093 - 15 Mayıs 2002 Çarşamba

Selam ve Selam sevgililer,


“Ayna” Yukarı

Jana'ya cadı dememizin nedeni, bir eski Helen efsanesi olan Meduza'dır. Meduza'nın yüzüne kim bakarsa, taş kesilir(miş). Bir kişi ondan kurtuluyor, o da çok parlak bir kalkanı olan Persiades. Meduza cadısı, kendini aynada görüyor ve kendi silahı ile vuruluyor. Yani taş kesiliyor. İşte bu her açıdan geçerli. Örneğin çağımızda ABD silah depolarında bulunan Laser'in tabancası (Fazer) ve topu (Taser/Tazer) 90 cm.lik bir çelik zırhı delebiliyor. Tek kusuru, eğer çelik PARLATILMIŞ, ayna gibi olmuşsa, yansıma açısıyla Tazer-Fazer ışını GERİ dönüyor.

Ayna etkisi kartezyanizm de de vardır. x, y, z SOMUT 3 uzay boyutuna karşı gelen ve bunların eksileri olan SOYUT boyutlar (xj, yj, zj) 6 boyutludur. Fakat arada bir AYNA vardır. Yani Süper Simetri ilkesince, biri diğerinin aynadaki yansısıdır. 6 boyut + Ayna >>> Kur'an'da 7 MESANİ (yedi katlı yol) biçiminde verilmiştir.

Üçü somut; üçü soyut 6 kartezyen ve simetrik BOYUT arasında bir skaler vektör uzay görevi yapan MIMMOR (aynaya hapsolmuş RESİM anlamında) yani 7 Mesani'nin bileşkesi olan bir DÜZLEM vardır. 7 Mesani de budur! Peki böyle bir uzay var mı ve neresi? Anımsayacaksınız: Demiştim ki: Dünya’yı bir top hamura benzetiniz (Küresel, 3 boyutlu), sonra sonsuz incelikte bir YUFKA olarak bu hamuru açınız. İşte onun adı MAHŞER meydanı. Hamur öyle incelmiş ve genişleyip dev bir yufka olmuştur... Ve YUFKA yani mahşer meydanı böyle betimleniyor. Tabii buğday/undan yapılmıyor bu. Cam! Evet silisyum=CAM (Toprak elementidir bilirsiniz). Bu camın "YUKARI bakan yüzeyi"nde Güneş de UZATILMIŞ... Beyinler kaynıyor. Elinizde bir kargı varsa, Güneş’e dokunabiliyorsunuz... Camın yüzeyi böyle. Pekiyi alt yüzeyi?

SIR >>> KARANLIK. Kalınlığı MEZAR kalınlığında (70 cm.). Bunun altında hiçbir şey yok. Camların arkasına sürülen gümüş ve benzeri YANSITICI. Böylece saydam ve geçirgen cam AYNA oluverir. Bu sır, SİLİSYUM/Toprak yani materyalimizden ibaret. Ayna'yı anlatmıştım. Bu haliyle ayna, iki boyutludur, yüksekliği yoktur. Sahte bir derinliği vardır, sanırsınız ki aynanın arkasındra ÜÇÜNCÜ boyut (Kalınlık, derinlik, yükseklik vb.) vardır. Ama yoktur! Ve MAHŞER HALKI, bu AYNA'DAN dışarı çıkamazlar. Aynadan hiç bir görüntü dışarı çıkamaz!. Gazetedeki birinin resmi ORAYA HAPİSTİR. Çıkması için ÜÇ BOYUTLU olması gerekir. Resim >>> Rakim >>> İki boyutlu matriss. Üçüncü boyut yani HOLOGRAM ise KEHF (Geometri matrixi, kalıbı).

Rahman suresi 33 ayette, bir RESMİN, iki boyutlu aynadan nasıl HOLOGRAM olarak ÜÇÜNCÜ boyuta çıkacağı ya da çıkamayacağı açıklanmıştır. Enerji (Cinler) ve Madde (İnsan vb.), bu iki boyutlu MAHŞER aynasından çıkamamaktadırlar. Velev ki bir ÜÇÜNCÜ boyut (Hologram boyutu, Z dikmesi) gibi kartezyanizmin tümüne karşılık gelen SULTAN kuvvet adıyla anılmaktadır.

Ayet diyor ki: "Ey cin ve insan toplumu, gücünüz yeterse, çıkın bakalım AKTARI SEMAVAT'tan! Çıkamazsınız, SULTAN bir kuvvetiniz olmadıkça”. Sultan kuvvet, AYNA'dan dışarı (resim çıkamaz ama) ÇIKABİLEN HOLOGRAMDAN ibarettir. O hologram ki bizim EKSİ bedenimizden (Takyon ve ruhsal boyutlar, ya da zihinsel boyutlar ya da bilinç boyutu) başkası değildir. İLK YARATILIŞTA DA bizler HOLOGRAM olarak yaratıldık. Buna en iyi örneği daima mıknatıs akılarından veriyordum. Diyordum ki, mıknatıs akıları, yayan kutuptan, yutan kutba doğru SÜREKLİ (Continuum anlamında) bir GÖRÜNMEZ magnetik akı oluştururlar. Bu MAGNETİK akıyı görünür eden ise elektrik alandır. O nedir: Örneğimizde demir tozları, demir kırıntıları... Bu kırıntıları bir kağıt üzerine dökelim. Biçimsizler... Fakat kağıdın altına mıknatıs (Magnetizma) koyduk mu, HOLOGRAM'ın biçimine uyan demir tozları, akı çizgilerine düzgün biçimde yerleşiyorlar. Yani Chaos denen düzensizlik, Cosmos (Künnes) denen DÜZENLİLİĞE giriyor.

Bir de şu hatırlatılmalı: "DEMİR TOZLARI >>> Elektrik somut alan/Nicelik/Kuantalardır. Görünmeyen magnetik akılar >>> Soyut Magnetik alan (tünel içi) ve en önemlisi kuantlaşmayan NİTELİKTİR. NİTELİK denen Cosmos'a, nicelik denen (Demir tozları, hücreler, atomlar, subatomal parçacıklar vb.) quantlar/chaos gelip oturuyor. HOLOGRAMA BEDEN gelip oturuyor. İşte biz böyle yaratılmıştık ve ikinci yaratılışta yani MAHŞERDE'de böyle AYNEN iadeyle yaratılacağız.

Enbiya 104: Gün olur göğü, yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu baştan yaparız. Üzerimizde bir vaat olarak biz bunu mutlaka yapacağız.

Rahman 33: Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse, hadi geçin gidin. Bilgi ve güç dışında birşeyle geçip gidemezsiniz!

İLK YARATILIŞTA DA bizler HOLOGRAM olarak yaratıldık. Bir KAĞIT'tan söz ediliyor, ama KÜLAH biçimi verilmiş bir kağıttan... Rahman 33'de de aynı durum var. O kağıt KIVRILMIŞ. "Göklerin ve yerin bucaklarından"... Buradaki kelime şu: Aktar >>> Çaplar ve Semavat >>> Gökler(in). Göklerin çaplarını oluşturan iki boyutlu kağıdın kendisidir. Açıldığında kağıdın sadece köşegenleri vardır. ÇAPLARI yoktur ama onu KIVIRDIĞINIZDA, “yazı tomarlarını dürer gibi düreriz” uyarınca, bu kağıt külahın ağzı geniş, giderek daralan ÇAPLARI (Aktar >>> Kuturlar) oluşur.

Tekvir Suresi:

1. Güneş büzülüp dürüldüğünde,
2. Yıldızlar ışıklarını yitirdiğinde,
3. Dağlar yürütüldüğünde,

"Güneş büzülüp dürüldüğünde" işte bu mahşerde başımıza dürümü açılarak konacak olan Güneş’tir.

İnşikak Suresi:

1. Gök yarılıp parçalandığı,
2. Ve Rabb’ini dinleyip de hakkın belirişine araç kılındığı zaman!
3. Ve yer uzatıldığı,
4. Ve içindekini atıp boşaldığı,

İşte yine mahşer AYNASI... “Ve yer uzatıldığı”, “Ve içindekini atıp boşaldığı”... Yani 6 BOYUTU ortadan simetrileyen 7. boyut, işte bu aynadır, ya da mahşer meydanı...

Gölge iki boyutludur. Yani bir kağıt üzerine düşmüş bir gölgedir. O gölgenin oluşmasına neden olan ise (örneğin ARŞ) üç boyutludur ve “SULTAN Kuvvet”tedir (Rahman 33'de). Dolayısıyla mahşer halkı üzerine düşecek olan koruyucu gölge ARŞ'ın gölgesidir.

Cin (enerji insan) ve madde (biz), E, ve m formülleriyle gösteriliriz. E (enerji elemanı) m (madde)ye dönüşmek için ışık hızının karesiyle çarpılır. E=mc2 gibi. c kare ise >>> km kare/saniye karedir. KARE demek İKİ BOYUTLU demektir. Yani yeniden MIMMOR/Ayna/Mahşer olayı. Mirror (Looking glass anlamında), Mimmor ise aynaya hapsolmuş RESİM anlamında... Aynadaki görüntümüzün çıkması SULTAN KUVVET ile mümkündür. O zaman aynadaki görüntü bu yana GELMİŞ olur. Fakat paradoksaldır: Çünkü, görüntünüz BU YANA gelince ASIL olur ve deplasman olarak SİZ görüntü olursunuz, ASL olma özelliğini yitirirsiniz. Mahşer demek AYNAYA hapsolmak demek... Enerji (cin) ve madde (insan) buraya hapistirler. Orada YÜZEY ENERJİSİ formundadırlar. Üçüncü (yükseklik) koordinatı ise HOLOGRAM denen niteliktendir ama demir tozları NİCELİKTENDİR ve RESİM görünümündedir. Hologram AYNADAN dışarı çıkar. Fakat resim ASLA! Hologram >>> RUH.

İsra 85: Sana ruhtan (Hologramınızdan, magnetik akı kaynağınızdan) sorarlar. De ki, "Ruh (Hologram) Rabb’imin EMRİNDENDİR. İnsanlara KALİL (Soyut sayılar, sıfırdan küçük kütle, takyon kütlesi vb.) bir BİLGİ verilmiştir.

Cinler (enerji) aynada nasıl bir yer tutar? Enerji İKİ BOYUTLU yüzeydedir. Üçüncü boyutu asla yoktur (Nedeni cinlerin üçüncü boyut olan GÖKLERİN) YASAKLANMASI uyarınca SULTAN YÖNE "Yukarı, Arş'a doğru" çıkamaması, aynaya hapsolması (Böyle bir yüzey enerjisinden dolayı DÜMDÜZ ve iki boyutlu bir uzay (Daha doğrusu mahşer meydanı) olduğunu bize Willem De Sitter bulmuş, matematik isbatı yapmıştır. Bundan bize çıkarım var mıdır? Vardır: Cinler YERYÜZÜNDEN ya da ayna yüzeyinden çıkamamaktadırlar. Mesela uzaya çıkamaz, astronotluk yapamaz vb. İnsan zaten MADDE'dir, yani enerji gibi iki boyutlu değil; ÜÇ boyutludur. İnsan Cennet'ten AYNAYA geçmiş (Dünya) ve buraya yapışmış SÜRGÜNDÜR.

Çok kolaydır Kur'an... Bir kelimesi, TÜM KELİMELERİ gösterir (Hologram teoremi de böyle değil midir?). Cifir dehşet bir bilim dalı. Ve öyle zor ki! Ardı arkası kesilmiyor. Yani bir sonuçtan exp (üstel olarak çok sayıda sonuç çıkabiliyor). Etimoloji ve Sanskritçeyi bildiniz mi bu iş kolay oluyor.


“Messenger - Hz. Hızır - Mi’rac” Yukarı

Jana bugün ilk kez elindeki tenis topunu (sünger) SIKABİLMİŞ. Sol eldeki kilitlenme bugün açılmış. Çıkmayı ve KUZEY'e gitmeyi düşünüyor. HYPERBOREAL ülkesine. Messenger'lar için en ideal yer orası. PARAZİTSİZ ve berrak... Issız, stres yok ve PATHE (Kharma) için ideal bir yer. Kuzey Mıknatıs Kutbu.

Grönland Dz. Kuvvetlerinden gereğinde kar altı modül çadır vb. almak kolay. Bilim kadınıdır Jana ve anayasa, onlara otomatik tahsisat veriyor (Grönland'da kalması şartıyla). Cape Morris K.Jessup burnu+kuzey mıknatıs kutbu+Axel Heiberg adası "The Last Cedar" mevkii. Buralar parapsikolojik olarak tertemizdir. Gerek sym-tele-pati ve gerekse anti-tele-pati'de bu berraklık çok önemli.

Jana geçici gidiyor, 8 Haziran'da... Bayağı da sıcak oluyor oraları. Tundralar çıkıyor ve yemyeşil oluyor ortalık. 24 Haziran'da ise "Meçhul bir yere" dönüyor. Bahsettiğim ÜÇGENİN diğer adı "Makamı Hızır".

Jana Zülkarneyn kategorisinden. Hızır ise çok farklı: Biz zaman BOYUNCA hareket ederken, Hızır için ZAMAN (Dehr) şu: "ZAMAN Hızır BOYUNCA yürüyor". Sanki Hızır SABİT bir akrep/yelkovan. Dönen ibreler değil; SAAT sabit akrep/yelkovan çevresinde dönüyor. Böyle bir şeyi gözönünde canlandırabiliyor musunuz?

Benzeri bir durum da Yatay Mir'ac'da olmuştu. Resulullah 70 cm. yukarıda durmuştu olduğu yerde... Ve Kudüs uzay yürüyümü yaparak RESULULLAH'ın ayağının altına gelmişti. Kudüs Mekke'ye gelmedi. Kudüs geldiğinde, Mekke de eşit uzaklıkta ayağının altından kaymıştı. Bu mezar mesafesi 70-75 cm. kalınlığındaki bir ÜST uzayda, siz uzayda yürümezsiniz, uzay size yürür. Uzaya eşlik eden ZAMAN da... O yüzden Resulullah döndüğünde YATAĞI bile soğumamıştı. Yani zaman yürüyümüne sahip olmuştu.

Bunu kaba bir örnekle açıklayayım. Dünya’nın çekimi olmadığını düşünelim, yani Dünya bizi çekmiyor ve dönerken de bizi de kendi ile birlikte döndürmüyor. Yani uzaydaki gibi asılı kalabiliyorsun ama 70 cm. yukarıda bir yerde. Diyelim ki uçak ile İzmir'den Brezilya ya gideceksiniz, "Sapma açını belirlediğinde", 70 cm. Yukarıda sen durursun. İzmir senden hızla uzaklaşırken, Rio da yaklaşmaktadır. SEN OLDUĞUN YERDESİN. Hareket eden sen değilsin. Dönen Dünya... O Rio'yu ayağına getiriyor zahmetsizce... Ondan sonrası malum: "Durdurun Dünya’yı İNECEK var".

70 cm. aşağıya paraşütçü gibi ayağın değdiğinde... İşte orası Rio. Ve sen yeniden uzayda yürürsün. Yani uzay sana PARANORMAL olarak yürümez. İzmir ile Rio arasında "Yatağın" bile soğıumaz bu arada... Evrende (Süper Uzay demek daha doğru olur) bir hortum size uzanır ve içine alır. Bu Corn Hole (klasik deyimle Worm Hole) sizi "YATAĞINIZ soğumadan” evrendeki hedef noktaya ulaştırır. Tüm Süper Uzayda ve Tarık semasında bunlar vardır.

70 cm.e gelince: Niçin 70 cm? Bir adam düşünün. Durup dururken kendliğinden yanıyor. Geriye elbisesi ve düğmeleri kalmış kendi de kapkara. Uykuda magnetik alanımız DİKİNE yukarı ayrılırken, elektrik alanımız (bedenimiz) ise enine (yatağa) uzanmıştır. Ve öyle elektromagnetik-aşırı enerjiler vardır ki, o yeşil tutkala yapıştınız mı dalga yüksekliğiniz o kadar büyüyor ki, bir mini Mir'ac gibi uzaya çıkıyorsunuz... Ve çıktığınız yer "Şeytanın şıhablarla taşlandığı" gök, yani atmosfer dışı uzay. İşte bir şıhab İSABET aldınız! Şıhab şudur: Kozmik primer/cascade ışınları yani. Tüm ömrü 300 metre boyunca yaşayıp ölen çok şiddetli bir Rezonans parçacığı/hyperon. İyi de 300 metre gitmesi gereken ve 24 km yukarıda frenlenmesi ve ölmesi (Yan ürünlere bölünmesi) gereken bu ışın 300 metre yerine 24 km. İLERLEDİ! Işıktan hızlı mı bu? HAYIR! Sadece 70 cm katetti. Magnetik olarak yukarıda olan bedensiz astronotu VURDU. Aynı adam elekrik alan olarak 24 km. aşağıda evindedir. ADAM birden kendi kendine yanmaya başlar. Elbiseleri kendisiyle birlikte UZAYA çıkmadığı için. Onlar yanmaz, adam yanar sadece. İşte bu 70 cm.ler var ya! UZAYDAN 24.000.000 cm. yürütür. 70 cm içinde 25 bin km. var! 70 cm. bir WORM HOLE'dur.

UFO'lar da aynı yasaya sahiptir. 70 cm yukarıda, 310 yıl sonrası var. 70 cm. yukarıda 40 yaşında biri 20 yaşına iner ve zamanda 309 yıl ileri geçer.


“Nikola Tesla” Yukarı

Tesla'm benim kendini HİÇ asla reklam etmedi ve kaynadı gitti. Bütün bilim adamları onun karşısında korktular ve ADINDAN asla söz etmediler. AC'yi bulması bile (Trafoyu) BİR DARBEDİR. Biz DC değil, AC kullanıyoruz (Doğru akım yerine Alternatif akım). Fluoresan lambalar, IR uzaktan kumandaları, sayısız ve halen esrarengiz bir çok “Remote Control” aygıtı. TV tüpü ve buna sürülmesi gereken çinko sülfür. Görüntü lambası. Tarama çizgiler (Izgara), UHF bantından verici... Yüz değil bin buluşu var. DG-20 bile onun dev bir çiziminin "Mikronize edilmiş" halidir. Stabilium'un hesaplanması (Bu 114 sayılı elementin GELECEKTEKİ adıdır). Jessup'a UFO motorunda yüksek artı alandan nasıl ELEKTRİK akımı çekeceği projesi...

Bütün bunları yaparken, Edison ise REKLAM da REKLAM ve bir tek şeyi bulmuştu : Şu bildiğimiz termik ampulü. Redresör ile zayıf da olsa yanıyordu. Varsa yoksa Thomas Alva Edison! İnsanlığın gururu, insanlığı, KARANLIKTAN ve gaz lambalarından kurtaran DEHA! Edison sen bir tanesin! Tesla kim? Ha şu Sancak vilayetinden gelen çömez, yamak mı? İltica etti ABD'ye. Yeşil kart bile verdirmediler. "Kaçak" durumunda onu hep "Ellerinin altında tuttular" EDİSON National Hero! O bu şantajları yaptı. Kaçak Meksikalı rençberler gibi çalıştırdı, ya da azad edilmemiş köle gibi...

REKLAM'ın gücüdür bu! Reklam öyle bir MONTAUK'tur ki... Montauk'un özü, çekirdeğidir. Hans ve Tesla REKLAM yapmayacaklar asla! Meçhul asker olacak onlar. Yerli Edison'lar çıkacak. Ne kampanya ne reklam! Onlar kazanacaklar... Ve Tesla'lar, Hans’lar kaldırımda yatıp kalkan ressamlar gibi... Yaşarken "Ana avrat küfür edilen, akademik kariyeri tartışılan, kuşkulanılan ve korkulan (tıpkı Tesla'dan korkulduğu gibi) ve HİÇ SÖZÜ edilmeyecek biri olacaktır.

Ancak KEHF'den çıkınca TESLA'ların birer ZÜLKARNEYN olarak KUR'AN'da bahsedilen KİMSELER oldukları anlaşılacaktır. Tesla hiç reklam yapmadı. K.M. Allein idi zaten, saklıydı. 1N dedi gitti. Mezarı yok, kimbilir nerede? Tesla nerede? 70 cm. toprak altında mezarda mı? Yoksa tam tersine 70 cm. yukarıda mı?


“Rabb’im İlmimi Artır” Yukarı

Öğrencilerimden hiçbirini sınıfta bırakmayacağım. Adalet açısından, kendimi paralarcasına, ÖZEL ve bedava ders vererek, o öğrenciyi SINIF geçenler gibi YETİŞTİRİYORUM. Sınıfta kimse kalmayacak! Herkese öğretilecek. Özel ya da genel... Devamsız ve eylemci HARİÇ... Onlara yapacağım hiçbir şey yok! Cennet'in yanında CEHENNEM de var, unutmayalım! Benim öğrencim, gündüz amfide ders alır. Başarısız ise geceleyin de özel olarak ders alır ve mutlaka vize, finalleri geçer!

Sadece ders veriyorum ÖZEL olarak, genele ek olarak, SİHİRLİ bir CÜMLE: RABBİ ZIDNİ İLMİ! İşte bu var ya! Kur'an ayetleri mutlaka (euzü) besmeleyle okunur! Ve fakat Kur'an'daki BİLİM, "Ta-Ha/104" ile okunur. Bilimin besmelesi Ta-Ha 104'dür. Ali İmran 104'dan olan SİZLERE (Biz ZipZap'a) Ta-Ha 104 yakışır! Hem de prima/perfect yakışır. Rabb’im ilmimi artır demek, zaten ilminin artması için ÖMRÜNÜN uzamasına, ömrünün uzaması demek SAĞLIKLI olmaya yönelik duaların tümünü bir çırpıda etmektir.

Bizim dualarımız nasıl? "Ya Rabbi! Bana çok para, sıhhat, ömürboyu sağlık ver. Bana Leyla'yı ver"... İyi de, bu duanın bir eksiği var: Ya da şöyle demek oluyor: "Ya Rabbi! Bana çok para, sıhhat, ömürboyu sağlık ver. Bana Leyla'yı Mecnun'u ver", demek. Bana AKIL, İLİM falan verme, gerek yok demek! “Yarabbi bana Loto... Yarabbi Pakize beni terketti başkasıyla evlendi. Onu boşyat ve bana geri ver".

BOŞ BEYİN istemek için dua ediyoruz. Rabbim ne diyor? "Ben SAMED'im HEP VERİRİM. İyilik isteyin İYİLİK VERİRİM. Kötülük isteyin kötülük veririm".

Yani üç ihtimal var:

1. Ya Belayı isterim
2. Ya Leyla'yı
3. Ya da Mevlayı

Mevlayı istemenin yolu ise “RABBİ ZIDNİ İLMİ”. Bu kadar basit.


“Nasihat” Yukarı

Bir daha söylüyorum. Benden NORMAL hiçbir şey beklemeyin. Klasik bilim adamı ya da imam vaazleri, ya da size nasihat beklemeyin benden. Ben paranormallerin ANA KİTABI KUR'AN'ın paranormalleri içinde NORMALLERİ anlatamam. Kur'an baştanbaşa anomalik parametreler içerir. Eğer nasihat etse idim derdim ki, "Arkadaşlarım, Yüce dinimiz Hanif İslamiyet, iki kez barış dinidir. Şimdi şurada, herkes herkes ile barışsın. Bütün kırgınlıklar, kişisel olaylar unutulsun”.

Alçalmayız ya! Herkes herkes ile BEYEFENDİCE, CENTİLMENCE barışmalı. Haydi 24 Mayıs'ta Hızır'ın YUKARI alındığı gün! O günün yüzü hürmetine BARIŞ günü ya da St.Hızır (Valentine gibi) günü olsun. O gün herkes HELALLEŞSİN barışsın ve bir daha kavgalaşmasın. Barış ve barış diyen diller, kalben de ikrar etsinler. Barış da iman gibi KALPLERİMİZE inmez de dilimizde kalırsa, çok fena ikiyüzlülük yapmış oluruz.

Yani eğer nasihat etmiş olsaydım, ki etmedim, herkes yetişkin edemem de! Hani diyorum, eğer nahihat etseydim bunları söylerdim. Ama edemem ki!

Geri Dön     Yukarı