036 - 24 Aralık 2001 Pazartesi

Slm&Slm


"Bir Dostun Vefatı" Yukarı

Çok yakın bir dostu kaybettik ve SON NEFES'i gözlerimle görmüş bir kişiyim. Ölene değil kalana üzülüyorum. Giden şimdi acısız ve ağrısız. Kuşlar gibi uçuyor (göğe düşüyor, gökçekimi), zaman/ışık hızından da hızlı, ağırlığı 70 kg değil, sıfır gram değil; ağırlığı şimdi sıfırdan da 70 kg. Küçük. Göğe düşüyor... Ya da uçuyor (Bize göre). Hiç bu kadar HAFİF ve ÖZGÜR olmamıştı.

Son nefesini bir dost kollarımda verdi. Artık nefes almadığını gördüm. Hayat öpücüğü dahil herşeyi suni teneffüs vb. denedim... Siz o arada beni bekliyordunuz. Moraliniz bozulmasın diye size baştan söylemedik. 40 dk. kadar uğraştım... Zaten doktor da yanımdaydı beni iyi bir niyetle durdurdu: "Öldü profesörüm" dedi... Herkes gibi... O zaman onu bıraktım... Bunlar DÜN chat saatinde oluyor... Yani normal sıradan telkin-talkım için uğramıştım, kolumda öldü. Ben "Daha yaşar" diyordum ama ziyaret anımı bekliyormuş meğer. Sürpriz bu... Orada olmalıydım demek ki?

Şuna üzülüyorum: Ben et yerim. Kuzu, dana, balık mesela... Ama KESİLDİĞİNİ görmemeliyim. Balığın tutulduğunu can verdiğini de... O zaman yiyemem. Bu da böyle bir şeydi... Ölüm HAFİFLEYİP Rabbine RÜCU etmektir, sevinirim. Sevinirim çünkü HAYAT EBEDİ olunca o dostlar ORADA birlikte hiç ayrılmadan beraberiz hepimiz öleceğimize göre...

Üzüldüğüm de şu... "Bu ölüm kollarımda olmamalıydı" (Kurbanın kesildiğini görmemeliydim misali...). Ne yapalım ben yufka yürekliyim. Kendimi suçlamıyorum. Hatta tebrik ediyorum. Çok iyi bir telkin yaptığımı sanıyorum. Müsterih vefat etti... Sanki ben orada olmasam yaşayacaktı gibi...

Bu arada bir ibret verici olay... Dün gündüz bir emekli imam getirmiş ailesi. Kur'an'ı dinlemiş ama demiş ki: "Şu adama 10-20 milyon verin gitsin, Hans'ımı çağırın da Kur'an'ı anlayayım". Emeklimiz parayı almış gitmiş ve ben çıktım oraya.

Chatteki gibi Kur'an söyleştik. Sordum "İmam nereyi okudu?" diye, gösterdiler yerini: Vakıa suresini... Oturdum anlattım. Tabii son derece halsiz kendinden geçene kadar anlattım. Türkçe ve Arapça birlikte ANLATTIM.

İmamlar bunu yapmalı. İmam denen kişiler şu şartla olmalı HEM mesela Kuantum fizikçisi hemk de İlahiyat bilimcisi olan DUBLE imamlar... Nitelikli ve kaliteli imamlar, bilgisayarının başında olan imamlar... İmam bunu yapmalı... İmam Üniversitede ders vermeli ve sonra da namaz kıldırmalı. Üniversitede verdiği dersten KAZANMALI, imamlıktan değil...

Dünyanın en cahil insanları "İMAMLAR"dır. Kim beni yalanlayabilir? Mirasyedi dini bilgileri var. O da TAMAMEN yanlış. Arapça dahil dünya görüşleri mutlaka çok cılız. Bunlar imamlara iftira değil, kendileri ÖYLELER... Ben de imamım mesela, kendim gibi imamlar istiyorum.


"Yaşam - Ölüm" Yukarı

Bildiğimiz yaşam şudur: "Kendine sığmayan kendi hacmına sığmayıp, başka bir uzaya sığan varlığa KARADELİK denir. Biz de öyleyiz: Ruh olarak evrenlere sığamayan fakat şu dünyaya "Sığabilen" birer karadelik... Eğer sıfır gramdan ağırsanız sizi bir AKDELİK iter...O Akdelik RAHİM'in en ucundaki PENCERE'dir... O zaman DOĞMUŞ BULUNUYORSUNUZ. Adınız canlı.... Cenin, bebek, çocuk, ilkgenç, genç, olgun, yaşlı vb... Sonra ölüm!... Bu kez sizi bir AKDELİK yutmuyor KARADELİK=KARA KABİR, mezar yutuyor. Toprak ile toprak (silisyum), kül ile kül (Karbon) olacak olan +70 kg'ı bırakıyoruz.

Büyük Kıyamet, Enbiya 104'de yazılı:

"O gün, göğü kitapların sayfasını dürer gibi düreceğiz. İlk yaratılışta başladığımız gibi, yine onu iade edeceğiz. Bu üstlendiğimiz bir vaaddir. Kuşkusuz biz onu yaparız".

Göğü=Bu evreni (Gök BİZİM GÖRDÜĞÜMÜZ GÖK=EVRENİMİZ) kitap (Paralel evrenlerden) bir TEK SAYFADIR. Biz bu sayfada yer alırız ve bu sayfa EĞRİDİR (Çekim etkisiyle eğrilmiş uzay-zaman). Eğrilik kavramı kuvviret, Tekvir ve Kürre kelimelerinde ve ilgili ayetlerde açıklanmıştır. Evren düz (ÖKLİD) değildir ya tekvir (Semer biçiminde) kıvrılmıştır, ya da Kürre (Riemann) biçiminde...

KVR kök kelimesinde teKViR, KUVviR ve KURRE (Küre) var... ”İlk yaratılışta başladığımız gibi, yine onu iade edeceğiz” = Yaratırız diyor ayet... Karadelik uzay-zamanı büzüyor ve hatta kağıt külah gibi (Rahman 33)

kıvırıyor. Böyle bir külahın ÇAPLARI oluşuyor (Aktarıssemavat). Bunları incelemiş, yazmıştık ve hatta çoğumuz biliyor olmalı... Bunun adı BÜYÜK KIYAMET...

GÖĞÜ (Ruh=Gök oluyor artık... Çünkü MADDE=ARZ değil artık) kitap (Hesap defteri) gibi düreriz.... diyor ayet.... Ve de uzay-zaman yani gök bir SAYFADIR. Hücreler (Atomlar ve bunları oluşturan kuantlar) ise birer DEMİR TOZU. O Demir tozları CANSIZ olarak kağıdın üzerinde serpilmi. CANLI denen şey, o kağıdın altındaki (Görünmeyen) mıknatıs (Akı çizgileri, seyelanlar).

O mıknatısın AKI ÇİZGİLERİ (Üç boyutlu hologramı) kağıdın altında olmasına rağmen kağıdın (Uzay-zamanın) üstündeki rastgele serpilmiş demir tozlarını (Hücreleri vb.) organize ediyor... Yani görünmeyen bir NİTELİK (Quality) görünen (Şu evrenin maddesi) NİCELİĞİ (Quantity) bir plan-proje gibi taslak gibi, kroki-eskiz gibi ÇİZİYOR... Bu doğumumuz idi...

Ölümde ise kağıdın altından "MIKNATIS" çekiliyor... Demir tozları yeniden darmadağın oluyor... (Ceset çürüyor) ve Enbiya-104'de Allah'ımız buyuruyor ki: "Sizi ilk kez nasıl yarattıysak", nasıl bir ilahi mıknatıs çizgileri ile "TOPLADIYSAK", aynı biçimde altınızdaki mıknatısı çekeceğim=Öleceksiniz. Ama bilin ki.... "Nasıl sizi İLK kez yarattıysam ve bundan da ACİZ değil idiysem, yine öylece ve yeniden yaratacağım. Bu bir VAAD'imdir" buyuruyor Allah... Bu da KÜÇÜK KIYAMET...

UYKU da KÜÇÜK ÖLÜM... Hergece "CANIMIZ" alınır... Allah dilerse SABAH bırakır... Bu ayeti biliyorsunuz daha önce de değinmiştim. GECE=KARADELİK, KARAKABİR, GÜNDÜZ=AKDELİK. Biz en başta bir mıknatıs çizgileri idik ortada çekeceğimiz demirtozları yoktu. Allah'ımıza "Kalu, bela" dedik... Yani O'nun bizim Rabbimiz olduğunu" tasdik ettik. Sınav başladı. Sınav gereği. Bu ahitleşme bize İLK NEFES İLE UNFUTTURULDU" ve SON NEFES İLE HATILATILACAK. Yani demir tozları=OL emriyle yaratılan bir niceliğe mıknatıs AKILARIMIZ ÜFLENDİ (Zaten evrenlerin tümü de böyle yaratıldı).

Bir hatırlatma: Nicelik (Madde, cansız alem) OL denince oluverir... ama NİTELİK=Ahseni takvim denen yaratılış biçemleri ise bir ressam (Musavvir=Tasvir edici) ALLAH'ın eskizleridir. NİTELİK OL emriyle değil, "ÜFLENME" ile cansız (Nicelik=Quantum) üzerine ELBİSE olarak giydirilir. Böylece nicelik ve nitelik birleşir ve adı da YAŞAMDIR. Niteliği (Üfürüleni) MAGNETİK ALAN, niceliği (Ol emriyle var edileni) ise ELEKTRİK ALAN olarak biliyoruz...

Bu ikisi üç biçimde olabilir:

1. Durgun elektrik alan=Kuantlar başıboş rastgele ve istatistiksel fizik ile indeterminizm yasalarına bağlı. Bu bildiğimiz CANSIZ MADDE evreninden ibaret...tüm evren yıldız külleri, güz-toz bulutları vb.
2. Durgun magnetik alan=sadece "Bedensiz bir varlığın" PLANI VAR. Madde yaratılmadan önce bizler bu alanda bekliyorduk. Magnetik alan bir "Üfürülme" olayı olduğundan Enbiya-104. ayetteki gibi, bir kağıdın dürülmesi gibi... Ama bu kağıdın dürülmüş olan İÇİNDE yer alıyor... Bu yuvarlanmış ve silindirize edilmiş kağıdın İÇİNDE olmayı daha önce anlatmıştık.

Demiştik ki: TÜNEL'dir. Süper sicim'lerdir (11 boyutlu). O tüneldir, tünel ağzı ve içidir 11 boyutludur. Hablilverid=Şahdamarı içidir. Hablillah=Allah'ımızın İPİ'nin içidir. Biz kul (Kukla ya da Pinokyo'larız) O İPLER ise bizim yaratıcımızın yönetim birliği... Oradan sayılı nefes geliyor... Oradan RIZKımız geliyor vb. Ve asıl olarak şunu söylemek istiyorum: O KAĞITTAN KÜLAH'ın içi HORN HOLE'dur.

Tüm karadelik-akdelik tünelleri olan Worm Hole'ların tümü CORN HOLE denen ve tüm mekanların (bedenlilerin gödeceği mekanların) bittiği yere = Sidretül Münteha'da BİTER... Bundan sonra Sabıkun ve Resulullah Mir'acı gibi ÖZEL BİÇİMDE yukarı bir kat vardır. Cebrail'in gidemediği bir yerdir orası. Tüm evrenlerin CORN HOLE'ları bir tek olarak HORN HOLE içinde toplanırlar. O NEFHİ SUR'dur. NEFH=ÜFLEME (Horn ama BOYNUZ BİÇİMİNDE) SUR=Evrenin ÖZTİTREŞİM eşdeğeri SES.

Öztitreşim, Semud kavmini yok eden ses, asma köprüyü yıkan klakson, soprano-tenorun SESİYLE kırdığı bardak vb. Nefhi Sur içinde işte orada RUHLARIMIZ yaşamakta. Doğmamışlar (Üflenmemişler) ile ölmüşler (üflendikten sonra yeniden rücu=VAKUM ile geri alınanlar.

Bizler NEFHİ SUR İÇİNDEN geldik. Biz sıfırdan mesela 70 kg. Küçük eksi xi, yi ve zi olan bu uzayda yer alan BİLİNÇ idik. Mıknatıs çizgileri idik... Ama ortada demirtozları yoktu... Sur bu... Üflemek için ÜFLENDİK RAHİME. Embrio olarak geliştik ve AKDELİKTEN doğduk gün ışığına... Biz o Sur'un (Kıvrılı ya da külah biçimi verilmiş kağıdın) içindeki MIKNATISın çizgileriyiz. Burada 7 boyutlu bir evren vardır. Dışımızda yani kağıdın dışında, külahın dış yüzeyinde ise 4 boyutlu ve genişleyen evren vardır.

Biz İSTEYEREK ya da İSTEMEYEREK bir mıknatıs akısı olarak dış yüzeyde yer alan cansız demir tozlarını çekmekteyiz. Yani "Mesafe UYGUN ise" çekmekteyiz... UZAK ise etkileyemiyoruz. Ya da ölüyüz/üflenmemişiz diyebiliriz...

RUH budur: Mıknatısın akılarının saklandığı kağıttan tünelin içinde saklı... Eğer kağıtın dış yüzeyinde uygun uzaklıkta demir tozları varsa, bizim ÜFLEME alanımız (Hologram etkinliğimiz) gereği BEDENLENİVERİYOR. Bazılarına bir kez biye yetmiyor: "Bize bir fırsat daha ver, günahlarımızı affettirelim" diyorlar Rabb’lerine. Ama o boynuz gibi olan SUR (Horn HOLE) ucu öylesine sivridir ki orada BERZAH (Boğaz) vardır ve deve iğne deliğinden geçerse onlara bu fırsat verilebilir.

Karadelik tekilliğinin yani en dar bölgenin BERZAH olduğunu hatırlıyoruz değil mi? İşte böylece İSTEYEREK ya da İSTEMEYEREKcanlandırılıyoruz ya da BİR DAHA doğalım diyoruz ama İSTEMEYEREK bu reddediliyor.

Daha basit anlamda ise aynı kutupların birbirini itmesi, zıt kutupların çekmesi (Elektromagnetizma budur). Nefh=Üflenti tutarı, Sur=Enstrüman, Nefh=Nefesimiz, Sur=mesela korna ya da horno denen çalgı...

Gerçek olan HAYAT=EBEDİYETTİR... Cennet ve Cehennemde EBEDİ kalınacaktır. ÖMÜR ise bu hayatın MİNİCİK BİR BÖLÜMÜ ÖLÜMLÜ olanıdır. Ömür içinde ÖLÜM, HAYAT içinde ise EBEDİYET vardır. Ölümsüzlük vardır. Bir kere ölmezsek, EBEDİYETE doğamazdık. “Her nefis ölümü tadacaktır”.

Dedik ki:

1. Salt statik bir elektrik alan (Demir tozları),
2. Salt statik bir magnetik alan (akılar, hologram akıları),
3. Her ikisinin birleştiği bir ELEKTRO-MAGNETİK DİNAMİK alan. Yani yaşam.

İşte biz bunu yapıyoruz. Üfürülmemiş hologram ya da ölmüş kişi değiliz ama HER İKİSİYİZ=ELEKTROMAGNETİK ALAN'ız. Günün 309 yılını UYUYARAK GEÇİRİYORUZ (Bir gün=BİN YIL). Kalan 2x 309 yılı da işyerinde ve dinlenerek yaşıyoruz. BİZ DİRİ İKEN elektrik ve magnetik alanlar BİRLEŞİKTİR. Yani her iki alan da KAĞIDA RESMEDİLMİŞ ve yataydır Ama şu uyku var ya! Bitişik ve çakışık olan elektrik(+70 kg) ile magnetik(-70 kg) bedenlerimiz DİPOL (Di=Çift Pole =Kutup) oluyorlar. Buna POLARİZLENME diyoruz.

Polarizlenmeyi ve Dipolarizasyonu aşağı-yukarı anlatmıştım. Uyku moduna geçtiğimizde bu iki alan birbirine DİKGEN olarak ayrılıyorlar. Elektrik alan YATAY olarak kağıdın yüzeyinde kalıyor (Yatay=Yatak), öteki de RÜYA görmek üzere sanki DİK OLARAK yukarı çıkıyor. Yani soyut (-70 kg. takyon olan) BEDEN GÖKÇEKİMİ gereği YUKARI düşüyor... Piri Reis'in çıktığı ve en uzunu Mir'ac olan DİKİNE bir yolculuğa çıkıyor (Resulullah bir günün bin yıl olduğu bu yolculuktan döndüğünde YATAĞI=YATAYI daha soğumamıştı ve gördüğünün de RÜYET=HOLOGRAM olduğunu ayetler bize açıklıyor. "Sana gösterdiğimiz Rüyet...." diyor ayet.

İşte ben bu DOĞRULTUYU yani DİKEYİ kastediyorum. Magnetik alan (Bilincimiz) YUKARI çekimine tabii oluyor. Arapça "Ruyet=Rcüyanın bilinçli, uyanık ve güdümlü olanı demek.

Sadece insan değil KÜLLİ ŞEY'İN yaratılmıştır. İnsan onun bir parçası (PAYDA'nın PAY'ıdır). Tüm şeylerin (Külli Şey’in) yaratılış amacı şudur: "ABD borcu”. ABİDlik=Gizli bir Hazine olan ve BİLİNİLMEYİ isteyen ALLAH'ın bizden aldığı bir sözdür. Bu söz bize DOĞUMDA UNUTTURULMUŞ olup ölümde son nefeste hatırlatılacaktır. Bizler YOKTAN VAR OLDUK. Bu bir doğumdur (Ruhlarımız YOK İKEN VAR edildiler bu İLK DOĞUM

olayımızdır). Sonra RAHİM'e ÜFLENDİK. Bu bizim İKİNCİ DOĞUM OLAYIMIZDIR. Her doğan varlık otomatikman ÖLÜME ADAYDIR. O halde BİZ BİR GÜN ÖLECEĞİZ (İdris bunun istisnasıdır). Sonra YENİDEN dirileceğiz ve HİÇ BİR ZAMAN ÖLMEYECEĞİZ.

Hatırlarsanız, ayette "Ey Rabbimiz, bizi İKİ KERE DİRİLTTİN İKİ KERE ÖLDÜRDÜN bundan bir çıkış var mıdır?".


"Kur’an Ayetleri’nin Düzeninin Değişik Olması - Kadir Suresi" Yukarı

Kur'an'ı parça parça etmiş, keyfi dizmişler. Bir düşünün benim kitaplarımı rastgele sayfalara dizseydiniz bu kitaptan ne anlardınız. Hiçbir şey!!! Aferim bu Haccacı Zalimlere, Yezidlere... ANLAMIYALIM diye ellerinden geleni yapmışlar.

Kadir suresi mesela... "Onu kadir gecesinde indirdik" diyor ayet... Ama bu surenin BAŞI değil... Başı nerede? Duhan suresinin en başında... Yahu orada NE İŞİ VAR? Niçin adam gibi DİZMEDİLER... Allah'ın ENZELNA dediği NÜZUL=İNME SIRASIYLA... Bir de utanmadan Siyak Bibak diyorlar. Hem sen karıştır, hem de Siyak Sibak de... Sanki biliyorlarmış gibi bir de SİYAK SİBAK öğretiyorlar İlahiyatta. BİR HALT BİLE BİLMİYORLAR...

"ONU" diyor ayet, Kur'an'ın lafı geçmiyor... Ama Kur'an var orada. Çünkü EN BAŞI HA-MİM diye başlıyor ve KİTAP diyor.

1. Ha, Mim
2. Vel kitabil mübin
3. İnna enzelnahü leyletin mübareketün inna künna münziriyn

1. Ha, Mim.
2. O apaçık olan Kitap'a andolsun ki,
3. Biz onu kutlu bir gecede indirdik. Hiç kuşkusuz biz uyarıcılarız.
4. Hikmetlerle dolu her iş ve oluş, o gecede ayırt edilir,
5. Katımızdan bir emir olarak. Hiç kuşkusuz biz resuller göndeririz,
6. Senin Rabb’inden bir rahmet olarak. Hiç kuşkusuz o gereğince duyan, gereğince bilendir.
7. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabb’idir O, eğer görürcesine biliyor idiyseniz.

Diyor ki BU APAÇIK BEYAN EDİLMİŞ KİTAP... Bilin bakalım bu KUTLU gece hangi gece?

“İnna enzelnahü fiy Leyletil Kadr gecesi...”. Katımızdan bir buyrukla diyor (Emir=Mıknatısın ZORUNLU akı çizgileri, NEFS'in sınırlarını çizen ÜFLENTİ)

Kadir Suresi:

1. Biz onu Kadir Gecesi’nde indirdik.
2. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin?
3. Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır.
4. Melekler ve Ruh, Rabb’lerinin izniyle o gecede her iş için iner de iner.
5. Bir esenlik ve huzur vardır; tan yeri ağırıncaya kadar.

Şimdi Kadir Suresi’ni başıyla beraber yazalım:

1. Ha, Mim.
2. O apaçık olan Kitap'a andolsun ki,
3. Biz onu kutlu bir gecede indirdik. Hiç kuşkusuz biz uyarıcılarız.
4. Hikmetlerle dolu her iş ve oluş, o gecede ayırt edilir,
5. Katımızdan bir emir olarak. Hiç kuşkusuz biz resuller göndeririz,
6. Senin Rabb’inden bir rahmet olarak. Hiç kuşkusuz o gereğince duyan, gereğince bilendir.
7. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabb’idir O, eğer görürcesine biliyor idiyseniz.

1. Biz o Kur’an’ı Kadir Gecesi’nde indirdik.
2. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin?
3. Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır.
4. Melekler ve Ruh, Rabb’lerinin izniyle o gecede her iş için iner de iner.
5. Bir esenlik ve huzur vardır; tan yeri ağırıncaya kadar.

İŞTE BU GERÇEK bölünmemiş, Emevi ve Zalim haccac kazasına uğramamış KADİR SURESİ. Siyak-Sibakçı tartışıyor: "Kadir suresinde kur'an adı geçmiyor, o indirilen melekler ve Cebrail'dir diye... Sen tutup GERÇEK sureyi böyle ikiye bölersen bunun SİYAK SİBAKINI nasıl yapacaksın?... Ha-Mim'e başını atmışsın. Sonunu da başlıbaşına Kadir suresi yapmışsın. Sonra da diyorsun ki: "Bu surede KİTAP lafı GEÇMİYOR!". Allahını seven şu Kur'an'ı Diyanetin elinden kurtarsın.

En iyisi Yaşar Nuri diyorum ama o da Siyak ve Sibak BİLMİYOR. Atıyor-tutuyorlar hepsi... Kur'an'ı "ELLERİYLE PARÇA PARÇA EDENLER" diye Ayllah’ın "Vay haline" dediği kişiler işte bizim NÜZUL sıramızı parça parça edip bu hale getirenler...

Artık orada KİTAP lafzı/kelimesi var mı yok mu? İnenin kitap olduğu belli mi değil mi?

Şimdi bir şey daha neden Kur'an demiyor da KİTAP diyor? Kitap şudur: Kef-T-B kökündan gelir. KeTeBe yazmak diye çevrilmiştir. Ama aslı elbetteki Sankritçedir (Kalem=Calamus'u hatırlayın). Arapça üç harf, Sankritçe ve Türkçe iki harf kökenlidir. TB'dir Sankritçe...

Bunu açalım:Tab etmek (Tablo kelimesi de buradan geliyor). Basım işleri maTBuat, maTBaa. Dikkat ediniz TB (Tab etme matbaa vb.) ARAPÇA DA CALAMUS=KALEM gibi yaşıyor. Neden TB? Çünkü bu üç harf olduğunda TÜREVLER verir. K+TB (Kitabet, kitab vb.), H+TB (Hitabet, Hitab vb.). Kitab Levhi Mahfuz'da yazılmıştır kaleme alınmıştır (Nun Kalem suresi) oradan HİTAB (Vahy) olarak indirilmiştir. Yani SÖZLÜ olarak indirilmiştir. Levhi Mahfuz'daki gibi "KİTAB" olarak indirilmemiştir.

Kitab olarak indirildiği yer SAMANYOLU (Aslında Sidretül münteha). Onu Cebrail almıştır ama KİTAB değil HİTAB olarak getirmiştir. Kur'an kitab olarak O GECE gelmiştir ama HİTAB, Vahy olarak O gecenin girdiği gündüz öğleden sonra Hira dağına inmiştir. O mağaraya... Hitap yazılmamış kitap=Vahy gibi, Kitap ise=Yazılmış HİTAP (Şerefli katibler elinde yazılmış şanlı sayfalar.


"Uzayda İbadet" Yukarı

Ay üzerinde = Dünya’nın da Ay gibi evreleri vardır: Yeni-Dünya, Yarım Dünya, Dolun Dünya, Son dördün Dünya vb... Aradaki mesafe 275 bin km olduğundan birbirlerine her ikisi de AY gibi görünür...

Uzay gemisinde yeni AY'ı KONUMU gereği nerede görürse ORUÇ ya da NAMAZ girmiş olur. Yani Dünya ve Ay arasında uzay aracı (yörüngede mesela) bir UYDU gibidir. Ay'ın hareketlerine tabiidir. Eğer bu uydu Ay orbitalinde dönüyorsa "DÜNYA"nın ilk dördün girişine bağlıdır, onu gözlemlemelidir.

Ay’ın görülemeyeceği yerlerde=Ay'ın o yüzünü Dünya’dan görmeyiz. Ama o yüzdeki koloni insanları Dünya’nın dört evresini görürler. Mars gibi yerlerde SEFERİ olduklarından, namazları bir rekattır ve DÜNYANIN EVRELERİNE tabiidir. Yeni Dünya görüldü mü RAMAZAN girmiştir.

Seferi iken ORUÇ zorunluluğu yok ama eğer kolonilerdeyseniz Dünya NORMLARINI kullanacaksınız. Zaman olarak 21 Mart 23 Eylül, mekan olarak Ekvator (Eşlekte gece ve gündüz 365 gün 12'şer saattir).

"Siz VASAT bir yol tutun" ayeti bunları açıklamak için indirildi. Vasat=Ortalama=Average.

Mesela günün ORTASI ise SALATüs V U S T A. Yani bir direk dikiyorsunuz. Gölgesi en uzun olduğunda gün başlamış ve/veya bitmiş oluyor. VUSTA=Direğin gölgesi EN KISA olduğunda. Salatüs VUSTA=Namazın iki vakti oluyor. Yani direğin bu tarafı ile öteki tarafı günün iki namaz vakti (Tarafeyn) dir. Burada Salat=Namaz kılmak demek değil... Eğer o anda namaz kılınması gerekseydi Allah'ımız "EkıymetüsSALAT AL VASAT derdi. Bunu ORTA NAMAZINA DİKKAT ediniz diyen SAFTİRİKLER yığınla var... İkindiyi kurtarmak için maksatlı olarak namaz göstergesi olan direk yerine ÖĞLE namazı diyorlar ki İKİNDİ denen palavrayı da araya sokuşturuversinler.

Yasin, Fussilet, Rahman hatta Ali İmran vb. Ay'ın "MENZİLLERİNİ" anlatan ayetlerin tamamı "Uzaydaki namaz statüleri" ile ilgili... Ay secde ettiğinde der... Ay secde eder mi? Etmez. Oradaki insanlar koloni halkı dünyanın EVRELERİNE bakarak namaz-oruç vb. ikame ediyorlar. Yani AY Dünya’ya secde etmiyor. Ay'lılarımız Dünya’nın evrelerine bakarak ve de Dünya’yı "KIBLE" tutarak secde ediyorlar...


"Kureyş Kabilesi - Kureyş Suresi - Etimoloji" Yukarı

Yezid, Muaviye ve Ebu Süfyan yarım kan YAHUDİDİR. Kureyş denen kabile "Araplar ile Yahudilerin melezlerine "verilen isimdir. Evet mesela tüm Filistinli Müslümanlar, farkında olsun/olmasın devşirilmiş. KAYIP Yahudi kabilelerinin ta kendisidir ARAP unsuru YOK denecek kadar azdır.

Yahudilerin 12 kabilesinden ON'u asimile olmuştur. İKİSİ (Moab ve Amon kabileleri) ŞİMDİKİ YAHUDİLERDİR. Diğerlerinden bir kısmı şimdiki FİLİSTİNLİLER (Yaser Arafat bile MASON'DUR). Diğerleri Habeşlilerden bir-iki kabile (Kaçması kolay olduğundan Kızıldenizi karşıya geçmişlerdir). Ama kayıp kabilelerin çoğu YEMEN-ADEN ve HADRAMUT halkıdır.

Kureyş Suresi:

1. Kureyşi ülfet ettirmek için,
2. Onların kış ve yaz ülfetleri için öyle yaptı
3-4. Artık bu beytin Rabb’i olup kendilerini açlıktan kurtaran korkudan emin kılana ibadet etsinler.

Soru şu: Çölde KIŞ var mı? Pekiyi Allah haşa hata yapar mı? Şimdi yaz ve kış kelimelerinin Arapçasını yazalım:

“Şitâ ve Sayf”... Beyaz ten ve Bronz (güneş yanığı) ten. İbranice yazıyorum: Hacer'in oğlu İsmail=YAZ tenli, Sara'nın oğlu İsrail=KIŞ (Kar, beyaz) tenli. Bu ikisinin AHFADLARI Kabe’ye MEMUR edildiler (Kabeyi ataları İbrahim yapmıştı).

Ülfet dedikleri, uzlaşmak dedikleri kelime ise İBRANİCE yazılmıştır ve MELEZ demektir. Uzlaşmak değil bileşke, kırma vb. demektir. Arapça değildir. Ama daha önce KURAYZA'nın zengin Medine'de oturduğunu ve çöl olan Mekke’yi kendi KIRMALARI olan KUREYŞ'e bıraktıkları bu ayette AÇIKÇA YAZILI. Evet A Ç I K Ç A. Bu Surenin başını merak ediyor musunuz? O zaman Lat, Uzza ve üçüncüleri olan Menat ile ilgili ayeti yazalım:

Necm Suresi:

16. Sidre'yi kaplayan kaplıyordu.
17. Gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.
18. Andolsun ki o, Rabb’inin âyetlerinden en büyüğünü gördü.
19. Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzza'yı?
20. Ve üçüncü olarak da öteki Menat'ı?
21. Size erkek O'na dişi öyle mi?

Burada ĞARANİYK=üç ak kuğu=Sirius konusu var. Garaniyk üç kuğu (Signus) anlamında. Lat ve Uzza acaba sadece PUT muydular? Kuğu takım yıldızı mıydılar? Ya da Ğaraniyk vakasındaki gibi "Putlara şeytan girdi. O putlar konuştular" dediler (Bu sahih hadistir. Müslim ve Buhari). Bu YALAN hadis yüzünden Selman Rüşdi "ŞEYTAN AYETLERİ" adlı kitabı yazdı. Bu ayetleri şeytanın indirdiğini söyleyen ALÇAK BUHARİ ve MÜSLİM'dir. Yani Allah ve Kulu arasında bir kısadevre oluyor ve ŞEYTAN araya giriyor. Şeytan VAHY'miş gibi bu üç putun adını veriyor, Resulullah da özür diliyor: "Ben değil şeytan size bu ayeti indirdi". Öyleyse :

1. Kur'an'da bu ayetlerin NE İŞİ VAR?
2. Şeytan yeryüzüne sürgün edildikten sonra bir cin gibi görünüp ASLA KİMSEYLE KONUŞMAMIŞTIR.
3. Resulullah CİNLİ-MECNUN değildir.
4. ALLAH ACİZ değildir.

Ey Hanifler NELER oluyor böyle??? O Kur'an değil mi ki Şeytan'ı aşağılıyor: "Ey Mel'un İblis Defol sen aşağıların aşağısına aşağılık biri oldun". Allah'ın Kur'an’ında Buhari ve Müslim YÜFTERA'sının bu İblislerin hadislerinin ne işi var? Ne oluyor böyle???

Çünkü Buhari ve Müslim Selman Rüşdi'ye Zarf atmıştır. Adam haklı: "Yazıyor diyor ki: "Madem bu ayetleri HADİSLERİNİZE göre Allah değil Şeytan indirdi; Daha kaç tane böyle ŞEYTAN VERSİYONU ayetiniz var? Bunları nasıl ayırt ediyorsunuz?". Bu bize Buhari ve Müslim KAZIĞIDIR. Biri bozacı biri şıracı... Üçkağıtçı... O hadisleri geridönüşümsüz bir kutuya atın gitsin... Atın beyninizden şu SAHİH denen yalanları...

İsmail ve İsrail oğullarından iki kabile bırakıldı. Amaç büyük ataları İbrahim'in KABE’SİNE bakıcılık idi. Yaz kabilesi ile kış kabilesi bir tek şartla birbirleriyle karıştılar:

1. Yahudiler Medine'de ve Hayber’de yerleşeceklerdi.
2. Mekkeyi ise iki kabileden kız alıp verme yöntemiyle oluşturulacak MELEZ kabile devralacaktı.

Böylece her iki kabilenin de ORTAK noktası olarak bu melez kabileler Kabe’yi üstlenecekti. Bu kız alıp vermeler sadece ZENGİNLER arasında olacaktı. Yahudi erkeğiyle evlenen Arap kızlarından doğanlar YAHUDİ olacaklardı (Kurayz). Yahudi kadınıyla evlenen Arap erkeklerinden doğanlar ise putperest olacaklardı. Bunlara da Kureyş dendi (Kurayşa).

Ve Resulullah "Ben Kureyşliyim ama Kureyşli benden değildir" diyecek kadar canı yanmıştır. Resulullah azbuçuk Yahudi'dir.. Bunda gocunacak bir şey yok: Güzelim Hz. İsa, güzelim Hz. Musa ve diğer güzellerim SAFKAN YAHUDİ değiller miydi? Biz insanların ırkına bakmıyoruz ki? Öyle değil mi? İbrahim milletinden olanlar IRKÇI değildir ki?...

Arap ağırlıklı melezler Kureyşliler ile, Yahudi ağırlıklı melezler=Kurayzalılar... Kureyş melezlerinin reisi ve o dönemin en büyük zengini Ebu Süfyan, Oğlu Muaviye doğal varisi ve onun oğlu Yezid ise tam bir SULTAN... İşte üç Yahudinin geleceğe bıraktığı SÜFYANİLİK (Sophianizm). Ben siyonizme karşıyım. Zion Yahudi inancındaki arafat dağıdır. Ama kelime tSufyon diye okunuyor, böyle telaffuz ediliyor. İlginç değil mi? Thule Qaanaak'ın, Zülkarnak okunması gibi. Thule=Zül diye okunur (th birar dad harfinin z okunuşudur. The gibi değil de daha velaZZalin gibi sondaki e ise okunmuyor ve Thule=Zül oluveriyor.

Eskimo/inniut dilinde ve efsanelerinde QarNAAK, QAARN=Boynuz, AK=Çift (Türkçedeki yan*AK, Dud*AK, Şak*AK, dam*AK gibi... (Daha önce sizlere Turanca gramerini yazıyordum oradan hatırlayınız. Eskimolar TURANCA konuşurlar).

Su=Su, Kayak=Kayık, Kasak=Kızak, Tope=Tepe, Yay=Yaz, Kobus=Mızrak (topuz gibi), Omuk=Yumurta, Agu=Ayı, Hot=Ot ve ateş (od). Daha çok var aklıma gelmiyor.

Çift boynuzlu SAHİP demek ThuleQaanaak, ZülkarnEYN. Askerliğimi Grönland'da yapmıştım. Onları iyi tanıyorum Eskimoları... Angalmasig Deniz Üssünde yedek teğmen idim. Ta Yakudistan'dan getirilmiş kızak köpekleriyle az mı oynaştık... (Kangallar'da Sibirya kızak köpeğidir, Sivas'a getirilmiştir).


"Kur’an’ı Sevmek" Yukarı

Kur'an'ı beğenmeniz çok iyi. Onun DOSTU olduğunuza işaret. Yani Kur'an’ı SEVMEK HANİFLİK alametlerindendir. Kur'an'ın lezzetini aldın mı bir kere artık onu bambaşka bir gözle okuyacağınızdan eminim.

Şimdi eski adına hiç bir yere gidemezsiniz. Eskiler size lezzet değil "Suçluluk duygusu" verir artık... Lezzeti BİLİMsel HANİFLİK verir. Bu din, bu Kur'an ÇOK farklı artık. Eski tabuları yıkın kurtulun. Artık kuluçkadan çıkmak zamanı, kozadan çıkıp uçmak zamanı. Taassub ve bunun pompası olan Hadislere artık dönmeyiniz. Şeytanın ayetlerini değil, Allah'ın ayetlerini biz inceliyoruz.


"Çocukları Sevmek" Yukarı

Çocukların başını okşamak ALLAH emridir. Allah emretti mi, buyurdu mu o FARZ olur. Büyüğün eli neyse, küçüğün ise başını okşamak aynı şeydir. Bunu yapınız lütfen... Hatta size kedilerin köpeklerin de başını okşamanızı öneriyorum. Onlara bakarak ne haz duyduklarını anlayabiliriz.

Geri Dön     Yukarı