<> Sayın Aiberg, Güneşin Enerjisi malum. Evrende bizim güneşimiz gibi milyarlarca yıldız var. Bu yıldızlardaki Enerji nereden gelmiştir? Yanan Helyum gazından falan, okulda okuduklarımızdan biliyoruz, ama bu enerjinin kökeni nedir? Ayrıca Zayıf Nükleer kuvvetteki “Asimetri” yani istisna neden var?
slm%slm
Bilimde İKİ TEMEL YÖNTEM VARDIR:
1. Tüme varımlı
2. Tümden gelimli…
Dolayısıyla sorunun iki türlü yanıtı var.
Önce bir yamaçtan yüksek bir dağa çıkalım. Zirveye gidelim ve dağın bir tek yamaç değil, örneğin dört yamaç olduğunu görelim. Artık tepeden her yeri gördüğünüze göre, tüm yamaçları anlatabilirsiniz.
Bilimi özetleyemezsiniz, ama ber HAP gibi bunu yapmaya çalışacağım. Önce BİR TEK YAMAÇTAN doruğa tırmanalım:
1. Evrende güneş (Yıldız) denen enerji tandırları ve bu sistemin uyduları olan, bu enerjiden beslenen gezegenler var.
2. Yıldızlar (Bizimkinin özel adı Güneş) galaksi içindeki gaz toz bulutlarının, galaktik materyalin aşırı topaklaşması, içe çökmesi ve aşırı ısınma sonucu nükleer tepkimelere başlaması ile oluşur.
Bunların ilki Fission=Çekirdek bölünmesidir. (Karbon Azot Çevriminde olduğu gibi)
Ama asıl olan (Kur’an’da sakıb, sevakib=Fusion) denen çekirdek erimesi birleşmesidir. Bu tasarruflu ve yıldızın ömrünü uzatan bir NİMETTİR. Güneş evreni tıkbas dolduran ucuz malzeme, bedava yakıt H(idrojen) elementinden 4 taneyi alır ve bir He(lyum) haline getirir.
Böylece ayrı ayrı dururken 4 misli iç-tutunum kuvveti gerektiren elementler bir araya geldiğinde, tutunum olarak %33 bir çekim kuvveti tasarrufu yaparlar. Bu da gün ışığı olarak bize ulaşacak olan enerjidir.
Güneşin her noktasında her an milyarlarca Hidrojen bombası patlamakta, bunlar çekirdek erimesi yöntemiyle (Fusion) Helyum haline geleceklerdir.
3. Ya sonra? Yıldızlar (Güneş) kendilerinin soluğu olan Hidrojeni bitirince, bu kez gövdesindeki Helyum’u yemeye başlayacaktır. Böylece güneş (Yıldız) 50 milyon yıl sonra KIRMIZI DEV yani kendinin yüz katı kadar genişlemiş akkor ya da sarı ışık veremez duruma düşmüş bir yıldız halinde genişleyecektir. Öyle ki, Dünyamız dahil 6 gezegeni kapsamış olacaktır.
4. Son olarak (aç kalınca vücudundaki yağları tüketerek zayıflayan bir canlı gibi) Helyum da bitecektir. O sırada Süpernova denen SON NEFES verilecektir. Yıldız dehşetle
a) dışa patlayacaktır. Tüm materyalini yeniden uzaya iade edecektir.
b) Aynı anda içe de patlayacak, çok sıkışacaktır. Dünya kadar büyüklüğü olacaktır ve adı artık Beyaz cüce (Elektron yıldızı) olacaktır. 200 milyon yıl sonra da KARA CÜCE olacaktır.
Eğer güneşin 2,95 katı kütlesi varsa adı KARADELİK olacaktır…
Sonuçlarını atlayalım ve, keşfimize devam edelim.
Yaklaşık 200 milyar güneş (Yıldız) bir gökadasında (Galaksi de bizim galaksimizin özel adı, Samanyoludur) bildiğiniz kollu ve merceksi haliyle yer alır. Yani, Galaksi bir gökdelen ise, yıldızlar da onun her bir tuğlası gibidir.
Galaksiler, META galaksi denen daha büyük bir sitemin (yaklaşık 25 galaksiden oluşmuş lokal sistemin) ve bunlardan oluşmuş 1000 kadar galaksilik META galaksinin üyeleridir.
Kabaca her biri 200 milyar yıldızdan oluşmuş 200 milyar Galaksi görünür olarak vardır.
Bir de görünmeyen %90 oranında SAKLI, KARANLIK madde vardır. Bunu çekim olarak algılıyor, fakat şimdiki aletlerimizle belirleyemiyoruz. (Mikroskop bulunursa mikropları görürsünüz.) Yani daha yolun başındayız.
Pekiyi bu galaksiler nasıl oluştu?
Bunu anlamak için daha ileriye tırmanacağız.
1. Evren ilk 700 bininci yılında bir enerji, Hidrojen ve Helyum bulutu olarak en başta yaratılmıştı. Bunun anlamı şu:
a) Evren böylece homojen bir bulut olarak hala bekliyor olsaydı, biz yaratılmamış, öylece bekleme salonunda bekletiliyor olacaktık. (Ayetlerde YER VE GÖK BİTİŞİKTİ denirken bu anlatılıyor.)
b) Ama evren öyle beklememiş, ÇÖKMÜŞ. Evren çökünce de merkezi noktaya çöker ve KOZMİK BİR KARADELİK OLUŞUR ki, bu da KIYAMETTİR. Yani doğmadan ölmek gibi…
c) Evren bir tek noktaya da çökmemiş. Ama, 200 MİLYAR GALAKSİ ODAĞINA ayrı ayrı ÇÖKMÜŞ, Topaklanmış, bu gökadalarının evriminden sonra da her bir galakside yıldızlar topluluğu oluşmuş.
Pekiyi ne olmuş da evren “Yer gök bitişik” öylece sonsuza kadar beklememiş.
Ya da ÇÖKMÜŞSE neden bir tek noktaya (Kıyamet ayetlerine bkz.) çökmemiş.
Bunun yerine 200 milyar odağa çökmüş. (Yer ve gök bitişikken, ayrılmışlar. Gök uzay, yani ayak basılamayan her yer, ARZ=Yer ise ayak basılan her yer anlamındadır.)
Hangi Web search’e baksan, hangi Linkleri izlesen sana bunun yanıtını veremiyecektir. Çünkü yok ki!
Ama “Bu ikiliye dikkat et” yanıt bizde (Kur’an’da) var.
Yıllarca kozmoloji bu soruyu kendine sorarken, 1973 yıllarında Roger Penrose, “Başlangıç tekliği” (Ehad) ve “Başlangıç tekilliği” (Wahid) olmak üzere kaçınılmaz yaratıcı gücü hesapladı.
Hemen bunun ardından, çalışma arkadaşı, partneri Stephen W Hawking ise “Başlangıçtaki büyük patlamanın şiddet etkinliklerinin bir Hidrojen atomunun yüzde-biri çapındaki miniminnacık KARANOKTALAR yarattığını” kanıtladı.
Bir yıldızdan artık Karadelikleri biliyorduk da, şimdi nereden çıktı bu en başta yaratılmış minicik karanoktacıklar?
Olay öyle bekliyordu. Ama bundan haberim olur olmaz, şu sonuca vardım.
En başta bu şiddet etkinlikleri 200 milyar tane yaratılmıştı. Bunlar bir milyon yıl boyunca genişleyen evrende yer aldıklarında, hidrojen ve Helyum bulutları bu cehennemi çekim odaklarına çöktüler ve böylece 200 milyar galaksinin ÇEKİRDEĞİ oluştu.
Hawking’in “Karadelik buharlaşması” isbatı şöyle diyordu: “Mini karanoktacıklar o kadar küçüklerdir ki, buharlaşma, içlerini boşaltınca patlayarak açılırlar.”
Bu muhteşem buluşu hemen, kendi bulguma adapte ettim:
Buna göre, patlayıp açılan bir mini karanoktacık, o an mini aknoktacık olarak ortaya çıkar. (Her karadelik arkasındaki tünelde mutlaka akdelik vardır, yer değiştirirler.)
İşte bunlar QUASAR’lar yani bebek galaksi adaylarıydılar. (Quasar=Akdelik için linklerde bilgilendirme var.)
Zaman içinde ortası quasar, çevresi yıldızlardan oluşmuş SEYFERT GALAKSİLERİ haline ve daha sonra bildiğimiz üzere ergin galaksiler haline geldiler. Biz onlardan birinin üzerinde, bir yıldızın, bir gezegeninin üzerinde yaşıyoruz.
Bilimin dünyadan Big Bang’e kadar bir takım sırları vardır:
1. Neden Buz altında -1 derece yerine +4 derece vardır ve, bu sayede canlılar donup ölmezler? Yani 0, -1, -2 gibi gideceğine, eşel 0, +4, +3, +2, +1, -1, -2, -3 vb. gitmektedir?
2. Birleşik kablar esasına göre, tüm su rezervleri deniz seviyesinin altında olamaz. Ama iki istisnası var:
a) LUT gölü Deniz seviyesinin 200 metre kadar altındadır ve üstelik deniz ile galeriler aracılığıyla birleşiktir, yani bileşik kablar aslına TERS’tir. (Hz.Lut ve gazab ile ilgisine ilişkin fikir jimnastiği yapabilirsin.)
b) Hazer (Eskiden Aray ve Baykal ile de birleşikti, şimdi kendi başlarına ayrıldılar) denizi seviyenin altındadır neden? (Nuh tufanıyla da bağlantı kurmak üzere beyin jimnastiği öneririm.)
3. Tüm elementlerde bir yörünge elektronlarla dolmazsa, üste geçemezken, Demir 26’nın 19 numaralı elektron YERİ BOŞTUR? Orada elektron yoktur.
Demir elementinin (Nikel geçişli olduğu için 56, 57 gibi izotopları vardır.) Demir=Hadid suresinin 57 numaralı surede olması nasıl bir tesadüftür?
Demir=26 olması gerekirken ve öyle sayarız, ama aslında atom ağırlığı A=25’dir. Hadid suresi 25. ayete bakarsan orada sureye adını veren DEMİR’in geçtiğini göreceksin.
4. Yaklaşık 114 elementin 2000 kadar izotopu vardır. (Hidrojen=Tek protonlu, Döterium iki, Trityum 3 nükleonlu gibi) Bu sistem kusursuz işlemektedir.
Ta ki, iki istisnası vardır. Helyum 5 ve Helyum 8 izotopu HİÇ YARATILMAMIŞTIR!
Eğer yaratılsaydı, evren Hidrojen ve Helyum bulutu halinde (Yer gök bitişik) beklerken, eğer He-5 yaratılmış olsaydı, evrenin tüm enerjisini ve sıcaklığını emecekti ve evren yine yaratılmamış olacaktı.
Eğer He-8 olsaydı, bu kez Helyumdan büyük elementlere Bor, Fluor vb. yol açılmamış olacaktı. Herşey H ve He’den ibaret olacaktı.
5. Evrenin her yeri birbiriyle türdeştir ve haberleşirler. Oysa bunun olabilmesi için ışık konusunun 45 derecesi arasındaki uzatlaşmaların birbirinden haberdar olup, eşit davranmaları için, ışıktan hızlı haberleşmeleri gerekmektedir. Işık hızı aşılamayacağına göre ne olmuştur?
Bigbang, yani büyük patlama teoremi, bu sorunun yanıtını veremez. Ama bunun yanıtı Kur’an’dan geldiğinde iş değişir.
Ön bilgi olarak Allah’ımız
a) Cansız malzemeyi yaratırken “KUN=OL” demektedir.
b) Canlı malzemeyi yaratırken de “RUHUNDAN ÜFÜRMEKTEDİR”
Evren’e “OL” demiş ve tüm tutarı, içeriğiyle birlkte niceligi oluşmuştur.
Ama niteliğini “Üfleyerek” vermiştir.
Yani Büyük patlamadan hemen sonra GUT [Great Unifited Theory] gereği, BÜYÜK ŞİŞME olmuş, böylece, ışık her noktada aynı, türdeş davranmıştır.
ÜFLEME teoremini çok basit şöyle anlatabilirim: Bir karıncayı (Işığı) bir kutuya koyuyorsun ve o kendi hızıyla (ışık hızıyla) kutuyu yürüyor.
Ama sen o kutuyu almışsın ve uçakla Türkiye’den Yeni Zelanda’ya götürmüşsün. Karınca kendi hızından taviz vermeden, UZAY YÜRÜYÜMÜNÜ (uzay-zaman yürümesi) gerçekleştirmiştir..
Sevgili candaş, sorun iki aşamalıydı, ilkine yanıt verdim. İkincisi çok daha başka:
“Sonra bütün gezegenleri biribirleri etrafında döndüren güç nereden gelmiştir? hakikaten ciddi olarak soruyorum çünkü cevabını bilmiyorum.” diyorsun, onun da yanıtı gelecek.
hoşça-dostça
kal
**********
OLDURULMAK + ÜFLENİLMEK – bölüm 2
<> Cevabın ikinci bölümünü merakla bekliyorum. a) O zaman cansız malzemeye “Allahın bilgisi” veya “Allahın hayali” diyebilir miyiz, kabaca? b) canlı malzemeye de “Allahın niteliklerini taşıyan” varlıklar? Teşekkürler.
Gözden kaçan nice ayetler var ki, bunlardan biri de “ALLAH ve KÜLLİ ŞEY’İN…”
Bu ne demek? Yani Allah’ın yanında “Herşey mi vardı?”
Külli=Sonsuz gibi, Şey*in=Her bir şey.
Şey bildiğin gibi türkçedeki haliyle tanımlanamayan şeylerdir. “Bir şeye benzetemedim” derkenki haliyle…
Şu Arapça gerçekten tuhaftır: Şey (belirsiz ve tekil iken) çoğulu EŞYA oluyor. Yani BELİRLİ BİR ŞEY OLUYOR.
Ayetteki Külli Şey*in ise dikkat edilirse, Sonsuz sayıda fakat TEKİL birimler.
Sonsuz sayıda? Bunu test edelim.
Bir elmayı üçe bölelim. Ama bunu hesap makinesinde yapalım. Her biri 0.3333333333333333333p’den üç parça oluşur. Bunları birleştirelim yani üçile çarpalım.
0.9999999999999999999999999999999999999999P olur.
Nerede bizim BİR elma?
Şimdi, (1)den 0.999999999999999999999999999’u çıkaralım. Sonuç:
0.000000000000000000000001
Bu öyle bir sayıdır ki, sıfıra en yakın sayıdır.
Yani bildiğimiz sıfırdır. Ama yine de sonsuzda-bir değeri vardır.
İşte Kur’an’da o sıfıra yakın bu değere ŞEY deniyor. Külli Şey’in de bunların toplamı…
Bunun anlamını şu ayetten başka hiçbir şey vermiyor:
“Allah’ı ne zaman görsen bir ŞEY yaratımı üzerindedir.”
Şimdi, buradan şunu anlamalıyız: Sonsuzda-bir ŞEY’lerin her biri bir İHTİMAL (Olasılık, probability).
Yani bir zar düşün ama 6 yüzlü değil SONSUZ YÜZLÜ, her biri de BİR OLASILIK.
Allah zar atmaz, HEPSİNİ YARATIR, bütün ihtimalleri yaratır, hiç bir ihtimal onun gözünden kaçamaz. Çünkü o tek tek saymış dökmüştür “ŞEYLERİ“. O yüzden Allah’ı her an bir İHTİMAL yaratmak üzerinde görürsünüz.
Şimdi aklınıza şöyle bir soru gelebilir.
“O zaman sonsuzda-bir şeyden (ihtimallerden) sonsuz tane varsa, bunları toplarız ve BİR çıkar. O zaman Allah’ın yanında BİR daha mı vardı?”
Hayır. Çünkü biz sonsuz yüzeyli bir zardan söz ettik. Yani her birine bir EVREN bir BİGBANG yaratılmıştır dedik.
Ama bu sonsuz yüzeyli zardan bir tane yok, sonsuz tane var: İşte bunun adı SÜPER UZAY (Wheeler, Sarfatti uzayları.) Bu kez Allah’ı Sonsuz x sonsuz evren yaratırken görüyoruz.
Sonsuz x sonsuz (Sonsuz ötesi matematik, sonsuz setler=tümcelere bakınız.) Georg Cantor’un (Sonradan müslüman olmuştur) ALEPH=Okunuşu ELİF dediği bir sayıdır ve kanıtlanmıştır. (The Aleph, L.Jorge Borges’in de bundan esinlenerek yazdığı bir hikaye kitabının adıdır.)
Sonsuz nedir? Sonsuz, kendine bir sayı daha eklenmeyen son sayıdır. Cantor bunun sonsuz kez sonsuz olup, üzerine ELİF adlı bir sayı eklenebileceğini kanıtlamıştır. (Amman, Cantor’u ve Elif=Aleph’i Web ya da ansiklopedilerden etüd ediniz, sonra da David Hilbert’i araştırınız.)
O sayı eliftir…
O halde Allah da eliftir, iki Tanrı mı var?
Cantor bu açmazı hemen yenmiştir:
1. Sonsuz yüzlü BİR TEK zar varDI.
2. Sonsuz yüzlü SONSUZ tane zar varDI.
3. Sonsuz yüzlü SONSUZ zardan SONSUZ KEZ ATILIYOR.
Yani sonsuz yüzlü sonsuz sayıda zardan sonsuz kez atılıyor.
Evrenler, Süper uzay (Aşağı misal alemi) ve Hyper Uzay (Yukarı Misal alemi)
Bunun anlamını Cantor şöyle verdi:
Elif noktası sonsuz kez sonsuz ihtimalin üzerine eklenen SON SAYIDIR.
Elif kez elif de alınabiliyor. Bunun da üzerine BİR sayı ekleniyor. İşte O EHADüw WAHİD ALLAH ve herşeyin EL EWWELİ…
Allah, sürekli bir yaratım halinde. “Kun feyekun” dediğinde koca bir evren Bang deyip açılıyor.
Şeyler (Külli şey’in) CANSIZ sıfırcıklar.
Ama CANLI sözkonusu olduğunda, CANLI=RUHU olmak, Ruh üflenmek anlamına geldiği için:
a) Cansız malzemeyi yaratırken “KUN=OL” demektedir.
b) Canlı malzemeyi yaratırken de “RUHUNDAN ÜFÜRMEKTEDİR”
Evren’e “OL” demiş ve tüm tutarı, içerğiyle birlikte niceliği oluşmuştur.
Ama niteliğini “Üfleyerek vermiştir”.
Sevgideğer candaş, Allah ilmini artırsın, yazdıklarımın ışığında şu sorularının yanıtı ortaya çıkacaktır.
“a) O zaman cansız malzemeye “Allahın bilgisi” veya “Allahın hayali” diyebilir miyiz, kabaca?“
CANSIZ MALZEME KÜLLİ ŞEY’İNDİR. BİRER SIFIRDIR. Her sıfır gibi ikiye bölünebilir. (+5)+(-5)=0 veya tersi. Özellikle Cebirdeki X1 ve X2 gibi kökleri anımsa, bunlar X’in çift kökleridir. Allah “OL” dediğinde o ŞEY oluyor. Bunun adı NİCELİK (Kemmiyet, Küll vb.)
“b) canlı malzemeye de “Allahın niteliklerini taşıyan” varlıklar?“
ALLAH RUHUNDAN ÜFLEMEZSE O ŞEY CANLANAMAZ. O şey ŞEY halinde kalır. EŞYA olması için “ALLAH’ın RUH’undan üflemesi” gerekmektedir.
Örneğin evrene ol dediğinde 11 boyutlu olur, BigBang der ama quantlaşamaz. Öyle ebediyen açılmamış tohum gibi kalır.
Evrene RUH vermek için ona “RUHUNDAN ÜFLER” yani BigBang’den daha zorlu bir ÜFLEME=ŞİŞME ile evren aniden genişlemiştir. Halen de genişliyor. (Zariat-47)
İnsan’a da “OL” dedi çamur oldu. Çamur, cansız…
O çamura RUHUNDAN ÜFLEYİNCE hop Ayağa kalktı. Sen ben olduk.
Hz. İsa’ya ise herkes gibi hem Ruhundan ve de ayrıca, üstüne üstlük KUTSAL RUHUNDAN üfledi.
Anne ve babamıza ÜFFün dememiz yasaktır. Biz üfleyemeyiz, çünkü onlar bizi doğurdu, biz onları değil.
Sevgideğer candaş, bunlar açıklayıcı olmuştur umarım. Allah’ın bilimi elbette kolay olmayacak, ama sana onu kolaylatmaya bilenler muktedirdir.
Bir ışık çakar, beynin kanallarından birine ark yürür. Nice beyin fırtınalarına…
Soruların kaliteli kutlarım.
Soru sormak bir sanattır.
Allah İlmini artırsın.
Hoşça/Dostça
kalın.
Hans von Aiberg, 2001-08-10, 12.12, mail 068 (722)
Not-1: <> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir, sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir. [] ile başlayan satırlar ve [ ] arasındaki kesimler yine sayın Aiberg’e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.
Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem konularının yıllar sonra değişmiş olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken karşılaşacağınız her türlü sorunu/hatayı vb. info@aiberg.com adresine bildirebilirsiniz.