahim’in (ss) konumuna gelemedi!
Ben Hans, Allah’ın kullarından bir kulum. Diyorum ki, öyle bir şey bulduk/oluşturduk/yeniden keşfettik ki, 14 asırdır atalarımızın bulamadığını, bilemedeğini, beceremediği başardık/üstesinden geldik!
Ve tüm bu inanılmaz rekor tarihi sabırın ve semeresinin bir tek kelimeye sığmasına şaşıyorum: HANİF (müslüman)’IM.
Hanif Müslümanım derken, dile kolay tam 14 yüzyıl küsür var! Küsuru kaç? Yani 1430 falan mı? Sahi kaç yılındayız biz? Saatli maarif takviminiz, İhlas takviminiz falan yok mu?
<> yok 🙂
Bu grupta herkes zaman gezmeni galiba… Zaman gezmeninin zaman ile ilgisi yoktur. Saat takması bile gereksiz. Yeşile yapışınca o saatin haline acırım. Zülkarneyn bile kum saatiyle idare etmiş.
<> digital saatlerde duruyor mu yeşile yapışınca?
Bluetooth gibi. Mesafe yeterliyse seninle birlikte burulmuş zamana düşüyor. Mesafe (mesela kolunda değilse) yetersiz ise bildiği gibi çalışıyor.
<> hicri takvim = 1 Zilhicce 1424 (Takvimden baktım geldim) 🙂
(Teşekkür, ben de gazeteden bakmıştım.)
Zaman gezmeni bir turist psikolojisi taşıyor daima. Sanki bir TATİLE çıkmış, Dünya hayatı booooş diyor. Evine dönmeyi düşünüyor.
Zaman gezmenlerinin tuhaf bir psikolojisi var.
Hani yazlığa, saygiyeye gidersiniz ya, oradaki evinizde uydurma kab-kacak vardır. Eski eşyarınızı yazlığa getirirsiniz. Böyle bir psikoloji bu!
Mesela mrs.cp [Hawking], hiçbir zaman HALK içine inemedi. (felç bahane değil.) Zaman gezmenlerinin bu aymazlığı ve hatta küstahlığı var.
Mesela ben (Bu satırları okuduklarını bile bile yazıyorum), Borges ve Gurdjieff’i ukala buluyorum. Ama Tesla ve Kozyrev’in hayranıyım. Wiener falan da orta halli.
Bu zaman turistliği psikolojisini yıkan tek şey KANAT indirmek. O zaman bu dünyanın malı oluyorsunuz ve EFENDİ oluyorsunuz. Burada öleceğinizi biliyorsunuz.
Ötekiler ise DÖNECEK/DÖNDÜ ruh haletinde turist gibi yaşıyorlar. Yani yazlıktan, yeniden eve döneceklermiş gibi…
Neyse ki benim döneceğim bir evim yok! :))))))
Bugün bilimsel değilim galiba… Aslında sindirimi zor yazılar yazdım candaşlarıma… O yazıları tam gaz yazamıyorum, çünkü “JANA” denen cadının sansürüne göre yazılıyor. Kendi gitti, despotluğu kaldı yadigar.
Ben zaman içindeyim ama telepat olan Jana ZAMAN ONUN İÇİNDE, ben tersine. Ben zaman içindeyim -like all U-, Zaman telepatın içinde! Bu, benim için, ancak yeşile bulaşınca mümkün oluyor. O zaman ZAMAN BENİM İÇİMDE oluyor…
Hans von Aiberg, 23/01/2004 (217/02)
Not-1: <> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir, sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir. [] ile başlayan satırlar ve [ ] arasındaki kesimler yine sayın Aiberg’e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.
Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem konularının yıllar sonra değişmiş olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken karşılaşacağınız her türlü sorunu/hatayı vb. info@aiberg.com adresine bildirebilirsiniz.
önceki bölümü oku | 217 anasayfasına dön | sonraki bölümü oku