126 - 26 Ocak 2003 Pazar | |
Selam ve Selam, hoşbuluştuk sevgideğerler, “Şifa” Yukarı Tarık'tan İNENE KADAR hiçbir yer yoktur... Mekan yoktur... Tarık’tan inince "Ohh Dünya varmış" dersiniz... Ve Sema’dan DÜNYA'ya inildiği gibi; ARZ'a (Dabbet’lendiğimiz Arz) oraya inince de yine Dünya yoktur, KEHF denen geçici bir Dünya vardır. 1080’e 1 oranında işleyen TUHAF bir karanlık... Ama gri hiçlik gibi değil, çünkü HİÇLİK yok, yani bir mağara gibi topoloji var. Süper Uzay tünelleri var. O tünellerin iç evrenine "KEHF" diyoruz. Yani damarın içindeyseniz 11 boyutlusunuzdur, dışında iseniz (Rakim iseniz) yine dört boyutlusunuzdur. O zaman yeniden "OHH DÜNYA VARMIŞ" dersiniz... Size Jana gibilerin "Şükürünü" anlattım, ya da Adler gibilerin iç uzayını... Mehdi diye ortaya çıktığında "Ohh dünya varmış" diyecek/diyen Adler'i anlattım... Tarık'ın içi bile bir mekandır ve Tarık belli bir hıza ulaşınca "KENDİ MEKANI DA YOK OLUR". Salt kendi bilinciniz TEK BAŞINA PARLAR... Kime parlar? Kendine... TEKSİNİZ EVRENDE ARTIK... Aslında New York ışıkları gibi herkes orada ama, kimse kimseden haberdar değil, mezar yalnızlığındasınız, ya da "Onları mağaralarında öylece görsen korkudan dönüp kaçardın" ayeti misali uyarınca o KEHF denen DABBET yerindesinizdir... İşte bunlar hiçbir bilim dergisinde ya da hiç bir bilim kurgu film-romanında bulamayacağınız, ilk duyduğunuz şeyler... Kıymetini bilin, çünkü bunlar KUR'AN çıkışlıdır... Bunu niye anlattım biliyor musunuz? Nasıl ki hiç bir Sci-fi içeriğinde bunları okumadınızsa, şimdi gireceğim ŞİFA nakli tıbbı da HİÇ duymadığınız bir şey olacak. Özetle, ruh üflenmesi BUHAR fazıdır. RUH'un kendisi TEKDİR ve bir SU fazıdır. Su gibi birleşiktir (Esir'in molekülü, atomu, bileşenleri yoktur, tek parçadır, kuantlaşmaz...). Ama... NEFS denen şey BUZ parçası gibi AYRIK bir kişilik halinde SİZİ özel olarak temsil eder. Ayetlerden biliyorsunuz: RUH tek, fakat melekler (melaike) sonsuz sayıdadır. Şimdi, iki ya da 64 nefs (buz parçası) birbiriyle nefsini aşıp-limitlerinden çıkıp-şifacılık yapabilir mi? Nazar bunun tersi ve OLABİLİYOR ise bu da olmalıdır. Gözünüzden çıkan BİR ŞEY (hased yoğuşması) gidip hedefteki kurbanı vurabiliyor... Ve bir ayeti anımsayalım: "Sanki YUSUF'umun kokusunu duyuyorum" diyor babası... Yusuf bir huridir ve Cennet kokusu dışında KOKUSUNU iletiyor... ESP-OBE gibi telepati gibi... Yusuf KUYUDA... Dikkat ediniz kuyuda ve Yusuf unutuluyor ZİNDANDA... Dikkat ediniz zindanda. Kuyuda ve zindanda... Sır burada... Tabii biliyorsunuz kuyu ve 2 yıl hapiste unutulma olayını (Şeytan unutturdu). Ağabeyleri kuyuya atıyorlar ve de hapiste unutuluyor yıllar sonra... Yusuf 10: İçlerinden söz alan biri şöyle konuştu: "Yûsuf'u öldürmeyin. Onu bir kuyunun dibine bırakın; gelip geçen kafilelerden biri onup bulup alır. Yapacaksanız böyle yapın!" Kuyudan KOKUSUNU veriyor. Öteki de iftira yiyerek hapse giriyor. Yusuf 42: Yûsuf o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne şöyle dedi: "Rab edindiğin kişi yanında beni an." Ama şeytan o adama, rab edindiği kişiye hatırlatmayı unutturdu. Böylece Yûsuf yıllarca zindanda kaldı. Şimdi şifrelere bakalım: 1. KUYU: Ama öldürülmek için değil; "TEHİR etmek için" Yani NEFSİNİZİ ÖLDÜRÜRSENİZ siz SU DENEN fundemental toz ile bütünleşirsiniz. Koku buhar >>> Sıcak. Buz Nefsiniz, kalkanınız ve de soğuk. Eğer sıcak ve soğuğu, ya da buhar ile buzu toplarsanız, SIVI su haline gelirsiniz. Evrenle bütünleşirsiniz ve TEK RUHUN tümüne sahipsinizdir. Dikkat FELSEFE yapmıyorum. Bilim yani Kur'an yorumunun ta kendisi... Neden misalleri ele aldım. Çünkü ayet diyor ki "RÜYA TABİRİ”... Rüya gerçek, bu DÜNYA YALAN. Gerçek ölü biziz ölüler (şehidler) DİPDİRİ. Evren bir hayal, ömrümüz rüya... Gördüğümüz (gece öldüğümüz) an gördüğümüz RÜYA ise gerçek. Yineliyorum: Felsefe yapmıyoruz, Kur'an tevil ediyorum. Şimdi isterseniz daha somut ve “Ha/vet” babından yaşanmış bir olayı anlatayım: Bir öykü anlatacağım. Memleketin birinde bir kötü vezir “iznogoud”, bir cadı ve bir de snob (züppe) varmış. Bunlar birbiriyle pek anlaşılmadık bir "Sacayağı" oluşturmuşlar... Bunlar nefslerini buzlarını eritip, suyu kullanıp birbirlerine kesintisiz ulaşabiliyorlarmış, hemde bütünleşerek... Snob yıllar önce son nefesini tam verecekken, İznogoud ona "Yusuf’un gömleğini" yani nefsindeki, bedenindeki içerikten (metabolizma, anabolizma vb. dahil) koku gibi nakletmiş... İkisi birbirini dengelemişler... Ve züppe ölmemiş yaşamaya devam etmiş... Gömlek (Nefsimiz, yani bizi çizen beden vb.) ölünce kötü vezir züppenin ölümüne ERTE koymuş. Ertelenmiş... Sonra bir cadı çıkagelmiş... Bir bayanmış. Olmuşlar ÜÇ KİŞİ. Üçü de birbirine gömlek alışverişi yapabiliyorlarmış. Mesela vezir “iznogoud”un bir böbreği iki yıl önce iflas etmiş ve alınması gerekiyormuş. Züppe bunu öğrenince hemen "Böbreğinin" gerektirdiği "Koku"yu nakletmiş. Vezir ölümden dönmüş ve mucize kabilinden böbreği HİÇ HASTA OLMAMACASINA yepyenilenmiş (Embrionun böbreğinin YARATILMASI gibi). Sonra cadı ölüm derecesinde hastalanmış... Şeker ve tansiyonu altüst olmuş... Ölecekmiş. Diğer ikisi hemen birer koku iletmişler gömleklerinden. Tansiyon ve şeker cadının yoluna girmiş... O ayağa kalkmış... Ama bunların bir bedeli var. Mesela: İznogoud "Şeker dengesini" yitirmiş, tansiyonunu da... Tuhaf bir hastalıkmış bu... Mesela: Eğer yüksek tansiyonlu iseniz buna göre tedavi olursunuz, veya tersi: Düşük tansiyonluysanız, bunun tedavisini olursunuz. (Halkımız diliyle ya sarımsak yersiniz ya da ayran içersiniz). Fakat bir organizma düşünün: Saat dokuzda düşük tansiyon ve dünya mosmor kararıyor. Saat onda yüksek tansiyon, diliniz pelteleşiyor kulak zarlarınız dışa patlayacak gibi. Kanda şeker veya gizli şeker. Şeker saat 11'de çok yüksek ama 12’de çok düşük... Hiç bir hekim bu GARİP hastalığına çare bulamamış vezirin... Çareyi cadı bulmuş: İyileşince hemen veziri regüle ederek İYİLEŞTİRMİŞ. Böylece gömleklerden (aura) karşılıklı şifalar birbirlerine verilmiş. Şimdi hepsi de iyilermiş. Vezir ayağa kalkmış, hatta yazmaya başlamış. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine... Şifa budur. NEFSİNİZİ öldürün. Buzları kıran buzkıran olun, suya kavuşun. Su ise TÜM NEFİSLERDİR, ya da tek bir RUH ve tekvücut olunca ŞİFA iletişimi çocuk oyuncağı. Bu aynı zamanda vezirin YOKLUĞUNUN hikayesiydi. ÜÇÜ DE ÖLMEDİ. Eğer tekbaşlarına kalsalardı sırayla öleceklerdi. Biri %100 felçten (Kalp kasları duracaktı), diğeri böbrekten, üçüncüsü de tansiyon ve şekerden ama üçü NEFSLERİNİ öyle yok ettiler ki su şeffaflığında birbirlerine "KENDİNDEKİ SAĞLIĞI" gönderdiler ve ZEKAT verircesine dengelendiler. Birbirlerini yaşattılar... Burada yöntemi bilmek değil önemli olan... Yöntemi bilir fakat fedakarlık yapmaz ötekini öldürürsünüz (Aslında sıra size gelecektir) ama o öyle bir SEVGİ dayanışmasıdır ki, SAĞLIĞINIZI HİBE ediyorsunuz. TimeBulance >>> Zaman Ambulansı işte böyle bir şey... Paranormal evrende bunlar OLMAZSA şaşarım. Adam tutup kaşığı çatalı büküyor... Nasıl mı? Gömleğinden çıkıp metalin gömleğine giriyor (Not: Metallerin bariz özelliğini anımsayalım: Elektronlar atomlara bağlı bulunmaz, YÜZEYDE bir kabuk/gömlek gibi serbest dolanırlar. Metalin nefsi de budur. Elbette herşeyin başı “OLMAYA DEVLET CİHANDA..." tekerlemesiyle sağlıktır. Şifa konusuna biraz değindik... Ama bu şifayı BİZ istediğimiz birbirimize naklettiğimiz için DEĞİL, bu şifayı bambaşka bir şey verdi BANA... Bunun ne olduğunu aslında sonun başlangıcı olarak bundan önceki sohbette fısıldamıştım. DUA mekanizması... DUA... Resulullah efendimiz bizim DUAMIZA MUHTAÇ... Allah ve melekleri O'na DUA ediyorlar... Ey iman edenler siz de edin... EDİN Kİ benim RESULÜM, kurban olduğum Resulullah SABIKUN’A GİTSİN! Çok dua edin. Ona kesintisiz (Süregen, dualarımızla ebedi devam eden) ecir var. Resulullah dualarımıza muhtaç (elbette bizler de). Namaz kılın ve Resulullah'a "Salat+selam" deyin... Eğer Rabb’imiz bunu SELAM+SELAM haline çevirirse... İşte O da Sabıkun'a İTHAL olacaktır. Mahmudiye Sabıkun ile Cennet'in teğet noktasıdır. Resulullah'a maun namazlar ve dilde göstermelik salatüsselam VIZGELİR. Allah onları tersler... Milyarları tersliyor... Resulullah HANİF MİLLETİN DUASINA muhtaç, SİZİN DUANIZA MUHTAÇ. Sizin buzlarınızdan ona giden TEMENNİYE muhtaç. Resulullah ŞEFAATE muhtaç. Bunu idrak edin. Resulullah'ı EN İYİ YERE sadece HANİFLERİN DUASI getirir. Kuru kalabalık on milyar (ölenler de dahil) Müslümanın duası değil. Hanif NAMAZ kılmalı... KILIN! Niyet edin, sureyi okuyun, kadei ahirede (iki rekat sonunda) zammı sureyi okuyun. “Selam ve selam” deyin (sağa sola selam CENNET lafıdır) ve sonra ellerinizi açın. Resullullah'a dua edin+ kendinize. Namazı HERKESE öğretmeliyiz: Kur'an'daki namazı... İbrahim atamızın patentindeki ORİJİNAL namazı. Ayıklayın Emevi bidatlarını, atın tören laflarını, namazı bozan herşeyi atın... İki rekat kılın ama TAM KILIN. O zaman Hanif'in duası kabul olur... RESULLULAH ŞEFAAT BEKLİYOR... Yani zannettiğimizin/öğretilenlerin TERSİ... Ben ÖLMEDİM. Çünkü... DUALARINIZ beni geri getirdi... Hekimlere soruyorum: Bir hasta aynı zamanda nasıl yüksek ve düşük tansiyonlu+şekerli olur da terapiye yanıt verir? Böyle bir hastalık ZATEN bu çağda olamaz ki! Ama beni takip etseydiniz, saçınızı başınızı yolardınız. Doktorlar, "Tansiyon aleti bozuk" diye değiştirip durdular... Laborantları "Şekeri doğru dürüst ölç" diye azarladılar. Başhekim "Sen tıbben ölüsün" falan dedi. "Sen ölüsün" deniyordu, hiçbirşey uygulanmıyordu. BUZ'u kırıyordum. Şifa mekanizması üçgenden geliyordu ama üçgen HİÇBİRŞEY'dir... Şifa DUA İZNİYLE ta Levhi Mahfuz'dan gelir... Beni çok sevdiğinizi öğrendim... Çünkü hayatında tam yılbaşında NOEL BABAYI gören tek insan herhalde bendim. ŞİFA getirmiş... Dualarla örgü örgü... SİZİN DUALARINIZ. Şefaat Allah'tan ama şifacılık SİZDEN İDİ. O yılbaşı HAVET'ini anlatmaya kalksam benim delirdiğime hükmedersiniz... Tek tek duaların kimden geldiğini biliyorum... Dudaktan değil, endişeden, kaygıdan gelen dualardı... Getiren getirdi. GÖMLEĞİM açıldı ve ÜÇGEN oluştu. Allah ömrümü uzattı. DUALARINIZLA... İşte namazınız buna neden oldu... Bu namazı kılın ve asla bırakmayın. Her iki namaz arası BİR ÖMÜRDÜR. Hayatınız o arada biter. Sonra yeniden doğarsınız DUA yani salat, olur Salatüsselam, o da olur selam+selam. Çünkü Sabıkun+Cennet'te salat (hem dua hem namaz anlamında) İKİSİ DE YASAKTIR VE HARAMDIR. Herkes iyi ve sağlıklı... Kimse oradan Cehennem’e ya da Dünya’ya gönderilmeyecek. Duaya ne ihtiyaç var? Diyebilir misiniz ki: "Yarabbi Cennet komşuma rızk ver!". Namaz, oruç Dünya’da... Cennette oruç HARAMDIR. Hacc yoktur, Cennetin tüm toprağı HACC'dır. Dünya’daki her HARAM orada helaldir. ŞARAP nehirlerinde banyo etmek bile HELAL. O zaman SALATüs SELAM istemez... SELAM SELAM diyeceksiniz... Biz şimdiden “selam ve selam” diyoruz (Prova ediyoruz belki de)... Vakıa 25: Ne boş bir laf işitirler orada ne de günaha sokacak bir şey. Vakıa 26: Sadece "selam, selam!" denir. Orası Sabıkun denen NAİM Cennet... Mukarrebunların yeri... “Hanif İslam” Yukarı Bu kadar övülen bu HANİFLİK nedir? Bakara 135: Yahudi ya da Hristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanif olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi. Enam 79: Ben Hanif olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim. Yunus 105: "Ve hanif olarak yüzünü dine çevir; sakın müşriklerden olma, diye emredildi." Hac 31: Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın Hanifleri olun. Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgar onu uzak bir yere sürüklemiş gibidir. Rum 30: Sen yüzünü Hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. Beyyine 5: Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve Hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur. Bakınız ALLAH RESULÜNE NE DİYOR: "Ve Hanif olarak yüzünü dine çevir; sakın müşriklerden olma, diye emredildi". Bu bizim Resulümüz, o bizim kitabımız değil mi? ŞU AN için de geçerli değil mi? HANİF... İşte bu BİZİM SİHİRLİ KELİMEMİZ. Allah'ın en sevdiği kelime diyebilirim. Allah'ın yegane dostunun MAYASI olan kelime. Resulullah zaten MÜSLÜMAN... Ama diyor ki Allah, "Allah indinde en güzel ve tek din olan HANİFLİĞE UY". Bir daha vurguluyorum: Resulullah ZATEN Müslüman ve en iyi ahlaka sahip, ama MÜSLÜMANLIĞINA CİLA atılmıyor. Tamamen tersine HANİF DİNDEN olması isteniyor. Bunda bir SIR var mı yok mu? Sırrı elbette AKIL çözer... ATALAR çözemez-çözemediler de... DUA ederseniz OLACAK! Duamıza muhtaç. "İnnallahe ve melaiketehi yusallune alennebiy...". Bu ayeti özellikle Cuma hutbelerinden HATIRLIYORSUNUZ değil mi? Dua edin Allah ve melekleri ve SİZ, o hanif olsun... Onun eciri açık, defteri dürülmedi, sevabı devam ediyor. DUA EDİN HANİF OLSUN! Ben Resulullah'a kurban olurum... Onsuz olur mu? Abese suresi yüzünden hayattayken bu olamadı... O sure başına İŞ açtı... İsterseniz o ilk 11 ayetini de yazalım. Bunlar DOĞRUDAN ALLAH VAHYİDİR ve İLK KEZ OLMAKTADIR, bunun için önemli. Abese Suresi: Yüzünü ekşitti ve öteye döndü; Yanına kör adam geldi diye. Nereden bilirsin, belki de o arınıp temizlenecek. Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak. O, kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görene gelince, Ki sen ona yöneliyorsun; Sana ne onun arınmasından! O, koşarak sana gelen var ya; Odur içine ürperti düşen. Sen ona aldırmazlık ediyorsun. Hayır, hiç de öyle değil! O, bir düşündürücüdür. Allah Resulüne burada SEN DEMİYOR. "O diyor". Neden? Çünkü: Resulullah BAYILDI hiçbir şey hatırlamadı ve yanında sadece iğrenç Ebu Süfyan ile bir de kör olan Maktum vardı. Allah TECELLİ edip DOĞRUDAN konuştu. Resulullah'a bundan önce "Kur'an'ı okurken unuturum diye acele etme..." diyen Allah bu kez tersine bir eylem yaptı ve bu ayeti Resulullah'a "De ki..." biçiminde SEN tabiriyle söylemedi... O yüzünü ekşiltti dedi.. O var SEN yok... Neden MUHATAP ETMİYOR artık RESULLAH'ı? Ama "Acele etme" ayetinin TERSİNE BU KEZ, Resulullah birden elektriği kesilmiş bilgisayar gibi sustu kaldı. Sistem çöktü... Sonra kendine geldi. Henüz hatasının farkında bile değildi. "N'oldu bana?" diye sordu. Ebu Süfyan alay etti onunla, "Her zamanki gibi delirdin" dedi. Orada bulunan İbni Maktum ise "Ey Allah'ın elçisi sen dedin ki: "Abese ve tawella...." diye o onbir AYETİ HİÇ KAÇIRMADAN ezbere söyledi... Resullullah o zaman öğrendi ki "KÖRE yüzünü abesleştirmesi yüzünden başına bunlar gelmiş...". Ve körler o gün bugün İYİ HAFIZLARDIR ve o ayetler İbni Maktum ORADA olduğu için bugün ONUN TARAFINDAN nakledildiği için BUGÜN Kur'an'da VAR! Kur'an çok karmakarışık edildiği için Abese Suresi’ni biz Zig-Zag Grubu 11 ayet olarak tasnif ediyoruz. Mesela 12 ila 15'i de yazalım: Dileyen onu düşünüp öğüt alır. Kutsanan-bereketli sayfalardadır o. Yüceltilen, tertemiz sayfalarda, Yazıcıların ellerinde; Dikkat edin KONU birden DEĞİŞTİ. Yani bu son ayetler mesela, "Zalikel Kitabe..." (Bakara 1) arkasına da gelse farketmezdi ama kör konusunda BÜTÜNLÜK var. Onun yerini değiştiremiyorsun. Birinci ayetten itibaren bütünlüğü var. PEYGAMBERLER ismetlidir, günahı affedilir ama GÜNAH işlediğinde de KATMERLİ hırpalanırlar. BEDELİNİ ödüyorlar... Ama bizler için böyle bir şey sözkonusu değil. Yarım ağız bir tevben bile kabul edilir. Kur'an tefsiri öncelikli... İnanılmaz şeyler başaracak... ÇOCUKLARIMIZ kurtulacak... Ata dininden, maun ibadetlerden, bidatlardan kurtulacaklar... O güzelim TASAVVUF'u EN İYİ en güzel biz yapmıyor muyuz? Resulullah'a en büyük saygı (tapınma değil) bizden gelmiyor mu! Allah'ı saatler boyu hep ANAN, hep zikreden, ŞÜKREDEN BİZ değil miyiz? Bizden iyi ZAKİR OLUR MU? Bizden iyi Derviş Olur mu? Kur'an’ı arkadaş edinen ve arkadaşımızla en samimi olan BİZ değil miyiz? Dünyadaki en büyük isyancı, en büyük protest biz değil miyiz! Bizden daha asi var mı? Martin Luther falan protestantlıkta elimize su dökemezler... En büyük protest bizleriz... Ve ÖFKE değil sevgi doluyuz. Sevgisiz ve hoşgörüsüz BİR AN BİLE geçirmedim. Bugün iki düzine kadar yalan söyledim ve bundan utanıyorum. Eşime karnım tok dediğimde AÇTIM halbuki, ama kalkıp pişirmesin diye öyle dedim. Bir üçgen var ki bu zamanda bu üçgenin köşeleri mutlaka ÇOK dürüst olmalılar. Ben yalanlarımın sayısına bakıyorum, gerekçelerine değil... Dağbaşına çıksam bile kendime yalan söylediğim oluyor. Dil alışmış bir kere... Misafirlikte nazlan demişler, açlıktan ölsemde "Yok ben yemiiim" falan diyor dilimiz. İlla ki evsahibi "Israr edecek". Israr etmezse ALINIYORUM üstelik... Ama bu Türkiye'de ve Arap ülkelerinde geçerli. Batıda naz-ısrar falan yok. BİR kere söylenir, ya açsındır ya tok! Arası yoktur. Haniflik ALLAH ile DOSTLUK samimiyet kurmaktan ibarettir. Allah ile DOST olunur mu? Örneğini gördük: OLUNUYOR. Kuluna dost oluyor yaratan... Ve IRK değil bir MİLLET oluşturuyor DOSTLAR milleti, İbrahim milleti... Ve İbrahim milleti "KAVİM" değil; MİLLET olarak Kur'an'da yer alan TEK MİLLET. Biz O milletteniz işte. BARIŞ ve BARIŞ, yani selam ve selam. Yahudi “Şalom=Barış” diyor... Hristiyan “Salute=Barış” diyor, Müslüman “Selam=Barış” diyor... Ve Hanif Müslüman “Barış ve barış” diyor... Barış SEVGİNİN ve hoşgörünün DOĞAL sonucudur. Sevgi ve Hoşgörü olan yerde BARIŞ vardır. Nefret ve horgörü olan yerde ise El Kaide, Hizbullah falan vardır. “Zümer Suresi 6. Ayet” Yukarı Zümer 6: Ayet Sizi bir tek canlıdan yarattı; sonra o canlıdan onun eşini vücuda getirdi. Ve sizin için davarlardan sekiz çift indirmiştir. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, bir yaratıştan öbürüne geçirerek oluşturuyor. İşte Allah! Budur sizin Rabbiniz! Yalnız O'nundur mülk ve saltanat! İlah yoktur O'ndan başka! Hal böyle iken nasıl oluyor da gerçeğin tersine döndürülüyorsunuz?! Özetle: Allah ruhundan üfledi (RUH TEK CANLIDIR) bu mesela 1 sayısı olsun... Bundan +1 ve -1 İKİ CANLI çıktı. Sonra bunlardan +V-1 ve -V-1 denen dörtlü çıktı. Bunların oluşturduğu xy kombinezonları benzerinde sanal iki DNA ve reel bir çift DNA oluştu. Biri tıpta görülen, diğer çift ise RUHTA yani görülmeyen yani nefsin mizacı... O tek canlı HEPSİYDİ (xx,xy,yy). Ayette yazılı olan DAVAR değil! Tüm hayvanlar için BİR TEK PANSPERMIA (çok veya tek organizmalı olsun farketmez). Tek bir messenger DNA sarmalı (mesela erkeğinki) dişinin tek sarmalıyla buluşur, önce onlar evlenir ve birbirlerine sarılırlar... Oldu ayetteki ÇİFT. Bundan hayat doğar... Üç karanlık; Bunu daha önce çıtlatmıştım: ANA RAHMİ ile Allah'ın RAHMİ olan SUR BORUSU/BERZAH ARASI 50 bin yıllık yoldur. “Melekler ışıktan milyarca kez hızlı takyonlardır, onlar Allah'ın katına 50 bin yıl SÜREN bir tek günde giderler” demiştim... Ama ANA RAHMİYLE ALLAH RAHMİ arası sıfır mesafedir. Kadın aşılandığı anda RUH Allah Rahminden ÜFLENİR. O inanılmaz yol öyle kısalır ki, o ruh (buz kalıbı) ta oradan buraya gelir ve hayat yeşerir... Berzah alemi birinci karanlık (buhar fazı). Aradaki zulmet perdeleri (tüneller özel yol) Meleklerin çıktığı 50 bin yıllık yol değil, EN KISA yol yordamı İKİNCİ karanlıktır ve Annenin kesesi/zarfı modülü ÜÇÜNCÜ karanlıktır. Bunlar üç yaratılışın, sekizin katları olarak tecelli etmesidir. “Messenger” Yukarı Jana inanılmaz derecede bana düşkün. Hızır, Mehdi falan demiyor, çatır çatır benim için kavga ediyor. Biraz şeker, biraz tansiyon ödünç verdim ya kıymete bindim. Artık her gece messenger ile beni arıyor, sağlığımı soruyor. "Sağlıklı ol ki bana lazım olabilirsin" diyor. Bu kurban beslemeye benziyor. Bayram girince keseceğiz ya...”. “Hans sağlıklı besili ol” demeye getiriyor. Hele bugünlerde şu dört aydır cadı bana annelik yapıyor. Çünkü benden başka evladı kalmadı. Kendininkini asla bir daha göremeyecek. Hawking bekardı ama Jana evli ve çocukluydu. Şimdi ise el değmemiş biri. Zamanın çarpıklıkları işte... Çok hislendiğim bir yazısı vardı. Meryem Ana'yı ve kendini özdeşleştiriyordu; “İkimiz de bakireyiz” diyordu ama "Çocuğumuz var" diyordu. Zaman paradoksları insanı yoruyor. AKIL sahibi olmayan biri bu tüm hatıraları birbirine karıştırır. Gelecekteki ve şimdiki, hatta geçmişteki anıları birbirine girer... Jana mesela... Şimdi bu çağda olmayan çocuğunu "okuldan almaya" gitmeye kalkışırdı falan... “Hz. Hızır - Turanlılar” Yukarı AKIL büyük nimet... Ve AKILLI olmak ise bir piyango. 12 yaşındaki İbrahim'in aklı mesela... Allah ile mantık yarışı yapıyor -haşa- Dedem Korkut... 7200 yıllık ANILARLA dolu. Dahası da var, üzerine üç asır geleceği de koy. 7500 yıllık ANILAR duruyor ve hiç unutmuyor ve KARIŞTIRMADAN. Hiç karıştırmıyor, hiç hata yapmıyor, şaşırmıyor. Hem dedenizin babasına ŞU ANDA görünüyor hem de torununuzun torununa gelecekte -ki şu anda- görünüyor. Bu ikisini birbirine karıştırmıyor. İkisini değil, iki trilyonunu birbirine karıştırmıyor. Onun MİSAK ELÇİSİ olmak en büyük hakkı... Ve Dünya çocukları tarafındoan Noel Baba diye EN ÇOK SEVİLMEK DE ONUN hakkı... Belki kırmızı elbiseli beyaz sakallı değil, şişman da değil. Bir tek şey doğru: Kuzey kutbunda Ren Geyiği sürüsü içinde yaşadığı (her çağı yaşamak bu). 70 cm yere indiğinde üşür o... Yani hemzemin olduğunda... Ama çok üşürse iki saniye sonra oradan ayrılır. Biz de "Vay be!" deriz. Hayal mi gördüm, konuştuğum adam aniden buhar oldu gitti!". Her neyse ben bir ÇOCUK olarak çok mutluyum. Efsane ve hayal kahramanı Noel Baba'yı Noel gününde gördüm (Acaba ben ilk miyim?. Bunu soramam, çünkü O SORAR). O sorar hep... Sizin sormaya hakkınız yok... Yani ayetteki gibi selam selam kadar kısa konuşursunuz, boş laf hiç olmuyor... Zaten onda bir tılsım var: Hiç akıl etmediğiniz bir SORU soruyor. Ve yanıtı siz veriyorsunuz. Yazmayacağım, çünkü bunlar HAVET konular. Şahidim yoktu. Eşim de yanımda değildi zaten. Zaten insanın kendi eşini tanık göstermesi kabul edilemez. Ama şu dikkatimi çekiyor ki, 7 asırlık bir YÜZ ve daha FİNliler ile Altaylıların dili bile AYNI iken o çağdan kalan çok karizmatik bir TURANLI. Kibar hatları var. Hani birazcık Emin Çölaşan'a benziyor. İnce hatlar, sarışın mavi+yeşil gözler, göbeksiz ideal bir vücut. Gerçekten sima olarak Emin Çölaşan’ımsı diyebilirim. Çok modern bir tip, kimse inanamaz onun ta 72 asır önce ÖYLECE doğduğuna ve değişmediğine. Gerçekten bunlar zaman paradoksları. Ben onu görmemiş olsam derdim ki "Neandartel, mağara adamı falan". Vallahi ben onun yanında daha mağara adamı kalıyorum. Orası URAL+ALTAY ortak vatanının olduğu bir yer... Şimdi Rusyanın Orenburg bölgesine falan düşüyor. Kuzey kutbuna (Makamı Hızır'a) daha sonra çıkıyor. İlginç şeyler var. Rusların Finli olduğunu söylüyor. Teutonlardın Finli olduğunu söylüyor. Ama bu ikizinin Hint Avrupa dillerinden Slav ve Germen etkisinde kaldığını, tıpkı Çinlilerin bazılarının Türkçe etkisinde kalıp Moğol adını aldıkları gibi. Ne tuhaftır ki, şu Ruslar bile Rus veya Slav değil! Ural Turanlıları, Ural Fin-Türkleri. Ari dili konuşanlara Slav deniyor sadece... Buna çok içerlemiştim: Rus, Rus değildi, yani Slav değildi. Hem biz Germenlerin hem siz Finlilerin ortak atası, aynı zamanda Slavların da atası. Soğuk ve tenha bölgede kaldıkları için bugün en saf kalmış Turanlılar doğrudan Finliler. Zaten Estonyalı bir kaç tip gördüm ki, onlar da Hızır Korkut dedeme benziyorlardı. Estonyalılar ve Finliler TURAN tipini korumuşlar... Çünkü Baltık -adı üzerinde balçık- ve Finlandiyalılar -adı üzerinde Suomi:Su/göl adamları+ülkesi. Buralara batağa balçığa hiçbir millet girememiş... Ta ki Novgorod Cumhuriyeti kurulduğunda buralara el atılmış. Yani el değmemiş tipler olarak kalmış Çud'lar (Tüm Baltık ve İdil-Ural Finlileri, hatta Macarlar). Türk-Macarlar çabuk asimile oluyorlar. Bulgarlar da öyle... Sen Türkoğlu Türksün...Ama beş kuşak sonra Slavca konuşuyorsun... Adın bile Türk >>> Bulgar (Balkar) ama Türkçe bilmiyorsun Slavsın artık... Fakat TİPLERİNİ koruyorlar) Bulgar Hanlığı Kazan bölgesinden Tuna’ya gelenlerdir). Bu yüzden Bulgarlar da TİP olarak Turanlıdır. Çünkü karışacakları bir tek bile Slav kabilesi yoktu... Slavlar asimile olacağına, Turanlılar asimile oldu ki evlere şenlik... Ekseriyet, ekalliyete asimile oluyor... Gerçekten bizlerin Hint-Çin vb. gibi bir YAZILI kültür ve sanatı yok... Varsa yoksa Orhun anıtları. Atilla'nın ünlü iki üç realistik resmi var. Bir viking tamamen... Daha doğrusu her Macar (Hun - Hungary) zaten Finlidir, Viking tiplidir. Daima Yüeçi, Jurjur ve Asya (Kuşhan) hunlularını HUN sanmışız. Batı Hunları yanlış kelime... Onlar Volga Turanlıları. Türkçenin atası olan bir dili konuşuyorlar. Türkçe ve Macarca bu dilden daha sonra çıkıyor. Göktürklerde artık adı TÜRKÇE oluyor... Batı Hunlularını batıya iten şey, doğudan gelen Yüeçi vb. çekik gözlü Moğolları... Batı Hun kelimesi aslında yanlış ama bu meşhur bir yanlış olmuş, artık DİNİMİZ gibi düzeltilemez... Bunlar Volga Turanlıları. Yüeçiler ta Selenga Irmağı’ndan geliyorlar. Bunlar ise HEP oradaydılar... Tıpkı Gürcüler gibi, hep Kafkasyadaydılar der gibi... Attila, Atlı Han demekmiş... Ne alaka! O çağda “at”ın adı henüz (pars der gibi) “part” idi. Daha sonra “at” olarak kısaldı. Attila nasıl oluyor da Atlı Han demek? Han zaten Turancadır. Ama isimde HAN adı geçmiyor ki? Bunun sırrı Fincede saklı: ADEM demek, Attila ADEM demek (Ata demek) ve lakap. Yani Timuçin ve Cengiz Han gibi... “La” ve “Le” ekleri KRAL soyu demek. Atti+LA ve Bu+LE+da. Bu >>> Big >>> Büyük demek. Şimdi bile öyle. “Yesevi - Mevlana - Bektaş” Yukarı K.Maraş'dan çok farklıdır Elbistan, Ökkeşler diyarı... Ökkeş adını hep Alevilere yakıştırdılar. YESEVİNİN soyu UKKAŞE'dir o... Hep Yeseviyi ve öğrencilerini (Yunus gibi) Alevi diye yutturmaya kalktılar... Yunus'a Kızılbaş dediler... Allahaşkına o yüzlerce şiir içinde BİR TEK ALİ HASAN HÜSEYİN var mı? Mevlanaya homo dediler... Aman yarabbi... Bunu söyleyen Osmanlı harem hayatı... Genç çocuklardan metresleri olan HAREM hayatı bunu söylüyor... Yapmasınlar bunu, ben Yunus, Mevlana rencide oluyoruz. Bilmiyorlar mı biz şairlerin İNTİKAMI acı olur! Ukkaşe Yesevi'nin soyudur ve ALEVİ falan değildir, SÜNNİ hiç değildir... Ökkeş'in öyküsü bu... Herkes bir yere gönderilmiş. Hacı Bayram Ankara'ya Mevlana Konya'ya, Bektaş Göreme'ye ve diğer adı az bilinenler de diğer yerlere... Bunlardan UKKAŞE ise Elbistan biraz Afşin'e... Hepsine Alevi deyip çıktılar... Sünni değil Alevi değil. Pekiyi ne bu insanlar? Mutlaka Haricidir diyecekler... Kimse farketmiyor mu "MEZHEPSİZ" bunlar... Sadece MÜSLÜMAN bunlar... SADECE Müslüman olmak, ya da Resulullah ve Ali gibi MEZHEBİ olmamak DİNSİZLİK kabul ediliyor bu illerde... "Orası Alevi köyü", "Orası Sünni mahallesi". Mezheb taassubu BİZİ MAHVETTİ. ŞEYTAN HİÇ BU KADAR SEVİNMEMİŞTİ! MEZHEB TAASSUBUYLA Hristiyanlığı da Müslümanlığı da BİTİRDİ. Bu iki din kalmadı! Yerine Mezheb var: Ekümen+Papa, şu bu! İki dinde de Katoliklik ve Ortodoksluk var. Hristiyanlıkta Protestantlık çıktı... Ama MÜSLÜMANLIKTA 26 Ağustos Millenium'una kadar PROTESTANTLIK ÇIKMAMIŞTI! Geç kaldık ama ŞEREFLİ GELDİK! Şii (Katolik) Sünni (Ortodoks) demeyin artık, Hanif (Protestanlık) var. Olması gereken var. Üstelik bizim Calvin'imiz ya da Martin Luther'imiz yok, böyle biri HİÇ OLMAYACAK! Çünkü bizim Martin Luther ve Pierre Calvin'imiz İBRAHİM. Hans falan değil... DOĞRUDAN BİZZATİHİ İBRAHİM'İN TA KENDİSİ... Hans bu çağın Mehdi üç asır sonrasının sadece İbrahim "Elçileri ya da memurları". PROTESTANTLIĞIN (Hanifliğin) KURUCUSU bugün çıkmadı. EN ESKİ ÇAĞLARDAN BERİ ALLAH DOSTU OLAN O, milletimin babası. Ve biz ne kadar gericiyiz değil mi? Şeyh yok, para pul sömürüsü yok, almak yok HEP VERMEK var. “Kişisel Bilgiler” Yukarı Thornshavenliyim, 1945 doğumluyum. Savaş bitmemiş ve ben kundakta bebeğim. Ana kıtaya döndük: Helsingborg'a... Fakat Almanlar tüm ailemi yok edecek kadar kötü anılar bıraktılar... Bu yüzden savaşta tarafsız olan Sverige'ye geçtik. Karşısı Helsingör denen İsveç kasabası... Aradaki boğaziçi enindeki boğaza da Kattegat: Cat Gate deniyor... Çünkü buz tutuyor ve KEDİLER buz üzerinden karşı kıyıya geçebiliyorlar... "Geleceğin mesajları" bunlar, kaptanın seyir defteri... Beni saçmacılık, hayalcilikle suçlayacaklarsa, ŞİMDİDEN TİKSİNİP bizi bıraksınlar diye lazım bunlar... Hulki Cevizoğlu'nun karşısında da bunları söylerim. Edip Yüksel ve milletvekili Yaşar Nuri değilim, neysem onu söylerim... TV'de NEYSEM OUN SÖYLEMEDİM Mİ? Ötekiler gülünç olmadılar mı? Ben VAKARIMLA ve melamiliğimle ve güleryüzlü sevgimle, orada HANİF ahlakıyla bulunmadım mı? Hatta beni aşırı yumuşak bile buldular... Hayır oraya bir TAKTİK veya ROL olarak çıkmadım. KENDİMDİM. Ta kendimdim. SEVGİ doluydum, SEVGİYDİM... ORADA ben BEN olarak vardım. Sen sen değilsen ROL yaparsın, ya da hırçınlaşıp cerbezelik yaparsın... Şu açık oturumlarda o ROL KESENLERİ görüyorum.. Gördükçe de şu dürüstlüğü ÇOK SEVİYORUM. ALLAH da dürüstü çok sever. | |
Geri Dön Yukarı |