Hızır, “Sen benim yaptıklarıma dayanamazsın. / Nedenini bilmediğin bir bilgiyi kavrayamazsın” demişti… Musa da, “İnşaallah sen beni çok sabırlı bulacaksın. Sana hiç bir NEDEN ile karşı çıkmayacağım” demişti.
<> 18-Kehf/69: Musa: “İnşallah sabrettiğimi göreceksin, sana hiç bir işte baş kaldırmayacağım” dedi.
Ve ben SABIR (Es-Sabur Allah’ımızın da ismidir) SABRI anlatmıştım. Rezistans/direnç devrelerden başlayarak bir çok şey anlattımdı. Sabır şudur: “Bir nedenden bir sonuca doğru, zaman içinde YOĞUN bir uçtan az yoğuna doğru, doğa sistemlerinin hareket etmesidir.” (Mesela)
Termodinamik = Çok sıcak uçtan, çok soğuk ucadır. Voltaj = Çok olandan az olana gerilim farkının kapatılmasıdır. Kutupsallık = Bir kutuptan diğerine akıların akmasıdır.
Bunun için NEDEN ucundan SONUÇ ucuna doğru, ZAMAN İÇİNDE zaman boyutuyla doğru orantılı olarak VERİLER akar. Kur’an’da bunun adını “Sen bir MÜHLET VER / SÜRE TANI” olarak belirtilmiştir. Entropi-hareket kavramları da aynı termodinamik SABIR sonucudur, yani bir mühlet ile bir intikal süreciyle “HAREKET” akar.
Isı ölümüyle düzensizlik artar. (Kaosa karşı kozmos, Hunnese karşı Künnes ve tabii aralarında bir de TÜNEL, yani OSMOS.) Osmos biliyoruz ki, çok yoğun bir ortamdan az yoğun bir ortama (mesela hücre membranı/zarı gözenekleriyle) bir geçiş sağlar.
ZAMAN enerjisi de böyledir. Kozyrev bize zamanın İKİ YÖNLÜ aktığını, aynı zamanda bir boyut enerjisi olduğunu, NEDEN ucu ile SONUÇ ucu arasında zamanın akma hızının TENSOR‘a tabii olduğunu kanıtlamıştır. Kozyrev, çok hassas bir alet yapmıştır. Terzion Balans Cihazı, bize zamanın BAŞTA ve SONDA, yani NEDEN denen başlangıçta ve SONUÇ denen BİTİŞTE eşit akmadığını göstermiştir.
[] http://www.divinecosmos.com/index.php/start-here/articles/334-kozyrev-aether-time-and-torsion
Glikoz yaktığında, ölmekte olan sistemin “nefesini tutup” daha az zaman enerjisi harcadığı ortaya konmuştur. Bir lastiği duvara bağlıyoruz. Sonra onu yavaşça çekmeye başlıyoruz. Zaman baştan bol ve hovardaca akarken, moleküler gerilim nedeniyle kopmaya başlıyor.
Yakın gerilimde SONUÇ ucundaki lastik moleküllerinin “Nefesini tuttuğunu”, yani daha çok yaşamak için zaman enerjisinden TASARRUF ettiğini hayretle “terzion balance cihazı”ndan okuyoruz…
Hani suya daldığımızda nefesimizi İDARELİ kullanıyoruz ya, işte öyle bir şey! Şu nefes tutma atomaltı yapılarda bile var. Evren sanki bir NEFES kondisyonu üzerine kurulmuş. Yoga’da transandantal Meditasyon ve gerçek Zikrlerde nefes disiplini bilirsiniz çok önemlidir.
Uykuda ruhumuz kabzedilir ve “geçici öldürülürüz”. İşte bu işlemi başlatan da uykudaki “NEFES” seyrekliğimizdir. Ayılar gibi kış uykusuna yatan hayvanlar da öyle. Bazı balıklar iki dakikada bir nefes alıp vererek, kış uykusunu savarlar.
Bu iş SON NEFESE kadar böyle gider bir şekilde… Heyecanlanınca “Nefesimi tuttum bekledim” diyoruz. Niçin? Çünkü “O AN’I UZATIYORUZ“, uzamasını istiyoruz. Çok kullanılan bir deyimdir: “Nefesler tutuldu ve beklenildi.”
Üstelik şu nefes var ya, onun da kelime kökü NEFS, yani “ÖZKİMLİK“. Teneffüs/soluma bu kelimeden türetilmiştir.
NEFS‘in 7 anlamı vardır. Birincisi özel benlik adresi, süperego olan kimliğimiz. Bizi biz yapan AYRIK KİŞİLİK. Ayrık diyorum, çünkü Yaratan ile AYRILIĞIMIZ olmasa, melek olurduk, Tanrı olurduk, çünkü Nefsimiz olmazdı. Ama nefsimiz var.
Bu nefsi yaratan Rabbimiz, onun kendine aykırı olmasından da hoşlanmıştır. Nefs, “Sen sana, ben bana” diyerek, Yaratanı’nın “Ben senin Rabbin değil miyim?” sorusunu savsaklamak istemiştir. Nefsi yola getiren kuşkusuz AÇLIK ile terbiye idi…
AÇLIK? Bunun anlamı şu: Önce oksijen=teneffüs, yani NEFES almak. Sonra SU=menfis olmak. Sonra da gıda=ENFES yemek. Yani, önce gaz/hava, sonra su/sıvı, en sonra da katı/yemek.
Toprak, hava, su varsa, orada ATEŞ de vardır. O da ateş=nar=enerji=zaman enerjisi var demektir. Böylece NEFSİN nefes ile olan ilişkisi ortaya çıkıyor.
NEFS‘in bir anlamı da şu: NEFS demek, OLUŞ‘tan ÖLÜŞE giden YAŞAM fenomeninin size düşen SINAV payıdır. Nefs süper bencildir. Süper Egosu vardır. İD denen dürtüleri çok güçlü ve reflekslidir. Maddeye (insana) bağlandığından ya da yapıştırıldığından, ATALET=MİSKİNLİK=TEMBELLİK=EYLEMSİZLİK ilkesine tabiidir.
Yani eylemsizlik kütlesi derken, karşılığı “atalet” değil, “meskenet=miskinlik” olarak Kur’an’da verilmiştir. Anımsayacağız: Ayetlerde Allah kimi kitlelere, insanlara “miskinlik damgası” vurmuştur.
Madde uzayda en kısa/en tembel yolu alır. Durumunu bozmak istemez. (Miskinlik, tembellik eğilimlidir.) Ancak, NEDEN‘den SONUC‘a doğru YOL almak durumundadır. Uzayda yol almak demek, zamanda da yol almak demektir, ZAMAN ENERJİSİNDE…. Zaman enerjisinin adı Kur’an’da MESKENET‘tir, miskinliktir. Miskinlik ya da hareketsizlik bir bakıma “NEFES TUTMA” demektir.
İşte zamanın bu dört HALİ (State) vardır:
1. Zamansız uzaylar.
2. Boyut (uzunluk olarak) zaman.
3. Zaman enlem ve boyutlarından oluşan bir zaman alanı (kilometrekare bölü saniye kare). Bu alan içinde (Saha yüzey anlamında ya da yüzey enerjisi olarak zaman anlamında) ZAMAN BİR ENERJİDİR.
4. Kozyrev’in bu bulgusunu ilerlettiğimde, km3/s3 yani ÜÇ SOYUT BOYUT‘un KÜB olarak bir enerjisi olduğunu buldum ve gösterdim.
E=mc² formülündeki km²/s², km3/s3 olarak yazdığınızda, karşınıza “soyut uzay” yani imajiner x, y, z koordinatlarından oluşmuş, sıfırdan küçük bir ÖTEKİ EVREN (Elsewhere) çıkar, belki de Ahıret… İşte orada boyut olarak değil, enerji olarak değil, bir kronosfer (zaman-küre) olarak, yepyeni bir şeyi keşfetmiş oluyoruz.
Ahıretin kendisi ZAMAN‘dır…. Boyut enerjisi olarak zaman, “ÖMÜR ve yarıömür” içerir, ebedi değildir. Oysa kronosfer = Ahıret mekanı biçimindeki bir zaman “kısıtlı ömür” değil, kısıtsız, ebedi ömür= H A Y A T içerir. Nefse verilen “sayılı nefes, sayılı ömür” dışında, EBEDİ BİR ZAMANDAN SÖZ EDİYORUM.
Allah da ebedi HAYY‘dır. HAYAT sıfatı vardır, DAİM-devamlıdır, ezelden (eksi sonsuzdan) ebede (artı sonsuza) gider. Üstelik bu bizimki gibi zorunlu bir gidiş değildir. Çünkü İSTEDİĞİ zaman İSTEDİĞİ ZAMANDA ya da ZAMANSIZLIKTA OLUR…
Şöyle de diyebiliriz: Allah’ın EL EWWEL ismi, İSMİ AZAMIN ta kendisidir. Hiçbir şey EL EVVEL değildir. Bunun gibi TERSİNDEN gidersek, EL EVVEL bu kez en sona gider ve “El-Muahhir/Ahir” oluverir.
Hans von Aiberg, 07 kasım 2001, chat 017
Not-1: <> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir, sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir. [] ile başlayan satırlar ve [ ] arasındaki kesimler yine sayın Aiberg’e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.
Not-2: Sohbeti okurken karşılaşacağınız her türlü sorunu/hatayı vb. info@aiberg.com adresine bildirebilirsiniz.
birinci bölüm | ikinci bölüm | üçüncü bölüm | dördüncü bölüm