Sorgulayan mı? Sorgulanan mı? (Kulluk Borcumuz)
Sevgideğer okurlar Allah’ın isimlerinin fonksiyon olarak bir Matematik düzen içerisinde; en baştan sistemi digitalize ederek ilahi sibernetiği, kozmik Hafıza Levhası olan >>> Levhi Mahfuz’a Nun (nokta/sıfır) ve El Kalem (Elif/1) şeklinde ikili (binary) sistemde kodladığını gördük. Öyle ya bilimi, matematiği ve bilgisayarları yaratan Allah değil mi? Neden onun yaratımında böyle bir düzen bulunmasın ki? O yüzden artık taasubu bir kenara bırakıp düşünerek okuyacağız Allah kelamını!
Sahi Allah kelamı demişken; Allah ve Külli Şeyn vardı! Şöyle ki;
Elif kez Elif +1 olan Allah’ın Mutlak Varlığı yanında bir de Sonsuzda-bir dediğimiz sıfırlardan sonsuz tanesinin bir nitelemesi var; Yani sıfırlardan sonsuz tanesini alırsanız bir küll, payda elde etmişcesine bir bütünü yakalarsınız. Dikkat edin sonsuz tane sıfır yine sıfır’dır AMA!
Aması şu; Canlıları oluşturan hücreler canlıdır ama onları da oluşturan atomlar cansız değil mi?
Cansız nedir, canlı nedir? “Cansız atomlardan CANLI çıkıyorsa, atomlar mı canlıdır? Yoksa aslında biz de CANSIZ mıyız? Hoppala! Bir dakika neler oluyor!?
Böyle uç sorular sormak hakkınız!
Allah’ın “yaratılış bilimine”” soyunduk bir kere artık sormak hakkımız! Hanif bir akıl hep sorar! Gerekirse Allah’ı bile sorgular ve söke söke bu hakkın karşılığı olan İLMİ alır!
Bu ilmi alacağız sevgideğer okurlar çünkü Allah bilinmeyi istedi! Bilmek bilimle oluyorsa, bilim ile sorgulamak gerekir.
Şimdi bakalım Külli Şey’in’in başına neler geliyor!
Allah (1) ve Külli Şey’in (0) denen o BİR BÜTÜNE sordu;
“Ben Sizin Rabbiniz değil miyim?”
O Külli Şey’in denen TEK YARATIK (kocaman bir sıfır) yanıt veremedi, çünkü Allah’ı bilmek BİLİM ile olur.
Dikkat dikkat! şunun altını iyice çiziniz; Tüm evrende ilk soruyu SORAN yaratıcıdır.
Bilim ise aklın ÜRÜNÜDÜR! Bilmek de AKIL ile olur.
Öyle ya önce akıllanmalıydılar; Ben kim, sen kim, Rabb ne?
İşte tam bu sırada onlara AKLI üfledi. Allah’ın ruhu kendine yanıt verdi: “Evet sen benim rabbimsin, ben senin kelimenim.”
“Kalu Bela” olayına yine değineceğiz ama şimdiki meramı anlatmaya çalışalım;
1. Allah bir kere “OL” dedi, CANSIZ oluverdi.
2. Cansıza RUHUNDAN ÜFLEDİ, evren genişledi/şişti.
Kurallar en baştan konuldu ve hiç karışmadı/karışmıyor. Sünnetullah’da bir değişme göremezsin ayeti! Ruhundan üfledi = Bu, “Kalu Bela” olayı… Allah’ı bilmekle yükümlüyüz. Bilmek ise BİLİM ile olur dedik >>> Allah’ı BİLECEĞİZ. Allah’ı öncelikle BİLECEĞİZ.
Kaç tane? Allah sıfır tane değil, önce bunu bileceğiz. Yarım, çeyrek değil >>> Aksi halde biz onu yaratmış olurduk, haşa!. Allah iki tane değil… Üç (teslis) değil… O bir tane… Önce bunu bileceğiz.
Bu DİN DEĞİL! Bu, doğrudan Allah’a verilmiş bir MİSAK, ahit, yani “Kalu Bela” sözü… BU DİN DEĞİL… BU FITRATIMIZ.
Bu yüzden tanrı var mı yok mu önermesinin matematiği üzerinde okurları sıkma pahasına bu kadar uzun durduk.
Bu din değil dedik! PEKİYİ DİN NE?
Din, bu fıtrat üzerine olan ETİK’ler… Kulun kula (abidin abide) borçsuz, borcu sıfırlanmış ilişkileridir.