055 - 3 Şubat 2002 Pazar

Selam ve Selam,


“Tarık Suresi - Cifir’de Kadın-Erkek” Yukarı

“Andolsun göğe (tüm evrenler için geçerli bir tek SİDRE modele) ve Tarık'a. Tarık nedir idrak ediyor musunuz? Karanlığı delen yıldızdır (kurşuni hiçlikte parlayan TEK ışık). Hiçbir öz (nefs=kuant) olmasın ki üzerinde gözetmeni “Watcher” bulunmasın!”

Burada karşımıza bir ilginç durum daha çıkmıştı: Aslında ışık duruyordu (Güneş-Dünya arası uzay) yürüyordu. Güneş fotondan ışık hızıyla uzaklaşıyordu veya Dünya ışıkhızıyla o fotona çarpmaya koşuyordu. Yıldız (Necm) ise üç anlamlıdır:

a) Makro boyutta: Gerçek yıldız
b) Midi boyutta: İnsan eliyle yapılmış bir ARAÇ (Tarık)
c) Mikro boyutta: Bir tek kuant (foton) ve de siyah cisim fenomeni

İzleyen ayete bakalım: "İnsan dönüp neden yaratıldığına bir baksın!"… Biz neden yaratıldığımızı biliyoruz. Malum sperm-over evliliğinden ve Rahim'den Alak-embriyo vb. olarak doğuyoruz. Bunu çok iyi biliyoruz. Tüm genital organlarımız kesinlikle "belden aşağı bölgede” yer alırlar. Buna kimsenin kuşkusu yoktur. Ayet de "BU BİLDİĞİMİZİ" yinelemek için YANIT veriyor: ”İnsan atılagelen bir sudan yaratılmıştır”.

Buraya kadar herşey normal, fakat 7. ayet kuralın dışına çıkıyor. “Bel ile kaburgalar arasından çıkar o su”."Belden aşağı değil", belden yukarıda bir bölgeyi anlatıyor bu kez: Erkeğin belkemiği ve kadının kaburgaları... Buna şaşırdınız değil mi? KUR'AN TÜMÜYLE paranornormaldir dedik bir kere. Kur'an'da Normal HİÇ BİR ŞEY YOKTUR. Olsaydı materyalizm evren yasası olurdu, varoluşçuluk ve tarihi maddecilik, mekanizm vb. evren yasası olurdu. Ama öyle değil!

Biraz da cifire girelim: Cifir'e girmek için bizim şekillere bakabilirsiniz (ŞEKİLLER). Önce şekil 1=Lineer sıra sayılar ve bunlardan izotrop toplama yapılabilen bir kare Matris olan 2. şekili izleyelim.Her yönden toplandığında 15'i veren bu vefk "Aritmetik" bir değerdir. Cebir olarak ise 3. şekile bakınız:

Determinant=5 tüm sayılardan çıkarılmış ve determinant sıfır olmuştur. Böylece eksi ve artı simetrik sayılardan toplamı sıfır olan bir Cebirsel Matris oluşturduk. Sonra da bunun son derece düzgün (Determine) olmasını fırsat bilerek, Hologramını (Geometrisini) oluşturduk. Böylece RAKİM (Matriss)den K E H F (Matrix) çıkardık. Şimdi sadece artı sayıları bu grafikte gösterelim:

Artı sayıları ayırıp "Vektör/bileşke olarak boyadığınızı düşünün. Eksi sayılar da aynı durumda fakat ANTİPARALEL ters ve eşlenikler. Bunlardan birine ERKEK diğerine DİŞİ diyoruz (Cifirdeki adı bu). En ortada beş (ya da sıfır) olan merkez ise CİNSİYETSİZDİR. Örneğin belirli bir zamana kadar bir embrionun cinsiyeti belli değildir. Bacağının arasında bir topak vardır ama erkek/dişi denmiyor ona... Erkek ise o topak DIŞA ve AŞAĞIYA doğru gelişiyor, dişi ise (Şekillerin yönlerine dikkat ediniz).

Erkek hologramı dışa-aşağı bir uzantı ve iki çatal ayak (artı sayılar hologramında Matrix'de görebilirsiniz), eksi sayılar da tam tersine eşlenik bir çizgi veriyor. Onları tek çizerek ya da ayrı ayrı renklere bölerek görebilirsiniz, ya da beşten büyük olan sayıları erkek ötekileri de dişi kabul ederseniz erkek ve dişi holografları görebilirsiniz.

Erkek olan kuzey yönünde OMURGA, güneybatı yönünde zeker ve doğu yönünde testis çiftini açı olarak görebilirsiniz. Bunun tersi (negatif sayılar) ise, aynı olayın tersi. İçe ve yukarı çekiliyor. Testisler=Over çifti oluyor.

Aynı zamanda o şekli tamamı içinde HÜCRE GÖÇÜ şeması var. Cifirde biyolojik aritmetik de önemlidir. İzleyen beşinci şekilde ise, üç şekil yanyana olarak OMURGA ve KABURGA'ları görebilirsiniz. Şekillerden ikincisi erkek, üçüncüsü kadın (Kaburga KEHF'i ve RAHİM kehfi).

6 ila 13 şekilleri atlayalım, sonra Asal sayılara geliyoruz. Bunlardan dört direk çıkıyor. Dört direkten 7 düzlem (üçü yatay düzlem) çıkıyor. Daha sonra şekilleri ilerlettiğinizde direklerden bir SANDIK çıkıyor, iki de bacağı var.

Burada anlatmak istediğim şey şu: Kutu sandık olan biçim KEHF/RAHİM denen DİŞİ bir yapıdır. Erkeği 19 ve kadını 91 ile gösteren bu cifir sayılarında Asal (erkek olan, doğuramayan) 19 sayısına karşın, 19'un tersine yazılışından ortaya çıkan 91 ise 7 x 13 olduğundan DİŞİdir yani doğurgandır. Buna Allah kendi adını vermiş ve RAHİM demiştir ve Rahim bir KEHF'dir. Rahim Rakim değildir (Rakim=Rakam, rakım, matematik ve Kehf=Topoloji yani Geometri).

Kehf=Geometri, Rakim=Matematik olduğunu aklımızda bulunduruyoruz. Bir yandan da RAHİM boşluğunun KEHF adını aldığını da biliyoruz. Kehf (Cave=Mağara) RAHİM adını almaktadır. Özellikle Tevbe suresinin son iki ayeti KEHF ayetleridir, Rakim ayetleri değildir.

Tevbe 128: Yemin olsun, içinizden size onurlu bir resul gelmiştir. Sizi rahatsız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. Müminlere ise daha şefkatli, daha merhametlidir.
Tevbe 129: Eğer çekip giderlerse de ki: "Allah bana yeter. İlah yok O'ndan başka. Yalnız O'na dayandım ben; büyük arşın sahibi O'dur."

Burada, Allah RAHİM adını vermiştir. 7 anlamından sadece biri Resulullah efendimize yöneliktir. Diğer altı anlamının Resulullah ile hiçbir ilgisi yoktur. Yani biri hariç diğer ileri anlamlarda Resulullah değil derindeki başka anlamlar vardır. 129. ayette tamamen Kehf/Geometri vardır. “La ilahe illallah” anlamıyla DİGİTAL (Binary/ikili) sistem (İlah yok O'ndan başka digital anahtardır), "büyük Arş’ın sahibi O'dur", ayetiyle de RAHİM (Kehf= geometrisi anlatılmaktadır.

KEHF=RAHİM (mağara, oyuk anlamında). KEHF Allah'ın RAHİM adıdır. O mağaraya (Rahime) yani merhametine sığınan 7 uyurlar iki türlüdür:

1. KEHF ASHABI
2. RAKİM ASHABI

Kehf 9: Yoksa sen Ashab-ı Kehf ve Rakim'in, ayetlerimizden şaşılacak bir olay olduklarını mı sandın?

Orada iki MİSAL kelime var: 1. Kehf, 2. Rakim… Ya da 1. Geometri 2. Matematik (Rakim=Rakam demek). Kur'an 19 RAKİM'ine göre yazılmıştır ama bir de KEHF durumu vardır. Tevbe suresinin son iki ayeti RAKİM'e değil KEHF'e uyar.

Görüdünüz ki, Cifir ile ilgili çizimlerimde basit bir matematikten üç boyutlu geometri kurabiliyoruz (RAKİM'den KEHF yaptım) ve onu herşeye teşmil edebiliyoruz. Önce doğrusal olarak, sonra iki boyutlu matriss olarak ve sonra da üç boyutlu MATRİX olarak matematiğin gizlediği şekilleri gösterdim. Gerçekten ÇOK basit… Türev almadım, iki bilinmeyenli denklem çözmedim. BASİT (Ama asal sayılara dayalı) ARŞ'ın dört direğinden işe başladık, ta DNA sarmallarına geldik.

Sarmalların dönme eksenini, A,G,C,T yapılarını, enine fosfat gruplarını, asal olan sayılarda cansız davranan virüslerin ne zaman canlı olabileceği, polarizlenmiş ışığın niye sol elli davrandığı (Şeker molekülleri açısından), psikolojik genetiğe ait iki direk (ideoplazmik sarmallar) ve daha anlatılacak milyon şey o basit 1-109 arasındaki belli başlı sayılardan çıktı…

Daha neler var neler? Simya (Alşimi) felsefe yumurtası, felsefe taşı ve mesela her rakamın bir psikolojik kodeksi var. Örneğin 1-9 arası yazılan rakamların açılımını deşifre ederken, erkek dışarı uzuyor güneybatı vektörü=erkek avlanır, dışarıda mamut-dinazorlarla kıran kırana kavga eder. Erkek dışarı=Mağaradan dışarı (Kehf=cavemen), yani RAKİM'dir. Kadın ise mağaradan İÇERİ'dir. Görevi çocuğunu kapıp mağaranın en derinine kaçıp saklanmaktır. Erkek ise dışarıda mağaraya girmeye çalışan canlı düşmanıyla boğuşmaktadır. Çok muhtemelen ölecektir, ya da sakat kalacaktır. Amacı eşini ve içgüdüsel olarak en başta çocuğunu yaşatmaktır.

Erkek dışarı + Aşağı'dır (Matriksteki artılar). Aşağının anlamı şu: "Erkek ucuz malzemedir", erkeğini yiyen tarantula dişi örümceği aslında erkeğin ucuz malzeme olduğunun tescilidir. Erkek şövalye, kahramandır. Annesinin Aslan oğludur, eşinin şövalyesidir, masalsı kahramanıdır ama erkek ucuz malzemedir. Dişi MAĞARASINI oluşturur bu bir tek kocaman yumurtadır. Onmilyonlarca sperm bu bir tek yumurtaya koşmaktadırlar. Türkiye nüfusu kadar... Bu da gerçektir ki, erkek bol ve ucuz malzemedir. Bir tek yumurtaya koşan 120 milyon sperm.

Yumurta çok düzgün ve izotroptur. İç alemde "Kadın=Yumurta seçicidir". Dış alemde ise erkek seçicidir. Yani erkek "Eşini" seçer. Şu anlamda: Gider teklif eder (Evlenme teklifi vb.). Kodeksi izlediğimizde şunları görürüz: Erkek direkt, kadın endirekt. Erkek seçici, kadın kendini seçtirici (Giyim-makyaj vb. ile vurgular).

Erkek dolaysızdır (Omurga anlamı şu: Erkek direkt olarak kadının yüzüne bakar, bakışlarını kaçırmaz, kadın ise endirekt bakar (Arkasını dönmüş vitrine bakmaktadır ama, aslında vitrini ayna olarak kullanıp erkeğe bakmaktadır). Eşlenik iki yön (vektörleri anlatıyorum) erkeğin dolaysız KUR yapmasına, kadının dolaylı NAZ yapmasına neden olur. İçe çekilmenin verdiği bir sinir hassasiyeti, panik ve gözyaşı deşarjı vardır kadında.

Şöyle de diyebiliriz: Erkekte sanki iki kas teli var bir sinir teli, kadında ise tersi. Erkek sinir sistemi olarak duyarsız. Ağlamaz, kaba, hoyrat, argocu, bakımsızdır.

XX kadın ise, XY'nin bir kısmı yani x senkronize olur ama Y kendini ayırır ve sert bir çizgidir. Erkek x’tir, x yanıyla memelidir (Mammalia) fakat kadın çok uyumlu 2 kez x'tir. İkisindeki mammalia farklıdır. Birinde estetik, zarif ve süper dengededir. Erkekte öyle değildir, Y tarafı ağırdır.

Bir örnek: Erkeklerin belden yukarısı belinden aşağısından AĞIR olduğundan, erkekler pencereden/balkondan düşebilirler ama kadınların 6. katta camı dışarıdan sildiklerini görürsün. Çünkü dengelerine güveniyorlar. Doğal bir avantaj bu... Erkeğin belden yukarısı (adale ağırlığı) fazla olduğundan dengeyi kurmak için yürürken ayaklarını sallapati laplap adımlarla ve beceriksizce yürüdüklerini görürsün ve yine bunun tersine kadının belden aşağısı ile yukarısı süper dengede ve eşittir. Bu yüzden hiçbir erkeğin hayatta başaramayacakları bir şeyi

başarırlar: Yüksek ökçeli topuklar!!! Ben herhalde ikinci adımda yere düşerim. Fakat eşlerimin on km yürüdüklerini biliyorum. Erkeğin ise ayakkabısının çok kaba olması gerekiyor. Erkeğin doğasında kalçalar dardır, gövde üçgeni ağırdır. Öne eğilerek ve kambur yürüyerek dengesini sağlar. Hele ki büluğ gençlerinde birden büyüme olduğunda, bu yeni vücuduna alışamadığı için sık sık düştüklerini görürsünüz. Oysa kadının bel altı ve üstü bölümlerinden başka, ön (göğüs safraları) ve arka (kalça safraları) ayrıca denge halindedir. Kadın bu yüzden dengeli ve zarif olarak tanımlanır. En ufak bir denge dışı orantısızlıkta "çirkin" diye bile adlandırır estetisyenler.

Erkeğin güzel olma mecburiyeti yoktur. Erkek güzel olmak zorunda değildir (yakışıklı demek GÜZEL değil demektir). Erkek yakışıklıdır (kadından çirkindir), cinsi latif kadın ise tersine güzeldir (kadına yakışıklı/handsome diyemezsiniz). Kadın Kur'an'da taç yapraklar (çiçeğin renkli bölümü) erkek ise tersine yaprak/dal vb. gibi yağız ve ciddi bölümüdür. Uçuk kaçık giyinemez. Moda adına çılgınlık yapamaz, makyaj yapmaz vb. Kadın ise tersine VURGU yapmak zorundadır.

Annelik motivasyonu dişi cinsi diğer rakibeleriyle bir savaşa iter, kimi yetenekleriyle kimi görünümüyle kimi de dişilik silahını daha göstererek rekabet eder. Kadının temelinde annelik içgüdüsü vardır. Herşey onun içindir. Erkeklerde babalık içgüdüsü yoktur (dokuz ay bedeninde taşımaz, hamilelik hormonlarına yabancıdır, hamile kalma korkusuna, bekaret korkusuna yabancıdır). Erkek için çocuğu sürprizdir "Hay Allah!" misali. Oysa daha birbuçuk yaşındaki kızçocuğu bebekleriyle evcilik oynamaktadır. Yaşıtı olan erkek çocuk bunu anlamaz bile, onun eline ver bir oyuncak tabanca, ya da bir oyuncak otomobil veya top, işte o şövalye…

Bir erkeğe doğum acısını tattırsaydık ölürdü, kadındaki süspanse sinir sistemi doğum gibi acıları tüm vücuda yayarak hafifletiyor. Erkekte ise belli bir yer (kalp mesela) bu acıya dayanamıyor. Buna karşılık bir erkek bir kadını bir tokatta bayıltırken, tonlarca ağırlığındaki yumruklara dayanıklıdır. Yani doğum gibi acılarda ölecek bir erkek aynı zamanda Muhammed Ali Clay gibi de boksördür. Bu da şövalyelik şartıdır. Dayanıklı olacak, yağız (alttaki kas dokusunun kırmızısı erkeği koyu gösterirken, bunun yerine kadınlarda tersine yağ dokusu onları beyaz gösterir, malumunuz) olacak. Yani güneşte kalacak, daha çok UV sentezi (D vitamini) yapacak. Güzel olma mecburiyeti olmadığı için, her yeri çizikler ve yaralar içinde olacak...

Oysa kadın için bu böyle değildir, güzel olma zorunluluğu kendine çok dikkat etmesini gerektiriyor. Kadının güzel olması demek erkeğe göre güzel erkeğe nazaran güzel olması demek, kendi aralarındaki güzellikten söz etmiyorum. Kadınlar erkekleri güzel bulmadıkları için şarkılara, şiirlere, tablolara ve edebi eserlere konu yapmazlar. Oysa her erkek sevgilinin zülüflerine kirpiklerinin ucuna, parmaklarının ucuna neler yazdılar tarih boyunca neler de neler... Erkek bu şiirleri ve melodileri gül/bülbül edebiyatını, tabloları hep güzel karşıt cinsi için yapmaktadır. Kadın erkeğe ne diyecektir ki? Sakallarının ucuna şiir mi yazsın? Pala kaşlarımıza zarif mi desin? Dökülmüş/dökülmekte olan cansızlaşmış saçlarımıza beste mi yapsın?

Erkek zerafete aşıktır. Çünkü belinden yukarısı ağırdır. Hele biraz kilo alsın, gidip de lunaparktaki o gondolllara ve tehlikeli salıncaklara falan binemez. Oysa kadınların her yaşta korkusuzca lunaparklarda çığlık çığlığa eğlendiğini bilirsiniz.

Evli kadının güzel görünmesi, eşler arasında bir protokoldür. Aile dostları/hısımlar ve komşular ile iş arkadaşları da sosyal yaşamın bir parçasıdır, yani kadın her halukarda presentable olmak durumundadır (Hz. Hatice iyi bir örnektir).

Nur 31.ayet hanımlar içindir. Mesela "Halhallarını yere vurmasınlar" diye bir ayet bölümü var orada... Onun ne anlama geldiğini biliyor musunuz?

Erkeğin laplap ve kaba yürüdüğünü ve adımlarının patır patır ses çıkardığını bilirsiniz. Oysa kadınların topuklu terlikleri vb. vardır. Evrensel dengeleri nedeniyle çok zarif yürürler, düzgün sesler gelir. Buna (topuklu ayakkabıya vb.) yasak yok. Ayet diyor ki "Ben buradayım, ben buradayım" diye seslenerek yürümeyin… Bilirsiniz görmesek de koridordan bir erkek veya kadının geçtiğini

ayak seslerinden tanırız.

Bu ayetteki “ziynet”, takılar değil elbette… “Mumin kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler,". Ayeti her zamanki gibi yanlış tevil etmişler. (zaten doğru yazsalardı şaşardım). Orada yazılı olan şu: "Gözleriyle ya da örneğin dudağını ıslatarak vb.cinsel sinyal vermesinler" deniyor ayette ve bunu "İKİ KADININ" rekabeti açısından söylüyor. İki kadın var ve ikisinde de aynı ziynetler var. Biri normal olarak utanmayacağı kadar örtünürken, diğeri ise haksız rekabet etmektedir, hemcinsinin "Pazara çıkma" olayını baltalamaktadır. Bu ayet kadınlar arasındaki bu haksız rekabeti gidermek içindir.

Üç karanlıktan söz ediyordum… Üç karanlık, Allah'ın tecelli ettiği KEHF'in yani mağaranın bir MİSALİ. Bir karadelikten olay ufkundan başlayarak türlü üç karanlıklar var. Ancak Allah'ın RAHİM adı, kadındaki bir organın adıdır. Bu çok yüce bir şereftir. Hiçbir erkek buna layık değildir.

Üç karanlığın da 7 anlamı var, hele ki MİSAL, misli anlamı var. Elbette bir tavuk yumurtasına baksanız da üç karanlığı görürsünüz. Sarısı, akı ve zarı/kabuğu vb. Plesenta, amniyöz suyu (meşeme sıvısı) ve rahimin kendisi üç karanlığın fazlarıdır. Rahim (Allah) kadında çok coşkulu tecelli eder. Bilirsiniz korkak tavuk anne olunca, sansarın, kedinin falan gözlerini gagalayıp oyar. Yeter ki civcivleri olsun. Bunların tümü DİŞİ'nin ayrıcalğından gelir.

ÜÇ karanlık, dişiyi dişi yapan bir özelliktir. Rahim (Allah'ın adı), üreme görevi yanında erkeklerin yabancı olduğu bir takım bilinmedik duygular da vermiştir. Erkekte örneğin cinsellik yüzeyseldir, çabuk tahrik olur, gibi… Fakat kadında yine derindedir, yüzeysel değildir ve üç merkezde biter, yani alınan hazzın dozu erkekte bir ise kadında üçtür. Bilim yaptığımız için rahatlıkla söyleyebilirim: Kadının sadece genital bölgede iki ayrı haz organı vardır (erkeğin sadece bir) ve erkeğin beyindeki seks merkezi ile kadınınki aynı yerde değildir, farklıdırlar. Birbirlerine ters (eşleniktirler). Erkeğinkinde coşku yoktur, erkekte çoşku olsaydı, konserlerde ağır takılmazlardı. Oysa o kollektif çılgınlık var ya, hani teen ager kızların çığlıklar attığını, ağladığını, bayıldığını görürsünüz (şarkıcının kim olduğu önemli değil, o konserde bir müzikal orgazm istemektedir). Ve zavallı erkek asla ve asla “üç katlı-yol orgazmı”, hamilelik duygusunu, bekaret korkusunu, annelik içgüdüsünü, RAHİM olmayı hiç bilmeyecektir (doğrusu bu bizim çok büyük bir eksikliğimiz. Hanımları candan kutlarım)…

Herkes kendi cinsiyetinden memnundur. Kadın kadın olmaktan son derece gururludur. Ve biz erkekler şövalyeler değil miyiz? Yani Ferhat dağları deldi, mahvoldu. Şirin ise ipek yastığında gözyaşı döktü.

Allah kadına iki kez MODA bahşetmiştir. Cennet'te Libaslar (elbiseler) ve SÜNDÜZLER. Kadın kuşkusuz modayı izleyecek, Cennet’ten yadigar ama erkeğin (bakım dışında) böyle bir zorunluluğu yok. Eşlerimize, kız çocuklarımıza ayda bir kaç kez elbise alırken, zavallı Hans halen üç yıl önceki takım elbisesini giyer (yoksulluktan değil, kendime cimriyimdir. Herkese ise son derece eliselekim. Bilen bilir).

Sündüz ve libas, bu iki TERİM kadına modayı helal kılmıştır. Helal de olsun! Çünkü önce NEFS (İnsan) yaratıldı, bunlardan iki cins çıktı. Kadın kendini görmek için ayna kullanırken, erkek ise kendinden ayrılan o güzelliği hep karşısında görmektedir. Yani kendini seyretmektedir. Kadın erkeğin aynasıdır, özlemidir. Tek bir beden iken ikiye ayrılmasındaki karşıt cinsidir. Kadın ve erkek birbirine aşık olmaz! Sadece "Öteki yarısını bulur", birleşmeye çalışır, yeniden İNSAN olmak için. Bunlar gizli duygulardır.

Böylece erkeklerin kadınları niye anlamadığı ya da tersi ortaya çıktı. Aslında iki cins de birbirini anlamasın (doğumu ya da üç libidoyu nasıl anlatalım ki erkeğe?). Bırakın birbirimizi anlamayalım. Öteki yarımız da BİZİZ. Öteki alemde, herkesin huyu-suyu güzel olacak (çünkü elmanın iki yarısı bir araya gelip öteki yarısını ZATEN tanıyacak).

Söylememiz gereken şu: (Erkekler için) "Benim kadınım, müşfik merhametli (Rahime) bir eş ve annedir. Çok kültürlü bir işkadınıdır, öğretmendir vb. Eşimle iftihar ediyorum, saygı duyuyorum. Allah'ım eşim benim kayıp öteki yarımdır. Eşim bana emanettir. Yarabbi beni emanete ihanet ettirtme. Doğru yola birlikte ilet…

Geri Dön     Yukarı