146 - 28 Mart 2003 Cuma

Selam hoşbuluştuklarımız Selam, sizleri özlemek güzel bir duygu. Selam ve Selam gönüldaşlar,


“Özlem” Yukarı

Özlemek nedir bilir misiniz? Önce kaybetmelisiniz ki özleyeseniz. Cennet'te özlemek yoktur, çünkü her şey tam tekmil oradadır. Ama oradan kovulan insan CENNET'i özlemektedir. Ölümsüzlüğü özlemektedir. ÖLÜMSÜZ olmak! Sonsuzötesi rakamların iflas ettiği bir kavram ve bu kavramı özlüyoruz. Çünkü onunla doğduk Kalu Bela'da. Kalu Bela'da ALLAH'a şahittik. Onu ÖZLÜYORUZ ve şu geçici/fani yaşamda ise yitirdiğimiz tüm EMANET değerleri özlüyoruz. En başta BARIŞ+BARIŞ, bunu özlüyoruz.

Şimdi bir de HASRET var, işte o BİREYSELDİR, gönülden gönüle bir ÖZLEYİŞTİR. Kalbimizin özlediği SEVDİĞİMİZDİR. SEVDİKLERİMİ ÖZLEDİM.

Sevdiklerimi özledim. İşte söze buradan girmiştik. Hepinizi bir bir, tek tek ayrı ayrı seviyorum. Sevmek -minik yavrunun annesini sevmesi- SEVMEK ne güzeldir, ne saflıktır, ne masumluktur. Ne hoş bir RUH zekatıdır sevmek... RUH RUHU sever, ama farklı sever: 1. Nefs ve içgüdüleri yoktur, çıkarsız sever. 2. Cinsiyeti, büyük-küçük, yoksul-varsıl ayrımı yoktur. Ruh ruhu TAM ANLAMIYLA SEVER. Ve sizleri tüm ruhumla sevmekteyim, bunun için özlüyorum.


“Kur’an’ın Düzeni” Yukarı

Allah'ımızın El Camii ismi de “ebced” olarak 114'dür. Anlamını bilirsiniz: Herşeyi cem eden/cemiyet eden/camia kılan yani TOPLAYAN. Toplayan-birleştiren çoğul yapan demektir. 114 şu meşhur 19'un 6 katıdır. Kur'an Sureleri’nin sayısı 114'dür dediğimizde bu doğru olur mu? BAB/SURE insanların koyduğu bir BAŞLIKTAN ibarettir. Bölümlersiniz... Fakat Allah'ımız Kur'an'ı öyle bölüm-bab diye indirmemiştir. Bazen en kısa sureler bile bir haftada tamamlanmıştır. (Asr Suresi 17 günde >>> 3 ayet). Bazen de RAHMAN SURESİ’NDE olduğu gibi tamamı bir haftada gelmiştir. Bazen de birkaç surenin arasına ayetler girmiştir. Örneğin çok uzun bir sure olan “Tebbet Ebi Lehebin...”, aslında DEĞİŞİK ZAMANLARDA DEĞİŞİK İNSANLAR konu alınarak indirilmiştir. Kur'an'ın bir mucizesi de şu: BUNA RAĞMEN SURE DİYEBİLECEĞİMİZ bablar gerçekten 114'tür. Nasıl bir tevafuk ise, bu gerçekleşmiştir. Yani deste bozulmamış, fakat herşey içinden karılmıştır. Olduğu gibi korunan sureler var: KEHF gibi... Hadid gibi... Hiç dokunulmamış ve yerleri değiştirilmemiştir.

Kur'an -kötü bir benzetmeyle- bir iskambil destesi gibi tastamamdır. Fazla-eksik değildir. Ama bu deste fazla karılmış, hatta oynanmış. Bakara Suresi topluca 50 ayeti geçmez. Ama görünüz ki, en uzun sure olmuş. Pekiyi bunu kim böyle planlamış. Elbette Hadisler'in yanıtı hazır: Cebrail kontrol etti ve böyle dizdi" diyorlar. Cebrail bir TEYP'tir. Hiçbir teyp, şarkıcıyı DENETLEYEMEZ. CD, DVD, sizi denetleyemez. Siz onu denetlersiniz (Sizin yazdığınızı varsayıyorum).


“Hz. İdris - Hz. İbrahim” Yukarı

İdris zamanına gidelim: 1, 2, 3, 4 diye sayarken, her bir rakama bir SES=HARF bağlamış. 1>>A yani ALLAH YARATAN anlamında. 2>>B yani yaratılan anlamında. A/1 demek, Allah yaratmasa da Allah idi demek. Yani tek başınadır ve kimse yoktur. Bu, Allah'ımızın BİLİNMEMESİNE rağmen, onun VAR olduğu anlamındadır. B ise BİLMEK anlamındadır. Yani YARATILAN B varlığı A=Yaratanı bilmektedir. Asli görev budur. A bildiğiniz gibi Elh>İlah/Allah anlamında. B ise EN eski (İdris ) dilinde Bİ=İki anlamındadır. Bunu Arapçadaki NA benzeri olumsuzlama olarak düşünmeyin. Biilac gibi, biperva gibi değil... Çünkü ARAPÇA şurada çok yeni bir dildir. İbrahim'in bir dalının ortaya çıkardığı bir dildir. Benim bahsettiğim ise çok eski... Ve o dil yaşıyor: Bi-kini gibi iki parça anlamında. Yaratanın TEK olmasına karşılık her yatılan İLLA ki ÇİFTTİR>>>Bİ'dir (Bi-nome gibi). A=1 tek bir çizgidir. B ise B harfinin Arapça yazılışında, başta değil de içinde olduğu gibi sola bakan bir L harfi gibidir. Yani Elif bir çentikten, Bİ ise iki çentikten oluşmaktadır.

İdris GERÇEK BİR ALİMDİR. B için 2 tane demiş ama bir de SIFIR (Geçici) anlamında bir nokta koymuştur. O nokta (B'nin noktası) çift çift varlığın illa ki yokolacağını gösterir. Bir de ALEPH/Elif noktası var: o ise NUN diye gösterilir. YANİ sıfırlardan SONSUZ TANE sonsuz çarpı sonsuz +1 Elif noktası (Borges'i hatırlayın) Georg Cantor tarafından bulunmuş ve adına ELİF denmiştir. 1=A=KALEM ile anlatılır, sıfır/0 ise NUN = Nokta ile anlatılır. Bu aynı zamanda digitalizmin temelidir ve binary sistemi anlatmaktadır. Bakınız Di-git>>>iki rakamlı demek, Bİ-NARY (Bi-neer) yine İKİ RAKAMLI demek. İlki Hint-Avrupa dillerinde; İkincisi de İDRİS dilinde/Adem dilinde böyledir. Birincisi RAKİM'dir yani mono tabanı vardır. Ama BİNARY dediğinizde tabanı STEREO'dur. Yani KEHF/HOLOGRAM içerir. Halbuki diğeri MONOGRAM içermektedir.

İdris durup dururken çentikleyerek rastgele birşeyler yapmış değildir. O gelmiş geçmiş en büyük ALİM'dir ayrıca... Ona tüm İNSANLIK UYGARLIĞINI borçluyuz. Bizi mağaralardan kurtarıp, uygarlığa çıkaran, tüm meslekleri icat eden, GRAMERİ ve YAZIYI İLK BULAN'dır. İlk matematik alimidir (Belki de son). İdris'i düşünürken, kadim bir resul (Kitap inmiştir) olarak düşünmeyin. Mesela beni, HANS'ı bir milyar ile çarpın ve bu İDRİS'tir demeniz gerekiyor. ÖLÜMSÜZ BİR PEYGAMBERDEN SÖZ EDİYORUM: Ölmedi-ölmeyecek de... Çünkü o ölümü TERS bir kapıdan girip çıkarak yaşadı.

Ömür bir çemberdir demiştim. Belli bir yönde yaşlanarak gider ve sonra ilk çıktığınız noktaya dönersiniz. yani OL'duğunuz noktaya geri dönünce "ÖL"müş olursunuz. Ama İdris ve ŞEHİD'lerde bu yön tersine çalışabilmektedir. Doğduğunuz anda, ertesi güne değil de, TERSİNE önceki güne dönerek yaşayınız. Yani doğum çizgi ve çözgüsünün eşidi olan TEK nokta>>>ÖLÜM'e geri gidersiniz. DOĞAN, ana rahminden MEZARINA ömür yaşamadan geçebilir. Elbette Allah'ımızın izin verdiği şehidliklerde olmaktadır bu... İdris ömrünün sonuna geldiğinde EN BAŞA geçebilmiştir. Bu nedenle ÖLÜMÜ TADMIŞ (Bir ara ölmüş) derken, birden yeniden DOĞMUŞ. Elbette dünya dışı bir boyuttan söz ediyoruz. Bu boyut, yeryüzü bir ÇEMBER ise, buna DİK gelen bir SULTAN KUVVET çapıdır. Yani Z eksenidir. Eğer o kağıttan çıkabilseydik, İdris'i, Şehidleri, Melekleri, Hızır'ı, Lokman'ı vb. görecektik. İsa'nın gidip geldiği bu dikmedir (GeleCEĞİ). Şehidlerin de özel bir durumu vardır: Onlar savaşta ÖLÜRLER-ama-zamanları tersine çalışır ve İdris BİRİNCİ örneğine sadık olarak, yeniden kaldıkları yerden savaşırlar. Aradan ikibin yıl geçse de bir şehid, AYNI SAVAŞI DEVAM ETTİRDİĞİNİ SANIR. Kılık kıyafeti, silahı bile eskidir. (Ashabı Kehf'in madeni paralarını anımsayınız: 8 saatte 309 yıl birden eskidi ve antika, tedavülden kalkmış bir para oluverdi). (Şehidlik bize de nasip olsun, ÇÜNKÜ DİRİ KALMANIN TEK YOLU BU). Allah'ımız DİLEDİĞİNİN ÖMRÜNÜ böyle uzatır (Ayet).

Konuyu İDRİS'den açmıştık: ELİF noktası B'yi ve B'nin noktasını bulan büyük bilgeden söz ediyorum. Onun alfabesi, tüm Dünya’da kullanılıyor. (Sina'dan çıktığı rivayet edilir, oradan Hint yazısına ve sonra da Önasya yoluyla Latin ve Sami alfabelerine yansımıştır. Mısır ve Hatta Mandarin Çin lehçesinde İDRİS izleri yaşamaktadır. Yine Kuzeyli kavimlerin RUNİK alfabesi ile GÖKTÜRK alfabesinde aynı izleri bulabiliyoruz. Çivi yazısı tamamen İDRİS dilidir, alfabesidir. Tabletten papirüse geçince, çivi karakterler yerlerini daha elyazısı-yuvarlanmış karakterlere bıraktılar. Bir ara Dünya alfabelerine bir göz atabilirsiniz.

İşte sizlere BESMELENİN Bİ'sini anlattım. Bİ'yi bulan İDRİS'DİR. İB biçimiyle EL (Harfitarif, The gibi) Bİ biçimiyle de LA (Yok) anlamına gelmektedir. Pekala BESMELE ilk kez ne zaman oluştu? Yanıtı İbrahim atamızda saklı: Bİ+İSİM bu ne demek? İSİMLENDİREN ADEM değil mi? Yani 21 gibi bir rakamı Bİ diye çeviren Ademdir. 120 >>> Yani 1, 2 ve SIFIR (Arapça nokta ile yazılır)... A, B, NUN... İBN>>>EVLAT OĞUL... Beni kelimesindeki gibi.

Gelelim İSİM kelimesinin Kur'an cifir anlamına: İsim bilindiği gibi SANSKRİTÇE NOM ve NAM'dan gelmiştir (“NAM'ı yürüsün”, Hint-İran dillerinde İSMİ sürsün" demektir). İngilizcesi NAME (Neym), Almancası Name (Namı okunuyor), Fransızca ve Latincesi NOME (Nom okunuyor). Şimdi dikkat: NOM >>> Nominal bir değerdir, isimlendirilebilir. A-nome ise, İSİMLENDİRİLEMEYEN bir değerdir. A+NOM+aly >>> Anomali gibi... Yani matematikte Bİ-NOME, Anti-NOME kavramları var ya, bunlar MATEMATİĞİN >>> İSİM; yani ses bölgesine girmektedir. Bu yüzden SES/HARF bilgisine NOMİNAL, NOMİNATİF vb. diyoruz. A, B gibi. Bunun bir de RAKAM/Rakim olarak yazılışı vardı ya: 1, 2 gibi . İşte buna da Sanskritçede Nombe diyoruz. Yani NOM >>>İSİM üzerine bir de RAKAM almış oluyor. NO: 1 gibi. İngilizce Number, Almanca Nummer, Latince Nümerik örneğindeki gibi numara vb. Böylece Bİ+İSM=BİSM'e geldik. BURADAKİ Bİ>>>İKİ, hem SES BİLGİSİNİ >>> NOME hem de bunun karşılığı olan Ebced RAKAM BİLGİSİNİ >>> Numara ikisini birden kapsamaktadır. NOMİNAL NUMARALARDAN OLUŞMUŞ bir şifredir Bİ+İSM....

Şimdi Samice olan İSM kelimesini araştıralım. İbrahim atamız BRAHMAn/Yafes ırkındandır. Bir eşi HACER/Hagar . O da Nuh'un oğullarından negro mutantlarını temsil eden Hami soyundandır. Hami ırkının Afrika kuzeyine yayılmış olduğunu dil atlaslarından bulabilirsiniz. HAMİ ırkı AFRİKA’YI yurt edinmiştir. SAMİ IRK DA ÖNASYA’YI... İbrahim'in eşi SAre (SArah) bu ırkın bir kızıdır. Demek ki SAMİLER İbrahim'den önce var olan bir ırktır. Peki SAMİ DİLLERİ DERKEN biz bir hataya mı düşüyoruz?

Nuh'un 3 oğlundan üç kişinin bir evliliği var. Hami-Sami-Yafes. Yani İbrahim erkek olmak üzere, biri Sami, diğeri Hami iki kadın ile evleniyor. SAMİCE dili, İbrahim'den de önce vardı. Lut da Sami idi. Lut ve İbrahim AYNI DÖNEMİN, çağdaş ve birbiriyle görüşmüş iki peygamberidir. (Kur'an'da ayetler bunu yazıyor). Lut ve Sara SAMİ ırkından, fakat İbrahim Yafes ırkındandır. Hanımlarının çocukları (İsrail+ismail). ANNE DİLİNİN ETKİSİNDEYDİLER, anneler daha haşir neşir olduklarından... AMA BABA DİLİ (Sanskritçe) dominant idi. İbrahim Aria dili konuşuyordu. Nemrud bir SAMİ idi. SARA bir Sami idi. Bu dil sadece NIBTİ (Nebatiye) ve Geldani (Kalde) ile Asuri (Süryani) ve İncil'in yazıldığı diğer Önasya dillerinde yaşamaktadır. Barnabas İncili HAMİCE yazılmıştır. Arami İncili de SAMİCE yazılmıştır. Babilonyalılar zaten Akkad'ları kapsıyordu. Ebla ise Avrupa ırkı grubuna giriyor (Dil itibariyle). Bu arada Elam ve Sumar adlı TURANİ ırk da var. İbrahim'den itibaren, Yafes+Sami dili >>> Sara ile evliliğinden türeyen ve önce Fenike sonra İbrani ve en sonra da Beni İsrail adını alan bir dalı oluşturdu. Yafes+Hami dili >>> Hacer'den olan Beni İsmail soyu ise yine bu iki dilin (Samice ve hamice farklıdır, ama akrabadır) karmasından oluştu. Giderek bu dile ARAB adı verildi. (Geldaniler MAHRBİ dili diyorlar, Arapça buradan çıkmış olmalı). Mahrabi >>> Harap edilmiş, aşağılanmış demektir (HARB kökünden). Böylece Arapça'nın aslında SAMİ dili değil Yafes+Hami dili KARMASI olduğunu anlamış oluyoruz. İbranice'nin de Yafes+Sami dili karması olduğunu anlıyoruz. Ama NEBATİ ve Asuryaniler SAF SAMİLERDİR. Yafesçe(Hint) içinde yoktur. Yine Habeş ve Somali dilleri Arapçadan etkilenmekle birlikte, BERBERİCE tam bir HAMİCEDİR. Arapçaya çok az benzer. Şimdi diyebiliriz ki: Bir Hintli (Mesela Gandhi) gelip, bir berberi kadını Hamiyet ile evlenir, bir de mesela Hetyopyalı Safiye ile evlenir. Sonra çocuklar ayrılır, annelerinin etkisinde, fakat babalarının dilinin büyük katkısıyla iki diyalekt oluştururlar. İşte İBRNİCE ve ARAPÇA'nın benzerliği de bu YAFESi dilinin ORTAK olmasından doğuyor. Yoksa Sami ve Hami dilleri o kadar benziyor değiller. Bu nedenle, KUR'AN, yarıyı aşkın olarak SANSKRİTÇE kelime+ Hamice indirilmiştir. SAMİ olduğunu söylemek SARA'nın soyuna düşer-ki onlar da safkan Sami değillerdir, melezdirler (Ari+Sami melezi). Ama babaları bir olduğundan (İbrahim babadır) iki çocuğunun diyalektlerinde ANNElerinin dilinden ziyade BABALARININ dili başrol oynamaktadır. Bu da TEVRAT, ZEBUR, KUR'AN ve İNCİL'e yansımıştır. Bu dört kitap Sanskritçe ile doludur. Bu yüzden Sanskritçeyi Dünya’da en iyi bilenlerden biri olmakla övünmekteyim.

Ben Hintli arkadaşların da ÖĞRETMENİYİM (Şaka değil). Hemen her ZOR konuda ben daima “DEPTH”im. “Depth” ne demek? “Derinlik”. Bir de “DEBT” var, o ne demek? “Borç”. Evet ben bu ikisiyim. “DEBT” batağa batmak, gırtlağına kadar borçlanmak mecazi anlamında. Ama benim BORCUM, sadece BİLGİMİN ZEKATINI VERMEKTİR. Benim borcum budur. Bir şey daha var: “Doubt”, bu nedir? Evet “kuşku”. YANİ, TAHKİKİ-HAKİKİ-AKLEN araştırmak ve böylece MUTMAİN olup, daha sonra doubt değil; Doubtness (Of course anlamında) ya da satisfy anlamında MUTMAİN OLUP, MUTMAİN ETMEK... Bunlar kafiye, cinas falan değil... Dil kriptolojisinin özellikleri; or doubtness (Biri Anglo, bir Saxon).

BU ARADA ARAPÇANIN SAMİ DİLİ OLMADIĞINI, ancak İBRNİCE'NİN YARIM SAMİ DİLİ OLDUĞUNU, Arapçanın doğrudan Hami dil ailesine girdiğini aklımızda tutalım.

Gelelim İSM kelimesine... (Nome ve Nummer'i araştırmıştık). İsm, hem nominalin hem de nümeriğin MÜŞTEREK ismidir. İsim meleklerin 1-2-3-4 diye nümerik konuşmalarına ADEM'in verdiği ABCD diye NOMİNAL eşdeğerliliğinin adıdır. O halde besmele'nin Bİ (7 anlamlıdır, birini vermiştim. Begin gibi, by gibi başlamak veya yanında olmak) başlangıcının bir diğer anlamı da İKİLİ-nominal-nümerik dönüşümüdür. Buna kısaca BİSM diyoruz Bism ALLAH (Bism AL ALLAH demek yanlıştır). (Allah asla yalın kullanıldığında AL denen harfitarifi almaz). Allah'ın (NÖTR) iki açılımı olan AL-RAHMAN (erkek) ve AL-RAHİM (Dişi) özelliği vardır. (Ki tartışmıştık). Biri Baba gibi merhametli, ötekisi anne gibi şefkatli, müşvik vb). Tabii liyazon/ulama olduğunda Bu BismİLLAHirRAHMANirRAHİM oluyor. Yani Bİ (bineer) ism (Nom ve no). Allah (nötr ve tekil, türevi İLAH DAHİL yoktur). Rahman >>> ERKEK TÜREVİ, RAHİM >>> DİŞİ TÜREVİ. İşte bu besmele, sanki tüm bunlardan haberliymiş gibi İBRAHİM'e indirildi. Asırlar sonra İbrahim soyundan SÜLEYMAN da bu besmeleye devam etti (Saba Melikesine gönderdiği mektup “Bismillahirrahmanirrahim” diye başlamaktadır). Ve sonunda gelip bizim Kur'an'a (Bu ayet ile birlikte) KONUK oldu.

Besmele yeni değildir. Resulullah'a indirilmemiş, İBRAHİM'e indirilmiştir. Ama birbuçuk milyar Müslümanın eminim ki % 99'u onu KUR'AN İLE İNDİRİLDİ SANIYORLAR. Bunu sadece bir Hadis yakalamıştı. Ama o da saçmalamıştı. Çünkü Süleyman'a "Ayet indi" diyor. Oysa Süleyman nebidir, resul değildir. (Babası Davut Resuldür, Musa da Resuldür). Ama Süleyman NEBİ'dir, ayet, kitap, suhuf fülün inmedi, mushaf falan inmemiştir (Hadisler illa ki bir yerinden fire verecekler).

Kur'an'da İsmail'e sayfa indiğine ilişkin bir ibare yok. Hatta, "Babacığım, sen Allah'a söz verdinse (yani ilham almamış belli) bunu yerine getirmelisin" diyor. Bu sırada İsmail, babasının Allah'ı BULDUĞU yaştadır, yani akil-baliğdir. İsmail İleride büyüyor ve Kabeyi onarıyor. Ama yine de BİR İLHAM yok ortada, sadece Babasının aldığı VAHYE tabi davranıyor. O yüzden Nebi'dir.

Meryem 54: Vezkür fil kitabi ismaıyle innehu kane sadikal va'di ve kane rasulen nebiyya

Meryem 54:Kitap'ta İsmail'i de an. Çünkü o, vaadinde sadıktı; bir resuldü, bir peygamberdi.

Zikret kitapta, vaadine (Kurban edilme sadakati) bağlıydı, Resul DERECESİNDE bir nebiydi diyor ayet. ELÇİ anlamına da geliyor. Mürsel anlamına da geliyor. MEHDİ için de RESUL deniyor. Bir de şu var: Resul mü Rasul mü? Resul ve Rasul farklı!


“Hanif İslam” Yukarı

Ali İmran 67: Ma kane İbrahımü yehuddiyyev ve la nasraniyyev ve lakin kane hanıfem müslima ve ma kane minel müşrikın.

Ali İmran 67: İbrahim ne bir Yahudi idi ne de bir Hıristiyan. O, sadece Hanif bir Müslümandı. O müşriklerden değildi.

Şimdi ayeti bir inceleyelim: İbrahim ne bir Yahudi idi. Olamazdı! Çünkü YAHUDİLERİN ATASI İDİ, ne de bir Hıristiyan. Hristiyanlık ve Musevilik onun soyundan gelenlerin getirdiğidir.

“ve la nasraniyyev...” NASIRA (Nezareth)... İsa Nasıralı olduğundan, Nasrani >>> Hristiyan demişiz. Ama Nazereth kelimesinin bir anlamı daha var: (Sonundaki TH peltek s okunur, İngilizcedeki THink gibi). Görüyorsunuz ki, NASIRA, Nasır ile ilgisi yok. SI kalın harftir. Oysa orada EN ESKİ ADIYLA kalın Z ile yazılmaktadır. NAZAR (Bakış) kelimesindeki gibi. Bir de sonunda NEZARET kelimesi yerine geçen TH (ince s) var. Şimdi bunu aklımızda tutalım, yeri gelince kullanacağız. Bu arada ayette 4 DİN sayıldığını gördünüz mü? 1. Yahudi dini (MUSEVİ DEĞİL, YAHUDİ DİNİ). 2. NASRANİ dini (Hristiyanlık değil NASRANİLİK DİNİ). 3. HANİFLİK dini (Dikkat İslam değil, HANİF İSLAM dini). Bu incelikler için ne düşünüyorsunuz acaba?

Burada ES geçilenlerin tamamı MÜŞRİKLİKTİR. Yahudilerin ve Nasranilerin dini gibi İSLAM dini de MÜŞRİK dinlerden olmuştur. Yani Allah'ın indirdiği (Musevilik, İsevilik ve KUR'AN dini MAKBULDÜR). Ama Yahudilik, Nasranilik (Monofizist ve teslis dini) ve ŞİMDİKİ İSLAM maalesef kafirliktir. Bu üçüne ehli kitab kafir diyen BEN DEĞİLİM, KUR'AN'DIR. Onlar da aslında Müslüman değiller miydi? Ama Müslümanlıklarından HİÇ söz edilmiyor. ÇÜNKÜ DEĞİLLER! (“Ma Kane” değiller anlamında ama “La” ile tamamlanırsa... İngilizcesi either...or gibi. Başa “Ma kane” geldiğinde ise bu olumsuz olur, tıpkı neither...NOR gibi. Yani NE...NE DE...).

İslamiyet (Resulullah'a gelen din de diğerleri gibi bozulunca) EHLİ KİTAB KAFİRLİĞE MÜŞRİKLİĞE SOKULMUŞ. GERÇEK MÜSLÜMANLIK OLARAK SADECE HANİF İSLAM KALDIĞINI bildiriyor ayet... Hatır için değil, iyi bir bakın HAKSIZ MIYIM?

Hac 31. Allah'a ortak koşmadan, hanîfler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Beyyine Suresi:

1. Ehlikitap'tan küfre sapanlarla müşrikler, kendilerine beyyine/açık kanıt gelinceye kadar çözülüp ayrılacak değillerdi.
2. Allah tarafından gönderilen, tertemiz sayfalar okuyan bir resul gelinceye dek.
3. O sayfalar içindedir dosdoğru-eskimez kitaplar.
4. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine beyyine/açık delil geldikten sonradır ki parçalanıp bölündüler.
5. Oysaki onlara, dini yalnız O'na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah'a ibadet etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din.

"Ey kendilerine kitap verilenler”, BU KELİME BİZİ DE KAPSIYOR. Biz de semavi kitaba sahibiz. Ve biz de artık LA İLAHE İLLALLAH (ortak kelime) işini terk ettik. Yahudilerde Allah'ın sayısız oğlu ve meleklerden de kızları var. Bin kadar tanrı var. İsrail'in tanrısının adı da YAHWE (Yahova). Tevrat'a göre, Türklerin, Bulgarların vb. herkesin bir tanrısı var. BU ÇOK TANRILI BİR DİNDİR. Yahowa'nın oğlu Ezra (Üzeyr), babası olan TANRI ile GÜREŞ tutarak onu YENMİŞTİR. Yani Yahowa sadece oğlu ÜZEYR'e yenilebilen çok güçlü bir tanrı.

Tevbe 30: Yahudiler: "Uzeyr, Allah'ın oğludur." dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih, Allah'ın oğludur." dediler. Kendi ağızlarının sözüdür bu. Kendilerinden önce inkâr edenlerin sözlerine benzetme yapıyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da yüz geri çevriliyorlar!

İŞTE YAHUDİ dini ve NASRANİ dini budur (Musevilik ve İsevilik değil). SIRAYLA ÖNCE ŞEYH, SONRA RESULULLAH/ALİ ve en sonra da ALLAH (üçüncü sırada) TANRIDIR. Bu da (Hanif olmayan) İSLAM DİNİNİN halidir. Eğer Kur'an üzerine bir kitap daha gelseydi, bizim bu HATA VE GÜNAHLARIMIZI, MÜŞRİKLİĞİMİZİ BİRER BİRER ANLATACAKTI.

Müslümanlar, “Muhammed Allah'ın SEVGİLİSİDİR” dediler (Oğlu yasak olduğundan HABİBULLAH diyoruz). Eğer Allah'ımız, Resulullah'a, sevgilisine AŞIK olmasaymış, hiçbir şeyi yaratmazmış. Onun yüzü hürmetine yaratılmışız. İŞTE BUNLAR DA ŞİRKTİR.

“Kendilerinden önce inkâr edenlerin sözlerine benzetme yapıyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da yüz geri çevriliyorlar!”

“Cenabı Hak kudsi hadisinde (Levlake levlak lema halaktul eflak) "Ey Habibim, sen olmasaydın, sen olmasaydın bu kainatı, kürreleri, bu eflakı halketmezdim" buyuruyormuşmuşmuş”!!!

Ve o Hadis'in ravisi, "BEN UYDURDUM DİYE İTİRAF ETTİĞİ HALDE TİM...". Sadece sanat eseri olarak yaldızlı Hat olduğu için, bu uyduruk hadisi atmak bir yana, bir de üstüne KUDSİ yaptık. Yani Kur'an'da olmayan, unutulmuş AYETLER...

Ayetleri anladık değil mi? (Sabiliği de sayarsak) orada 7 DİN VAR (Sabiye dini de MÜŞRİK DİN DEĞİLDİR, dolaylı olarak SAbilik dini var ayette).

Hac 17. İman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecusîler ve şirke sapanlar arasında, Allah, kıyamet günü ayrım yapacaktır. Allah, her şey üzerine Şehîd'dir, tanıktır.

Maide 69: Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve âhiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar.

Bakara 62: Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hiristiyanlardan, Sâbiîlerden Allah'a ve âhiret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rab’leri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar.

Sabiilik MAKBUL BİR DİNDİR. Allah Sabiilerin tevbesini kabul ediyor. 7 anlamı var. En yüzeydeki anlamıyla İdris dini. İkinci olarak "Biz kitap ve elçi göndermediklerimize eziyet edeceğimizi mi sanıyorsunuz?" ayeti gereği.

Geri Dön     Yukarı