Alimlere misal Nur-35 ayeti – Teknoloji – Transistör – Fluoresan lamba

Dönelim biraz da Nur suresine…

ZAİD=Çoğalmak.

Zeyt (tı) ise = ARTI demek…

Hani orada ZEYTİN ve AĞACI? Öyle bir laf mı var? Ayette Zeytinden yakılır mı diyor? Daha neler neler…

Zeytin dediği ARTI kutbun STARTER ile tetiklenmesinden ibaret.

Yani ilk anlamı bildiğimiz “Tungsten lambaydı” ama…

İKİNCİ mealinde (Yedinin ikincisi) iş derinleşiyor:

Tabii Adem babamızın mirası kelimelere yönelmek şartıyla… Biraz Tetonlara uzanalım mı? Çook eski bir ırk.

<> Teutoniques,  Almanlar?

Bunlar kendilerine “GÖK ADAMLARI” derlerdi. Gök=GER

<> German!

“Allah Göklerin (German) ve yerin (Silis) nurudur….”

Ben size German+YUM desem siz de Silis+YUM derseniz bu ikisinden ortaya ne çıkar?

<> silisium

Tamam da Germanyum ve Silisyum’u “Atomik düzeyde”…

<> Yarı-iletken.

Evet, TRANSİSTOR çıkar,

<> Diod

DİOD çıkar.

Hatta birazdan Tripod/Triac da ayette yer alacak…

<> Quadropod da var o zaman iki doğu ve iki batının rabbimin nuru!

Üşenmeyelim ve şimdi önce flüoresan tekniğini inceleyelim yanı ayeti rica etsem bir daha paste eder misiniz?

<> 24-Nur/35: Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller verir. O her şeyi bilir.

Transistor öncesi dönemi anlatıyorum:

Yine faz ve toprak var. Ama bu kez lamba bir yukarı modele terfi etmiş.

“temsili içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir.”

Züccac/sıraç bunlar farklı şeyler ve kristalden söz etmiştik. Buradaki sırça içinde artık BİR TEL yok…

 

“O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki”

Tel yok… İlk lambada (ampulde) vardı ama şimdi yok oldu birden…

Pekiyi bu fanus içinde ne var bakalım?

“doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur.”

1. Kuzey-güney ya da artı eksi iki kutup var bir kere…

Artıdan başlıyor tutuşturma (Balastları anımsayınız ve SAĞ el kaidelerini) Zaid (Zeytun +) olan kutba ELEKTRONLAR KOŞUYOR.

İçinde tel olmaksızın ve daha da önemlisi EL YAKMAYAN bir lamba bulduk…

<> Neon

“El değmese bile…” Yani ELİNİZ DEĞEBİLİR, eliniz yanmıyor demektir… Demek ki ilk mealdeki TERMİK ışıma değil SOĞUK ışıma var ve el ile tutabiliyorsunuz fluoresan ampulü.

Fluoresant (fluorışıma) ÇÜNKÜ:

“Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir”

“ateş değmese dahi ışık verir”

Bu FLUORESANS değil mi?

<> evet, aynen öyle

Hani eskiden fosfor derdik. Saatlere de korlardı, geceleyin ışırdı. Tesbihlerde ve hatta elektrik düğmelerinde halen kullanılıyor.

-devam edecek-

Hans von Aiberg, 19/12/2001 (034/12)

Not-1: <> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir, sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir. [] ile başlayan satırlar ve [  ] arasındaki kesimler yine sayın Aiberg’e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.

Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem konularının yıllar sonra değişmiş olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken karşılaşacağınız her türlü sorunu/hatayı vb. info@aiberg.com adresine bildirebilirsiniz.


önceki bölümü oku | 034 anasayfasına dön | sonraki bölümü oku

034-12-nur35-transistor-fluorescent-tube

Yorumlar