<> Fonon?
Fonon zaten SAYHA’nın adı… Sayha ise supersonic ses demek. Bu sesin havaya ihtiyaç duymadan büyük bir enerji birikimi yaparak havasız ortamda (Uzay-zamanda) yürütülmesi birimidir.
Fonon’un havaya ihtiyacı yoktur. Yani gazları sıkıştırıp gevşettirmez. Fonon, doğrudan UZAY-ZAMANI kasıp-gevşetir.
Hani uzay-zaman küreydi ya? Yani eğriydi…
İki tip eğriliği vardır ki, fonon iki tipi de CEBREN oluşturur.
Birincisi küre gibi konveks dışarlak uzay (Gevşeme), öteki izleyen hali ise içerlek semer gibi uzay. (Riemann uzayı ile Konkav olan ve eyer biçimindeki öteki çukur uzaya da Lobatchewsky uzayı dendiğini anımsayalım.)
Fonon odur ki:
Ses dalgası hava ortamına ihtiyaç duyar. Burada fonon yoktur, kulağımızdaki sinir uçlarına gelen bir dizi titreşim vardır. Duymayabiliriz de…
Ancak FONON (Phoneon) öyle değil: Ağzımızdan çıkan HER SÖZ istisnasız olarak GÖKKUBBE denen bir devasa teleskopta Odakta (Kiramen katibinde) toplanıyor. Hiç bir söz kaybolmuyor.
Bunu çıkıp da uzayda aramayınız… O gideceği yeri biliyor.
Allah’ımızın adı HABİRÜ, haberdar olan, haberdar eden anlamında… O bir SATELİT gibidir. Her sesi Seriul-Hısab duyar (Semi) ve ilgili abonelere linkler. (Kiramen katiplerine)
Fonon sanki enfrasonik ya da ultrasonik bir SES FOTONU gibi davranır. Yaşayalım da görelim: Ses bile kuantlaşıyormuş…..
Üstelik ahırette bir de vücudumuz konuşacak… Ben bir Hırsız isem, Orada da inkar edersem. Elim konuşacak: “Ya rabbi kulun yalan söylüyor, beni kullanarak, milletin parasını hortumladı.” diyecek…
Bilin bakalım nasıl diyecek????
Yanıt vermezseniz REKLAMIMA girerim sizi kahrederim 😉
Pekala size küçük bir ipuçları:
1. Ahırette (Mahşerde) HAVA yoktur. Nasıl konuşulur acaba? Ha nasıl?
<> Telepati, sibernetik?
Hayır, FONON! Sesin şu özelliği vardır: Belli bir yere kadar şiddetini yitirir ve duyulmaz olur. (16 ila 20 bin Hertz’den ötesini bilemeyiz.) Işık da öyle…
Işık demek E=hV (Planck sabiti çarpı dalgaboyu). Bu fotonun tanımı. Işık bir sokak lambasından uzaklaşıldıkça görünmez olur.
Ama E=2hV biçiminde yazarsanız adı LASER olur, onbinlerce km öteye hiç dağılmadan noktasal olarak ve tek bir dalgaboyunda gidiverir.
FOTON böyle. Ya fonon? O da böyle… Kohorent bir FONON aradaki mesafe ne olursa olsun, hiç dağılmadan ve havaya ihtiyaç duymadan istenilen yüzmilyarlarca km. öteye gider.
Ahıreti anlatıyorum… Ve sorumu yineliyorum: El-ayak ve organlarımız nasıl konuşacak?
Biraz mütalaa yapmazsanız Reklamıma girerim.
<> Hepsine ayrı ayrı ağız mı verilecek?
Burada dünyanın sırlarını veriyoruz, hiç söylenmemişleri, yazılmamışları, Web sayfalarında bulunmamışları yazıyoruz. Kaç tane Hans Ayberg’e rastlıyorsunuz günde?
<> Bir tane
(Reklamları izlediniz zaten)
Kendimi övmek gibi olmasın ama, çok iyi reklamcıyımdır. Bu da bir reklamdı.
<> El ve ayaklarımız, ahırette fonun mu yayacaklar?
<> Ellerimiz, biz daha ahırete gitmeden konuştu ve anlattı diyebilir miyiz?
Daha çok soru bekliyorum. Onun için reklam dümeniyle oyalanıyorum. Başka mütalaa’lar yok mu?
<> El ve ayaklarımız aslında konuşur da biz mi duyamayız?
<> Maddi bedenimiz dağıldığında zaten parçacık ve dalgacık olarak yayılıyor mu?
Pekiyi bir ipucu daha: Azalarımız konuştuğunda bize ŞAHİT olacakları için zaten duymak ZORUNDAYIZ.
Telepati ise bireyseldir. (Özel telefon gibidir, iki üç kişi arasında bir konferans ötesine geçemez yani toplu bir telepatide PARAZİT yüzünden hiçbir şey anlaşılamaz.)
<> Kayıtların canlandırılması olabilir mi, sayanların kayda aldıkları hayatımız?
Evet bu da bir güzel yaklaşım. Ama sayanlar neyi sayıyorlar? Biz diyoruz ki, “Dünyada bir gün ya da daha az kaldık. İnanmazsan sayanlara sor” diyoruz. Sayanlar ZAMAN GENLİĞİNİ sayıyorlar… Ahırette bir gün = BİN YIL olduğundan, sayma fiili çok yavaş geçecek.
<> Sayanlar = Kameramanlar. Omuzumda oldukları tasvir edilen melekler.
Ama ipucunu FONON olarak verdimdi: Bir klakson Boğaziçi köprüsünü yıkabilir. FONON da EVRENİ yıkabilir. Şimdi olayı ters çevirelim: Köprü de tersinerek KLAKSON olarak K o n u ş a b i l i r .
Evet Mütalaa ve mülahaza isterim. Anlaşılan yine reklam istersiniz siz?
<> Köprü fonon’u soğurduğu için yıkılıyorsa
Evet orantı doğru.
<> fononu yaydığı için eski haline mi döner?
Soprano frekansı yakaladı ve koca operadaki çok uzaktaki bir bardağı kırdı. Ya da tersine BARDAK Soprano’yu konuşturdu.
<> O zaman eller yapılan hırsızlığı film gibi gösterecek?
<> Dolayısıyla katiplerin yazdıklarını söyleyecek?
O film işini zaten 11 boyutlu çekim yapan kameraman (Kiramen) melekler yapıyor. Sesler de orada kayıtlı. Ama eli-ayağı konuşturan onlar değil. Yani kayıt dışı olarak orada konuşuyor azalarımız…
<> Eli ayağı konuşturan zamanın geri akması değil mi?
Orada zaman geri akmıyor. Sadece öyle uzamış ki bir gün bin yıl olmuş… Yani zaman tersinmemiş henüz.
Elimiz ayağımız üyelerimiz burada SOPRANO durumunda. Biz ise BARDAK durumundayız.
Buna bir örnek ayet de şu: “Zannederek, paranoya ve ğıybet ile suçlamak büyük bir günahtır.”
En büyük üç günahtan biridir. (İlki Allah’a ortaklık ya da inkar koşmak, ikincisi namuslu bir kadına ZİNA isnad etmek, üçüncüsü de ZANNETMEK.)
-devam edecek-
Hans von Aiberg, 02/11/2001 (015/04)
Not-1: <> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir, sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir. [] ile başlayan satırlar ve [ ] arasındaki kesimler yine sayın Aiberg’e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.
Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem konularının yıllar sonra değişmiş olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken karşılaşacağınız her türlü sorunu/hatayı vb. info@aiberg.com adresine bildirebilirsiniz.
önceki bölümü oku | 015 anasayfasına dön | sonraki bölümü oku