067 - 10 Mart 2002 Pazar

Selam ve selam Hanifcandaşlar, sevgideğerler,


“Fetva” Yukarı

Adı gereksiz, bir forumda, "Hans denen sapık din kurucusu ve sahte peygamber... İçki ve uyuşturucuyu helal kıldı, müridlerine içmelerini emretti" diye yazmış. Bu konuda il müftüsünden fetva istemiş. Müftü, "Bunlar sapıktır" demiş, anlamadan, dinlemeden, araştırmadan ve okumadan. Yani biri gidip bir din yetkilisine "Hans hırsızdır" dese, müftü "Ellerini kesin" diyecek... Ortaçağdaki cadı yakmaları gibi... Olmayan cadıları yakmak... (Yeryüzü tarihinde bugüne kadar insandan bir cadı, jadu, jade) görülmemiştir. Ama papazlar yüzbin cadı yaktılar. Papa'nın 75 bin cadı yaktırdığı söyleniyor. Papa da biliyorsunuz Hristiyan aleminin en büyük MÜFTÜSÜ (Müftü=Fetva yetkilisi).

Pekiyi islamiyette FETVA vermek var mı? Allah hükümlerini apaçık kitabında tek tek belirlemişken FETVA yetkisi hangi ŞİRK papazına verilebir ki? Allah'dan başka kimse fetva veremez. Tek fetva yetkilisi Allah'tır (Kelamullah=Kur'an'dır). Önümde şu Kur'an dururken başka bir kitaptan mı arayacağım?

Bir de Şafii'leri kızdırmışız. Kızgınlar, benim için "Alevi"dir diyor onlar da... Yezid, Muaviye ve Ebu Süfyan'a dil uzatıyor Alevi Hans diyorlar. Muaviye sahabeymiş ve benim Hz. Muaviye Radyallahü anh demem gerekirmiş. "Penceresinin önündeki toz-topraktan abdest aldığını söylüyor Hans denen şarlatan diyorlar. Koro halinde tüm maaşlı camii imamları (Semtteki 7 caminin imamları) “zındık” diyorlar, "Su varken teyemmüm HARAM'dır diyorlar. Yine Allah yerine kendilerini koyup HARAM icad ettiler. Bir de bendeki kafir kanı hep beni dürtermiş, rahat durmazmışım.

Bu iftiraların en büyüğünü de şöyle yemiş bulunuyorum: "Hans Aiberg YAHUDİDİR, çünkü Yahudilerin Dünya’nın en üstün ırkı olduğunu söylemekte ısrarlıdır". Yani bir de Yahudiliğimiz eksikti, o da oldu... Nasıl çarpıtıyorlar ve saptırıyorlar...

Kur'an'ı değil, MÜFTÜYÜ dinleyip, düşünmüyorlar. Koskoca il müftüsü, yani öncelikli adalet sahibi olması gereken ve benim VERGİMDEN maaş alan etik yoksunu yerli papazı kim il müftüsü yaptı?


“Zann - İftira” Yukarı

Helak kelimesi üzerinde duralım. Hallak ve Halik=Allah'ın yaradan ve yaratıcı isim ve sıfatları. Halik (yaratıcı) Halk (yaratım işlemi) eder. Yarattığı mahluktur. Yarattığı gibi de yok eder yani helak eder. Bu yüzden ALLAH'a yalan söylemeyin diyor ayet. Allah'a yalan söylemeyen, zaten Hulki'ye (Halka) da yalan söylemez. Ama çatır çatır yalan söylüyoruz. Beyaz ya da kocaman, günde yığınla yalan söylüyoruz. Allah bizleri affetsin. Yalanlarımızı da affetmeyi vaad etmiştir Allah! Başkasına dokunan YALAN'lar dışında (bunlar namuslu bir kadına iftira, başkasının onurunu yaralayan yalanlar ve iftiralar, gıybet denen dedikodular vb.). Bunların affı yoktur. Ancak ve ancak iftira edilen ya da şüphe, zann isnad edilen kişiden KUL hakkını helalleşirsek affolunuruz.

İnsanın kendisine ya da eğittiği çocuğuna yalan söylemesi bir zarar içermez. Mesela ben üçbuçuk yaşındaki çocuğuma "Gökten Aydedeyi getireceğim, sen yeter ki uyu" diyorum. Olmayacak şeyler vaad ediyorum, vs. vs. Ama tutup da aranızdan birinin günahını aldığım anda HALİM harap... Çünkü, ahirette hesap görülürken, hesap görme yeri Cehennem cennet değil, mahşerdir. Hesap görülürken bir açlık oluşturulacaktır. İftira edilenin cesedi "Yemek" diye sunulacaktır. Bu resmen kokmuş ve yarı çürümüş bir MEZAR artığıdır. Onu yemekten başka çaresi de yoktur. Artık o yamyamlar defterine yazılmıştır. Bir haftalık ya da ongünlük bir ölünün etini yemek iğrencesi ve işkencesidir bu... ZANN ederek iftira (iftira en büyük yalandır) atmıştır çünkü...

Zannların en büyüğü de "Ma Kâne hadisen yüftera" ayetinin sırrıdır. Çünkü RESULULLAH'a iftiralar topluluğuna HADİS denmektedir. Hadislerin peşinden giden herkese RESULULLAH'ın cesedi yedirilecektir. Hemen Allah'a sığınalım ve geçmişteki bu tür yanlışlarımızı bağışlamasını dileyelim. O gün cesetler sofraya konacak. Vücut üyeleri (eller, kollar, vb.) KONUŞACAK. Yani hesap defterine kayıtlı olan 11 boyutlu görüntü (yanında ses, koku vb.) HOLOGRAM edilecektir. Hesap defteri MİSALİ olan kayıt bandından alınacak ve canlandırılacaktır. Ceset yemek de aynı işlemden geçmektedir. Ayet öyle diyor: "Ölü KARDEŞİNİZİN etini yemekten iğrendiniz!" Hem de “dili geçmiş zaman”=olarak söylüyor. Bunun anlamı şu: Hologram alındığında GEÇMİŞTEKİ kayıttan alındığı için “dili geçmiş zaman” olarak kullanılıyor. “O gün kıyamet KOPMUŞTUR” diyen ayet gibi.

Hucurat 12. Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın! Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin! Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan iğrendiniz. Allah'tan sakının! Hiç kuşkusuz, Allah tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır.


“Hologram” Yukarı

Hologram şudur: Bir mıknatısın magnetik akılarının oluşturduğu üç boyutlu uzay kafesidir hologram. Hologram demir tozları (hücre, atom, kuant vb.) niceliklerini akılarına yapıştırarak bir nitelik oluşturur, bir biçim ortaya çıkar. Yani demir tozları (Beden) olmasa da hologram (magnetik akılar kristal kafesi) anlamına gelen HOLOGRAM orada mevcuttur. Allah bizleri önce ruh düzeyinde (Hologram) yaratır. Sonra da evrene "Ol" der ve üfler. Evren içeriği olan kuantlar bizlere BEDEN olurlar ve doğarız. İki boyutlu bir küre yüzeyine doğarız. Kürenin içinde bir mıknatıs (hologram seyelanları) üzerinde de demir tozları (madde ve enerji). Mahşerde evren küresel iki boyutlu olarak değil; kağıt gibi ya da yufka gibi kalınlığı olmayan bir iki boyutlu olarak açılacak. O kağıdın altına yeniden MIKNATIS akıları (bizi biz yapan özgün mimari ve nitelik) yaklaştırılacak... Yeniden ve yine DEMİR TOZLARI bizim magnetik akımıza yerleşecek ve biz tekrar orada BEDENLENECEĞİZ. İşte bu ilahi plana ve mimar çizimine HOLOGRAM; bunun realizasyonuna da BEDENLENME (encarne) deniyor.

Ruh (üflenen) Dünya’ya gelir. Çünkü: CANSIZ MADDE "OL" emriyle oldurulurken; onu canlandıran ŞEY ise "ÜFLENEN ALLAH RUHU"dur. Evren "Ol" emriyle ve içeriğiyle (Nicelik=Quantlarıyla) ve noktasal boyutta oldu. Ama Planck noktasından çapı daha küçüktü. Yani cansızdı, canı yoktu. Ta ki Rabb’imiz onu üfledi. O zaman 7 boyut arkada fakat CANLI dediğimiz 4 boyut ŞİŞEREK genişledi.Yani NOKTA'dan NİTELİK (kartezyen koordinatlar) çıktı. Nokta cebirinden bir GEOMETRİ (Hologram) FIRLADI. Buna mıknatısın görünmez akıları diyebiliriz. Ve cansız olan demir tozları da bu akıların çizgilerine oturdular=BEDENLENDİK. "Bizi ilk kez yaratmaktan aciz olmayan Rabb’imiz, ikinci kez yaratmaktan mı aciz olacak?". Enbiya 104'de yeniden yaratılışın ESKİSİYLE tıpatıp aynı olduğu bildiriliyor. Magnetik akıları ben sadece MİSAL olarak verdim. Hologram teoremini bilen bilir ve daha önce de sözünü etmiştim. Hologramın KÖTÜ biçem ve biçimleri de var. (Biçem=Format anlamında). Bu konuda Almanca değil ama İngilizce çok elverişli. Hole=Delik, açık, sızdırma çatlağı ve hatta karadeliklerdeki gibi DELİK, gaz kaçağı, elektrik kaçağı anlamında kullanıldığı gibi, Hole'dan oyuntu oyuk, mecnun olmak anlamına gelen üç boyutlu (delik iki boyutlu, kuyu üç boyutludur).

HOLLOW da var (Holoween'i anımsayınız), Hayal+et=Hayalet anlamında. Hayal ve Hülya=Halo (Latince) olduğunu anlatmıştım. Bunlar İYİ anlamda ama kötü olanları da var. Örneğin Hollow (hayalet) ve bunların Hologramları (Halusinasyon, Halu-gram) vb. Mahşerde yeniden bedenlenirken yaptığımız eylemlere uygun biçimler alacağız. Örneğin yalancının dili inanılmaz uzun olacak (Pinokyo’nun burnundan metrelerce uzun ve ağza sığmayacak). Konuşan eller, yenilen zombi cesetler de bu sayede olacak. Yani Hollowgramlar oluşturulacak (burada Allah'ımız haşa zalim değil, dilimizin deformasyonunu belirleyen BİZİM davranışlarımızdır). Irkçı beyaz, çok çirkin (Sahtiyan) bir ZİFİR (Zencinin en koyusu). Güzelliğini haksız rekabete harcayan, Allah'ın menettiklerini işleyen güzeller ve yakışıklılar ise birbirine baktıkça kusacak kadar çirkin ve iğrenç olacaklar. Bunlar MAHŞER manzaralarıdır. Cehenneme gidenler çok daha çirkin; Cennet'e gidenler inanılmaz güzel olacaklar. Mahşerdeki durum bu.

İki boyutlu kağıt üzerinde bekleyen demir tozlarına, Hologram (Akılar) yaklaştırılacak ve diriliş ama GÜNAH ve SEVAPLARIN belirteci olan BİÇEMLERDE dirilişler oluşacaktır. Fiiller, eylemler kötü ise, salih amellerden değilse, bizlerin HURİ güzelliğini deforme etmekte (buna nefse zulmetmek deniyor). Nefse zulmetmek demek, HURİ yaratılışında olan insanın kendisini istemediği, iğrenilecek biçimlere değiştirmesi anlamında. Kim ÇİRKİN olmak ister? Ama göreceğiz ki ÇİRKİN ve İĞRENÇ olmak için Dünya güzelleri ve yakışıklıları yarışmışlar, nefislerine öyle bir zulüm yapmışlar ki, nefisleri mesela çubuk mıknatıs iken bükülüp atnalı mıknatıs haline gelmiş. Mahşerdeki yeni yaratılışta da bu deformasyonu yaşayacaktır insanlar...


“Vacib” Yukarı

Vacib'i ilk kez "Yalnız sana ait/mahsus/özgü olmak üzere gecenin bir yerinde kalk ve namaz kıl!" ayetiyle tanıdık. Bu Resulullah'a VACİB idi. Müminlere farz değildi. Farz demek ve bu namazı kılmak GÜNAHTIR. Sadece Resulullah'a EMİR idi (Haşa bizler Resulullah değiliz!). Ve Allah doğruladı: "Allah gecenin bir yerinde kalkıp sana mahsus olan vacibi kıldığını gördü".

Başka bir vacib daha: "Yalnızca Resulullah eşlerine mahsus olmak üzere üzerlerine Cilbab (Kukuletalı pelerin) giysinler ve mümine kadınlar da (DİKKAT: RESULLAH EŞLERİNE REFAKAT EDENLER, ONLARLA BİRLİKTE MESELA PAZAR'A ÇIKAN HANIMLAR) da üzerlerine Cilbab alsınlar" (Bunlar ayettir). Şimdi ALAMAYIZ aramızda Resulullah eşleri yok! Ki yanlarına da kendi eşlerimizi katalım ve cilbab giydirelim! Cilbab kalktı ve VİTİR NAMAZI DA KALKTI. O sadece Resulullah'a aitti.

Cilbab da Resulullah eşleri ve beraberindeki hanımlar içindi. Resulullah ve eşleri halihazırda yaşamıyorlar... Üstelik Cilbab'ın ŞARTI, "Resulullah eşiyle/eşleriyle AYNI ANDA çıkmak” zorunluluğundan geçer. Yani tek başına çıkan kadının CİLBAB giymesi yine yasaktır. Din buydu!

Başka bir şey oldu şimdi... Resulullah'ın kıldığı ve sadece ona ait namazı bugün VİTİR adıyla kılıyorlar. Resulullah'ın Kunut adlı dualarını da bu namazın içine alıyorlar. Oysa bunları Resulullah sadece kendine ait olan bu namazdan çıkınca ve ayakta ederdi, sonra da mescidi ya da seccadeyi terk ederdi.

Haced namazı ise bizim şu anda DİLEDİĞİMİZ KADAR KILDIĞIMIZ iki rekatta bir selam verip istediğimiz kadar kıldığımız DİLEK kipine giren namazın Arapça adı. Vitir VACİB yanlış kelime! Kurban kesmek ne farz ne VACİB (vecibedir). Eğer onu ADAK edersen VACİB olur ve kesmek zorundasın. Kesmemeye yoksulluk engeldir, yoksul olan ve durumu bozulan kurbanı erteleyebilir. Ya da takside bağlar.

Taksit işi şu: Bir kurban diyelim ki 300 milyon lira olsun. Durumun bozuk ve kesemedin. Bunu VAR OLAN gücün kadar taksitlendirerek, mesela bir yoksula, bir öğrenciye, bir acize veya ağaç dikmeye HARÇLIK olarak kullanabilirsin. Ta ki o 300 milyon ödenene kadar bu taksidi VECİBE olarak yerine getirirsin. Borca hayvan kesilmez. Borca Hacca gidilmez vb. bilirsiniz...

Hanif din KÖKLÜ DEĞİŞİKLİKLER (Mighty'de ŞU ANKİ GELECEKTE AYNEN) bunları getiriyor. Tek tip İslam budur. Başkalarına örnek olan, Mesih İsa'nın GELECEKTEKİ YENİ DİNİ olan din bu HANİF İSLAMDIR! Bunun artı-eksi pazarlığı da yoktur. Bu böyledir (Kur'an'dandır). Hanif İslam dini ZOR mu KOLAY MI , siz varın karar verin. Dolayısıyla şu mezhebe göre farz olan, şu mezhebe göre vacibdir. Şu imamın farzı şu imama göre vacibdir denemez.

Mesela Şafii'ler Sabah namazını HANEFİ imam arkasında kılamaz tek başına kılarlar. İftitah (başlangıç tekbiri) Kur'an'da farzdır. Üç mezhebde ise vacibdir, yani FARZ değildir. Oysa "Allah'ın büyük adıyla namaza başlamak FARZ'dır. Kur'an'dan kolayına geleni okumak da FARZ olduğu gibi... Dolayısıyla farz ve vacib artık anlamlarını yitirmişlerdir.


“Uzayda - Kutuplarda İbadet” Yukarı

Uzayda Dünyaya dönersiniz. Dünya eğer (mesela Güneş arkasında kaldıysa) dilediğiniz yere dönersiniz. Uzayda YÖN yoktur. Yönü belirten ARZ (ayak basma) eylemidir. Ayak bastığımız her yere ARZ (yer, yerçekimi) ve ayak basamadığımız çevreye de GÖKLER diyoruz. Uzayda çekimsiz alanda ayak hiçbir yere basmadığından asla YÖN yoktur. Siz düz dururken, öteki ters durur ve bu görecelidir. Ta ki, uzay istasyonunun motorları çalışınca, yani dönü eylemi başlayınca merkezcil kuvvet çekim (gravitik) kuvvetinin yerine geçer (ikame olur). O zaman herkes DÜZ gibi olur. Ama biri amuda kalkınca o gerçekten terstir. Dolayısıyla uzayda yön yoktur ve her yer her yön kıbledir. Üstelik Dünya’ya dönmenin, ya da Güneş ardında kalan Dünya’ya yöneleyim derken Güneşe tapmak gibi bir risk de yok. O İMAJ olarak Kâbe (İbrahim odağı) olarak düşünülmelidir. Mekke’nin tersindeki öteki yarı kürede duran bir uzay istasyonunda yine Dünya’ya yönelinir (Hayali bir çap ile Mekke’ye yönelmiş olursunuz, bu da Dünya’ya tapmak anlamına alınmamalıdır).

Gelelim namazın diğer farzı olan ZAMAN konusuna: Uzayda zaman için şu koşullar vardır. Uydu (Satelit, uydu kent, uydu üs ya da istasyon) Dünya’ya tabii ise İZDÜŞÜMÜ olan kentin koşullarına ya da Mekke’yi odaklamaya yönelecektir. Dünya saat dilimleri bir kuluminasyon ve deklinasyon (gökyüzü enlem ve boylamları, Kur'an'da ki adı Melei Âlâ) üzerinden saat dilimleri yapılır.

Şu anda Messenger'dan mesaj geldi. Yazacaklarım onadır: Dünya yörüngesindeyse o Güneş’i gördüğünde SABAH başlamış oluyor. Güneş kaybolduğunda akşam başlamış oluyor. İkisinin tam ORTASINDA ise GÜN başlamış oluyor. GÜN ORTASI=SALATI VUSTA. Tarafeyn namazları bunlar, kalan ise GECE namazı. (Mesaj sonu)

Kolonilerde (Mars, Merkür ılıman bölge, Venüs kubbe maden üsleri vb.) bulunduğu sistemde GÜNEŞİ gördükleri anda sabaha girecekler, görmedikleri anda ise AKŞAM'ı idrak edecekler. Asteroid, Jüpiter uydu ileri karakollarında ve KUTUPLARDA ise 21 Mart 23 Eylül yasalarına tabii olacaklar. (İkinci mesaj sonu)

Dönelim bizlere. BİZLERE çünkü, iki tarafa birden YAZDIM, iki taraf da bizleriz. 21 Mart 23 Eylül yasalarında gece ve gündüz 12 saattir. İbadet saatleri tam 60 dakikadır. Ekvator yasaları da denir. Kutupları gün ışığı yalayarak (yatay) geçtiği için, kural bozulur ve EKVATOR yasalarına tabi olurlar. Oysa ekvatora 90 açı derecesi DİK gelir, aynı anda kutuba 180 açı derecesiyle YALAYARAK geçer bu ışın. 180 olgusunda belirsizlik (6 ay gündüz ve gece) olduğundan yerini logaritma gereği Ekvator (Eşlek) yasalarına bırakır. Eğer ekvatorda yaşamıyorsanız, kuzey ve güney yarıküreler 21 Mart (Kuzeyde İlkbahar başlangıcı; Güneyde Sonbahar başlangıcı) ve 23 Eylül’de (Kuzeyde güz başlangıcı, Güney yarıkürede İlkbahar başlangıcı) gün-gece eşit olduğundan bu yasalar KUTUPLARA DA bağlıdır.


“Geçmiş ve Gelecek” Yukarı

Kolonileri GELECEK (ki şu an yaşanıyor) için söyledim. Tüm geçmişler ve gelecekler bir şerit halinde, kulvar halinde, koşu yolu halinde İLERİ akmaktadır. Ama her biri kendi gri hiçlik kulvarında koşarken yanındaki şeridi GÖREMEZ. Eğer biri şeritte İLERİ koşacağına, AYNI HIZLA YAN ŞERİDE YATAY GEÇİŞ yaparsa, o zaman gelecek ve geçmiş EŞANLI (Senkronize) olur.

Bu şeritlerde bir de yükselti vardır. Başaşağı (zamanda GELECEĞE geçmek) çok kolaydır ama, bunun tersine yokuş yukarı (çağlayanın döküleceği yerde yukarı tırmanması gibi) gelecekten GEÇMİŞE gitmek çok zordur ve özel bir teknik ister... Bir şelaleden dökülen suyu asla yukarı tırmandıramazsın ama bunu FİLME alıp, filmi ters oynatırsan ÖZEL DURUM OLUŞUR ve çağlayan yukarı akar... Zamanda geriye gitmenin bu özel durumu vardır.

"Allah'ın bir gününün bizim saydıklarımızdan bin yıl olması”, yani Allah katındaki relativite şu: 1 Kozmik gün= 365 bin gün. Allah'ın zamana ihtiyacı yok, zamanı ve sayıları, ölçüleri BİZİM için yarattı. Dolayısıyla bir gün bin yıla eşit olunca, enerji yaratıklar (cinler) ve insanlar (madde) aynı TAKVİME sahip olup, yanyana geleceklerdir. Bunun için, tüm canlılar için TEK BİR TAKVİM OLSUN diye bir gün bin yıldır. Takyon canlılar (melekler ve ruhlar) için de bir gün DİKİNE 50 bin yıllık bir relativiteyi kapsar. Burada Allah ile eşitlenmiyoruz (zamandan beridir) sadece ışıktan yavaş (madde) ışık hızında (enerji) ve ışıktan hızlı (takyon) canlılar için TEK BİR SAAT AYARI verilmesi açısından bu takvim yapılmıştır. Mahşerde musallat olmuş bir cin (herkesin özel şeytanı) ile benim kayıtlarımı tutan melekler ve ben ayrıca tüm zamanların insanları ve canlıları BİRLİKTE TEK TAKVİME sahip olacağız. Görünmezler görünecek (meleklerimiz gibi) ve bilinmezler bilinecek (Adem ile tanışacağız, Resulullah ile tanışacağız). Tüm kulvarlar kalkıp TEK BİR MEYDAN (Mahşer) oluşacak.

Her bir şerid birbirinin mesela BİR SALİSE sonrasıdır (aslında evren nabız gibi atarak genişlemektedir. Bu impulsların her biri DEHR denen kozmik bir tik-tak zamanı oluşturmaktadır). Dolayısıyla en basit biçimde; senin şeridinin bir yukarısındaki şerit BÜYÜK BÜYÜK dedenin şeridi. Ötede kalan ise küçük küçük torunun şeridi. Aslında DEDEN ölmedi. Evrenin bizden önceki DAR impulsif yüzeyinde ŞU ANDA YAŞAMAKTA. Seni yanıltan, "Dedenin mezarı ve kemikleri" . Çünkü deden evrenin henüz genişlemediği SENİN ŞU ANDAKİ katmanına ulaşamadan vefat etti. Aslında deden ve torunun ikisi de yaşıyor. Torunun evrenin ileride genişleyeceği katmanlarda yaşıyor. Ama ŞU AN henüz evrenin çapı o gelecekteki katmanlardan küçük olduğundan TORUNLARINA inanmaman ya da "Daha ben evlenmedim ki, çocuğum, torunum ve onların torunları olsun!" demekte de haklısın. Ama kulvarlar koşmak içindir. Adem ve Hitler şu an yaşıyorlar, şu anda Myranda uydusuna ileri karakol yapıldı. Şu anda Mars Kanal 11'deki koloni kentinde cinayet işlendi...


“Ölüm” Yukarı

Ölüm çok tatsız bir konu. Allah'a vereceğim hesap yüzünden ölümden çekiniyorum. Çünkü ölüm demek HİÇ ÖLMEMEMECESİNE DOĞMAK DEMEK. Eğer Cehennem yolcusu isem, EYVAH. Ölüm yok ki, öleyim de kurtulayım! Ölümden ürkmeyin, Cehennem denen ALLAH'a uzak kalmaktan ürkün. Allah'a mukarrebun olun çok yaklaşın, çünkü ayet var: "Korktuğumuz ölüm bu muydu? derler!” diye. Ölüm elektrik ve magnetik BİRLEŞİK dinamik alanlarımızın STATİK ve AYRIK olarak ayrılmasından ibarettir. Yani mıknatısın AKILARI gider, demir tozları da dağılırlar... Ta ki yeniden ÖLÜMSÜZ olarak doğana kadar. Ayet şöyle diyor: "Onlar derler ki, BİZİ İKİ DEFA ÖLDÜRDÜN İKİ KERE DİRİLTTİN, BİR ÇIKIŞ YOLU VAR MI?" diye. İKİ KERE öleceğiz ve iki kez dirileceğiz. Birinciyi doğmuştu, ikinciyi de mahşerde ....


“Hanif Olmak - Messenger - Zaman Yolcuları” Yukarı

Hanifliğin tüm yasaları BAMBAŞKA ve değişiktir. Bunun için zordur Hanif olmak...Hanifliği yaşamak... Aslında dinlerin en kolayı Hanif İslam dinidir. BİLSELERDİ! Dünya’daki tüm dinlerin adı İSLAMİYETTİR. Tüm İslam dinlerinin EN GÜZELİ ise Hanifliktir.

Allah'ın EN SEVDİĞİ TEK ŞEYİ yani HANİF İSLAMI insanlar nefretle anıyorlar. Onlara Süfyani deniyor. Onlar kinleriyle ölsünler buyuruyor ALLAH. Resulullah'a ilk uyanlara da babaları ve yakınları "Sapık, putlarımızı bırakan kafir, Muhammedçi" dediler. Ve şu ayeti unutmayın: "SEN ONLARIN ÇEKTİKLERİNİ ÇEKMEDEN CENNETE GİDECEĞİNİ Mİ SANIYORSUN?" diyor ayet...

Haniflik kitlelerin malı olabilir, bir TEFSİR ya da Haniflik adıyla yazılı bir tek kitap bu akımı oluşturacak güçte. İşaretimiz Messenger idi. Yani başlama vuruşu Messenger idi. O da oldu. Ve her geçen gün daha iyi. Şu anda bile yazabiliyor. Yakında onu İsviçre'deki tedavisinden sonra Brezilya'ya transfer edeceğiz.

Messenger 21 Mart’ta taburcu olacak ... Şu anda sol tarafındaki felç oldukça geriledi. İşaret parmağında % 8'e kadar düşmüş. Demin hattaydı (bir saat önce) şimdi yok. Namaz zamanlarıyla ilgili o da soru sordu. Telepat aklı okur, bu tesadüf değildir. Keşke ben de messenger olsaydım, bilgisayar kullanmadan haberleşirdim Valkyrie ile.

ESP ve OBE, ya da PK (Psiko-kinezi) biyolojik radyo ve de rabıta (Latince Rupt, ruption). Rabıta kesilmesi İnterRUPT. Bu özel bir yetenek. Bütün ünlülerin bir telepatı vardı. Messing, Hanusen, Haushoffer, Gurdjieff. Ama Hans, Tesla, Borges değildi... Şu anda iki tane messenger var: Biri Janna ötekisi bir hayli eski. Paranormal metal büken, TV'den toplu hipnoz yapan, anahtarları büken ve bozuk saatleri çalıştıran ve de beyin yıkama projesinin başındaki kişi, Uri Geller. Montauk. Bu devasa proje ve psikokinetörlere karşılık 23 yaşında bir genç kız. Şartlar eşit değil...

Geller çok güçlü. Telefon ile hipnoz edecek kadar güçlü. Montauk bize HARAM'dır. Yani kullanamayız. İnsan dinini seçerken hipnoz altında değil, ÖZGÜR İRADE ile seçmelidir. Yoksa imtihan imtihan olmaz. Janna isterse çok kişiye etki edebilir ama HARAM yok HANİF’de... Sihir, büyü vb. ASLA yok. Özgür irade ve dürüstlük var. Telepati çok güçlü bir şey, baksanıza ÇAĞLARI aşıyor. Zamanı ters çalıştırıyor. Gelecekten geçmişe mesaj atılıyor. Aslında ben böyle şeylerden çekinirim.

Janna tek bağlantısı Zigzag'ın, Geller ise çok deneyimli ve maalesef rakip. David Copperfield de o ekipten (İsmi takmadır: Bir roman kahramanı). Hanusen ve Haushoffer İNTİHAR ederek öldürdüler kendilerini. İntihar nedeni Messing'in yenilmez gücüydü. Bilek güreşi gibi bu da telepati savaşı. Yenilen ölümüne yeniliyor. Messing onları ÇILDIRTARAK feci biçimde öldürdü. Messing geleceğe döndüğü için Uri (Uriah) Geller o kadar güçlü değil. Hanusen karşısında Kur'an ve üzerinde intihar etti.

Janna çok güçlü, Geller'den güçlü. Geller çok tecrübeli ve zaten İSTİFALI, yani zaman savaşlarını takmıyor (Diaphora takılıyor). Onun asistanı olan Andrea Pucharih ise tam bir azılı Siyonist. Geller Dünya’nın bu zamanını sevdi. Geleceğe dönmek değil, buraya yerleşmek istiyor (İstiyordan öte yerleşti bile).

Dileyen geri gider... Dileyen kalır. Servis aracına binen biner. Binmek istemeyen kalır. Kimi gelecekte mutlu değil. Kimi annesiz ve babasız, kimi salt kolonili, Dünya’nın tadını alınca artık geri dönmek istemiyor. Kiminin de zaman ile başı belada.

Bir zaman yolcusu , diyelim ki 25 yaşında ve eşi de 20 yaşında. Yola çıkınca 25 yıl geriye SİLİNİYOR. O bu zamanda doğduğunda eşi 45 yaşına gelmiş oluyor. Felç hali geldiğinde yani kendisi yola çıktığı yaşa geldiğinde eşi bu kez 20+25/25=70 yaşında oluyor. Anne ve babası çoktan ölmüş oluyorlar. Bu kişi 25 yaşında geleceğe döndüğünde, kendinden beş yaş küçük eşinin 70 yaşında bir nine olduğunu görerek dehşet duyuyor. Bunlar da zaman hastalıkları. Geri döndüğünde sen yine baştan 25 yaşındasın ama yeni doğmuş oğlun 50 yaşında ve senden büyük oluyor... Akıllara ziyan bir durum. Zamanda geriye gitmek çok karmaşık şeylere neden oluyor. Bir iyi tarafı var. Şöyle ki; 25 yaşında yola çıkan biri yaşça sıfırlanıyor, yani yeniden doğuyor. 25 yaşına geliyor ve gerçek durumunu kavrıyor. 25 yıl daha hizmet veriyor, yaşı 50'ye geldiğinde, kendisiyle birlikte zamanda geriye gelen ve küçülen TARIK orada birden VAR oluyor. O servis aracına bindiğin anda yaşından (reel ve sanal zaman oklarının farkı olan 50-25=25 yaşında geleceğe dönüyorsun yani yaşın 50 iken birden 25 oldun! Tek avantaj bu... Ama eşin 70 yaşında sen ise 25 yaşındasın hem de bu kaçıncı 25 yaş. Birinci 25'i izleyerek, zamanda geri ikinci ve tersine bir 25 yaş yaşıyorsun. Sonra yeniden düzüne bir 25 yaş doğum pastanı kesiyorsun. 50 yaşına geliyorsun, Dhurakapalam'a biniyorsun ve yeniden 25 yaşındasın... Yani yola çıkmadan amacına ulaşmış GİBİ oldun. Sonra oraya dönüyorsun ve 25 yaşından sonra Allah'ın verdiği ömür ne ise orada yaşıyorsun (aslında gelecekte 120-150 yaşlar normal).

Zamanda geriye gidenler AYNI çağa gelemez. Mesela biri 20 diğeri 25 yaşında olan iki zaman yolcusu düşünün. Birincisi 25 yaş x 14 yıl, diğeri de 20 yaş x 14 yıl zamanda geriye düşüyorlar ama aralarında artık 5 yaş değil 70 yıl oluyor. Mesela biri 1970'de doğduysa ötekisi (5 yaş büyük olan) 1899 yılında doğmuş oluyor. Ve bunların birbirini GÖRMESİ çok zor.

Janna ve Hawking arasında yıl farkı bile yok ama biri 60 yaşında diğeri 22 buçuk yaşında. Oysa AYNI YILIN çocukları (Gelecekte tabii). Ama geçmişte aralarına 40 yıla yakın zaman giriyor. 40/14 = 3. Evet üç ay 40 yıl ediveriyor. Zaman paradoksları böyle bir şey işte... Aklım şaşıyor, bu konunun tek uzmanı olduğum halde tuhafsıyorum.

Men in Black, ya da Black Cohens. Zaman zelzelesiyle birlikte geliyorlar. Zelzelenin etkilediklerini buluyorlar. Karşı taraftan ise öldürebiliyorlar. Jessup da öyle öldü. Onlar da araca muhtaç, yani Tarık (ilk Zülkarneyn dışında) standart araç. Jessup'unki de, Hawking'inki de AYNI araç TEK BİR ARAÇ servis topluyor. En yaşlı yola çıkan ile birlikte VAR oluyor. Bu kişi gelecege dönerken zaman dilimlerini HIZLI aşıyor. Yani Tesla Gurdjieff'i alıyor. Sonra ikisi Boges'i alıyor, sonra üçü Hawking'i alıyor vb. Aralarında yaş farkı çok az ama 14 faktörü nedeniyle doğum tarihleri arası çok büyüyor. Janna ile Tesla arasında kaç yaş olduğunu aradaki farkı 14 'e bölerek bulabilirsiniz.

İkinci (Mighty) ekip apar topar ve zaman acil ambulansıyla geldiler. Yani bir saatin 14 saat oynadığı bir yerde, zaman yitirilemezdi. Hanif ekip Şi'ra'dan (Allahlaw) bindiler oysa öteki ilk ekip doğrudan Walhalla'dan bindiler. Üç Tarık yapılmıştı. Birincisi 1+k (Wan-ki) Hybrid getirdi. Otopsi gören köpek+kurbağa+insan karışımı, yani KATIR (Kıtmir=Kısır dişi). O Area 51’e kadar gelince, ve tarih yazınca zamanda yolculuğun OLASI olduğu anlaşıldı.

İlk araç Walhalla'da yapılmıştı. Diğer iki aracın birincisi yine Walhalla'da 1L (Wanel) idi, Kafdağına düştü, ifritlerle çarpışıp kaza gördü, androidler feda edildi. 1M (Wan-Em)’i Einstein ekibi kaçırdı. Hemen ardından Şi'ra (Allahlaw) Timebulance yola çıktı ama 14 sayısı yüzünden işler değişti. GEÇ kalınmış gibi oldu. Adler yerine Hiedler'i koymuşlardı vs. vs. Sonuncu ekip ise 1N (Wanen) ile geldiler. Bir daha da zaman yolculuğu yapılmayacak (Hızır bile Musa'ya üç kere yaptırmadı mı?).

Zamanda geriye gitme, bir enerji kazancı doğuruyor (Piliniz azalacağı yerde, geçmişe gidince yeniden DOPDOLU oluyor). Bu birikim “Zaman zelzelesi”ne yol açıyor. Düşünsenize bir koşuya çıkıyorsunuz, bütün kaloriyi harcıyorsunuz ama zamanda geri gidince o aldığın kaloriler harcanmamış olarak seni bekliyor. Oldukça ters bir durum değil mi? İşte ZAMAN ENERJİSİ (Kozyrev) tepmesi (geri tepme) bu anlama geliyor. Söylediklerim büyük ve üzerinde düşünülecek şeylerdir. Ha-vet diye bakıp geçmeyiniz.

Geri Dön     Yukarı