Dördüncüye ilahi programı (Levhi mahfuz) okutarak, “KEYFİ” değil “PROGRAMLI” olduğuna ilişkin ilk MİSAK‘ı aldı. Bu dördüncü kimdi?
<> Hızır
İdris’den İbrahim’den Yahya’dan daha mı önemliydi? Bakalım:
- İbrahim >>>> ALLAH ile dost olmak=MECBUREN ÖLMEK yolunu GÖNÜLLÜ SEÇMİŞTİ!
İbrahim her çağ diri olamayacaktı. Ama MİSAK MİSAK’tır. İdris yapılacaktır. İdris’de katı bir bilim vardı, sertti. Öğretmenliği RABBine benzemiyordu/benzemeyecekti. Yahya’da ise bitmez tükenmez bir RAHMET var ama bilimselliği yok! Yani Allah’ımız, SÜREKLİ DİRİ ola+CAK olan üçler meclisine bir kişi daha koymalıydı ve/veya O KİŞİ GELMELİYDİ!
Şeyler içinden bir ŞEY (peygamber bile değildi tıpkı İbrahim gibi): BEN GELİRİM Ya Raabbi! Ama GÖRDÜM Kİ, BİRİ BİLİMDE TEFRİT, ÖTEKİ DE RAHMET’TE İFRAT HALİNDE…
“Rahmet bir zenginliktir ben dilediğime veririm” dedi RABBİMİZ, “Onu alırsan ilmi alamazsın.”
“RAHMETİ SEN VER, İLMİ BEN ALIRIM” dedi “öteki” şey!
Rahmet’in indirildiğini anlamıştı. Ama aynı asansöre binip tersine giderse alacağı şey İDRİS’in bilimi olacaktı. “SANA GELİYORUM yaRAbbi” dedi! Asansöre bir kaçak yolcu gibi BİNMİŞTİ! (İbrahim atamız da öyle: Nebiler transatlantiğine KAÇAK binmişti. Dördüncü kişi, bunu İYİCE BELLEMİŞTİ.)
İşte İDRİS‘in “YÜCE KATI” (ayeti hatırlarsanız, asansörün(mirac) HANGİ katta olduğunu anlarsınız.) İdris’den İLMİ (ç)aldı.
Allah’ı aramaya devam! Makamı İbrahim’e çıktı! RAHMETİ de ondan aldı. Rabbi izin verdi: Beni ötekiler gibi bir YARATIK mı sanıyorsun, bana çık bakalım! BANA GEL!
Dördüncü ŞEY canına minnetti. Çok düşündü ama KENDİNE bilimi yetmedi. “Nasıl çıkarım bana yol göster ey Rabbim! Ben çıktıkça sen uzaklaşıyorsun, sen yüce ve azizsin. Yol bitmiyor, olduğum yerde sayıyorum. Bana senin İLMİNDEN ver, bana senin RAHMETİNDEN ver”.
Rabbi dedi ki:
“Bunu SEN İSTE“.
“Nasıl yani?”
“Sen istemelisin. İstemeyi beceremiyorsun. Kendi bilimine güveniyorsun. O ilmi veren de alan/alacak olan (Mesela bunamak gibi) BENİM. Bu ilmi sana tılsımlı söz için verdim.”
Dördüncü “Rabbi zıdni ilmi” dedi.
İşte o zaman Rabbim “TAMAM” dedi, “Benim ilmimin bir kırıntısını görmek ister misin?”
“EVET” dedi. Rabbim o kuluna “LEVHİ MAHFUZ’u“, yani holografik hafıza içeren sonsuz kenar x sonsuz kenardan oluşmuş o KOCA DEFTERİ gösterdi. (Sonsuz setin Matrixi, Holografik hafıza ise bunun KÜB/cube biçiminde olması. Buraya “ZezZağ arşı” deniyor.)
“Ben bu sonsuzu nasıl anlayabilirim?” Okyanusta bir molekül su gibi…
“Burada sonsuz x sonsuz x sonsuz (BUNUN İÇİN KÜB DEDİM) ALEMLER var. Her birini nurumla tamamlana kadar her an yaratacağım. Her bir ŞEY’den bir EVREN yaratacağım”.
Dördüncü dedi ki: “BEN HANGİ EVRENDE olacağım (Alem)?”. Rabbi ona BU KAİNATI gösterdi (Yani cosmos, our universe.) O bölüm işlev aldı.
Rabbim “OKU” dedi.
“Ben bilemem ki?”
“İlmi aldın benden, OKU+ya+bilirsin!” Ben kalem ile NUN (nokta nokta külli şey’in’i bir sıfır değerinde) YAZDIM, KÜRSİ’min üzerine LEVHİ koydum” (Kürsi Kübik matriks) (Levh=Bizim LEVHAMIZ, bizim evren membranımız.) Levhi mahfuz=MATRİS BELLEK >>> BİZİM SADECE BİZİM EVRENİN DİSKİ!
(Matrix değil, Matriss dikkatle ayırınız.)
İKİ BOYUTLU olan matematik Matriss; üç boyutlu/kübik olan ise GEOMETRİK MATRİX; bu farkı hep hatırlayınız. Çünkü Hollywood tarihinde bile yokken MATRİX denen şeyi ilk kitaplarımda bile anlatıyordum.
Hans von Aiberg, 02/09/2003 (182/11)
Not-1: <> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir, sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir. [] ile başlayan satırlar ve [ ] arasındaki kesimler yine sayın Aiberg’e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.
Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem konularının yıllar sonra değişmiş olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken karşılaşacağınız her türlü sorunu/hatayı vb. info@aiberg.com adresine bildirebilirsiniz.
önceki bölümü oku | 182 anasayfasına dön | sonraki bölümü oku