Tarık suresi – Yaratılış – Gök – Zaman – Madde Enerji ve Takyon – Aura – Kirlian fotoğrafçılık ve tedavi

Space-time formülü var. Kabaca şöyle: x,y,z bizim uzay, bunun aynadaki görüntüsü ise sanal Xi, Yi, Zi. Ediyor 6 boyut.

Öteki taraftan aldığınız sanal bir boyut, örneğin Xi=Kök içinde eksi bir (√-1) olduğundan bize ZAMAN olarak geçer.

Bizim üç uzay boyutumuza karşılık gelen öteki taraftan BİR TEK √-1 (Minkowski bulmuştur ve ispatlamıştır) boyutu bize ZAMAN olarak etki eder.

Yani ölçemezsin, metrekare falan diyemezsin, sadece saatine bakarsın.

Eğer bildiğimiz bir metre (Cetvel olsun) ışıkhızında hareket ederse boyu kısalacak ve noktasal olacaktır. Eğer ışıktan hızlı hareket ederse, boyu eksi olacaktır. Yani buradaki metre orada saat olacaktır. Oradaki saat ise burada bildiğimiz metre olmaktadır.

Evet soru alabilirim.

<> O zaman o boyuta ancak ışık hızını geçersek gidebiliriz, değil mi?

Elbette. Çünkü Einstein bile tüyoyu verdi. “Işığın kaynağı ışıktan hızlı gidebilir, gitse bile ışığın kendisi sabit bir hızla gider” diyor.

Yani foton ışık hızına mahkum ama, takyon ya da fotonun çıktığı lamba (Nur) ışıktan hızlı gitmektedir.

Işık hızı yasağı, adı üzerinde IŞIK HIZINA getirilmiş bir yasaktır. Bize ve ışıktan hızlı giden lambaya yasak konmamaktadır.

Anlaşılmadık bir şey var mı?

<> Maddemizle değil de bilincimizle zaten ışık hızında yaşamakta mıyız farkında olmadan?

Sevgili [candaş] maddemiz ölümlü bir 70 kg ceset, ölümsüz olan ise kök içinde eksi 4900 kg olan bir EKSİ BEDEN, ölümsüz beden.

<> madde için de yasak var sanırım, maddenin ışık hızına çıkması için sonsuz enerji gerekir

<> rüyadaki ışık

<> cherenkov radiation

Allah’ın bir günü bizim saydığımız bin, 50bin yıl vb. olunca, bizim bedenimizin ötesindeki “Bilinç denen aynadaki gibi bir ağırlığı olmayan o beden çok önemli”.

O ölümsüz hayat sahibi, beden ise ölümlü bir ömür sahibi.

<> 4900 kg ? Açabilir misiniz dr

Tabi, kare kökünü alırsanız, √-4900 kg = 70i kg olur. Bu ruhunuzun ağırlığıdır.

<> Bizim bilincimizin bir boyutu ya da kütlesi yok ama enerjisi mevcut. Zaten elektrik olarak bilinç tespit edilebilir ama elle tutulamaz.

Evet, nefs denen şey Kirlian fotoğraf alanında gözlemlenebiliyor. Ruh ise kompleks sayılardan kuruludur.

Bedenin biyolojik, nefsin dualitik, bilincin ise salt psikolojik özellikleri vardır. Şu farkla ki, beslenme, savunma ve üreme motivasyonu yoktur. (Nefs ile ya da bedenlenme ile gelen bir durumdur bu üç temel içgüdüler)

Ruh ise inanılmaz motivasyonlarla doludur. Bilim yer içer, Allah’a kuldur bununla kendini savunur ve üreme içgüdüsü yerine habire zikreder durur. (Bu nefes almamıza eşittir.)

Bunları belirleyen felsefeler değil, Takyon teoremidir.

<> Kirlian, tachyonun maddede etkisini mi gösterir?

Evet, takyon (Nur, yani sonsuz özenerji) maddeye (Tardyon) girişim (İnterferens) yaptığında ortaya biyelektromagnetik Kirlian AURA beden saçakları çıkar.

<> Yaşamak için meleklerin zikretmesi gibi?

Elbette, meleklerin pili bitmez, bir pil 2-4-8-16-32 olur. Yani bir melek 2000 tane olarak (Aslının) saf=Safiyyun, (Saf ve Saffat sureleri) sıra ve askeri bölük gibi mülti-kopyaları oluşur.

<> matrix

<> vefk değil

<> Hala günümüz tıbbı bilinç olayını açıklayamamıştır. Beynin içinde limbik sistem ruhumuz, zevklerimiz, isteklerimiz, cinsellik, öfkeyi kodluyor ancak bilinç beyin sapında Retiküler Formation denen çok grift henüz anlaşılamamış sibernetik sinirsel ağlardan oluşmaktadır. Bilinç Allah’ın bir lütfudur.

[Candaş], dediğiniz gibi beyin bir araçtır amaç değildir. Beyin asla ve asla düşünce üreten jeneratör değildir.

Bir örnek vereyim: bir kedi ile bir köpek bilirsiniz birbirinin düşmanıdır. Kediyi seviyorsunuz, bu arada deney gereği birden kurt köpeğini içeri alıyorsunuz.

Kirlian alanında, kedinin içindeki o ışıklı kedi (Nefsi) kamburlaşıyor ve saçakları diken diken oluyor. Yaklaşık 2,2 salise sonra bu intikal süreci bedene taşınıyor. Önce sanki fantomu kamburlaşmış olan kedinin, bu kez de fizik bedeni kamburlaşıyor ve korkutur bir hal alıyor.

<> Superspace’den ancak mı geliyor?

Hayır superspace’i değil de şunu kastediyorum. Örneğin beni birdenbire korkutuyorsunuz. Benden önce parmağımın ucundan çektiğimiz rengarenk aura, birden sapsarı oluyor. Sonra da benim ten rengim sararıyor. Ya da tersine, beni sinirlendirdiğinizde ya da utandırdığınızda, önce parmak fotoğrafım kızarıyor, sonra da yüzüm kızarıyor.

Halbuki sararmak ve kızarmak tansiyon değişmesiyle (Düşmesi ve çıkmasıyla) bağlantılı değil midir?

Yani beyin sadece bir aracı.

Ancak o olmazsa hiçbir şey olmuyor, çünkü beden bir makina ve makinayı yöneten ise sanal şoför olan Ruh’un, direksiyonu olan beyin. Beyin araçtır, amaç değildir.

<> Önce ruhta yaşanıyor, sonra beyin aracılığıyla bedene yansıyor, doğru mu?

Evet bu böyle, bize sonradan yansıması, bedenin ruhu yönetmediğini tam tersine bilincin bedeni yönettiğini gösteriyor.

-devam edecek-

Hans von Aiberg, 03/10/2001 (004/03)

Not-1: <> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir, sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir. [] ile başlayan satırlar ve [  ] arasındaki kesimler yine sayın Aiberg’e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.

Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem konularının yıllar sonra değişmiş olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken karşılaşacağınız her türlü sorunu/hatayı vb. info@aiberg.com adresine bildirebilirsiniz.


önceki bölümü oku | 004 anasayfasına dön | sonraki bölümü oku

004-03-ayna-6-boyut

Bunları da sevebilirsiniz

Yorumlar