İnsanlık tarihinin en önemli sosyal hareketi olan Ahilik, günümüzde hakettiği itibarı hala görememiştir. Bunun öncelikli nedeni Ahiliğin temel felsefesinin tarihte yaşanan siyasal olaylarla aşınıma uğratılmış olmasıdır.
Ahilerin ve dönemin Yesevi öğretilesi ile yetişmiş bilge insanlarının eserleri dönemsel olaylarla yok edilmiş, günümüz tarihçileri ise eldeki kısıtlı kaynaklardan bu sosyal hareketinin derinliğini ve dolayısı ile resmin bütününü okumakta zorluk çekmektedir.
Türkçesi "kardeşlik" olan bu hareketin kökü Hoca Ahmet Yesevi'ye dayanmaktadır.
Hoca Yesevi, nefs ile mücadelenin yer yüzüne gelme amacımız olduğunu öğereten bir temel öğretinin piridir. Bu öğretinin temel doktirini ise paylaşmak ve kardeşlik kavramları merkezinde düğümlenmektedir.
Öyle ki "hep ben, her zaman ben, rabbena hep bana" diyen nefsin freni; iki kez barış/selam, sevgi, tölerasns-uzalaşma ve bunların sonucu olan kardeşliktir…
Ahilik yani kardeşlik örgütünün kurucusu olan bu yüce gönüllü pirin öğretileri, öğrencileri sayesinde Horasan'dan, Anadolu topraklarına yayılmıştır.
Yesi'li (Arapçası "yesevi" demektir) Ahmet ismi bugünkü Kazakistan topraklarındaki Yesi şehrinden geldiği için verilmiş bir lakaptır. Yesevi'nin Türkçe ismi ise bilinen kaynaklarda yer etmemektedir. Yesi şehrinde kendi öğrencilerini yetiştiren Yesi'li Ahmet, bir dönemde kendi çağında Horasan'nın ( Orta Asya coğrafyasının o dönemki bilinen adı ) önemli bilim merkezi olan Buhara şehrinde yaşamıştır.
Doğum ve ölüm tarihleri konusunda da farklı rivayetler olmakla birlikte 1090 lı yıllarda doğup 1160 lı yıllarda öldüğü sanılmaktadır.
Hoca Yesevi ile ilgili bu ve benzeri bir çok veri eksikliği sorunu ise onun öğretilerinin ve öğrencilerinin aslında dönemin merkezi Abbasi otoritesi tarafından tam anlamıyla benimsenmemesinden kaynaklanmaktadır. Bıraktığı eserler ise yine aynı ekolün devamı yönetimler tarafından şüphesiz yok edilmiş, adı ve öğretileri tarihten silinmeye çalışılmıştır.
Bu tarihi soruna değinmeden önce dilerseniz Yesevi'nin akıl ve gönül dünyasının yansıması olan bir hikayeyi anımsayalım.
Bir gün Sünni (Emevi-Abbasi ekolü) ulemadan bir grup hoca Yesevi ile nefs terbiyesi konusunda akıl yarıştırmaya gelir…
Derler ki; "Hoca biz nefsin terbiyesini bulduk… Bulduk mu sabrediyoruz, bulamadık mı şükrediyoruz…"
Hoca Yesevi yanıtlar ; "O sizin yaptığınızı Horasan'ın itleri de yapmaktadır… Önemli olan bulduğunda paylaşmaktır" der…
Aslında bu hatırat zaman içinde yayılıp Yesevi den sonraki bir çok insana da rivayet edilmiştir. Fakat zaten onun öğretileri ile yetişen her Ahi, Bektaşi, Alperen veya Mevlevi için bu anı, bir temel doktirindir.
Merkezinde iki kere barışı, barışmayı, tölare etmeyi yani uzlaşmayı, sevgiyi paylaşmayı bir yaşam tarzı edinen AHİLİK yani KARDEŞLİK kavramını barındırmaktadır.
Böylelikle karşılıklı nefsler frenlenir, kalleşliğin yerini kardeşlik kavramı alır. Nefsin kibirinin ve hayatta kalma endişesinin ürünü olan kabalık, küstahlık, oburluk, entrikacılık, yemin ederek yalancılık, saldırganlık ve alaycılığın (*bakınız ; Kalem suresi 10-14 arası ayatler)
yerini barış, sevgi ve paylaşımcı kardeşlik alacaktır.
Gücün ve refahın bu kavramlarla gelişemeyeceğini sanan Emevi-Abbasi zihinli cahiller, Ahilik temelli kurulan Anadolu Türk medeniyetinin ilerleyişi karşısında bir dönem hayrete düşmüşlerdir. Çünkü bu dönem aynı zamanda yıkıcı Moğol istilalarının ve Haçlı saldırılarının dövdüğü bu topraklarda bir medeniyetin gelişmesi için tüm olumsuz unsurları barındıran kaotik bir süreçtir.
Ahilerin oluşturduğu yönetimler yaşadıkları şehirlerde barışın, refahın ve sosyal adaletin sağlanmasında önemli başarılar elde etmişlerdir…
İBNİ BATUTA'NIN ANILARINDAN TÜRK AHİ MEDENİYETİ
Bu dönemi anlamamızı sağlayan en önemli eserlerden biri İbn-i Batuta'nın seyahatnamesidir. Alanya'dan girdiği bu en batıdaki Türk coğrafyasında gittiği her şehir ve Türk obasından övgüyle söz eden Batuta Ahilerin, İslam'ı yaşayışlarındaki derin farklılıkları da ifade etmiştir.
Bu toplumsal ve ekonomik farkları kısaca şöyle özetleyebiliriz;
*Ahi kadınları (Bacılar), Arap kadınlarının aksine son derece özgür, klasik arap örtünme anlayışının tersine rahat giyimli ve ayrıca iyi kılıç veya ok kullanmaktadırlar ve silahlıdırlar… Ahi toplumunda sosyal yaşamda kadın erkek içiçedir. Kadınlar sosyal, ticari ve dini hayatın her noktasında etkindirler. Dini ve sivil toplum hayatında kadın liderler görülmektedir…
*Diğer islam coğrafyasında güvenli seyahat imkanı bile bulamazken, Anadolu Türk illerinde gittiği her yerde kendisini misafir etmek için birbiri ile yarışan, kimi zamansa kavgaya varan atışmalar yaşayan Ahilere rastlamıştır…
*Ahi liderleri gösterişsiz giyimleri ve mütevazi kişilikleri ile ön plana çıkmaktadırlar… Dünyanın o dönemde en zengin yeri diyerek andığı Alanya'ya deniz yoluyla gelirken gördüğü iklim ve tabiat hakkında şu cümleleri kurmuştur; "Allah dünyanın farklı yerlerine farklı nimetler vermiş ama bu coğrafyaya tümünü birden bahşetmiş"… Ayrıca Alanya Çin ve Hindistandan gelen İpek ve Baharat yolunun Akdenize açıldığı bir iki önemli limandan biri olması nedeniyle döneminin önemli bir ticaret merkezidir aynı zamanda.
Batuta şatafatlı mahiyeti ile limandan şehre girdiğinde, atının yemenini hırpa giyimli bir adam alıp çekerek götürür. O zengiliğin içinde böyle mütevazi giyimli ve gösterişsiz bir kişinin atıyla birlikte kendini sürüklemesine endişe duyan Batuta'yı diğer Ahiler rahatlatır. "Korkma seni götüren o adam buradaki Ahilerin lideridir" derler…
*Tüm İslam coğrafyasında güvenilir tüccar bulmakta zorluk çeken Batuta, Ahilerin kontrolündeki yerlerde son derece güvenli ticaret yapılabileceğini işaret etmiştir. Pazarlardaki Ermeni ve Rum tüccarları Arap coğrafyasındaki tüccarlara benzeten Batuta, hanutculuk yaparak üstünü başını çekiştiren ve fiyat tutarlılığı olmaksızın defalarca pazarlık eden bu Ermeni ve Rum tüccarların aksine, giyiminden ve daha açık tenli çehrelerinden kolayca ayırt edebildiğini ifade ettiği Ahilerin, kendisini karşılarken gözleriyle selamladıklarını, Ermeni, Rum veya Arap esnafların aksine ikramda ve ağırlamada son derece cömert olduklarını ve tek fiyat söyleyip, kalitesi kesinlikle güvenilir mal sattıklarını işaret etmiştir…
* Her Ahi obası herhangi bir toplu tören ve özellikle misafirleri olduğunda akşamları toplu yemek yemektedir. Önce Kur'an okunur sonra dualar edilir ve yemek yenir. Ardından sanki tüm oba bir orkestra olur ve müzikli, semahlı, danslı eylence yapılır. Kadınlı erkekli bu eş ve eşit sosyal yaşamın son derece düzgün ve nezaket içinde olması klasik Arabi islam kültüründe yetişmiş ve dünyanın diğer kültürlerini de gözleme şansı bulmuş Batuta'yı son derece şaşırtmış ve bu insanların toplumsal ahlakından övgüyle söz etmesine neden olmuştur...
Ahilerin bu töleranslı, kendi aralarında ve yaşadıkları farklı din ve kültürlerden insanlarla barışık, sevgi ve paylaşımcılık merkezli yapıları Kafkaslardan, Anadoluya ve sonrasında Balkanlara kadar geniş bir coğrafyanın Bektaşi-Mevlevi-Alevi merkezli topluca islamlaşmasını sağlamıştır. Emevi ve Abbasi ekolünün kılıç zoruyla müslümanlaştırdığı toplumların aksine Ahiler yaşadıkları coğrafyanın gönüllü ve Arap töresi merkezli değil Kur'an merkezli İslamlaşmasını sağlamıştır…
Ancak Hoca Ahmet Yesevi ve öğrencileri ile başlayan bu uyanış maalesef, Osmanlı imparatorluğunun merkezi yönetiminin Emevi-Abbasi ekolünü din ve mezhep olarak benimsemesiyle, ilerleyen yüzyıllar içinde zayıflayarak son bulacaktır.