079 - 10 Nisan 2002 Çarşamba

Selam ve Selam,


“Cinsellik” Yukarı

Bir kaç gündür çok birikmiş e-mailleri kontrol ediyordum. Sizler dışında yazan binler var. Ve inanılmaz bir istatistik ortaya çıktı. "Cinsellikle ilgili sorular" en başta... Bir kaç lisans-üstü ise yazdıklarımı "Cinsel" yeni ufuklar olarak tez-doktora vermek için izin istediler. Bir çok kişi "Erkek ucuz malzemedir" dememe çok kızmış. Üstü kapalı yazdığım herşeyi "açmamı" hem de kişiye özel açmamı istiyorlar. Ben cinselliği seksoloji yani bilim dalı olarak yüzeyden değinmekten başka bir şey yapamam... Ve de ben "Doktor" değilim. Yüzlerce hanım da var: "İslama göre cinsellik" hakkında soru üzerine soru... Bunları duymamazlıktan gelsem bir türlü, yazsam bir türlü... Bu işin bir GENELİ olmuyor. "Şu tarikata göre cinsellik" ve “şu mezhebe göre cinsellik”... Sorular inanılmaz derecede din ile ilişkillendirilmiş. Yani dinsellik ve cinsellik sanki aynı şeymiş gibi ince ayrıntılı sorular, abartmadan bini geçiyor...

Aşkın yaşı yok... Çünkü RUH yaşlanmıyor (sabit 16 ve 33 yaş görünümünde kalıyor). Yorgunluğu da yok. Ruh denen bilinç boyutu SONSUZ özenerji denen NUR'dan harcadığından cinselliğin öteki yaşamda asla "yorgunluğu yok". Allah aşkı ile cinsellik arasında dolaylı bir bağlantı vardır. Cinsellik içgüdüsü, bizi birilerini SEVMEYE zorlar. Eğer bu dürtü olmasaydı, kimse evlenmezdi, kimse çocuk sahibi olmak gibi bir ömür törpüsü istemezdi. Kimse kimseye, sevgiliye "şiirler, şarkılar" bestelemezdi. Cinsel içdürtünün amacı "AŞK" a yönelimdir. O dürtü olmasaydı, kadın ve erkek birbirleri için hiçbir şey hissetmeden, yaşarlardı. Cinsel içdürtü bizi “aşk”a; aşk da Allah'a yönlendirir. Yani uzaktan böyle bir ilişkisi var. Aşkı kulda tanımayan Allah'ına ilahi aşk duyamaz...

Adem ve Havva birbirlerine Cennet'te (kovulana kadar), onyüzmilyon bin yıllarca "cinsel" olmayan aşk ile aşık oldular. Örneğin YÜZ GÜZELLİĞİ. Bu güzellik bir erkeği (karşı taraf için yakışıklılık) Karacaoğlan gibi şiir yazdırır, diyar diyar aşık oldurur gezdirir. Platon felsefesi "Leyla ve Mecnun" arasında da vardır. Onlar birbirlerine hiç değmedikleri için Aşk teması öne çıktı. Kerem ile Aslı, Yusuf ile Züleyha, Romeo ve Juliet... Sadece AŞK için aşıktılar... Belki en fazla birbirlerinin elini tutuyorlardı. Orada vurgulanan kuşkusuz SALT sanatsal aşk tematikidir.

Allah insanın yüzüne cinsellik koymamıştır. Güzel bir tablodur yüz (hep açık tutulmalıdır, peçe takılmamalıdır). O yüz ile kişiler birbirine aşık olurlar. Nikah ritüeli daha sonra gelir, belki de hiç gelmez... Yüzdeki hiç bir üye-organ cinsel değildir. Saç (cinselliği yoktur), kaş (yüzün haritasıdır), alın-burun-çene-yanak vb., asla cinselliği yoktur. Kimse kimsenin kulağına aşık olup evlenmez. Çünkü yüzde BÜTÜNLÜK vardır. Bütün organlar birbiriyle birlikte olduğunda YÜZ güzelliği belirteç olur. Yüzdeki, baştaki tüm organlar ile birlikte güzellik komprime bir güzellik olur. Ama aşağılara inmeye başladıkça "bütünlük" yerini "lokal" tek parçalara bırakır...

Boyun, gerdan ve açıldıkça yerel olarak o yöne bakılır (Erkek mantalitesiyle yazmak zorundayım. Çünkü erkeği çeken biyoseksüel elektrik ile verilen mesajdır. Kadın nektarlı bir çiçek; ve erkek de arı olmak zorundadır). Artık şiirsel, sanatsal ve tablo olan güzellik yerini "vücut parçalarına" bırakmıştır. Üreme içgüdüsü başa geçmiştir. Sevgiliye şiir beklesin! Daha sonra yazarım demeye başlar aşık... Ve erkek cinsel mesaja (elektrik gerilim farkı hep kadından erkeğe tek yönlü sıçradığından) çok zayıftır (bunun için ucuz malzemedir). Burada mekanik özelliklerden yararlanması o kadar katı değildir. Sadece erkeğin içindeki "çocuk" bir takım yönelimlerde bulunur. Erkek her yaşta çocuktur. Hele 80'i geçince ikinci çocukluğunu yaşar... Erkek doğuramaz olduğundan, doğal olarak doğuran (doğum öncesi besleyen, sonra da emziren) anneye düşkündür ama bu Oidipus kompleksi değildir (ayetler bize Zıhar'dan kaçmamızı emretmiştir).

Erkeği cezbeden "KENDİNDE OLMAYAN ya da AZ OLAN"dır... Göğsü küçüktür, göğüslerin boyutundan etkilenir (doğurmaz olduğundan göğüsleri körelmiştir). Kalçası dardır (kalçası da körelmiştir bir bakıma), kalçaların boyutundan etkilenir. Kendinde olmayan uzuvlardan etkilenir ve erkek kas dokuyu sevmez. Yani deri altı yağlı olan kadın teninden hoşlanır. "Beyaz rengi ve ırkı sever". Erkeğin belinden yukarısı belinden aşağıdan daha ağırdır, tepetaklak düşmesi kolaydır ama kadınınki eşittir ve bunu sağlayan harika ise bacaklardır. Yani o erkeğin meftun olduğu denge=zarafeti sağlayan "Minare" kadının bacaklarıdır. Erkek aslında "bacağa" değil "zarafete" duçar olmuştur. Bacak bahanedir. Erkeğinki de kadınınki de aynı kemiklerden ve dokudan yapılmış olan bacaklar arasındaki gizli fark "zarafet-orantı" terazisi olmasındandır.

Erkek üç cinsin en çirkinidir. Diğer iki cins (kadın ve huri) çok güzeldir. Çirkin erkek "güzelliğe düşkündür". Onun için erkek sanatçıdır. Besteler, yazar, çizer... Kadınlardan bu nadiren çıkar (onbin şairden biri kadındır). Kadınların "güzelliğini" övecekleri bir erkek yoktur. Erkeğin övülen yanı, "işbilir, koruyucu, akıllı, kazanan, esprütel ve zeki" olmasıdır. Güzel erkek kavramı, baştan kadınlara çarpıcı gelse de, daha sonra "guy ve gay" farkından dolayı erkekte güzelliği değil, "yeterince yakışıklılığı " tercih eder. Erkek ise tüm hünerlerini salt o güzellik için dökmektedir.

Güzellik de aslında "AŞK"tır (Güzele aşık olunur ya!)... Yani dön dolaş herşeyin başı Aşk'tır. Sevgiliden 24 saat söz ederler... "Sevmek bir ömür sürer, sevişmek bir dakika" şarkısı eşliğinde... Yani AŞK günün 24 saatidir. Ama dillerden düşmeyen "cinsel buluşma" ise günün önemsiz bir diliminde, devede kulaktır. Bu büyük orantı gösteriyor ki, asıl olan AŞK'tır... Üreme ve anne-baba olma içgüdüsü sadece dünyasaldır.

Öteki dünyada ise...

1. Cehennemde seks yoktur (Bir fırında kızarmakta olan tavuk ve horozun seks yapacağını düşünmeyiniz)
2. Cennet'teki seks, "Adem ve Havva'nın lanetli ağaçtan yasak meyveyi yedikten sonraki durumu gibidir. Önceden sadece birbirlerine aşk hissederken, o meyveyi yedikten sonra, "Çıplak olduklarını hatırlamış", hatta gerdeğe girmeye kalkışmışlardır. Cennetteki diğer cinsiyetten (huriler) utanıp yaprakla kendilerini örtmeye çalışmışlardır. Adem sadece önünü, Havva ise hem önünü hem de göğüslerini kapatmıştır (Kur'an'daki ZİYNET budur!). Evlilik dışı ziynetlerin açılmaması da Nur 31. ayette emredilmiştir.

İşte Cennet'e gidecekler için cinsel yaşam , Adem ve Havva'nın "cinsellik oyununun” arkasıdır. Yani kovulmasalardı, orada cinsel birleşme halinde olacaklardı (Yorgunluğu olmayan bir mekandır orası. Organik ifrazatları, hayız, nifas, ter vb. de yoktur). Yani sorulan soruların başında "Cennet'te cinsel faaliyet var mı?" sorusunun yanıtı “evet”tir.

Bir de üçüncü bir Cennet var: Sabıkun... Orada hem huri, hem insanlar hem de cinsellik bambaşkadır. Oranın atmosferi, kalbinizi çarptıran ve ilk aşk gibi ilk aşkın "Hani kalbim duracak gibi oldu" dediğiniz o anıdır. O an süreklidir. Cennet’teki tüm ekstra zevkler ise bu bazın üzerindeki sonsuz zevklerdir. O zevkleri (Vehhab) bilmek mümkün değildir. Ama en üstteki o mekanda "Allah'a yakınlık ölçüsünde" her şey daha tutkun, daha yüksek frekanslı, daha doyurucudur. Yani kötü bir benzetme ile "Adrenalin" sürekli ve yüksektir. Umarım hiç değilse bir kısım Cennet ile ilgili sorulara yanıt bulduk Kur'an'dan...

Erkek aslında "Güzel" tarafını ÖTEKİ yarısına nakletmiş bir yakışıklıdan (az güzele yakışıklı deniyor) ibarettir. Aradığı ise kendinde olmayan şeyler. Güzellik başta, körelmiş “karşıda gelişmiş” öteki yarısına aşıktır.

Kadınlardaki aşk "Künnes gibidir". Aile , çocukların ve servetin genişlemesi vb. Erkekteki de sanatsal ve Hunnes'tir. Hunnes ise "ana rahmine geri dönmek" dürtüsünden ibarettir. Erkek bunun için uğraşmaktadır. Spermlerini de bundan ötesi için yollar. Orada, Rahimde olmak istemektedir çünkü... Tam tersine Künnes olan kadın ise "Doğum yapmak, yani tersine dışarı vermek istemektedir". Cinsel ritmler bile bunun kavgasından başka bir şey değildir.

Ve bir soru "Aptal sarışın"... Evet bu yaygındır: Çünkü kadına özgüven vermekte, ama ucuz ve tembel yollardan kolayca amacına gitmeyi düşünürken, "BİLİM" ve "Akıl" işlevlerini ertelemiştir (Bir çok aptal sarışın menapoz sonrası deha gibi ortaya çıkmışlardır). Ayna, bakım, makyaj, giyim kuşam ve yine ayna... "Zamanı yoktur" güzel geçinen ırkın kadınının bilim vb yapmaya... Eskiden 13 yaşına gelince evlenirlerdi... Ama çağımızın kadını öyle değil... Ve şimdiden başlayarak, geleceğin kadını ise "Aptallık" dönemini kapamıştır (Nihayet!).

Artık gelecekte “Female Domination” vardır. Yani kadın iktidarı ve mükemmel artık kadınlar... Yani eski kaynanalar, görümceler vb. yok... Artık İNSAN var ve kadın-erkek farketmez, eşit ağırlıklı zekidirler... Geçmişten günümüze kadar, erkekler kadını sindirmiş ve aptal bırakmışlardır. Ataerkil ailede bu böyledir. Türkler ataerkil değildir. Han ve hanım (Hatun, kraliçe) birlikte eşit olarak yönetirlerdi. Biri hayır dediğinde yönetimde bir iş teklifi geri dönerdi. Hanım (Hatun=Ece) sadece Han'ın (Eşinin) "Öldürülmesine emir çıkaramazdı". Onun dışında her dedikleri olurdu. Tarihin Türklerden öğreneceği çok şey var.


“Süt - Süt Annelik” Yukarı

Süt denen aslında "KAN" olan o temel yapı içinde bize ister istemez gelen bir takım iyi kötü şeyler var. Enzimler CANSIZ sayılmakla birlikte cansız değildir, geometrik varlıklardır. Anne sütüne en yakın olan süt eşek sütüdür bilirsiniz. Üstelik “interleukin” de üretiyor. Oysa sığır sütünde interferon oranı çok düşük (150 bin sığırdan süzülen ile ancak bir Kanserliye terapi yapılabilir). Eşek sütünde gerçekten bağışıklık sistemini harekete geçiren ve kalıcı aşı olabilecek nitelikte bir özellik var.

Zaten Lokman Suresi’ndeki ayetlere baktığında, "Seslerin en çirkini eşek sesidir" diyor. Ve ekliyor: "Çocuk için emzirme süresi..." diye. O ayetlerde şaşıracağınız 7 anlamı da derin olan sırlar var.

14. Biz, insana anne-babasını önerdik: Annesi onu güçsüzlükle taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yılda olmuştur. O halde bana ve ana-babana şükret. Dönüş banadır.
15. Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada örfe uygun geçin; ama bana yönelenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. Yapıp ettiklerinizi size haber vereceğim.
16. "Oğulcuğum, şu bir gerçek ki, yaptığın, bir hardal dânesi ağırlığında olsa, bir kayanın bağrına veya göklere, yahut yerin bağrına konsa, Allah onu yine de ortaya getirir. Çünkü Allah Latif'tir, lütfu sınırsızdır; Habîr'dir, herşeyden haberdardır."
17. "Yavrucuğum; namazı kıl, iyilik ve güzelliği belirlenene özendir, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındır, başına gelene sabret. Çünkü bunu yapabilmek, zorlu/önemli işlerdendir."
18. "Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü Allah, kurula-kurula kendini övenlerin hiçbirini sevmez."
19. "Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Şu bir gerçek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir."

Evet Lokman Hekim "Süt anne" olarak bize eşeği de tavsiye ediyor. Hekim o... İdris, Yahya, Lokman, Zülkarneyn, Hızır, Üzeyr henüz ölmediler... Ve de İsa... Canlılar daha...

İlyas ise, Hızır+İlyas ya da başka bir deyişe göre Hızır+Elyasa, yani Hıdırellez olayını Hızır'ın kendisinin onaylamadığını söyleyebilirim “Ha-vet” olarak.

Böylece karmaşık yorumlardan giderek (Örneğin “8 çift hayvan yarattı" ve “dört ayaklıların helalliği” vb.), sonra cifir hesapları sonucu Hyperon denen temel ve ata hayvandan ayrışma olduğunda, "Kansere karşı sağlam olan" eşek; fakat veterinerlik açısından hassas olan AT ikiye ayrılmışlardır.

At sütünden (kımız yapılan) ve eşek sütünden eğer numuneleri bir gözden geçirirseniz, immuniter sistem eşekte çok güçlü... Ömür boyu AŞI olacak güçlü bir aktarımı var. Mesela at için tüberküloz iki yılda bir yenilenmesi gerekirken, eşek için bu ömür boyu... Tetanos aşısı da gerektirmez merkepler... Paslı çivi ile yaşar ömrü boyunca... Atı ise vurmak gerekir. Kangren oluveriyor hemen ve kurtarılamıyor genelde... Gerçek şu ki, insan karaciğerine en yakını (maymun değil) domuzdur ve onun nakli başarılıdır. Bunun gibi anne sütüne en yakını ise eşek sütüdür. Koyun-Keçi-Deve-Sığır'a beş basar...

İslamda şu gelenekler vardır: Yetişkin iki (karşıt cins ) erkek ve kızkardeş birbirinin yanında tümden çıplak soyunamazlar ama Siyerde "Süt kardeşlerin bunu bile yapacakları" yazılı. Hatta hadislerde de var. Kur’an’da süt kardeşlerin birbiriyle evlenmeyeceği de söylenmiş, yani kardeş gibi yakın bulunmuşlar. Madem ki kan birliği kardeşliktir. Kanın bir ürünü olan SÜT'ün kardeşliği neden olmasın? Bildiğim şu ki, gelenekte "süt kardeşler" birbirleriyle ASLA evlenmezler. Myomaniye neden olan şey ise Adıyaman'da bunun tersinin yapılması... Süt kardeşler "Evleniyorlar" ve ters bir durum.

Aynı anneden değişik çocuklar emdiğinde bir anlamda enzimler, öteki (süt çocuğu) da bir KARDEŞ gibi organize ediyor. Kan ve sütün birbirinin aynı olması belki bir dolaylı zorunluluktur. Sizi emziren süt annelerinizle, sütten "enzimler” aracılığıyla yapay bir kardeşlik geçtiği söylenebilir. Anabolizma bundan çok etkileniyor ve o Allah'ın belası hadislerde ise "Eşinizden bir kaç damla süt eminiz" diye yazıyor, Sözde Resulullah böyle yapmış... Burada bir SÜT ANNELİK fiili oluşmaz mı? Eşim mi süt annem mi? Aklımda yanlış kalmadıysa on küsur böyle sahih hadis var. Resulullah bir kaç kez emmiş (iftira tabii).

Süt annede kalma miktarı en fazla iki yıldır. Yani bebekler de en az 8 ay boyunca süt içtiklerine göre miktar zaten belli. Bir damla ya da bir ton farketmez... Ama o mendebur hadisleri yok etmek gerekir.

Allah bizi şu Hadis dininden kurtarıp Hanif dinine alsın... Hadisler İSMEN (Hadis adıyla) lanetlenmiştir. Kur'an'da HADİS kelimesi aşağılamak ve yalancılık için kullanılmıştır. VAHY dururken, hadislere inan! Sonra da Müslümanım de... Şeytan kelimesi nasıl aşağılık bir kelimeyse ve bunun "İyi bir tek yanı yoksa", HADİS kelimesi de aşağılamak içindir.

Yusuf 111: ... Bu Kur'an, iftira edilecek bir hadis değildir; aksine o önündekini tastikleyici, herşeyi detaylandırıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve rahmettir.

"Mâ kâne HADİSEN yüftera" diyor... Hadisleriniz gibi iftira değildir Kur'an. Böyle buyuruyor Allah'ımız. Bu aşağılık ve satanist kelimeye tapmak satanizmden de tehlikeli... Arapçadaki Hadithe=Hadise diye bir kelime bile yoktur. Onun adı vak'a'dır. Yani hadise>>>Yalan olay, aldatmaca olay. Vak'a>>>Vuk'u bulan olay, doğru olay... Vakta>>>Vaktinde olan olay. Vakıa>>>>En büyük olay (görülmemiş, eşsiz benzersiz bir olay).

“Hadith” kelimesi Ta eski Mısır kökenli. Horus dinindeki "Horus sözleri"ne Eski Mısır dilinde “Hadith” denirdi. Arapça ve Samice'ye böyle çok kelime verdi.


“Bilgisayarda Yeni Gelişmeler” Yukarı

Macos ile Dos'un arasında bir hyper transcoder dili buldum. İkisi aynı yerde iki ayrı pencerede (ya da monitorda) aynı anda çalışabilecekler... Aslında bir darbe yapmak lazım. Unix-Linux-Mac ve MS için tek bir formasyon bulmalıyız. Allah söyletmiş olsa... Aslında hiç vaktim yok. Olsa oturup bir transformatter icad edebilirim belki... Linux bunu başardıysa biz niçin başarmayalım. Win'i Macos (Dos değil) komutuyla çalıştırmak hiç de hayal değil... Sadece zamana ihtiyacım var... Tek tek komut istemine bakmak gerekecek ve ikisinin ortak bir dili mutlaka vardır.

Zülkarneyn bile "Hiç bir dilden anlamayan bir kavim ile konuşmadı mı?" Kehf suresinde aynen böyle yazıyor... "Hiç bir dilden" olmayan bir bilgisayar Kur'an'a göre olası... Böyle bir dil oluşturulabilir. Ben bir ara Arş dört direk şekiller vermiştim. Orada zaten kastettiğim dil var. Küp matris bunu.

Geri Dön     Yukarı