013 - 26 Ekim 2001 Cuma | |
slm&slm "Hz.Musa-Hz.Hızır Buluşması - Sabır - Ali İmran 101-119" Yukarı 18/66: Musa ona: "Sana öğretileni bana hayra götüren bir bilgi olarak öğretmen için peşinden gelebilir miyim?" dedi. Hz. Musa RAHMET ve BİLİM için ikisi için öğrenci olmak istemektedir. Ayette "Sana öğretilen" demiyor. Allah'ın rahmetinden olarak öğrendiğin bilimden diyor. Hz. Musa bu arada "Sadece ben senin peşinden (Zamanından, zaman yolundan) gelebilir miyim diyor? Yani Yuşa sanki ortada yok gibi... 18/67-68: O: "Sen doğrusu benim yaptıklarıma dayanamazsın, bilgice kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanabilirsin?" dedi. Şimdi burada önemli noktalar var: Hızır "Bir şeyler yapacağını" söylüyor. Ama "DİLİ GEÇMİŞ ZAMANDA" yaptıklarıma, yapmış olduklarıma... diyor. "Yapacağı" şeyler "Geçmişte YAPMIŞ oldukları" oluyor birden. Bu paradoksu kastederek, "Senin kafanı karıştıracak şeylerin" diyor. "NEDENSEL"lik tersinecektir: Çünkü "İÇYÜZÜNÜ, NEDENİNİ" kavrayamayacağın şeylere dayanamazsın, sabredemezsin diyor. Burada olay şu: "SONUÇ" önce gelecektir. Yani NEDEN olarak baktığında Musa için her şey anlamsız olacaktır. Dolayısıyla bizler de "SONUÇSALLIK" ilkesiyle bu ayetleri anlamaya çalışacağız. 18/69: Musa: "İnşaallah sabrettiğimi göreceksin, sana hiç bir işte baş kaldırmayacağım" dedi. Hz.Musa boyun eğiyor. Çünkü peygamber olmak başka ALİM olmak başka başka şeyler... Musa "Sabrettiğimi" göreceksin derken SABIR iki yönlüdür: a) Bildiğimiz sabır Bu mekanizmayı açıklamak için önce SBR (Sabr, sabır) üzerinde duralım. Allah'ın iki ismi vardır ki birbirine karşıt durur. Birincisi "Seriul Hısab" yani seri hesab görücü... Bunun MİSALİ bilgisayarın saliseler içinde onbin rakamlı bir sayının küb kökünü alması gibi düşünün. Bu çok hızlıdır. Elektirk akımı gibi ışık hızıyla geçer gider ama aynı elektrik akımına eğer "Rezistans=Direnç" korsanız iş başkalaşır. Elektrik akımı bu kez (volt, amper, watt vb. klasik formüllerinden biliyoruz ki) ışık hızıyla ve işlevsiz olarak geçmez. Örneğin "Rezistanslı elektrik sobalarında" direnci aşarak öteki uca (kutba) ulaşmaya çalışır. Bu arada, bildiğininiz üzere elktrik sobası da bizi bir güzel ısıtır. Yani Seriul hısab=Işık fıtınlarının (ışık ışınlarının) talimidir. Allah'ın Es-Sabur ismi ise "Isı ışınlarının" (Termik fotonların) talimi (Göstergesidir). Allah'ın SABUR isminin işlevini şimdi daha iyi anlayabiliyor muyuz? Ve şunu anlayabiliyor muyuz? "Onlara az bir süre tanı", "Sen onlara bir mühlet ver". Bu ayetleri bilirsiniz... İşte bu yüzden Sabır demek, "İntikal süreci" demektir. Toprağı sularsınız ama, bir S Ü R E tanıyacağız ki, su suladığımız bitkinin köklerine gidip oradan özümsensin. Allah katında zaman "OL=ÖL" yani doğum-ölüm aynı yerdedir. Ya da doğum=NEDEN, ölüm=Sonuç aynı yerdedir. Çünkü ışık hızına yaklaştıkça, DOĞUM-ÖLÜM ya da NEDEN ve SONUÇ arası kısalır. Bunun için ikizlerden ışık hızıyla giden, diğerine göre 14 kez daha GENÇ kalır. Çünkü öyle hızlanmıştır ki, neden ile sonuç arasını iyice kısaltmıştır. Tam ışık hızında ise ışık hızı yüzünden uzay-zaman bükülür ve komprime bir yay gibi, başı ve sonu (NEDENİ ve SONUCU) birleşir. AYNI şey olur. NEDEN=SONUÇ olur. Dolayısıyla biz MADDE olarak ışıktan çok çok çok yavaş gittiğimizden zamanımız ya da "NEDEN ile SONUÇ'un arası çok uzadığından, bize Allah SABIR tavsiye etmektedir. Eğer ışık hızıyla giden canlılar olsaydık bize "SABIR" tavsiye edilmeyecekti. Allah'ımızın dediği gibi "O gün gelecektir ve işiniz bitmiştir bile, sizler artık mahşerde hesap vermektesiniz", ya da "Kıyamet kıskıvrak gelmiş sizi yakalamıştır, Cennet ve Cehennem'i paylaşmışsınızdır bile..." Bu tür ayetlere bir örnek de Yecüc ve Meücü ile ilgili ayetlerden verebilir. 18/99: Biz o gün onları bırakırız, dalgalar halinde birbirlerine girerler. Sur’a üflenince hepsini bir araya toplarız. Biz onları (Osilasyonik dalga) olarak içiçe (iki ayrı fazı birlikte) bırakırız dalgalar halinde birbirlerine girereler. Şimdi dikkat ederseniz, "Gelecek zamanı uzun bir tehir ile anlatıyor ayet... ama "O gün Sur'a üflenmiştir hepsini bir araya toplaMIŞızdır diyor. Yani Allah katında İŞ bitmiş ve de MİŞLİ GEÇMİŞ ZAMAN İLE BİTMİŞ. Bu ifadeyi kasten seçtik ki "SABIR" olayını anlatmak için. Sabrın arkasında birden herşey bitmiş oluyor. Halbuki sabır çok uzun ve zor geliyor bize... Bir gün=bin yıllık bir ilahi takvimde ise saliselerden ibaret... Ahırette birgün kalan biri dünya takvimiyle 1000 yıl (364.bin gün) kalmış olacaktır. Asıl sabrı orada öğreneceğiz. Mahşer meydanında tıkış tıkış değil bir gün belki orada on gün (Onbin yıl) yüzgün (Yüzbin yıl) kalacağız. ALLAH'TAN SAKINILMASI GEREKTİĞİ GİBİ SAKININ. Mütteki olup Korkun ey Hanifler... Allah bize ASR gibi surelerde niçin SABRI" tavsiye ediyor? Sabırsız olsak ne yazar. Yine eli mahkum sabretmek durumunda değil miyiz? Örneğin yarın bir olay var. İki kişi bu olayı yaşayacaklar ama yarın olmadı. Biri sabrediyor. Diğeri ise sabırsız ve cerbeze... "Öff ya?!" deyip hayatı hem kendine hem öteki insanlara zehrediyor (Stres bulaşıcıdır). Ertesi gün oluyor. Sabreden ile sabretmeyen aynı SÜRECİ yaşıyorlar. Sabırsızlık gösteren ise hayatını karartmış, yarına perperişan çıkmıştır... İkisi de aynı SÜREyi aşıyorlar ama biri SABIR'lı, diğeri ise SABIRSIZ. Yani sabır olayında KİŞİLER yargılanır. Olay bir tekdir ve herkese eşit zamanlıdır. Burada sınanan bizleriz. Sabreden ya da sabırsız olan bizleriz. Sabırı "Sabreden derviş muradına ermiş" gibi algılamamak gerekir. Yine sabrı irdelediğimizde sabrı şöyle anlamamız gerekecektir. Kötülük fiilinin oluşması için "SABIR" göstermek şarttır. İyilik ve kötülük farklı şeylerdir. İyi insanlar bir arada yürürken, bir KÖTÜ gelir ve size omuz vurur. Siz özür dileseniz bile "Affetmiyorum, lan, önüne bak" der. İşte bu kötülüktür. Bizler melek değiliz yani KÖTÜ'ler ve kötülükleri olması gerekiyor ki, "Hesap defterlerine" kötülükleri fiilen gerçekleşmiş olarak kayıt altına alınsın. Daha genel bir örnek ile Bosna'da yüzbin kadar müslüman kadına tecavüz edildi. 500 bin müslüman toplu mezarlarda yok edildi. Bunlar olmalıydı. "KÖTÜLÜĞE fırsat tanıyarak, kötülük fiilinin olması gerekiyor çünkü. Bu konuda bir ayeti ise Ali İmran suresi 110-111-112 ve 113'de bulabilirsiniz. Maalesef, Boşnak kardeşlerimiz tarihten ders almadılar. Tito zamanında Boşnak (Müslüman) ve Katolik (Hırvat) ile Orthadoks (Sırp)lar birbirlerini yemişlerdi. Ordunun yönetimi, Federal Yugoslavya kurulduğunda, nedense SIRP'lara bırakıldı. Buna Boşnaklar göz yumdular. Sırpları Yugoslavya'nın jandarması yaptılar ve kendi askerlik hizmetlerini "Kısaltıp" yan gelip yattılar. Sırplar silahlı kuvvetlerin tek hakimi olunca ve işler de zıvanadan çıkınca, İHMALLERİ yüzünden Boşnak kardeşlerimiz tedbirsiz ve silahsız olmanın bedelini ağır ödediler. Oysa Allah şöyle buyuruyor (Tedbir ve tevekkül zikredilerek), "Bir kavim kendini düzeltmezse, andolsun ki Allah da o kavmi düzeltmeyecektir" Afganistan yüzyıllardır kendini düzeltmememinin bedelini ödüyor. Ortaçağı ve aşiret düzenini alıp getirip Millenium'a ışınlamışlar sanki... Afganistan ya da Suudiler farkettmez. 3/110: Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğrulugu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde inananlar olmakla beraber, çoğu yoldan çıkmıştır. Burada bildirilen HAYIRLI grup elbette sahabelerdir. Şimdiki hiç bir Müslüman bu klasmana girmiyor. Kitap ehli derken bugünkü batı alemi gibi algılamamız gerekiyor. İçlerinde inananlar ise ben gibi (sonradan Müslüman olanlar) 111. ayete bir bakalım; 3/111: Onlar incitmekten başka size bir zarar veremezler. Sizinle savaşa koyulurlarsa, geri dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez. Sırplar'ı örnek aldık. Onlar sizi "İncitmek"ten öte bir zarar vermezler diyor. O kelime "İncitmek” değil. "İhmalin ve tedbirsizliğin DOĞAL cezasıdır." Müslüman ya da budist hiçbir şey değişmez burada fiil "İHMAL, ve TEDBİRSİZLİK"tir. Yani konu İSLAM değil, İNSAN bu ayette... Ancak şu da var ki, Allah yine aynı ayette biz müslümanlara sahip çıkıyor: "Sizi cezalandırdıktan sonra, ya da şehid edip mertebenizi yükselttikten sonra vb.). Rum suresini de hatırlarsanız, Kur'an o surede "Rumların 3 ila 9 yıl arasında müslümanlara galip" geleceğini söylüyordu ve gerçekten bu olay çıkmıştı. Daha sonra onlar ve Sırplar bir süre galipgelmekle birlikte 3-9 yıl içinde "Arkalarına bakmadan kaçarlar. Sizinle savasa koyulurlarsa, geri dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez. Ayet böyle diyor. Biz herşeye siyah ve beyaz bakıyoruz. Eğer Nato olmasaydı (ki Nato sırplara yardım etmedi bombaladı). Bir tek Boşnak ve daha sonra Kosova’lı Müslüman kalmazdı emin olun. NATO burada bir ALLAH nimeti olmuştur anlayana. Nato Sırplara değil bir şekilde MÜSLÜMANLARA yardımcı olmuştur. Kim bunun tersini söyleyebilir? İşte ayette bu tür sırlar var. Tabii Rum kelimesinin de tanımını KUR'AN bakışı ile bir anlatalım: Burada bildirilen Rumlar Yunanlı ve Kıbrıslı rumlar değil. Çünkü Rum(Rim) kelimesinin aslı Romus ve Romulus'tur. Yani başından beri İKİ tip ROMALI=RUM vardır. Bunlardan birincisi BATI ROMA DİN VE MEZHEBLERİ. Yani Katolikler. İkincisi ise Doğu Roma (Bizans Ekümenliği, Fener Patriği). Bunlar da ikinci tip RUM'lardır. Yani mezhebleri ORTODOKSLARDIR. O halde Rum'lar derken Allah bir ırkı değil HRİSTİYAN MEZHEBLERİNİ bildiriyor. Bütün Slavların tamamı Ortodokstur. Batı bölümü (Leh, Çek, Slovak, Hırvat, Sloven) ise Katoliktir. Yani İslamın karşısında TATOLİK ve ORTODOKS'lar vardır. Rum Suresi’nde RUM adının verilmesi bunu anlatmaktadır. Dikkat ediniz bunlar içinde bir tek PROTESTANT mezhebi yoktur. Protestantlar bellidir: Anglo-Saksonlar; Hollandalılar, Kuzey Almanlar, Skandinav’ların tamamı. Kur’an indiğinde Martin Luter King daha doğmamıştı ama, Allah dileseydi onu da zikrederdi. Yani bir de protestantlar çıkacak onlar da size zararlı olacaklar gibi bir işaret ya da alimlere bir misal bırakırdı. İslamiyetin (ve de türklerin) Hatta İsveç kralı Demirbaş Karl, Osmanlı müttefikiydi. Danimarka, Norveç, Hollanda, Protestan Almanya, Amerika vb. (İngiltere hariç, çünkü İngilizlerin politikası doğal siyonizm güdümündedir) hiçbiri Türkiye ya da islam ülkeleriyle bir kavgaları yoktur. 3/112: Nerede bulunsalar Allah'ın ve inanan insanların himayesinde olanlar müstesna onlara alçaklık damgası vurulmuştur. Allah'tan bir gazaba uğradılar, onlara aşağılık damgası vuruldu. Bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerindendir. Bu, karşı gelmeleri ve taşkınlık yapmalarındandır. Bunlar Rumlar (İki mezhebi kastediyorum), Sırplar, Ermeniler Ruslar vb. Bunlar içinde "Anlaşmalarına sadık ya da karşılıklı rıza ile işbirliği" yapanlar var. Misalimiz NATO idiydi ya, onlarla yaptığımız anlaşma dışında kalan o batıl ve batık BATI alemine zelilik damgası vurulmuştur (Aşağılık damgası). Ayete dikkat ediniz: "Fenalıklarını yaptılar. Uzun bir süre sonra Kıyamet koptu ve yeniden dirildiler” “Onlara alçaklık damgası vurulmuştur. Allah'tan bir gazaba uğradılar, onlara aşağılık damgası vuruldu." Vurulmuştur-vuruldu (Çoktan hesapları bitti bile). Bizi sabır derken ALLAH indinde dikkat ettiniz mi "HESAPLAR GÖRÜLMÜŞ BİLE...", "ÇOKTAN İŞ BİTMİŞ BİLE...." Musa Hızır'a "Göreceksin beni çok sabırlı bulacaksın" demiyor muydu? Sabır "NEDEN ucundan bakınca UZUUUUUUN bir süreç ama sonuç ucundan bakınca "Hesaplar görülmüş bile, Yecüc Mecüc mahşere toplandı bile... Adam işsiz, Allah'ın verdiğine SABREDİYOR. Ama iş aramıyor ki? İş aramıyor ve rızkının darlığına SABREDİYOR. Çok komik. Sonra da diyor ki, Allah benim rızkımı bu kadar yapmış. Ben sabırlıyım, karşı gelmiyorum... İşte bunun adı da MESMENET damgası. Hani zelillik (Aşağılık) damgası vardı ya az önce... Bir de MESKENET =Miskinlik(Tembellik) damgası var ayetlerde.... 18/69: Musa: "İnşaallah sabrettiğimi göreceksin, sana hiç bir işte baş kaldırmayacağım" dedi. Orada Hızır kendisini tam reddetmişken birden fikir değiştirdi. Neden dersiniz? "İnşaallahi Sabıran". Anlamı şu: Allah inşa etsin. Neyi? Bunun yanıtı yine Kehf Suresi’nde "İnşaallah”ın geçtiği bir ayettir "Hiçbir işi yaparken ben bunu mutlaka yarın yaparım deme. İnşaallah de. Umulur ki, Allah o yarınki işinden daha önce senin işini yapar" Şimdi sihirli sözcük İNŞAALLAH yüzünden Hızır dönüyor ve MUSA'yı alıyor. Bu sözün tanımını şimdi ZAMAN YOLCULUĞU açısından comment edelim. Şimdi aslında "Düş önüme gidelim" dediğinde, Hızır as. Musa'ya üç değil sonsuz kredi açmıştı. Musa kendisini ÜÇ ile kısıtladı. Yani bu son olsun, vallahi ayrılacağız eğer bir daha işine karışırsam ve sonucu nedenden önce düşünmeyi başaracağım dedi. Bunu az ilerleyen ayetlerde de yakalayacağız. Tahkik etmiyor Musa... Akil bir alim karşısında makul duracağına ukala oluyor. Musa deyip geçme Allah ona tecelli etmiştir. Kur'an'da adı en çok geçen peygamberdir (28 kez). Musa Allah'ın sevgili kullarından elbette... Ama gel gör ki, Rabbimiz Alim kulunu hiç bir elçisine değişmez. Alim Allah'ımızın da adıdır. Resulullah şimdiki Afgan halkına BU DİNİ GETİRMEDİ Mİ? Getirdi. CEHALETLE Ortaçağ düzeniyle geldi bu din Afgan semalarına. Keşke bir de ALİMLERİ olsaydı... Bir tek alimcikleri... Ne acıdır ki Afganistan tarihinde yanlışlıkla ve kaza eseri bir tek BİLGİN, BULUŞ sahibi çıkmamıştır... Yani mesela bir tek Peştu, pathan beluci, Dari, Tacik ve Hazari'den örneğin basit bir konserve açacağı bulan bile yok. Ama Afanistan Türkistan’ından İbni sina (Özbektir) çıkmıştır. Bugün tıbbın birinci Master'i maestrosudur. Hipokrat bile ondan sonra ikincidir. “Ey iman edenler, eğer o kitap verilenlerden her hangi bir gruba uyarsanız, sizi inandıktan sonra döndürür kafir ederler”. Burada bildirilenler, Mason vb. olanlar, o klüplere girenler. Yani İÇİMİZDEN birileri. Onlara uyan birileri. Onlar ehli kitaptan, yani TEVRAT'tan. Siyonizm Tevrat'a ve Masonluk da Tevrat hermetik ve ritüellerine dönük değil mi? Görüyor musunuz aylette apaçık. Ali İmran=İmran Ailesi işte bu sure içinde çok sayıda AİLE var. 101. ayet de onlara ait: 101: Önünüzde Allah'ın ayetleri okunurken ve aranızda O'nun elçisi var iken sizler nasıl olur da inkara dönersiniz? Oysa her kim Allah'a sıkıca tutunursa, o, kesinlikle bir doğru yola çıkarılmıstır. Hatta Allah orada onların "İslam kökenli" olduklarını ve Resulullah'ın kalplerinde olduğu halde nasıl ihanet ederler diye soruyor. 102,103,104 ise BİZ HANİFLERİN DOĞU KANADI: 102: Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkup gerektiği gibi sakının ve kesinlikle Müslüman olarak can verin! 105 ve 106 Bütün MEZHEB KURUCULARININ ve Mezheb imamlarının ve bunların peşinden giderek, mezhebini dininden çok sevenlerin ardesleridir. 105: Sakın kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrılık çıkarıp anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın! Onlara büyük bir azap vardır. 107'den110'un ilk bölümüne kadar SAHABE (Asrı Saadet=Asr suresi, Resulullah'ın arkadaşları) adresleniyor. 110'un bir bölümü ise 112 sonuna kadar Sırp dediğimiz Batıl Batılıları anlatıyordu. 107: Fakat yüzleri ak olanlar hep Allah'ın rahmeti içinde olacaklar ve sonsuza dek onun içinde kalacaklardır. 113-114-115 ise BATILI MÜSLÜMANLARI: 113: Hepsi bir değildir. Kitap verilenler içinde gece vakitlerinde Allah'ın ayetlerini okuyup secdeye kapanan doğru bir topluluk vardır. 116-121 ise maalesef bizim sevdiğimiz anketlerde alkışladığımız, çok sevdiğimiz, oy verdiğimiz, şeriatını istediğimiz, SÜFYANİLERİN adresidir. 116: İnkar eden kimselerin malları ve cocukları, Allah'tan yana, onlara bir fayda vermeyecektir. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temellidirler. 116 İslami sermaye, haşhaş afyon falan, 117'de Savaş rüzgarları anlatılıyor Taliban'ın. 118'e bakın, şu ardında namaz kıldığımız o sevimli imamı göreceksiniz. Hani mahalle camimizin imamı... Hani her derdimizi açtığımız, "Hocam Kur'an şöyle diyor ama siz hutbede böyle diylorsunuz" diye sırdaş edindiğiniz imam ya da benzerlerinin size ikiyüzlü davrandığını görebilirsiniz. "Sen haklısın" der, "Kur'an doğru söylüyor" der. Seni şaşırtır, sıkıntıya düşmeni ister. Cemmaatini korumak için seni karşısına alır, verir veriştirir, öfkesi ağzından taşar. Kalplerinde gizledikleri HizbulVAHŞET ise daha korkunçtur. ve 119. ayeti yazalım; 119: İşte siz, onlar sizi sevmezken onları seven ve Kitapların bütününe inanan kimselersiniz. Size rasladıkları zaman: "İnandık"derler, yalnız kaldıklarında da, size öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. De ki: "Öfkenizden çatlayın". Allah kalplerde olanı bilir. Ve Ben o imamları, o cemaati, semtimin bütün camilerinin sakinlerini halen çok seviyorum. Onlara, "Hoca, Müezzin ya da ey Nur evnin öğretmeni" bakın ayet ne diyor siz ne diyorsunuz? diyorum. Resmen "Hans Hocam, siz mutlaka Kur'an ve Arapçayı hepimizden çok biliyorsunuz, kitap dediğinizi yazıyor". Hemen cemaatlerine yetişiyorlar. "Yaw Hans yeni bir din kuruyor. Kur'an'a dalmış gitmiş. Hadislerden bir tekini bile okumadı bize, bunun yerine yüz ayeti anlattı. Resulullah düşmanı bu adam, bu adam CİA ajanı. Bu Hans dinimizi bozmaya gönderilmiş bir Casus, Papa'nın öğnrencisi" Onlar yalnız kaldıklarında benim hakkımda bunları konuşuyorlar... Veya siz Hanifler hakkında... Siz de ayet okusanız "Hadisler noldu" diye soracaklardır. Cuma günü Tatil yapılmaz HARAMDIR deseniz. "YOK YA! Bir milyar Müslüman tatil yapıyor sen mi akıllısın?" diye soruyorlar. Ayeti açıp gösteriyoruz. "Bunu Allah söylüyor" diye... Yanıtları şu. "Sen 1400 yıldır atalarımızdan dahamı iyi biliyorsun? Topu topu 37 yıldır müslümansın. Benim büyük dedem şeyhülislamdı dedem de ünlü bir tarikat şeyhi Hans efendi biz kuşaklar boyu müslümanız. Sen şurada 37 yılda dinimizi bize satıyorsun ha? "Hanif İslam (Namaz)" Yukarı Allah'tan uzun kış geceleri geliyor. Gündüzleri 8 saat geceler ise 16 saat olacak. 8 saat uyursak 4 saat de hobby takılırsak, geriye 4 saat daha kalıyor İstediğin kadar "Gecenin bir yerinde kalk ve yalnızca sana ait olmak üzere namaz kıl". "Onlar gecenin bir yerinde kalksalar ve namaz kılsalardı ne hayırlı olurdu" ayeti var. Bir de, "Geceyi ikiye ya da üçe böylmeyi ve ibadet etmeyi" tavsiye eden ayet... Müzzemmil (73) 2: Geceleyin kalk! Kısa bir süre hariç, İşte burada şu var: 21 Mart ve 23 Eylül gece gündüz eşit 12=12. Yazın gün 16 saat gece 8 saat. Bu ayet YAZ için değil. 21.de ancak hava kararıyor, 03.30'da da aydınlanıyor. Hangi geceyi ikiye ya da üçe böleceksin, imkansız? Ama kışın yani 23 Haziranın tersi olan 21 Aralıkta ise gündüz 8 saat günışığı var. Fakat gece koskoca 16 saat.16 saati anlattım ya demin. 8 saat uyudum. Haydi on saat uyudum uykumu aldım mı aldım. Bir de TV'de iki saatlik bir film izledim oldu 12 saat. Kaldı dört saat? bitmez tükenmez dört saat. İki saat bilgisayarda sanal gezdim Chat met, öff kaldı iki saat. Tamam bir saat de gazete mazete okuyayım, kitap bakayım, yine bir saat arttı. O zaman kalkıp dilediğim kadar NAMAZ kılacağım. İşte her biri iki rekattan dilediğin kadar (222 rekat da olabilir). "Gecenin bir yerinde kalkıp", hani emir değil, farz değil. Hani "Yarabbi, gündüzün iki yan ve bir de gece 3 vakit x 2şer rekat=6 namaz beni KESMEDİ, namazı seviyorum, sen beni yormayasın diye, dini kolaylatasın diye üç vakit ve ikişer rekat yapmışsın. Ama ben bu uzun kış gecesinde kılsam, dün ve yarın kılmadım. Ötekisi gün ise şöyle 2 rekat, bir hafta hiç kılmadım ama bugece uykum kaçtı şöyle ikişer rekatta bir selam vermek kaydıyla 20 rekat namaz kılmak istiyorum desem kime ne? Biz Vitir'i ne yapıyoruz. Hemen Yatsı'ya ekle, git eve yat bakalım. Emir nedir? “GECENİN BİR YERİNDE UYANMAK" Yatsının ardında vitir'in ne işi var. Yazın tam bir rezalet. Millet iftarı ediyor, 8 saat sonra da Sahuru... Yaz gecesi kim gece 03 ya da 04'den önce yatmış ki? Sahuru bekleyip sonra yatıyorum. Gündüz de uyuyorum... Bunun için rezalet ama kışın Aralıkta zindeyim çünkü 8 saat mis gibi uyumuşum. Keyfi 7 saat daha olayanmışım. Eh yani o bir saati de İbadet edeyim, artık ayıp oluyor. Hava karardı saat 17.00. Bu yılki Ramazan Türkiye batısı için saat 16.45'de oruç bozuluyor. İftarı yaptım karnım tok, 17-22 arası TV falan seyrettim, bilgisayarda proje yaptım, uyluyakalmışım. Derken 8 saat gözümü açtım ki saat 06. Öff ya daha havanın aydınlanmasına üç saat var. "Gecenin bir yerinde uyanmak" bu anlamdaydı. Makalelere henüz izin çıkmadı. Çünkü grup içinde çok kişi sapır sapır dökülecek. Namazı anlatmaya kalktığımda çok kişi gitmiş olacak... Daha yazmadığım neler var neler. Kur'an'daki namazın tam biçimi. Hem şaşıracaksınız, bu din ne kadar kolaymış, hem de üzüleceksiniz, bu kadar emeğimize ne oldu diye? Bunun sizinle ilgisi yok. Bu bir strateji meselesiydi. Biz Hanifler ÇOK AZ VE ÇOK GİZLİ İDİK. Bizim dışımıda ise iki tip İslam vardı: 1. HADİS İSLAM Yani biz HANİF olduğumuzu açıklayana kadar kimsenin haberi yoktu. Bir yanda Süfyaniler, bir yanda da Hafif müslümanlar. Biz HAFİF kanada dokunmuyorduk. Daha önce de yazdığım gibi iki türlü yanıt veriyorduk: 1. İslama göre Namaz 5 vakittir. Kur'an'da üç vakit geçen namazı, sünnettir diye beşe daha sonra sıkı sünnettir, şefaattir diyerek 6=Vitir, 7=Kuşluk vb. diye diye abarttılar. Çünkü Hadis çok önemli "55 Vakitti, Allah onu BEŞ vakte indirdi”. Nasıl oluyorsa? Bir kere ÜÇ vakitten beş vakite İNMEZ aklın yolu bir ÇIKILIR demek gerekir. O kişi Musa, bir rivayete göre ise İsa. Bir rivayete göre ise İbrahim imiş. Müslümanlar=ZALİM'dir ama müslümanlık=SALİM'dir. İslamiyet bir KURUM'dur onu temsil edemeyenler ise kurumun karalekesidir. Dolayısıyla Müslümanlar=Zalim Müslümanlık=Salim'dir (Salim, selam=BARIŞ demek biliyoırsunuz). | |
Geri Dön Yukarı |