117 - 20 Ağustos 2002 Salı | |
Hoşbuluştuk, hoşbuluşturana hamdolsun candaşlar, “Şura” Yukarı Demokrasi Kur'an'da Şura diye geçer. Evrensel dilde (Örneğin İngilizce Sure=Emin olmak) ile ilgilidir. Şura kelimesi Şura Suresi içinde şura diye geçmektedir zaten sureye adını veren de o! Maddeler şunlar: Ali İmran 104 çağrısı Dosdoğru Hanif namazı (Maun değil) Lider, sultan-saltanat vb. yoktur. İMECE demokrasisi vardır. İNFAK (Allah'a borç vermek) vardır. İşte bu dört madde içinde ŞURA'ya uyulmadığı için daha önce infak istemedim ama şimdi acil şifa önceliği nedeniyle infak etmenizi (Ki Edoferon ortaklığının sermayedarı oluyorsunuz, zekat değildir bu) acilen istedim. Daha önce istemedim. Çünkü Şura işi çıkmaza girdi. 1. Sizler Allah'ın çağrısı gereği "İyiliği emreden kötülüğü yasaklayan" bir HANİF grup olarak ayrıldınız. Kimse öne geçemez. Hans Aiberg bile imecenin bir parçasıdır ve Şura'nın iradesinin emir kuludur. Eğer şura kurulsaydı İNFAK etmenizi isteyebilirdim, ama şimdi bunu isteyemez oldum! Edoferon dahil tüm buluşlar ve bulunacak olan bulgular ŞURA'ya tarafımca devredilecek ve gelir kaynağı olacaktı. Bizler diğer grupların tersine üyelerden para istemeyip, KAYNAĞI kendimiz oluşturacağız, ki kendimiz=Şura=ZİP-ZAP idi. Bizler Mighty'ninki gibi EŞİT-eşgüdümlü ve herkesin VARLIKTA eşit olduğu düzenin Şura’sını kuracaktık. Şura=Zip-Zap idi diye uyardım baştan. Ve Şuranın sayısı Zig-Zag gibi 300 civarında olacaktı. Yani kişi açığımız vardı. Kimileri dışlanmış değildi. Tam tersine özellikle hanımların kuracağı kurucu şura, önce 77 kişiyi sonra da zaman içinde peryodik olarak üstünü bir meclis biçiminde oluşturacaktı. Bütün bunlar sanal alemde olacaktı. Çünkü Zig-Zag gibi Zip-Zap da "Resmi bir kuruluş" olmayacaktı. Thule gibi faşizan ya da masonik komplolarla kimsenin eline geçmeyecekti... Ve bütçesini üyelerinden değil, kendinden OLUŞTURACAKTI, tam tersine üyelerine refah verecekti, konfor sağlayacaktı. Yani alan değil VEREN bir şura kuracaktık. Şimdiye kadar gelenler verilenler "Bana gücünüz ile yardım ediniz ki size sağlam bir SEDD yapayım" ayetinin taliminden başka bir şey değildi... Ve SERMAYENİZ idi, benim değildi ve asla kendime istemem. “WEMB Düzeni” Yukarı Kur'an'da hiç PARA sözü geçmez demiştim (İki olay anlatırken altın para anlamında DİNAR sözü geçer sadece)... Ve TİCARET sözü geçer, ki çok dürüst ticaretten söz eder. Gayrı dürüst Müslüman tüccarlar için "Mezarlarından şeytan çarpmış gibi kalkacaklar" ifadesi kullanılmıştır. Gelecekte Mighty (Mehdi)nin düzeni, ki şimdiden oluşturuluyor tarafımızca EŞİT eşgüdümlü bir sistem. 12 ana DİL birliği üzerine kurulu, ne vahşi aşırı zengin ne de bir tek yoksul var! Konfederasyonlar birbirini EŞİT olarak destekliyor ve refah açığını BİR HAVUZDA topluyorlar, yani beynelmilel bir İMECE var. Rekabet yok, 12'lik bir ŞURA var. Onun BloCongreSenate'si yani Monoblok bir Dünya Kongre & Senatosu var. Makrodan öte bir ekonomi. EcoPolTeCulTour deniyor/Denecek (Ha/vet). Öncelikle çıkar yok, rekabet yok herkes güle oynaya üretiyor ve eğleniyor. WorlDollar var: Altın'dan yapılı bir para (Kur'an'da DİNAR). Herkes bu wDollar'ın milyoneri ama milyarder yok yoksul yok. Herkes dolar milyoneri. DİNAR=Altın para yani WorlDollar ise manyetik bir biçimde kredi vb. içeriyor. Kağıt para (Banknot) HİÇ yok! Altın altındır satarsın, dönüştürürsün ama kağıdı yakarsın kül olur gider. Para üzerinde yazılı olan miktarı hak edecek bir elementten yapılmalıdır. Bin dolar var ABD'de ama bin dolarlık ALTIN değil kağıt, yakarsan kül oluyor. Günün birinde US $ bizim zavallı TL gibi bir sarsıntı geçiririrse, o bir kağıt fiyatına inecektir. Yani üzerinde magnetik okumalı WorlDollar (Almancası WelTaller) hem reel, hem sanal bir MADENİ para-aynı zamanda bir kompüter bank. Kur'an'da bunun adı var DİNAR. Gelelim teknolojiye ki akıllara ziyan: Dev büyükbaş hayvanlar ve devasa küçükbaş hayvanlar. Bir portakal büyüklüğünde kirazlar (Bunlar Kur'an'da haber verilir: Dikensiz Kiraz diye geçer). HER BİR BAŞAK BİN TANE verir diye Kur'an'da GELECEKTEKİ başaklar/Tahıllar da anlatılıyor. Bakara suresinde fil-dinozor iriliğinde İNEK de var. Bakara 261: Mallarını Allah yolunda infak edip harcayanların durumu, yerden, her başağında yüz dane bulunan yedi başak çıkarmış bir daneye benzer. Ve Allah, dilediği kişi için daha da arttırır. Allah Vâsi'dir, yaratışını ve yarattıklarını genişletir; Alîm'dir, herşeyi en iyi biçimde bilir. Burada bildirilen 7 x 100 = 1 tane. Yani gelecekte ekolojik kirlilik olmadığı sürece sıkıntı yok. Gezegenler zaten komşu ülkeyi gezmek kadar emrinde olacaktır... Ve gezegenler ile uzaya AĞIR SANAYİ def edilecek, Dünya temizlenecektir. Dünya sadece çiftçilerin dünyası olacak. Onlar da sibernetik robot gibi bir şeyler yani çiftçiler. İnsanoğlu Cennet örneğinde verildiği ilkelerden yola çıkacaktır. Cennet'te köşklerin çatılarında ORMAN vardır. Bunun anlamı şu: İnsan nüfusu ormanları yok ediyor, yerine betonları dikiyor. Orman bitiyor, doğa dengesi yitiyor ama düzenli bir kentçilik ve nazım plan dahilinde tüm büyük site-apartmanların bir mahalle biçiminde yukarıdan tek çatı ile birleştirilip oraya fenni gübreli bir ORMAN inşaa edilmesiyle, ORMANI öldürmeyeceksin gelecekte, başının tacı yapacaksın ve YUKARI KATA ÇIKIP/TERASTA, BOLU ORMANLARI KADAR GENİŞ BİR ORMAN İÇİNDE tur atacaksın, piknik yapacaksın. O ayetler bunları anlatıyordu. Apartmanlar her açıdan güneşi görüyorlar. Sadece örneğin yüz büyük apartmandan oluşmuş bir çatı kompleksi üzerinde orman var. Bunun damı tümleşik. Tarımsal alanda toprağa ihtiyaç duymayan, yani bitkinin istediği tüm minarelleri bir su katmanı içinde, deniz suyu kıvamında sunan hydra tarlalar ve de hani şu halı desenleri katalogları vardır ya renk falan seçersiniz, ya da boya renkleri, mozaik katalogları vardır. O biçimde TARLALAR düşündünüz mü? Kat be kat... Bir yerinden (eksenden) zımbalı, bir tarla yana kaçıyor, alttaki ışık alıyor, ya da soğuk hava şartlarında üstüste kapatılıyor. Denizler okyanus çiftliği yapay atlantis çiftlikleri. Dünyanın besini BALIK oğlu balık, kaynıyor denizler balıkla, deniz mahsulleriyle... Yani düşünürken bunları çok farklı düşünün. Ay - uzay endüstrilerini... Orada ağır sanayiinin kurulduğunu. Hammaddenin gezegenlerden sağlandığını, yani sınırsız olduğunu ve ağır endüstrinin uzayı kirletemeyeceğini (çünkü uzayın ekolojisi yoktur). Üstelik uzay bize her noktadan eşit uzaklıktadır. Eko sistemi olmayan uzayı isteseniz de kirletemezsiniz. Yani BASİT düşünmemeye bakalım. Kur'an'da adres bellidir. Sapasağlam dağları BİZ OTURALIM diye yaptı... Ve öyle bir edat kullanılmış ki "Hem üstünde hem içinde” diye geçiyor. O Tibet ve Himalaya sistemi neye yarıyor? Hiçbirşeye! Ama içini Nevşehir Kapadokya biçiminde dizayn edersen, sıcacık bir yuva oluverir dağlar. Ve dağlar güneş alır. Çünkü dağlar mağmadır/lavdır yani kayaç ve topraktır, kildir, kumdur, silisyumdur. Bundan CAM diye bir şey yapılıyor bilirsiniz! Eğer çok yüksek (fusion) basınç altında bir kayayı dıştan ve içeriden eşit basınç altında tutarsanız, onun adı yeşilimsi bir CAMTAŞI olur, daha büyük basınçlarda ise Tektit denen ve Tarık'ın da lumbozları olan kozmik ışınları geçirmeyen CAMLAR oluşacaktır. Bu camlar öyle serttir ki Boraks gibi en sert bir şey bile onu çizemeyecektir. Bor madeni ise Merkür, Venüs, Mars ve Asteroidlerde bir de dev gezegenlerin uydularında öyle çok var ki! Dünyada pek az var. Olanın yarısı da zaten Türkiye'de... “Astral Seyahat” Yukarı Astral seyahat şudur: 1. Bizim bedenimiz vardır, bunun tersine... İşte bu dalga mekaniğindeki dipole olayıdır. Yani adı Astral yolculuk oluyor. Rüyada uçuyoruz ya da dolaşıyoruz. Bu en basit bir astral vizyondur. Erenler de Misal aleminde (ki rüyaların mekanı burasıdır) üst uzaya çıkıp, sonra yeniden uzaya girebiliyorlar. Böylece bedensiz astronomi denen gezici durugörü (Clair Voyance) gerçekleşiyor. Ölümde bu iki beden birbirinden ayrılıyor ve dik olan beden (Yani bilinç) sürekli astral vizyon halinde kalıyor (Ruhlar alemi vb. denir ya oraları vb.). “Sohbetler” Yukarı "Chat"in tek sevmediğim yanı söylemek istediklerinizin ya da konferansınızın binde birini ancak yazabiliyorsunuz. Oysa beni TV'den izleyenler bilirler ki, çok hızlı ve eksiksiz konuşurum. Konferanslarım da öyledir, montajda çok az kırpma vardır bende. Bir de akademisyen diliyle sadece uzmanların anladığını farkettim, onun için çok sade yazıyorum ve benim bu tarzımı beğendiğinizi de biliyorum. Öğretme yöntemim de değişiktir. MİSAL olayını Allah çok sevdiği için ve kullandığı için ben de çok kullanıyorum. İşte şu kağıt, bu altında mıknatıs, bu üstünde demir tozları, diyorum. İnsan zekası ve zihni holografik hafızaya dayalıdır, o yüzden MİSAL kullanmıştır Rabb’imiz, ki holografya ile gözönünde canlandırabilelim. Bu da bir KEHF ilmidir, (Rakim Ramak biraz sıkıcı geliyor, çünkü RESİM içermiyor. Oysa Kehf, geometri resim içeriyor ve Holografik bir imge veriyor. Kehf aklınızda kolay kalıyor. Çünkü MİSAL aleminin ta kendisidir o! Aşağı Misal Alemi ve de Yukarı Misal Alemi... | |
Geri Dön Yukarı |