070 - 17 Mart 2002 Pazar

Selam ve Selam,


“Yokluğun Yok Edilmesi ve Matematik” Yukarı

1. Mutlak yokluk ya da absolute sıfır evrende yoktur. Olsaydı ne TANRI ne BİZ olurduk... Bu sıfır değil aslında, boşluk (space, blank) da değil... Mutlak yokluk şöyle anlatılır: Çarpanı, böleni, üssü ve paydası sıfır olan bir sayı... Bu ana sayı sıfır ve çarpanı da sıfır, paydası da sıfır O/o ve üssü de... Ama bu sayı yok.. Bu sayı olsaydı mesela BİR sayısı için kullanalım: 0 x 1/0 üssü sıfır... Bu durumda YARATAN olmazdı. Ama yaratan yoksa, biz yaratılanlar nasıl yaratıldık. Biz varız da tanrı mı yok? Bu sayı matematikte tek imkansız sayıdır ve kullanamazsınız. Gelelim ikinci duruma:
2. Mutlak bir vardır ve mutlak bir olduğu için, karşısındaki MUTLAK SIFIR ebediyen yok olmuştur. Yani tanrı vardır ve mutlak bir'dir. Mutlak bir var ise mutlak sıfır HİÇ yaratılmamıştır .

Mutlak sıfır şudur: Ne tanrı ne biz varız. Sadece mutlak sıfır vardır... Ama durum böyle değil: Biz (ve dolayısıyla yaratanımız) var olduğumuz için MUTLAK SIFIR hiç var olmamıştır.

Ve gelelim diğer statüye: Mutlak sıfırın olmamasını temin eden, mutlak sıfırı iptal eden MUTLAK BİR=Tanrıdır. Tanrı yaratmasa da MUTLAK (Ezeli-ebedi-Daim, Baki, el evvel vel Ahir Muahhar olarak var olduğundan YARATMAYI daha sonraya ertelemiştir. Allah'ın en büyük ismi lokomotif ismi EL EVVELA'dır. Hu! Allah'ın HİÇ BİR İSMİ YOKTU tek ve mutlak bir iken, onun ismi otomatikman EL EVVELİ idi. Adı Allah da değildi (onu ilah edinen kullarıdır). Rahman-rahim de değildi (olması için yaratması ve merhamet etmesi gerekir). Adı Aliyyül Azim, Mütekebbir vb. de değildi. Bunların olması için BÜYÜKLÜĞÜNÜN bir başka YARATIK ile kıyaslanması gerekir ki bu da şirk olur.

Allah'ın isimleri yoktu ama kelamı (söylemesi) vardı. Allah kendisiyle konuşur. Şöyle ki: Kendi sorar ve kendine yanıt verir:Tüm insanların ve evrenlerin canı alındığında "Bugün mülk (varlıklar) kimindir? " diye sorar. Onu yanıtlayacak hiçbir kimse olmadığından "Bugün mülk Vahid (mutlak bir) ve Kahhar (yarattıklarına kahreden) ALLAH'ındır" diye kendini yanıtlar... Bu Kıyamet’te iki Sur arasındaki mutlak şuursuzluk halimizde olacak olan soru-yanıt biçiminde konuşmasıdır.

Pekiyi ya daha önce? Daha önce sadece bir tek şey biliyoruz: Kendisini EL EVVELİ olarak tanımladı... Başka HİÇBİR adı yoktu (ihtiyaç yoktu). Söz söylemesi, kudreti, metaneti, Hayyül Kayyum vb. oluşu sıfattandır yani İSİM değildir, TEK olanın isme ihtiyacı yoktur. Ama TEK'in yine bir tek adı olmalıdır: EL EVVELİ. İşte size İsmi Azamı takdim ediyorum Hanifcandaşlar!!!! O isim El Evvela'dır. Anlamını biliyoruz: Herşeyin en öncesi. Aman İLK ile karıştırmayın (İPTİDA=İLK), ibtidai=ilkel yani primitive demektir.

Allah'ın yegane ismi Mutlak BİR anlamındaki EL EV VE LA'dır. EL=1, EV=Veya, VE=VE, LA=0 bunları yazmış çizmiştik. Yani Allah'ın isminin dijitalizasyonu şudur (Arapça ters yazıldığı için) 1 ve/veya 0. İşte tüm yaratılış sırrı bu BİNARY cebiri üzerine kuruludur, ikili sistem üzerine... MUTLAK bir var ama karşılığında MUTLAK SIFIR HİÇ YARATILMADIĞINDAN... İkili sistem için üçüncü bir sayı gerekmiştir: İşte onun adı da bildiğimiz sıfırdır. Yani şu bizim "Elde var sıfır" dediğimiz şey mutlak sıfır değildir. FANİ sıfırdır. Çünkü YARATIKTIR. Ve sözlüklerde bile "Sıfır" vardır. Bu sıfırın çarpanı, böleni, üssü, paydası MUTLAK BİR'dir. 1 x 0 / 1 üssü bir biçiminde yazılır. "Bir çarpı sıfır demek BİR TANE SIFIR" demektir. BİR TANE (Mutlak bir) sıfır (mutlak olmayan / ğayrül ıtlak), sıfırın görünmeyen çarpanıdır, bölenidir ve üssüdür, üstelik de paydasıdır. İşte ALLAH bu BİR olarak bizleri yaratmayı diledi.

Şimdi gelelim ikili sistemdeki İKİNCİ SAYI olan mutlak olmayan sıfıra... Daha önce yazmıştım ama, bir kez daha tekrar edeyim: Bir elmayı alın ve üçe bölün. Sonra onu birleştirin Yani 0,33333333333333333333333333333333333 x 3 =0,9999999999999999999999999999999999999 olup bunu da TAM SAYI olan BİR'den çıkarın. 1,0000000000000000 - 0,999999999999999999999999999999999999 = 0.0000000000000000000000000000000000000000001. Bu sayı SONSUZDA bir demektir. Sonsuzda bir demek, yine bir sayıdır. Ama bu sayıya en yakın tek sayı ise SIFIR’dır. Yani bildiğimiz sıfır aslında SONSUZDA-BİR denen 1/n sayısıdır. Mesela 2 x 2 = 4 değildir. Çünkü her biri birim olarak 0.99999999999999999999999999999 ise bundan dört tanesi 3.9999999999999999999999999999996 eder... Yani sonunda 6 çıkan bir sürü dokuz. İki iki dört eder gibi olmuyor. Zaten dört ile çarpıyorsunuz. O dördün de her birimi (unit) yine 0.99999999999999999999999999999999999999999999999999. Böylece RASYONEL sayılar hiç de Rasyonel (akıllı) olmadığı da ortaya çıkıyor... MUTLAK BİR= tastamam BİR'dir... O da bizde yok, sadece Vahid ül Ehad olan Rabbimiz'e aittir.

SADECE ALLAH'ımız mutlak BİR'dir! Bizler ise daha küçük GEÇİCİ birleriz... O da bizde yok, sadece Vahid ül Ehad olan Rabbimiz'e aittir.

Bir ALLAH var idi (Adı EL EVVEL ve sayı sıfatı Ehadün Wahid=MUTLAK BİR) ve MUTLAK SIFIR yoktu... Onun yerine sıfıra en yakın sayılar vardı. "Adı sonsuzda bir" olan sayılar yani sıfırlar sıfır NOKTA ile yazılır. Sonsuz küçük nokta (Kur'an'da NUN=Kalem suresinin başındaki harfi mukattaa) fizik olarak ESİR'dir, yani YOK OLAN ama yine de var olan esir'dir.

Nun=Nukta=Nokta ve SIFIR, Kalem=Tek boyut=Uzunluk ya da BİR sayısıdır. Bir doğrudur (yarı doğru ya da doğru parçasıdır) kalem ve bir çizgi /doğru üzerinde SONSUZ TANE nokta vardır. Ayet ne diyor? "NUN (Nokta) ve Kalem'in yazdıklarına and olsun”. Ya da şöyle çevirelim: NUN (Sıfır/La) ve Kalem (1 ve EL). Zaten matematik postulatı ne diyor? "Bir doğru üzerinde sonsuz nokta vardır. Ya da bir doğru sonsuz tane koordinat noktasından oluşur”. Ya da boyutsuz (sıfır) noktalardan TEK boyut (Tekillik=BİR ve çizgi oluşur... Nun harfinin sırlarından sadece birine değindim. Daha neler var arkada ama, sırayla...

Çünkü "Ağaçlar yontulup kalem" yapılsa ve denizler mürekkep olsa Allah'ın SÖZLERİ=KUR'AN bitmeyeceğinden ve bendeniz de KUR'AN ile evli olduğumdan KONU bitmez , her sefer yeni veririm, rutin ve tekrara girmem. MERAK ETMEYİN, anlatacaklarıma ömrüm yetmeyecektir, inceldiği yerden kopana kadar Allah yolunda DEVAM...

Ve işte NUN'un ikinci bir anlamının da ŞEY yani sonsuzda-bir olan o minik sıfırlar olduğunu artık biliyoruz. O kadar küçük ki: Bir sıfır yazın, bir virgül koyun ve sonra Kıyamet’e kadar sıfırlar yazın, evrenin en uç köşegenine kadar sıfırları yazın ve en sonuna bir (1) deyin... İşte ŞEY budur Kur'an'da geçen... Yani Esir'dir yani sıfırdır ve pratik olarak YOK sayılır...

Ama ESİR aynı zamanda vardır: Çünkü sonsuzda-bir ŞEY'lerden sonsuz tane var: Sonsuz çarpı sonsuzda-bir eşittir 0.999999999999999999999999999999999.

Demek ki BİRE en yakın sayı yani BİZLER de böylece olduk. Buna Külli şey'in deniyor. Formülü şöyle: 1/n x n = Külli şey'in. Buna GELECEĞİN MATEMATİĞİNDE (Metamatriks) biz WHOLE-GRAM diyoruz. Yani herbir şeyin matematiği... Kaos teoremleri vb. Şeyler bir araya gelince KÜLLİ ŞEY'in yani HERBİR ŞEY oluyor ve tek başına ESİR YOK iken külliyen bir araya gelince ortaya ESİR çıkıyor.

Yani esir ha-vet gibi hem var hem yok. Boşuna arıyorlar Esir'i bilim adamları... Sıfırı arıyorlar... Ne zaman bulacaklar? Nome (isim) matematiğine girince... Esir NONE NOME (Nonom)dur. HİÇ BİR ŞEYDİR. Allah ise Mona Nome (Monom)dur. Mono Nome=Mutlak bir (Elif sayısı matematiği: Cantor ve Hilbert'in sonsuz ötesi setleri Aleph/Elif noktaları).

Şimdi NASIL yoktan var ediliriz? Ayet diyor ki: "ÖNCE ALLAH ve yanında KÜLLİŞEY'in vardı”. Bunu klasik vahhabistlerimiz "Allah'ın her bir mülkü vardı" diye yutturdular ve tutturdular. Oysa orada MATEMATİK bağırıyordu. Nonom-Monom-Binom-Antinom bir matematik vardı. Nominal idi. Nome=İsim demek (name gibi). Yani okuduğumuz matematikteki örneğin BİNOM açılımları vb. aslında SAYI (number) değil; Nome=İSİM olarak yer alır.

Hatırlayınız: Adem EŞYALARA İSİM koymayı başardığında tüm melekler şaşkındılar. Çünkü NUMARAYLA yani RAKİM denen tek dil ile anılan bir evrende, ikinci bir dil nummer yerine Nome=İSİM geldi... QA F dili... Kehf geometrisi... İşte bu NOME açılımlara bizler HOLOGRAM diyoruz.

Biraz daha derinleşelim: Şey=Sonsuzda-bir yani sıfırlar her birine NEFS denir (Her biri sonsuzda-bir nefsdir) Külli/Global değil, TEK başına davranır nefs... Bir tablonun bir minik atomudur ve kendini BİR ŞEY sanır nefis (Özelleştirilmiş kimliğimiz, özgürlük verilmiş kimliğimiz) ve nefs sadece kendini BİR ŞEY sanır. Bu tablo aslında Külli Şey'indir. Yani tablonun bir atomundan (nefsinden) tüm tabloyu göremezsiniz ama HOLOGRAM teoreminde: Bir tek şeyden TÜM TABLO görünür. Her bir atomun üzerine HOLOGRAFİK HAFIZASI olan bir laser projeksiyonu tutarsanız, o bir atomdan tüm EVREN ortaya çıkar... (Holografik hafıza derken ve beyin kıvrımlarını anlatırken bunu kastetmiştim). Böylece BEBEK bir nefs sanmaktadır kendini ama TÜM İNSANLIĞIN bir parçasıdır. Yani tüm gelmiş geçmiş insanlığın, gelecek olanların, cinlerin, tüm biyosfer canlılarının ve meleklerinin TOPLAM hafızası HOLOGRAFİK olarak doğan bebekte "Aleka Alak ile alakalı" olarak VARDIR.

Alak suresinin bir anlamı da TOPLAM ALABİLMELİ HAFIZA'dır. Zaten Kalu Bela’daki RUH =KÜLLİ ŞEY'in'in ruhu, RUHU KÜLLİ, akıl=Külli Akıl, yani tüm canlıların aklı idi. Sadece Nefs "Tekil" idi ama o da Külli şey'in içinde ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ. O Külli Şey'inden ayrılıp da ŞEY olduğunda, kendine eziyet eder.

Arapça bilenleriniz bilir: ŞEY=LA yani bilinmeyen bir şeyin adıdır. Türkçede aynen kullanıyoruz. Aklıma bir ŞEY geldi ya da ismini unuttum şeydi galiba derken, No, Non, None ve Nonome anlamında kullanırız. Çünkü O ŞEY bilinmemektedir. Bir benzeri analojisi bulunması gerekir.

Fiziksiz, ve diğer pozitif bilimler olmadan SALT matematik gerçekten şizoid zeminlerde seyreder. Oysa pozitif bilim demek, "Fiziko-matematik bilimler" demektir. Yani salt matematik beyindeki parasempatik sistem üzerinde baskı kuruyordu, analiz (çözümleme) ve simetri hastalığı yanında “number”a, NOME (name) konmasını gerektiriyor ve bir şizofreni başlıyor. Kişi daldan dala zıplıyor, konuşması hızla ilintisiz konularda seyrediyor. Number (Rakim) ve Nome (Kehf) farkını anlatmam gerekli ki, şizofrenlik anatomisine başka bir pencereden bakmış olalım.

Şimdi salt matematikçisiniz. İyi ama, matematik BİZE niçin öğretilir? Mesela: Kuantum MATEMATİKÇİLERİ (Jordan gibi), kuantum mekanikçileri (Louis de Broglie gibi), kuantum fizikçileri (Niels Bohr ve Albert Einstein gibi) farklı farklı kişilerdir. Daha bitmedi, atom fiziği=atom kimyası aynı zamanda... Çünkü kimyanın yapısı en altta atoma, elektron valanslarına vb. indirgenir. Demek ki nükleer fizikçi aynı zamanda nükleer kimyacıdır diyebiliriz.

Einstein öyleydi ama matematikçi değildi. Minkowski, Henrix gibi MATEMATİKÇİLER onun imdadına yetişiyorlardı. Bir Zeta işlemini bile çözemezdi. Şimdi şunu söylemek istiyorum. Öğretmeni Minkowski salt matematikçiydi. Öğrencisi Einstein ise fizikçi... İkisi de eksiktiler. Jordan onları birleştirdi. Böylece Kehf+Rakim=Kuantum fiziği pörtledi ortaya... Matematik ve fiziko-matematik ayrı ayrı şeylerdir.

ŞEY derken, Şey matematiğe tabidir (Sonsuzda bir'dir, sıfır ile anlatılır) ama şeylerden oluştulan GEOMETRİK MATRİKSE (Kehf budur) HOLOGRAM olarak bakmalıyız ve burada tek başına BELİRSİZ bir ŞEY. Şey belirsiz artikel olup bunun çoğulu olan aynı harflerden türeyen EŞYA ise belirli artikeldir. Dikkat ediniz: Ayette ADEM, "EŞYAYI" isimlendirmeyi becerdi. "ŞEY"i değil... Adem şunu yaptı: Numerolojik (Rakim) evreni KÜLLİ (Kehf VE EŞYA) olarak genelledi.


“İnsanın Evrimi” Yukarı

K-V-R =Kürre/Küre, uzayın KIVRILMASI vb., göklerin dürülmesi (TEKVİR), uzay-zamanın eğrilikleri (küre), karadelik kuyusu = Kuvviret. Yani bildiğimiz KIVRIM kelimesinden başka bir şey değil bu...Yeni doğmuş bir bebeğin beyninde KIVRIM yoktur. Öğrendikçe yavaş yavaş başlar... Yani bir erik kadar düzdür. Sonra giderek ceviz içi gibi KIVRIMLAR almaya başlar. Bunun nedeni HOLOGRAFİK hafıza denen ve tıbbın henüz açımsayamadığı bir olay. Aksion, nöron, dandrit vb. bahane... Onlar sadece ARAÇ. Amaç RUH'A (bilinç ya da zihinsel boyuta iletmek).

Çocukluk evresi EN UZUN olan varlık da insandır. Neredeyse Üniversiteye kadar sırf öğreniyoruz. Bir o kadar sonra da biriktiriyoruz ve bir o kadar sonra da "Üretiyoruz" yani öğretmen olabiliyoruz. Kur'an'da bunu 40 yaş olarak vermiştir. Yani 40 yaşına kadar HEP MASUMUZ.

40 yaş ayeti çok önemli, çünkü "Kırk yaşından önce ölenleri bile SABİİ sayıyor” bu ayet.

Ahkaf 15. Biz insana, anne-babasına çok iyi davranmasını önerdik. Annesi onu zahmetle taşıdı, zahmetle doğurdu. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet, yiğitlik çağına gelip kırk yıla erdiğinde şöyle der: "Rabbim; beni, bana ve ebeveynime verdiğin nimete şükretmeye, hoşnut olacağın iyi bir iş yapmaya yönelt! Soyum içinde, benim için barışı gerçekleştir. Sana yöneldim ben, sana teslim olanlardanım ben!"

İnsan bir evrim sonucu oluşmamıştır çünkü Dünya’lı değildir. Uzay üstü uzaydan (Firdevs) SÜRGÜN ile gönderilmiştir. İnsan Dünya’lı değildir, Dünya’ya ADAPTE olmuştur. Dünya’ya adapte olmamış yani sürgüne gönderilmemiş ANA ırk da var orada (Huri denen erkek ve kadınlar). Bilim için zaman ileri ve geri akar. YANİ ikisi de bilim için EŞİTTİR. Eğer biz mükemmele gidiyor isek buna evrim denir ve geçmişten geleceğe giden bir ZAMAN OKU vardır ama bunun tersi olan Feynmann Reel zaman oku da tersine, gelecekten geçmişe akmaktadır. O zaman mükemmel olan İLKELLEŞİYOR ve tersine bir evrim çıkıyor.


“Ben Kur’an’ım” Yukarı

BEN=KUR'AN'ım. Duvara asmıştınız beni, idam etmiştiniz beni. Beni 7 kat kefene sarmıştınız, size en uzak yere en yukarılarak asmıştınız beni. Allah "Oku" diye indirmişti beni... Benim canıma okudular, beni antika kabul ettiler... Oku emrini OKUMA SAKIN anlamışlar. Beni muska sandılar, beni şarkıcıların tekstleri, güftesi sandılar... Beni ARAP sandılar. Ben=Boynu bükük bir Kur'an'ım... Ben Kur'an'ım, çünkü "MİSALLERİNİ" anlayanım... Ve sizlere aktaranım. Ben bunun için Kur'an'ım ve Misal (Müteşabih) olmayan Kur'an (Muhkem) ise benim EN İYİ ARKADAŞIM. Benim en iyi arkadaşım, SİZİN EN İYİ ARKADAŞINIZ olsun/olmalı/oldu bile...

Kur'an yukarılardan sizlerin kabrine aydın arkadaş olarak insin. Evin en yüksek yerine asmayalım onu, elimizin altında, başucu ve başvuru kitabımız olsun o... Yani kısaca SİZLER geldiniz KUR'AN'A. "Eğer doğruculardan iseniz, Kur'an'a dayanarak (ilmi) haber verin. Kur'an'a dayanmıyorsa o ilme inanmayın". BİZLER=KUR'AN'IZ demek, Hanif'iz ne mutlu demek!

Suudi Arabistan’da kadınlar günündeki bir vahşeti o günden beri biliyordum ama bizim medyamız bugün verdi. 15 ölü ve 50 ağır yanık (birinci dereceden) yaralı, hepsi gençkız ve öğrenci. Çarşaf ve peçesiz çıktıkları için yanmaya zorlandılar. İtfaiye kurtarmaya geldi, "Namahrem" olduğu için dayak yedi hem kızlar hem itfaiye erleri... İşte Kur'an'ı BÖYLE OKUYAN DA VAR.

Onlar Kur'an'ı EN YUKARI asarlar, ellerine alamazlar, çünkü abdest şartıyla onu bizden uzaklaştırmışlardır. Tevbe 97 ve Hucurat 14'ün ARAPLARI onlar...


“Yahudiler - Araplar” Yukarı

İsrail ve Arapların arasını AÇMAYA en çok ben taraftarım... Dinsizin hakkından imansız gelsin diye... Evet onlar üstelik kardeş çocuğu kuzenler (Beni İsrail ve Beni İsmail). Ve Ortadoğudaki hatta Toroslara kadar olan bir çok ARAP aslında İbranidir, onların KAYIP kabilelerinin çocuklarıdır. Filistinliler yoktur, Arap değildir. Onlar KENAN'lılardır, İbranidir ve Fenikelidirler... Saf Arap Resulullah döneminde bile yoktu.

Mesela Midyat ahalisi olduğu gibi İbrani Hristiyanlarıdır. Kapalıçarşı kuyumcularının yarısı da onlardır. Süryaniler (Asurlular) değilse de Suriye’lilerin çoğu (Nusayriler hariç, onlar Fatımi devletinden kalan saf Araplardır) da.

Arap yarımdasında sadece 12 kabile Araptır. Gerisi Araplaşmışlardır. Özellikle Önasya (Asuri, Nebati, Geldani vb.) Arap olmayan SAMİ'lerdir. Sami derken, Semitic ırktan söz ediyorum: Yani İbrahim'in İKİ DALI bunlar... İbraniler ile Araplar yani...

Bunlar baştan da birbiriyle evleniyorlardı. Hatta İbrahim'in iki eşi Hami Hacer ve Sami Sara'dır. Hami ırkı Tüm kuzey Afrikayı kapsayan (Tuareg ve Berberiler, Habeşi, Somali, Sudanlılar vb. dahil) Nuh'un oğlu HAM'dan gelmedir. Ama İslam etkisiyle tamamı ARAPLAŞMIŞLARDIR. Mağribi milletlerinin hiçbiri Arap veya Yahudi değildir. Fakat İbrahim'in iki oğlu birlirine evlilik yoluyla karışmışlardır. Yahudi, Araptan kız alınca o melez soy Yahudileşmiş ve tersi olunca da Yahudi kızlarıyla evlenen Arap erkeklerinin melez soyu ise Araplaşmıştır (Kureyş ve Kurayza'yı anımsayınız).

Yahudilerin on kabilesi Araplara asimile olmuştur. İki kabile (Amon ve Moab oğulları) ise bugünkü tüm Dünya Yahudileridir. Yahudi Tevratına göre, Lut iki kızıyla ensest yapar ve Amon ve Moab diye iki oğlu olur kızlarından...

Geri Dön     Yukarı