077 - 5 Nisan 2002 Cuma

Selam ve selam tüm candaşlar,


“Cifir - Aşağı Misal Alemi - Yukarı Misal Alemmi” Yukarı

Cifir denen Kur'an kriptolojisinde şimdiye kadar hiç bir dini kaynakta geçmeyen özel gizli bilim dalları vardır. Bunlar iki ya da daha fazla kombinezon bilimin kombine edilmesiyle oluşur. Ğayb ve Batın birer bilim dalıdır. İkisinden ĞayBatın denen yeni bir SENTEZ ilim daha çıkar. Ya da MİSAL ilmi... Yani Allah misalleri birer İLİMDİR. Buna İlMisal denir (Cifirde Elif ve Ayn TEK harftir).

Bir de Misal Alemi ilmi var. (Para-Kozmoloji de budur: Jeodezi üstü CHAOS Misal aleminin tünellerden oluşan dokusu=Super Space). Orada her şey TÜMDEN ve GERÇEK olarak HAZIR bulunmaktadır. Oraya giden biri, tüm evrenimizin "Tümden ve gerçek olarak nasıl yaratıldığını" görecektir. Misal Alemi’nde (ki bunu sadece alimlerin anlayacağı bildirilmiştir) iki alem var:

Alttaki Aşağı Misal Alemi... Yani Geon denen (Küllişey'ler'den kütle kazanmış her şey). Geometrik-dinamik yasalar uyarınca herşeyin her an olduğu (doğum ve ölüm aynı anda aynı yerde, aynı şey) bu alt-süper uzayda Cosmos yoktur, Chaos vardır. Ve Chaos'un "BİZİM EVRENDE” kozmos olması için Corn Hole denen OSMOS tünelleri vardır. Corn Hole (Worm Hole da deniyor, bilindiği gibi giriş ve çıkış uçları birer akdelik-karadelik olan mini-Sur borularına Kur'an ve bizim Omni-bilimimiz "CORN-HOLE” demektedir (ZülKARNeyn'in Karn'ı, CORN=Boynuz, Berzah zamanı)...

Cosmos'un, yani düzenliliğin olmadığı yerde CHAOS vardır. Bu nedenle Aşağı Misal aleminin bilimsel yapısından söz ederken, Kozmoloji demeyiz, Kaoloji diyoruz. Kozmogoni/Kozmogoni (Yaratılış bilim) demek yerine artık "Chaogony, Chaogenie" diyoruz /diyeCEKler... Bunlar da bilindiği gibi HUNNES (Kaos) ve Künnes (CKozmos) olarak Kur'an'da yer alırlar.

Aşağı Misal Alemi böylece bir İLİM DALIDIR. Kombine edilirse: MisAlem deniyor. Cifirde peltek “se” ile normal “sin” aynıdır, “sad” hiç yoktur. Onun için üç noktalı olarak okumanız gerekmez, Türkçedeki gibi MİSALEM diye okuyabilirsiniz.

Burada sonsuz ötesi setler vardır. KARDİNAL sayılar deriz onlara... Ve fonksiyonsuzdur. Yani nominali yoktur. Non-functional Super Space ki buna kısaca NONE NOME>>>NONOM diyeceğiz. Böyle bir geometride fonksiyon olmayınca elbette geodezi yani eğriler, küresel yüzeyler, eğri uzay modelleri vb. de yoktur. Orası Jeodezi ÜSTÜDÜR. (Para-geodetical Super Space). Orada geçerli tek matematik Meta-Matriss'dir. Yani bu RAKİM (Rakam) bilimidir.

Ama onun üstünde YUKARI MİSAL ALEMİ vardır: Wheeler'in üstündeki Süper Uzay'a, Hyper Uzay (Space) deniyor. Yukarı Misal Alemi diye geçer bizde... Aşağıdakinde geometro-dinamik yasalar işbaşındayken, burada ise BLOK yani STATİK yasalar hakimdir. Herkesin (Hepimizin, her eşyanın, evrenin, quantın vb.) orada EBEDİ DONUK HEYKELİ-BÜSTÜ bulunur (Her şey oradan TEKRAR YARATILACAKTIR). Oradaki yasalarda RAKİM (Meta-Matriss yüksek matematik) yoktur, yerine KEHF (Geometrik büst yani Ethero-static yasaların bilimi olan GEO-MATRİX vardır. Aşağı Misal Aleminde “Holografik Hafıza”ya karşılık, Yukarı Misal Aleminde "Fotoğrafik Bellek" vardır. Yani varlığın/eşyanın TAMAMI birer heykel gibi (Kehf suresindeki "Onları HEYKELLEŞMİŞ olarak öyle görseydin dehşetten dönüp kaçardın" ayetini anımsayınız). Kehf suresine adını veren Ashabı Kehf 7 HİBERNASYONERLERİ... Hybernation bildiğiniz gibi en yakın kelime olarak "Kış uykusu" demek ama bir öteki anlamı da HYBER SPACE (Cave) demek. İşte orada bizim FOTOGRAFİK (mıknatısın akıları gibi) HEYKELLERİMİZ var!...

Ebedi bir KEHF(Mağara) içindeler... Hiç kıpırtısız ve canlı ve/veya cansız olduklarına ilişkin hiçbir fikir yürütemeyeceğiniz bir konumdalar...

Şu anda MESSENGER'a sorduruldu: "Pekiyi aslında fotoğrafın aşağıda Hologramın yukarı Misal Aleminde olması gerekmez mi?" diye... (Selam ve selam Mighty, sırtımı ürperttin. Hemen yazıyorum)

Bizler dört boyutlu uzaydayız ve aslında İKİ BOYUTU yaşıyoruz. Çünkü: Küre yüzeyi İKİ BOYUTLUDUR ve biz kürenin yukarısında içinde (üçüncü boyutta) değil; İKİ BOYUTLU OLAN YÜZEYE yapışık yaşıyoruz. Üçüncü boyutu bilmiyoruz. Dördüncü boyut zamanı da... Hele içte kalan diğer 7 boyutu asla... İKİ BOYUTLU UZAY demek, bir tabaka kâğıt alırsınız. Bunun kalınlığı sıfırdır (varsayılan) ama a=Eni; b=Boyu vardır, yani ALANI vardır.

Kıyamet’te, 4 boyutlu uzay-zamanın üç boyutlu bileşimi olan 3 boyutlu uzay, bir boyut eksilerek, önce İKİYE inecek. Hani demiştim ki, bir kazak düşünün içinde ben varım. Bu üç boyutludur. Sonra kazağı çıkarıyoruz ve kazağın içindeki derinlik kaybolduğundan, kazak İKİ BOYUTA iniyor. Sonra kazağın PERÇEM ya da TOPUK olan uçlarından biri kıyamet karadeliğine ya da iğne deliğine yakalanıp TEK BOYUTLU İPLİK oluyor. Öteki taraftan yani akdelik ÜFÜRMESİNDEN (Sur borusu) dışarı yine tek boyutlu (Singularity) iplik olarak çıkıyor. Topuk-perçem arası mesafe kısalıyor. Yani kazak yeniden örülüyor. Ama bu kez BİZ henüz yeniden yaratılmadığımızdan, kazak (Mahşer meydanı, ayna, kâğıt) yine derinliği yok ve iki boyutlu...

Oraya herşey iki boyutlu olarak uzatılıyor: Güneş de açılmış, Dünya da bir yufka gibi çok geniş bir meydan (iki boyutlu) olmuş. Artık o aynaya hapsolmuşuz. Çünkü MEZAR denen yarım metre ile tepemizde bir kaç metre gibi duran Güneş (ayna yüzeyi olan cam) arasına sıkışmışız. Mezarımızın altı aynanın SIR denen bölümü. Mezardan cam kalınlığı boyunca (Rahman-33) biz sıkış tepiş oradayız... Güneş ise camın bittiği yüzeye upuzun uzatılmış. O da iki boyutlu. Bu iki boyutludan çıkmak için ya mezarın altını delip gitmek ya da camın (aynanın) dışına çıkmak gerekir. Ancak İKİ BOYUTLUNUN ÇAPI (Kutru) olmaz. Sırat köprüsü ENİNE ve ÜÇÜNCÜ BOYUT (yukarısı derinlik, yükseklik) ise DİKİNE olarak birbirine dikgen durmaktadır.

Cennet bölümü bu yükseklik yani üçüncü boyuttadır. Bu da ÇAPTIR. Oraya cinlerin (enerji) ve insanların (madde) gitmesi mümkün değildir.

Yine soruldu: "Orada bir tek ÇAP yok, Aktar=Kuturlar, çaplar var" diye... Ben üç boyutlu mekanı anlattım. Oysa ALLAH, BİZLERİ 11 boyutlu olarak YARATTI. 7 açılmamış ve Planck sabitinin ardında yani Habiblevir ya da Tünel/Hole/Hall dediğimiz yerdeki boyutlar da orada AŞİKÂR olaCAK'tır. Böylece 11 boyutun bir değil bir çok ÇAPLARI olacaktır.

1. Kağıt DÜMDÜZ iken ÇAPI yoktur. Ama CENNET pozitif eğriliğe; Cehennem Negatif eğriliğe sahiptir ve kıvrılırlar. Sabıkun ise GERÇEK ÖKLİD uzayıdır ve dümdüzdür. Sidre gibi, ARŞ gibi, DÜMDÜZ. Orada burada olmayan Eukleides Space var. Yani bir üçgende içaçılar toplamı 180 ve dış açılar toplamı bunun iki katıdır. Verilen bir noktadan bu düzleme sadece BİR TEK PARALEL (koşut) çizilebilir (Böyle bir uzay Kıyamet’e kadar hiç yoktur, orada olacaktır). Yani Öklid matematik tamamen bir ütopyadır. Ama ARŞ-Kürsi-Sidre vb. de Sabıkun'da GERÇEKTİR...
2. Kâğıt pozitif ve negatif eğriliğe kavuşunca, yani KIVRILINCA (kuvviret ve tekvir ve de Kürre) OLMAYAN ÇAP (göğün görünmez direği) ortaya çıkar.

Teşekkürler Jana... Sen de gelecekte bu satırları ve sana teşekkür ettiğimi OKUYASIN diye yazdım. Oku ve bizleri hatırla. Hiç unutmadım ki... "Ben yönelttim, ben okuyacağım” dendi. Soruyu geçmişte sorduğunu gelecekte cevabını okuyacağını, ama yanıtını şimdiki zamanda öğrendiğini söylüyor Jana... Bunları da yazıyorum ki, meşhur hafif çarpık gülümsemen ile 3 asır boyunca gülesin diye...


“Etimoloji” Yukarı

Konu ÇOK İLERİ bilgiler içerdiğinden , Kur'an'ın açılmasına örnekler verelim. Daha önce KÛN>>>>Kainat>>>>Kunnes gibi, HUN (öl, karadeliğine, karakabrine gir) >>>Havinat>>>>>Hunnes'den söz etmiştim. Yani Kur'an'da yazılmamış gibi görünen ama yazılmışlara EŞİT SAYIDA türev kelime vardır. Üçte-ikisi tutan ve bunlardan türeyenler vardır (TB>>>Tabi olmak iki türevi HİTAB ve KİTAB gibi; Müzikte ilkine Minör, ikincisine Majör deniyor).

İbrahim zamanına kadar insanlar tek bir dil (NUHÇA-İDRİSÇE) konuşurlardı ve bunların az bir nüans farkıyla, 4 tane ağız/şivesi vardı . Tüm Dünya aynı dili konuşurdu: Yamm (Çinli) ile Hami (Negro) bile... Lut ve İbrahim bile aynı dili konuşurlardı. Ancak ÜÇ MELEK indi yeryüzüne. Önce İbrahim'e uğradılar, Babil Kulesi’ne... Orada dilleri AYRIŞTIRDILAR (Adem isimlendirmeyi TEK DİL ÜZERİNDEN yapmıştı). Bundan sonra İbrahim'e veda edip, Lut'un yanına gittiler (sonrası malum)... AYRIŞMAYI anlatmak çok zor. Ama küçük örnekler verebiliriz.

Mesela, Turanca bir kelime: “ELEK”, elemekten... “Kevgir”, “Kalbur” dediğimiz şey... “Elek”in elek olması için “DELİK” olması gerekir. “Elek” ve “DELİK” birbiriyle TAM Decox'tir (DeCode-ex sintakslarının kısaltılmış hali). De (Olumsuz) Code (Şifre) ex (açmak). Peki “elek” nedir? “Elek” “El”den gelir. “El” nedir (Gerçek “El” Turanca BEŞ=”Penç”, “Pentha-Pençe”dir). “El”=OY VEREN birimin adıdır. Onlara “DELEK” de deniyor (Türkologlara danışınız). “Elek” hem “kalbur” hem de “eleman” demek (element). “Elek” ile “ELENİLİR” (elimination). “Elek” ile ÜSTTE KALAN yani elenmeyenler “SELEK” olur. Seçimde “elect” ve seçmede “select”. “Election”, “Selection”, “Eliminate” ve “DELEK” >>> “Delegate”...

Bunlar tesadüf mü? Haydi canım siz de! “Selek”=”Eli geniş” ve Macarca'daki eski haliyle, “Seçilmiş”. Ural Fincesinde “Selek Delek”=”Seçilmiş delege”... Açıp bakın araştırın. Sankritçesine girersem zaten, iki gün yazmak gerekir. İşte Kur'an'da böyle bir DeCodeX var. Yani olumsuzun olumsuzu ile olumluyu açmak anlamında. Bir kelime için bu kadar EVRENSEL bağlantı bulabilmek (her detay Kur'an'da vardır) mümkün.

Bu kelimeyi rastgele seçtim. Ben bundan yola çıktım. Sizlerden BİRİ bir kelime versin, onun da kısa bir DeCodeX'ini açalım (Ğaybatın'dan İlMisAlem'e txt çözümleyelim)...

“Leopar”: Turanca “PARTH” ya da “PARS” yırtıcı ve kedigillere verilen addır. “PARS” gibi. “PARÇALAMAK” da buradan gelir. “PARSLAVN”>>>”ARSLAN”>>>”ASLAN”. Türkçede nedense Huncadan sonra P harfleri düşmüştür. “PART”=”AT”>>>”ART”>>>”AT”. Moğolca halen “PART”>>>”AT” (sözlüklerine bakınız), Almanca “Pferde” ve Eski Aşağı (Altnieder Deutsch) Germencede, “Part”. Komi, Kordvi Fincesinde “Pert” (Permyak=Katana atlar kenti demek), Mari/Udmurt dillerinde “Fert”, “Fart” ve “Part”. FİİL=Parçalamak. “Part”=”Parça” demek zaten (part of body gibi).

Daha önce de yazmıştım: İdris (ders veren, müderris), ilk kez dikilen elbiseyi bulup, bizleri kokmuş postlara sarınmaktan kurtardı ve tuz ile deriyi dabaklıyarak ve lif ile kemik iğneden de DİKİŞ dikerek elbiseyi icad etti. Sankritçe “DERZİ” >>>”Terzi” (Zaten farsçada kullanılıyor halen), yani İdris terzilerin piridir. İngilizce “DRESS”...

İdris, insanları mağaradan gölüstü tahta evlerine çıkardı, onlara mimarlığı öğrettti. Onun yattığı evlere “ADRES” denirdi. “DERS”, “Dershane/Derslik”, “Medrese” (okul), “Müderris” (öğretmen, ders veren), “Tedrisat” (öğrenim)

Yazıyı ilk bulan, ALFABEYİ yapan, rakamları öğreten ve İLK GRAMER'i yapan da Hz. İdris’tir.


“Hanif İslam (Namaz)” Yukarı

Namazı kaza etmeye kalkmayın, Allah onu yüzünüze çarpar. Ben dün gece, ibret olsun diye söylüyorum, 70 küsur rekat kıldım. Çünkü iki haftaya yakındır VACİB kılmıyordum. Kur'an okuyan için 3 namaz farz ama dördüncüsü VİTİR olanı İKİNCİ PLANDADIR. Kur'an okuyorsanız, dördüncü vakti kılmayınız. Yok okumuyorsanız kılın. Hani gündüze serpiştirdiğimiz evvel sünnet ahir sünnet, müekkede ve ğayrü müekkede sünnetleri toplayın ve ikiye çarpın gece kılın. Sonra üç gün hiç kılmayın farketmez...

FARZ'ı ASLA kaçırmayın. Gün doğumundan öğlen vustasına ve buradan da günbatımına kadar 2 x 2 rekat ve tüm gece yine 2 ve FAZLADAN 2222222222222... Benim gibi deneyin. Selam verin namazı bitirin ve elinizi dua için açtığınızda benim gibi SÜBHANEKE'yi okuyun, AMİN deyin. Rabbena’ları, Kunut’ları dua için okuyun, namaz içinde OKUNMASINA KARŞIYIM o kadar.

Bunu unutmayınız. Ben en az 3 kez her gün Sübhaneke okuyorum (namaz bitince tabii). Her zaman Amin diyorum ama NAMAZ İÇİNDE OLMAZ. Kıraat farzını SADECE KUR'AN'DAN alın ve kullanın. Eğer okuduğun ayet içinde AMİN VAR ise amin dersiniz, Fatiha'dan sonra öyle koro halinde duyurarak AMİN dediğimiz o Cahiliye Dönemleri’ni bırakmış olmalıyız.

Ben 5 vakit namazı Allah'ın emri ve KURUCUSU İbrahim'in İHDAS ettiği gibi üçe çekerken, diyorum ki: Bu üçü FARZDIR, beş vakit yoktur. Siz bunun yerine 40 vakitmiş gibi geceleri ikişer rekattan 80 rekat kılın ama FARZ değil, bunu unutmayın. 5 demeyin 45 deyin, 65 deyin. Vakit üçtür.

Eğer kendi işinizin PATRONU değilseniz, İKİ rekat (günün iki tarafı ile dört rekat) tan başka İZİN ALMAYIN. Günahtır. Ayet size ve patronunuza "gündüzleri size iş (meşguliyet) verdiğimizden geceleri Vitir ediniz" biçimindedir. Eğer patronunuz izin vermiyorsa, hatta normal olanına da izin vermiyorsa, işten çıkınca, günün ikinci yarısının namazını ak-kara iplik ayırt edene kadar kılabilirsiniz.

Namazı sakın silah olarak kullanmayın, hele gösteriş için asla, hatta bilmesinler, ya da bilsinler ve şaşırsınlar. "Yahu ne kadar modern insanlar ve NAMAZ kılıyorlarmış meğer, ben niye kılmayayım?" dedirtin ve dininizi sevdirin, kolaylatın onlara...

Mutlaka her gün abdest öncesi ya da sonrası bir kez TEYEMMÜM ALIN, buna alışın, bu Allah'ın emridir. Su varken namaz abdesti almaya üşenirken bari TEYEMMÜM ile abdestli olun. Ayakkabınızın TOZU yeterlidir teyemmüm almaya... Elinize o tozu bulaştırın ve teyemmüm ediniz. Unutmayınız: "Ayağımın tozuyla sizlere geldim" ben...

Bunlar VAAZ değildi. İSTEDİLER. Uzun yıllar ötesinden yazdım, ONLARA idi. Yoksa benim ne haddime? Ben sizlere öyle hayatta vaaz etmem. Haddimi bilirim: Ben kimim! Haddimi bilmem için nefsimi bilmem gerek. Nefsimi ise BİLMİYORUM. Oysa Kalu Bela'da SÖZ VEREN o aslan ben değil miydim? Onu BİLMELİYİZ HANİF CANDAŞLAR. O bizler idik. O NEFSİMİZDİ. Allah'ımızı O nefis ile BİLDİK.

Sabahı anlatayım: Hava aydınlanmamıştı. 40 dk. falan vardı sabahın diri namazına. Abdesti (duş) almışım. Bir dinginim. Sabah sporu... İkişer rekattan GECE namazına devam ettim (Diyorum ya 70 küsur oldu geceyarısından sonraki ile sabah erken öncesi olan, araya uyku girdi) ve sabah girdi. O çok sevdiğim MAHMUR, MAHUR, SEBAİ, SABA namazı kıldım. Artık bunun SÜNNETİNİ kılmaya ne hacet... İki rekat Sünnet yerine eminim 30 küsur kıldım. Sünnet DIŞARI, ÖZGÜRLÜK, SINIRSIZLIK içeri...

Sünnet=Yezidilik. Resulullah'ın yapmadıklarını AMEL gösterdiler, söylemediklerini HADİS diye yutturdular. Adına SÜNNET dediler. SÜNNET de Efendimin Sünneti falan değil. Sünnet SADECE ALLAH'INDIR. Dini Allah'a has kılın ve SÜNNETULLAH deyiniz. Sünneti Muhammedi derseniz, İKİ ALLAH'INIZ vardır demektir. Allah'ın yasalarında (Sünnetullah) HİÇBİR DEĞİŞİKLİK yoktur.

Namazı bulan ve tanımlayan Resulullah değil; Atası İBRAHİM. Orucu da, haccı da, zekatı da, Kelimei Tevhidi'de, hatta BESMELE’Yİ de İBRAHİM ATAMIZ (bu milletin atası) istedi, ALLAH da DEĞİŞMEZ olarak AYNEN ORAYA YAZDI. Resulullah efendimiz onun üzerine BİR TEK şey daha koymamıştır. "Sizden öncekilere farz olduğu gibi, müminlere de NAMAZ farz oldu" ayeti uyarınca, BİZ BİZDEN ÖNCEKİ NAMAZI=İbrahim namazını kılıyoruz. Resulullah bize KUR'AN'DAN BAŞKA HİÇBİR ŞEY GETİRMEDİ...

İbrahim'den önce İslam vardı ama HANİF değildi. İslam iki milyar yıl önce cinlerin yaratılışı ile geldi ve insanlarda devam etti. İslam değişmez tek dindir. Değişmeyen kuralları da koyan İBRAHİM'dir. Allah İbrahim'e, "Hiç yağmur düşmeyen, susuz yere git" dedi (Bir ara sizlere Dünya’da su düşmeyen yerleri sormuş ve yanıtlamıştım). İbrahim MEKKE'ye (hiç kimse yoktu, bomboştu) gitti. Allah EN YOKSUL yere İBRAHİMİ gönderdi. Babil'in ASMA BAHÇELERİ olan Dünya harikası da ÇÖL oldu. Şimdi Babil kupkuru bir yer. Bu kez MEKKE mamur bayındır ve zengin. İKİ BAĞ böylece birbirlerinin akıbetleriyle yer değiştirdiler.

Hızlı okumanın kursları var. Ama Kur'an gibi okumalısınız. Yani ANA KELİMELER çevresinde tur atmalısınız. Askerlikte geceleyin bilirsiniz, hedefe sabit bakarsanız, o titremeye başlar ve göremezsiniz (mesela düşmanı), ama olası noktanın kendisine değil, cevresinde bir REM (Hızlı göz hareketleri) turu atarsanız hedef belli eder kendini. Kur'an’da da buna dikkat ediniz. Size “Sarhoşken namaza durmayın" denmişse ve sarhoşluk=İçki diye algılayıp hataya düşerseniz, bu çok kötüdür.

Ana kelime NAMAZ ama durulmayacak namaza... Nasıl durulmayacak namaza? İçkiliyken İŞTE BU YANLIŞ! Sarhoşken durulmayacak. Ve sarhoşluk veren (Şeker değil de Sekar olan) sadece şarap, rakı değildir. Bunu da GÖZÜN HIZLA GÖRMESİ GEREKİR. Morfin-eroin-kokain denen "Yan bilgileri" dağarcığına atmayan kişi için, BİRA köpüğü elbisesine değse, kendisini boy abdestsiz gibi algılar. Oysa Eroini biliyorsa, asıl sarhoşluğun o olduğunu, biranın onun yanında önemsiz olduğunu anlar. Üstelik içkinin haram olmadığını da...

Sarhoşken namaza durulmayacak sadece... Ana kelimeyi hemen görürsünüz zaten. Sizin bakmanız gereken ÇEVRESİ. İlahi ayrıntı orada saklıdır. Detaylar kitabı Kur'an'da ANA MADDE'ye kilitlenmemek, yanındaki MİSALLERİ açımsamak gerekir. Bir de onun tersini düşünmeniz gerekir.


“Kur’an Misalleri” Yukarı

"Ahracel Mer'a"... Otlağı açığa vurdu... Kur'an böyle yazıyor. Ama Türkçesi. Türkçe NOSYONLAR bizi şartlandırır (Aileden, din-ahlak dersi öğretmeninden, Kur'an kurslarından, Hoca efendilerden vb.). En baştan herşeyi reddedip, İbrahim gibi olmak gerekir. Mesela Allah'ın Arapçasında 1200 yıldır bir ğalatı meşhur olarak ŞEDDE işareti fazladır ve kimse DUR dememiştir. Yanlış süregeliyor ve sanki Allah'ın adı İLAH'mış gibi EL-İlah>>>ALLAH yapmışlar. Oysa Allah sadece "İlahinnas-İnsanların ilahıdır". ALLAH onun ÖZEL İSMİDİR.

ALLAH adını yanlış yazıyoruz. EN ÖNEMLİ ANA TEMAYI ayrıntıda/detayda YANLIŞ yazdık ve Hans söyleyene kadar "Evliyalar" bile uyanmadı... Bin yıldır... Şimdi de diyorlar ki: "Haklısın ama bu adet yerleşmiştir. Bu saatten sonra tersini yapamayız" (İmamların fikri).

Ahrac=Harice vuruldu. Mer'a=Otlak, çayır, yani bitki plantasyonu. Harice vurulan mera>>>GÖZÜN GÖRDÜĞÜ BİTKİLER. Hemen bakınız tersine ve sorun: "Ya harice vurulmamış mera" olabilir mi?

1. YERALTINDA KALMIŞTIR
2. GÖZÜN GÖRME LİMİTLERİ DIŞINDA KALMIŞTIR.

O halde YÜKSEK YAPILI BİTKİLERİ GÖRÜYORUZ ki zaten kömür oluyorlar ve katılar. Bitkiye hemen kilitlenin:

1. Yüksek yapılı bitkiler: Mesela eğreltigiller, kozalakgiller, karayosunları, su yosunları.
2. Yüksek yapılı olmayan bitkiler.

Elbette tek hücreliler. Alg'lar ve bakteriler ve onlar KÖMÜR olamaz, sitoplazmik bir sıvı olur... Adı petrol olur.

Ben onu 1985 yılında Dünya’ya ilk kez açıklamıştım. Hatta daha önce de Günaydın Gazetesi’nde (O zaman Pierre Moulin diye yazıyordum). ĞASL>>>Arapça ıslanmak demek. Ama oradaki sırrı farkettiniz mi? Ğasil'den yola çıkıyor ama BAŞKA biçimde yazıyor. İşte sır orada. Ğussa ve kalın H gibi bir Ğussa.

Gusos nedir biliyor musunuz? (Namus>>>Namos rumca gibi). Öteki adıyla Gregoi Yani Grejua=Rum ateşi... Bizans donanması bunu balyalara bulayarak, düşman gemisinin üzerine dökerdi. Suyu bastıkça (oksijen açığa çıktığından) NAFTA (Petrol) aside su dökmek gibi hoplayarak yanardı. Bizansı Gusos'unun yani Grejua'sının PETROL olduğunu bilmeden bulmuştu bunu... Bizanslı neler kaçırmış meğer.

Ğussae ve Gusos ve de Grejua ne kadar benziyor değil mi? Yani RUM ATEŞİ "Kur'an'da da var"... Ayrıntıda bekliyor bizi. Gusos (Bizdeki Gazoz adı da Rumlardan gelme). Çevrim yöntemiyle Ğussa ile Gazoz arasındaki benzerlik şaşırtıcı değil mi? Yani karbonik asidin suyla birleşmesindeki "Kabarcık Yöntemi" .

El Narengiye>>>Ennarenciye>>>Enerji (Energie, Energy). Kelime kökü NAR>>>ATEŞ Heaven>>>Hava yoluyla>>>>Avion. Par AVİON, “uçak ile” demek. Orada kelime Avi>>>Hava. Havva>>>>Eva gibi, ikinciyi biliyorsanız birinciyi de bulursunuz. Zaten Sanskritçe, Arz>>ERD>>>Earth. Sema>>>ASMA (Turanca) daha sonra GÖK>>>Mavi ile yer değiştirmiş. Sankritçe Asumen, Farsça Asuman>>>SEMA. Calamus>>>Kalem gibi yani...

Derininde diller BİRDİR. Ademcedir, isimlendirmedir. İbrahim ile AYRIŞMIŞTIR. Ama Dress İngilizceye; Address Latince'ye; Dersi (Terzi) Hint grubuna; DRS (Ders) Arapça'ya gitmiş... Mesele bunları TOPLAMAKTAN ibaret. Prosesi tersine çevirirsen Kur'an ANLAMAK için vahyedilmiş bir kitaptır diye hayret edersin (ki ben halen hayretler içindeyim).


“Nazar - Kader - Kaza” Yukarı

Paranoya HARAMDIR, GÜNAHTIR (Hurrema ve Cünah). ZANN hologram oluşturur, HASETLİK gibi. Sizdeki kötü ve fazla ruhsal vurucu enerji, tüm organizmanın TEK CAMI olan göz merceğinden yani bakış penceresinden bir namlu gibi çıkar ve karşınızdaki kıskanılanı LASER'in topu (Taser) gibi vurur. Nazar (bakış) budur işte...

Hologramın ana teması LASER olduğundan, hasud kişi, masum kişiyi VURUR. ZANN denen bir paranoyanın oluşturduğu bir HOLOGRAMLA (Wollow-gram, Haloween-Gram ve Hooligram (Holigan işi)... Hollowgram nazar mekanizmasının ta kendisidir ve nazar (Bakış) bunu yapacak güçtedir.

Evet bu adaletsizlik ama, o kişi mesela tüberküloz olmamış da nazara uğramış, kaderinde mutlaka bir HASTALIK (adı konmamış) yazılıdır ve o gün bu hastalığı kaza ediyordur. Ya bir hasetçinin bakışı ile hastalanmıştır, ya da bir tüberkülozlunun yediği kabdan yemiştir. Adı konmamış olan HASTALIĞI siz belirlersiniz.

Bir kişi şu an şu salisede ölecek. Bu kaderi ama kaza biçimi farklıdır şu salisede ölenlerin. Trafik kazası, boğulma, cinlenme, intihar, kanser, vs. vs. ÖLMEK KADER ama ölüm biçimi kazadır. Kaderin KAZASInın direksiyonu bizdedir. Evlilik KADER, ama A, B, C kişileri seçersiniz. Üç çocuğunuzun olması (yaşayan) KADER, fakat A beyaz, B çinli, C zenci, hangisiyle evliyseniz onun MELEZİNE razı olacaksınız. Bu da özgür iradenizin getirdiği KAZA'dır.


“Hanif İslam - Süfyanizm” Yukarı

3M ile kurulan İLK İRTİBATTA (Miss-Trespassenger aracılığıyla), aldığımız inanılmaz mesaj şuydu: "Allah'ın kitabında yazılı olan Haniflik, kurucusu İbrahim'den beri Allah'ın UNUTTURDUĞU ayetlerinden biriydi. Haniflik, bundan 310 yıl önce (Yani 2001'de) Ali İmran ailesinin üç dalı olan 104-114 ve bunların buluştuğu 110 (Zip-Zap) aracılığıyla gündeme getirilmiş, daha doğrusu Allah tarafından ambargosu kaldırılmış protestan bir İslamiyet’tir. İşte bu TESCİL edilmiştir (madem ki tarih tescil ediyor, etmiş/edecek bile)...

Eğer Ebu Hanife dönseydi, tüm hanefilerin bir tekini bile yaşatmazdı. Eğer Resulullah dönseydi, NUH gibi "Yarabbi yeryüzünde BİR TEK MÜSLÜMAN BIRAKMA" diye beddua ederdi (Ayet aynen böyle).

Filistin, Lübnan, Ürdün, Batı Irak ile Güney Suriye... Bunları MÜNAFIK defterine kaydettireCEK Mehdi... Suudi, İran ve Pakistan dahil diğerleri de Süfyani'nin üçte-birlik ordusunu oluşturacak. Mehdi'nin ordusu sadece batıdaki Müslümanları da katarsak, ORTA ASYA'dan ibaret (Oraya eskiden Orta-Asya denmezdi, HORASAN eyaleti denirdi). Yani, yine YESEVİ'den çıkacak Karasancaklılar... Yesevi İntikamını (Buhari'den) alacaktır. Buhari 3 yüz yıl içinde dört milyar HAFİF Müslümanı daha CEHENNEME odun yapmaya devam edecektir. Allah'ın gazabı ONUN üzerindedir. Müslim'in de elbette. O da iyice saçmalamış.


“Hz. Ömer” Yukarı

Hz.Ömer, özellikle çok iftira edilmiş bir sahabedir. Onun celallenmesini korku unsuru olarak kullanmayı ilk Muaviye bin Süfyan akıl etmiştir ve bir çok hadisi ona isnad ettirmiştir. Zaman zaman burada ele aldık:

1. Ömer, kılıcını çeker ve... "Tevbe suresi bunun üç katıydı, bu sureyi kim azalttı?" diye herkesin yakasına yapışır. Oysa tam tersine Tevbe suresinin son iki ayeti "Yanlış ve Sure’de fazlalık olarak" orada duruyor. Ömer'in kendi de HAFIZDI, bilmiyor muydu, surenin ne kadar olduğunu? Yani "eksik olanları" oraya hemen ilave ettirirdi.
2. Yine Ömer elini kılıcına atar ve celallenir: "Kur'an'dan KİM, "Ben HADD (Zina edeni taşlayarak öldürme ile ilgili keçinin yediği ayet) cezasını Kur'an'da bulamadım” derse, okun yaydan çıktığı gibi DİNDEN çıkacaktır". Oysa siyerde şöyle yazılı: Resulullah “Yecüc ve Mecüc”ün gelecekte çıktıklarında, OK benzeri dev ve hızlı çok büyük oklarla imha edileceğini" söyler ve "GÜÇ (O dev oku) ATMAKTADIR" der. Ömer sorar: "Bu nasıl güçtür ki atmak fiiliyle bağlantılıdır?". "Seferoğulları Süheyl yıldızına bu atılan oklarla gideceklerdir".

Ömer şöyle der: "Keşke her bir ok yaydan şimdiden bunun için çıksaydı". Bu siyerde kayıtlı mülakat, bakın ne hale gelmiş?

3. Ve Ömer der ki: "Ben eşlerim ile işaya ve fecr namazları arasında cima (cinsel buluşma) kurarım. Oruç açıyor, bir kaç eşiyle halvetleşiyor boy abdestini alıyor ve teravihe yetişiyor... Yani yarım saatte çok iş başarıyor...

Amaç YATSI ve TERAHİV namazı uydurmacılığını pekiştirmek... Ömer bahane.... Ve daha bir çok iftira var...

4. Mekke'de bir ara her gün üstüste deprem oldu. (Hadisi anlatıyorum). Müminlerin duası kâr etmeyince (Hadise bakın hadise, duanız faydasızmış), Ömer eline ünlü kırbacını alır ve yere şiddetle vurup, "Ey deprem, Allah'ın ismi azamı aşkına teskin ol (sakinleş)” diye üç kere vurur. Deprem sakinleşir ve bir daha Mekke'ye deprem gelmez... (Siyer ve tarihlerde Mekke'de deprem olduğu HİÇ yazılmamıştır). Bir deprem (ki Sakarya fayında sadece 45 sn. sürdü) kısa bir anda zaten kendiliğinden durur. Okuyana kadar, eline kırbacı alıp üç kere vurana kadar ben de DURDURURUM. Çünkü duracağı vardır ve durdu.


“Cennet” Yukarı

"Orada boş bir söz işitmezsin sadece birbirlerine SELAM SELAM derler". Vakıa 26... Selam'ına selam demek iki kez barış demek ve bunun üzerine ne eklersen BOŞ SÖZDÜR. Boş sözler Cennet'te geçerlidir ama Cennet’in üstündeki bu başka bölgede yani Allah'a komşu katta, "Boş söz" hiç yoktur.

Çünkü Cennet ve Sabıkun'da ZATEN GÜNAH yazmak kaldırılmıştır. Aslı şu: Boşboğazlık ve gevezelik gibi içi boş konuşmalar yoktur. Bunların yerine "Selam'ına benden de selam" derler. Ayeti böyle anlamalıyız.

Ama Cennet'te boş laf var (Ayetlerde kişilerin karakterleri ve söylemleri üzerine konuşacaklarını, mesela Dünya hayatındaki otomobil markalarını falan sayıp dökeceklerini anlıyoruz. Ama Hanifleştirilmiş üst Cennet'te kişiler de ÜST düzeyde BİLİM-BARIŞ söylemiyle donanmış oluyorlar.

Selam=Allah'ın da adıdır. El-Selam derseniz ALLAH'ın adı (Esselam biçiminde liyazon oluyor). Fakat sadece Selam(en) selam(en) derseniz, başına ES getirmeyeceksiniz. Çünkü selam yerine Allah'ın adından söz etmiş olursunuz. Sadece “Selam selam” diyeceğiz. Allah'ı anmak istediğimizde ise EL-Selam diyeceğiz (Esselam...Mühiyminül azizül Cebbarül Mütikebbir... gibi).


“Haşr Sûresi” Yukarı

Beni ağlatır bu sure. “El Musavvirü”den itibaren titrer dururum. Cibalü=Dağlar. Bu en yüzeysel anlamı... Aslında cebel + vadi, BİR MAKRO DALGA hareketidir. Dalgacıklar, aynı zamanda. PARÇACIKLAR, “emanet” taşırlar. Buradan Duality denen ikicillik kuramıyla açarım “emanet” denen parçacık kuramını... İnsan VADİDİR. Emanet ise Tuba Vadisi’nde insana verilmiştir. Tur DAĞI'nın VADİ'si Tuba'dır. Tur/Tuba dediğinde indi-çıktılı DALGA HAREKETİ başlar.


“Gezegenlerin Biraraya Gelişi” Yukarı

Gezegenler için TİTUS sayısını (Tietz Baade de deniyor) araştırırsanız onların bir düzen dahilinde ve genelde mesafeyi 1=140 milyon km. ünite (Astronomik diziliş birimi) katlarıyla dizildiklerini ve Pluton dışındakilerin de Güneş düzleminde olmaları nedeniyle, ekok ve ebob olarak zaman içinde bir araya geldiklerini görebilirsiniz. Bu olay 570 yılda bir kez gerçekleşir (tüm gezegenleri kastediyorum).

Tüm gezegenlerin, aritmetiksel olarak baktığımızda, bir doğrultuda olmaları en son Beytüllahim (Betlehem) de oldu. Resulullah döneminde de... Hani Cinlere göğün yasaklanması ile ilgili Cin suresi geldiğinde ve Cinler İkra, Fatiha, Kalem vb. yi dinlediklerinde olmuştur. Tüm gezegenlerin bir araya gelmesiyle şu olur:

Gezegenlerin LOKAL cazibesi birbirine eklenir ve en dışta bulunan Magnetosferleri birbirine karışır. O zaman da magnetosfer, yani asıl magnetosfer "ALT BİRİMLERİ" olan magnetosferlerin yeni durumundan etkilenir (Zaten etkilenmiştir: Cinler önceden gökyüzündeki magnetosferin belirli NÖTR bölgelerine çıkarlardı ve orada çekilme-itilme etkisi olmaksızın mevkiiler edinirlerdi).


“Karadelikler” Yukarı

Karadelik, yüzeyine çarpana kadar boyuttur. Ama beklenen çarpma olmaz. O bir kapı olur ve içinden geçersiniz. Saniyenin dörtyüzmilyonda biri zamanda, ucundaki akdelikten BAŞKA bir şere çıkarsınız, belki de başka bir PARALEL evrene...

Karadeliklerin görevi çok büyüktür. Göklere KAPI diye yaratmış ve erişilmez uzaklıklara göz kırpmadan gidebilmek için TEK ARAÇ olarak yaratmıştır. Karadelikler işin Makrokozmosu. Onların kökeninde quantlar yani mini karanoktacıklar var ki, hidrojen atomundan yüzde bir küçüktür. Bunlara kuantum tünel süreci denmektedir (Kuantum mekaniğinden tünel sürecini araştırınız). Makro-evren ise mikro-evrenin bir SONUCU, bileşkesidir. O halde Allah, karadelikleri değil kuantum TÜNEL SÜRECİNİ yaratmıştır.

Karadelik zaten bir şey ifade etmez. Onun ucunda akdelik ve ikisi arasında tünel vardır. Bunlara CORN (Karn yani boynuz biçimi tünel) denmektedir. Bunlarda "Misal Aleminin” dantelasıdır, dokusudur. Solucanlar gibi evrende her noktayı her noktaya bağlayan kıpırdak tüneller vardır. Yani genellenirse kuantum tünel sürecini yarattığı için karadelikler de birer elemanı (component) olarak yaratılmıştır.

Geri Dön     Yukarı