MÜZEYYEN SEMÂ

Arz’dan Arş’a Miraç 3

ONBEŞİNCİ BÖLÜM

İLERİ BİLGİLER – 71

MÜZEYYEN SEMÂ

İlk sezgisel anlayışa göre, “Yıldızların galaksileri oluşturduğu” sanılıyordu. Yeni yıldızlar tuğla ya da hücreler gibi “Galaksiyi” örüyorlardı.

Daha sonraki anlayış değişti ve “Galaksilerin yıldızları oluşturduğu” ortaya çıktı. Çünkü yıldızlar galaktik toz-gaz bulutunun odaklaşmalarından doğarlar. Fakat bunu izleyerek “Süper diziler” teoremi ortaya atılınca, “Tavuk mu yumurtadan; yumurta mı tavuktan çıkar?” örneği “Galaksilerin mi yıldızları ya da yıldızların mı galaksileri oluşturduğu?” problemi ortaya çıktı. Çünkü süper dizi teoremleri “Çifte sonuç vermekte”idi.

Bu teoremlerin çözümü bana tevdî edildiğinde, nedensellik ilkesini reddeden bir çözüm bulmuştum. Galaktik oluşumlar “Gelecekteki bir kıyametten, geçmişteki yaratılışa, ZAMANDA TERS GİDEN OK YÖNÜNDE kuantik bilgi aktarımıydı” ama polarizasyona dayanmıyordu. Çünkü teoremimin geometrik’ uzay modelini bir türlü kuramıyordum. Sadece fiziksel olarak, “Gelecekteki bir karadeliğin yuttuğu bir varlık biçiminin, bu tekillikte uzay ve zamanın sonsuz eğrilmesiyle (ve de uzay ile zaman çizgilerinin yer değiştirmesiyle) varlığın yok olmasına karşılık, varlık BİÇİMİNİN KORUNDUĞUNU, bu ‘biçimin’ tünelden geçirilerek, AKDELİK çıkış ucundan yeniden KARAKTERİSTİĞİMİZİ taşıyan bir BAŞLANGICA püskürtüldüğünü” bulmuştum. Çünkü sonsuz bükülen ve birbiriyle yer değiştiren uzay-zaman çizgileri BİR HOLOGRAFİK deseni çizgi haline getiriyor, sonra üç boyutlu olarak (Hatırlayan metallerdeki gibi) yeniden açıyor ve biçimlendiriyordu. Biçim henüz varlık değildir, ama onun HOLOGRAFİSİ’dir. Bu sayede, bizim biçimlerimiz, gelecekten-geçmişe nakledilmekteydi ki, bu görüntü GİZLİ DEĞİŞKENLER mekanizmasının “Kapalı devre” bir türü sayılabilirdi. Depolarize yöntemle gizli değişkenlerin tanımını geometrik olarak yapıyordum ama, bir başka yöntemle yapamıyordum. Eğer yapabilseydim, “İDEO-HOLO-PLAZMİK AKILLARIN” rasgele olmadığını, bilinçli bir nâkil ile yıldızlan, insanı, galaksileri’ ye türlü rölativistik biçimleri gerçekleştirdiğini görebilirdik.

Bir varlığın (Ölümü, sonu olan) SONUÇTAN, yine aynı varlığın (Doğumu, başı, oluşu olan) NEDEN ucuna “Kapalı bir devre içinde biçim plânının taşındığını” anlatmış olacaktım. Ne var ki, aradığım soyut uzay modelini bir türlü bulamadığımdan dolayı çaresiz 13 yıl geçti.

Fakat kitaplarım vesilesiyle tanıştığımız çok değerli Müslüman-Türk bilim adamı Prof. Dr. Edip BÜYÜKKOCA’nın bulgusu olan Helis uzay transformasyonları (Holo-uzay dönüşümleri) aradığımı bir anda buldurmuştu. Bu öyle bir buluştu ki, bizim ivmeli, lineer ya da Hiperbol olarak düşlediğimiz “Soyut uzay” modeli eğrilerine son veriyor, evrensel SARMAL = Helis biçimini bulduruyordu.(*)

___________________________________________________________________________

(*) Genetik bilimdeki DNA sarmallarını okurlar hatırlayacaklardır, işte bu helislerin doğal mekanizması olan HOLO-UZAY TRANSFORMASYONUNU kullanmayı akıl eden Edip BÜYÜKKOCA’nın teorik, teknik, askerî ve hattâ sosyal boyutlara da kullanılabilen TEK EVRENSEL uzay transformasyonu, 13 yıldır bir türlü başaramadığım için beklettiğim “Laser Hologramına” dayalı ÜÇ BOYUTLU TV“yi yapmamı belki sağlayacaktı. Hattâ genetik kusurların, kalıtsal hastalıkların giderlimesinde de yeni ufuklar açılacaktı. (Kusurlu gen taşıyan erkek ya da kadının kalıtım materyalini içeren kromozomların kusurlar; genetik mühendislerince giderilebilir.) Hattâ uzaktan kumandasız, pilot gerektirmeyen uçak yapılabilir diye düşünebilirdik: Holo-transformasyon programıyla bu uçak kendi kendini yönetebilir ve içinde bir pilot varmış gibi kendisi üç boyutlu hedeflerde karar verebilirdi. Kanser hücrelerinin rasgele urlar biçiminde yığılmasını önleyebilirdik. (Onları helis biçiminde bir tümör yapmaya yönlendirerek kontrol edebiliriz.) Bütün bunları bir çırpıda Edip BÜYÜKKOCA’nın birkaç sayfa ile anlattığı uzay transformasyonlarına borçlu olduğumuzu “GELECEK KUŞAKLAR” çok iyi anlayacaktır.

___________________________________________________________________________

Bu müthiş buluşu, bu yıl galaktik ye sideral kozmolojiye uyguladım. 11 boyutlu ve varlığın biçimini hafızasından saklayan bir uzay dışındaki (Elif noktası benzeri) P noktasının, evrendeki yüzeye izdüşümü vurduğunda, bu tek noktanın her şeyin karşılığı olarak temsil edilebileceğini biçimlendirmeyi sağlayabileceğini sezebildim. Sarmallar, apsis ve ordinata indirgendiğinde, bu P noktasının (Karadeliklerdeki birbiriyle yer değiştirmiş ve sonsuz bükülmüş BERZAH noktası biçimi, (tıpkı genler gibi) bir BİÇİMSEL hafızayla yaratılsın tümden ve gerçek biçimini sakladığını, sonra galaktik biçimlere yansıdığını anladım. (Büyükkoca’nın P noktası, Banach-Tarski’nin DİLİM matematiğiyle de birleşiyordu. Süper diziler ve Conandrum parçacığını da modelize ediyordu.) Böylece P noktası çok boyutlu bir BİÇİM HAFIZASIYLA “Belli bir ısı derecesinde verilen biçimi, sabit bir sıcaklıkta hatırlayan metallerdeki gibi) öte yanda var ediyordu. Öte yan ise, o varlığın “NEDENİ” yâni oluşuydu.

Bu durumda, dışarıdaki yani 11 boyutludaki holografik bir P noktası, Schwarzschild ışıması ve karaboşluk sıkıştırması sonucu oluşan “DURGUN BİR MADDE DALGASINI” galaktik biçim olarak “SÜPER DİZİYE” aktarıyordu. Bu yoğunluk eğrilerine oturan gaz-toz bulutu da “GALAKSİNİN BİÇİMİNİ” veriyordu. Bu biçimlendirme (Holo-transformasyon nakli) mekanizmasını PULSATİF evren modellerinde izleyeceğiz.

dna-universe-main-4-post

Yorumlar