REFERANS – 8: ADİYAT/1500

REFERANS – 8

 

ADİYAT/1500

Kaldı ki «Yalnız alimler anlar» ayetiyle bildirilen ve BİLİM gerektiren ileri bir meal için akıl-izan ve yorum yanında alimce akıl etmek gerekir. Normal olarak insanların sorumlu olmadığı ayetlerden (örneğin Cifir bilen) bir alim için sorumluluk vardır. Aynı «Adiyat» suresinin çağımızda değil ama, gelecek yüzyılın sonlarına doğru tecelli edecek derin ve ilahi anlamlarını burada uzun uzadıya açmak yerine kısaca, ama çok kısaca verip geçmek istiyorum:

ADİYAT: Katı, sıvı ve gaz yakıtlı olmayan, fakat ışık yakıtlı yani saniyede 300 bin km.ye yaklaşan ve milyonlarca beygir gücüyle temsil edilen motor düzeneğinin genel adı. İçinde Dhurakhapalam (TARIK) barındıran teknoloji…

DABHAN: Tarık suresinde ve Nur 35-36. ayetlerde bildirilen, geçmişte de DHURAKHAPALAM diye bilinen, Nur-35. ayetteki tarifiyle tıpatıp uyan ve zeytin (Defne) simyasına bağlı olarak çalışan torunlarımızın zaman yolculuğu yaptığı aracın ismi.

KADHAN: Foton (ışık) tepkimeli motor teknolojisi. Madde ve antimadde egzost bölmesinde birbirine karıştırılınca, birbirini yok ederek, çok güçlü tepkimeli ışık ivmesine dönüşürler. (Foton tepkimeli magnetik şişe.)

SUBHAN: Uzay-üstü-uzay’a çıkabilen ve zaman ile eşleşerek, mekanı ortadan kaldırıp, uzay-üstü bölgede ya da gri hiçlik bölgesinde ebediyet çizgisinde kalan, Dhurakhapalam (Nur-35. ayet) ile birlikte kullanılan düzeneğin adı.

NA’KAN: Yüksek negatif UFO (Tabandaki) merceği. Hiçbir hızlanmaya gerek duymaksızın dünya ivmesi dışında kalarak, fakat dünyada olduğu halde hiç etkilenmeyen, çekimle yere düşmeyen, dünya ivmesinden daha büyük ivmeli düzeneğin adı.

 

CE’MAN: Doğanın dört temel kuvvetinin niceliklerini (Enerji durumlarını) birbirine çevirebilen kompleks ve komprime motor fonksiyonu. Örneğin, güçlü nükleer kuvvet motoru madde-içinden-madde olarak geçirgen (Matter-through-matter) nötrinoları ve bozonları maddi parçacık haline getirebilen teknolojiler. Bunları kullanabilecek olan torunlarımız, çağımızda Philadelphia deneyi ile bile kanıtlanmış olan «Elektromagnetik kuvveti de elektromagnetik aşırı fırtına amplifikatörleriyle yapabilmekte» ve teleportasyon (Tayyı mekan-Demateryalizasyon-iyonizasyon-Veliction) ile uzay-zamanı katetmeden uzay-zamanda sıçrama yapabilmektedir. Son olarak çekim kuvvetini bir kütleden kurtararak, zahiri odağa alabilen Levitik motor, yerçekiminin tersine işlevi başarmaktadır. Sistem, kendi çekimini, kütleden arınmış olarak örneğin, araçtaki üç doğa kuvvetini, birbirine dönüştürebilmektedir. Böylece dünya çekimini yenmeye kullanabilmektedir. Araç dünyadan milyonlarca kez küçük, hafif ve dünyada, dünyanın çekimine tabi olduğu halde, çekim sabiti, dünyanınkinin üstünde kaldığı için, karadelik haricinde her kütleden hiç etkilenmeden kaçabilir ve böylece çekime zıt bir antiçekim oluşturarak, bir göksel cisimden kaçmak için bilinen klasik bütün meşakkatleri (Kademeli roketler gibi) zahmetsizce yener. (Sür-gravitik motor fonksiyonu)

Böylece, viraj alırken otomobillerin bizi yana savurduğu, ya da uçakların merkezkaç kuvvet etkisiyle zig-zag çizemediği impuls sakınımı yasasının üzerine çıkar, kendi momentumunu kendi oluşturur ve ani hareketlerde, viraj ve zig-zag ile indi-çıktı manevralarında hiçbir biçimde savrulmaya uğramadan korunmuş olur.

Bu dört motor fonksiyonu, CEM’AN denen sistemde bir arada oluşturulur ve dilenirse bütün ivmeler, dilenirse biri, ikisi ya da üçü kullanılır. Adiyat içinde Dhurakhapalam barındıran kompleks motor düzeneği olup, torunlarımızın bulacağı UFO teknolojisinin tam adıdır.

Relativite güvencesinde, eğer ışık hızına yakın bir hızda gidip de öz-zamanı kısaltarak, gelecekteki çocuklarımızı, torunlarımızı SENKRONİZE olarak yakalayabilseydik, onların Kur’an’ın bu ileri anlamlarını çoktan aletli teknoloji ile başardıklarını görecektik.

Eğer onların (UFO diyebileceğimiz) aygıtına konuk olsaydık, görecektik ki, dört motor fonksiyonunun tam randımanlı yol verilmesi sonucu, uzay-zaman’ın bittiği, ışık hızıyla eşleşildiği Feinberg bölgesi ya da Kurşuni Hiçlik denen, sür-vites (Uzay-üstü-uzay) bölgesine geçecektir…

Bu bölgede zaman durmakta, mekan ortadan kalkmaktadır ve TÜNELLER-ESİR-ZAR (membran) görünür olmaktadır. Ne siyah ne beyaz fakat tam gri olan bu bölgede, Nur-35. ayet gereği. «Dokunmasan da neredeyse tutuşacak» denen esir işlevi bulunmaktadır. Bu bölgenin konuğu yani madde bir nesne, o kurşuni hiçlik bölgesinde Dhurakhapalam ya da TARIK denen ve «Gece altın ya da metalik ışıltılar saçan» bir görüntüye sahip olur. Ama Kur’an’ımızda Tarık ismiyle verilmiştir. Tarık ve Nur ile Adiyat birbirinin Kur’an Cifirindeki DEVAMLARIDIR

Tarık suresinin ilk ayetleri «And olsun o göğe (Gri hiçlik bölgesine) ve Tarık’a… Tarık nedir bildin mi? (Nur suresinin 35. ayetine gönderiyor ve soruyor bu soruyu alime, «şimdi anladın mı?» diyerek soruyor) O (Tarık) geceleyin (Gri hiçlik içinde) ışıklar (Dhurakhapalam ışıltıları) saçan bir tek yıldızdır. (Çünkü kurşuni hiçlik bölgesinde zaman ve mekan ortadan kalkınca, yıldızlar ve evren de ortadan kalktığı için, sadece uzay-üstü-uzaya çıkan ve tek yıldız gibi parlayan sizin aracınız dışında hiçbir ışık yoktur.)

Tarık suresi, daha sonra bu kitaba temizlerden (Arındırılmışlardan) başkasının el süremeyeceğini ve «Hiç bir nefis olmasın ki üzerinde gözetleyeni bulunmasın» diyenek surenin sonunu, bir az önce çağımız ve ileri çağlara yönelik tefsirini yaptığımız Adiyat suresinin başına «VE» ile bağlayarak gönderiyor.

Adiyatı «Alimlere» anlattıktan sonra, Tarık’ın neyin nesi olduğunu «İleri anlamda verdiğimiz» tefsirle açıyor, sonra uzay-üstü-uzay bölgesine çıkan ve içinde bizim de bulunduğumuz o UFO’dan o noktada (Feinberg hız sıçrama fazından) bütün yaratılışı tümden ve gerçek olarak görmemizin mümkün olduğunu ve bu gözetleme yerinden (Hiçbir nefis yoktur ki, üzerinde gözetleyeni olmasın ayetiyle) istediğimiz ZAMAN’daki istediğimiz bir GALAKSİ ya da dünyanın bizzat kendisini «TARİHE GERİ GİDEREK» Hz. Hızır ve Zülkarneyn teknolojisindeki gibi, ya da KEHF ashabının (mağarada 309 yıl uyuyakalanların) nasıl uzay-üstü-uzaya girerek, zamanda sıçrama yaptıklarını sunuyor…

Gerçekten de eğer görebilseydik, uzay-üstü-uzay yani gri hiçlik bölgesi, rengiyle de biçimiyle de tam bir MAĞARA gibidir. Siz eğer Tarık ya da Dhurakhapalam aygıtında iseniz, istediğiniz bir ZAMAN RAKIMINI (Rakim)(*) işaretleyebilir ve o çağın dünyasının konuğu olabilirdiniz. Sizi eskaza görenler ise «Uzaylı ya da UFONOT» sanabilirlerdi. Zaman yolculuğuna akıl erdiremediklerinden ise sizin kendi öz torunları olduğunuzu (Şimdiki durum da budur) akıl edemezlerdi. Adiyat, torunlarımızın zamanda geriye giderek, biz dedeleriyle hemzaman ve çağdaş olduran teknolojinin de adıdır.

(*) Hz. Hızır, «Zamanın efendisi» olma niteliğini Kehf suresinde geçen «RAKİM=Rakam, Rakım» tekniğiyle «Çağlar saatinin» herhangi bir zamanına ileri-geri gidebilmektedir.

Adiyat’ın «Beygir gücü» olduğunu akıl ve izan ile, fakat, Adiyat’ın ileri anlamının şimdi sunduğumuz uzay-üstü-uzay yolculuğu olduğunu ise bunlardan başka mutlaka bilim ile anlamak gerekir.

Her çağın kitabı olan Kur’an’ın özüne inmek, Allah’ın asıl demek istediğine erişmek için, aradaki KULLARIN TERCÜMANLIĞINI ortadan kaldırmanız gerekir sevgideğer okurlar. Kur’an’ı doğrudan akıl-izan ile anlatmaya çalışarak, tahkiki imana kavuşmak için önce bilgilenmeye azmederiz.

Her an «Rabbim, ilmimi çokça artır» diye dua ederek, önce ARİF olmaya yöneliniz, o zaman «Beygir gücünün» Adiyat olduğu hemen gözümüzün önüne serilecektir. Eğer daha ileri gider, daha çok öğrenir ve daha çok «Rabbim bilimimi çokça artır» denirse, bu dua, sizin bilmenizi, kavramanızı, analizci akılcılığınızı, sentezci muhakemenizi, mantık izanınızı harekete geçirecek, Allah’ın yolunda bilgi ivmelenmeniz çokça artacak, zekanız kıvraklaşacak, hafızanız evrensel bir depo gibi size binlerce kez genişleyecektir.

O zaman büyük bir korkuya kapılacak ve AKLEN ARŞ’a gittiğinizi görerek, oradaki melekler gibi korkudan titreyeceksiniz, işte o zaman size «ALİM adayı» denebilir ve size kozmik sırlar ve gelecek bir sır olmaktan çıkar…

Ankebut-42. ayetteki gibi «İnsanlara Allah’ın verdiği ders ve misalleri yalnızca kulları içinde alimlerin anlaması» uyarınca anlar ve anladığınız anda «Kulları içinde yalnızca alimler Allah’tan korkar» ayetleriyle de tir tir titrerdiniz…

Ve en önemlisi İslamiyet, «BİLİM» dinidir. Bunun böyle olduğunu Allah’ın sayısız ayetinden anlıyoruz. Şimdiki cildimizin içeriği uzayın ve paralel evrenlerle ihtimal hesaplarının, daha sonra 11 boyutlu harika kuantum teoremlerinin üzerine kurulu bir öğretidir.

Bu öğretiyi, mutlaka sırayla ve daha önceki ciltleri de okuyarak, izlemek gerekir. Böylece mü’min okurlarımız, yitirdiğimiz 1400 yılın açığını birden kapamış ve yeni ufuklara, engin iklimlere açılmış olacaklardır. Bu öyle bir açılmadır ki, gelecek yüzyılın müşrik bilginlerinin de üstüne çıkmaktır. Çünkü onların, REHBER olan Kur’an ile ilişkileri kesilmiştir ve hem zarf (Göz) hem de mazruf (Kalp) mühürlenmiştir.

Onlar «Madde uydusu”durlar. Madde uydusu olmak ise çok aşağılanmaktan öte yerin dibine geçmektir. Çünkü, madde ÇEKİM yasasına uyar. Uyducusuna da kendiyle birlikte aşağıların aşağısı olan bu dünyaya çeker ve evrensel yükselişlere, mi’raçlara, illiyyin’lere, Arş eşiğine götürmez insanı!.. Sadece Cehennem’in Gayya Kuyusu’na, Siccin’e götürür…

Hans von Aiberg, Arz’dan Arş’a Miraç-3, Referans-8

mirac-3-ref-8-wanen-adamski

Yorumlar