Allah’ımız BİZLERDEN razı olsun. Allah Eş-Şafii‘dir, şifayı verir. Allah BİZLER‘e şefaat etsin, şifamızı versin. Resulullah’a s&s olsun. Allah Şifayı da inşa etsin. Onun nuru arkadaşımızın yine arkadaşımız olan oğlunun gözünün nuru olsun. Gönlünün devası olsun.
<> amin, inşaallah
Allah dilediğinin ömrünü uzatır veya kısaltır. Uzun ömür isteyiniz. ALLAH VERİR merak etmeyin. Yazılan BOZULUR… Bozar elbette… YAZAN DA KENDİ DEĞİL MİYDİ… Şifre (El Ewwela) onun elinde değil mi? Dilerse YAZDIĞINI BOZAR.
Allah’ımızın DENEME-YANILMASI yok haşa… Bu yazma bozma işlemini… Deneme-yanılma mahkumu olan BİZLER İÇİN oluşturuyor…
Allah asla aciz değildir. Ne yapıyorsa bizim için yapıyor… Biz onu BİLİMLE bilelim diye…
Bunları niye yazıyorum? Çünkü bu yazdıklarımın tamamı TESBİH, yani Allah’ı tenzih etmek ve yüceltmek DENEN ŞEY. Şu anda Sübhane demiş olduk Hanifcanlar…
Edebiyat felsefe değil bunlar. ALLAH’I SUBH ile TESBİH ETTİK. Yatarken, ayakta ve günün saat başlarında her yerde ALLAH’I BÖYLE tesbih edeceğiz.
Hamdetmek adı üzerinde HAMD‘dır, şükürdür… TESBİH değildir.
Dua ise bize “SİPARİŞTİR“, o da tesbih değildir.
Tesbih şudur: Allah’ın gönderdiğini “OKU”mak (İkra), üzerinde düşünmek (Fikra), onu kavrayıp hamdetmek (Şukra) ve arkasından ZİKRA = TESBİH ETMEK, HEP ANMAK. Zikr aynı zamanda Kur’an’ın adıdır. Öyleyse başlangıcın sonu, sonun başlangıcı olan noktaya geldik. Kur’an yine İKRA ile başlayan bir ZİKRA ve FİKRA kitabıdır.
Artık o boncuklu tesbihlerden değil, İŞTE BU TESBİH’den söz edeceğiz…
Hahamlara, Rahiplere, sonra da bize verdiler o tesbihleri… Maçoluğumun bile ulusal simgesi oldu o tesbih…
Melekler korku ile hamd ve tesbih ederler, tenzih ederler. “Her noksandan Beri (Aklanmış) Rabbimiz bize acı” derler.
Allah’ımız evrende hiçbir şeye benzemez. KENDİNE BİLE BENZEMEZ. Kendine benzemekten bile BERİDİR. Muhalefetil lil Havadis… Evet bu konuda SOMUT sorular sorarsanız mutmainliğe yol açabilirim…
<> Ne demek kendine benzememek?
Mesela beni ele alalım… Üçüncü kattan düşersem ayaklarım kırılır, hastalanırım veya ölürüm… Çünkü terazi diyor ki: “Oğlum Hans, şu 70 kilo başına bela, bak düştün kemiklerin kırıldı” vb.
Evet, sistemde (dünyada) bu böyle, ama dünya dışında (örneğin Allah ortamında)…
Bir örnek olsun diye söylüyorum, uzay ortamı O ilahi ortama bir teşbih/benzeti sadece… (Allah misaller verir, aynı şeyi yapmalıyız ki, Allah ahlakıyla ahlaklanalım…)
Üçüncü kattan düşen ben, uzay ortamında düşmüyorum. Terazideki ağırlığım ise 70 kg değil, SIFIR KG. Artık düşüp bir yerimi kırmam gerekmiyor. Zaten bir kütlem var, ama AĞIRLIĞIM olmadığı için BEDENSİZİM.
Artık diyemem ki, şu kemiğim kırıldı… O kemik benim kemiğim, ama uzayda kırılamayacağından, o kemiğe sahip değilim. O kemikten yakınmam gerekmiyor. O ağırlığım UZAYIN malı olmuş ve beni HAFİFLETMİŞ.
Allah’ın da kendine benzememesi bu anlamda…
Semi/Basar. (Duyar, görür, Kudret eli vardır, söz söylemesi vardır. İyi de bu el o bildiğimiz el değil…) Gözküresi, retinası, ya da işitme merkezi, sinirleri yoktur. O sanki uzaydaki “Hiç düşüp de yaralanmayacak HANS gibidir.” Ama biz kullar yeryüzünde üçüncü kattan düşüp kemikleri kırılan Hans’ız.
Allah kendine benzemez. Allah herşeydir. Sonsuz Cemali vardır. Her cemal onundur. Allah’ı neye benzetebiliriz ki. Bilinen bir tek şey var: O Çok güzel. Kelime aramayın bulamazsınız, sözlükler yetmez. Çok güzel deyin yeter. (El Birr).
ÇOK (Sonsuz kez sonsuz kez sonsuz üstündeki) sayıda cemali var, ve hiçbiri diğerine benzemez. Sadece O çok latif/letafetli/latifeli/lütuflu ve tüm güzeliklerin tasvircisidir. (El Musavvir)
Cennet onun güzelliğinin sadece bir GÖLGESİ‘dir, ASLI değildir…
(Gölge teşbih anlamında. El Latif olanın elbette gölgesi de olmaz. Gölge fotonların işlerindendir. Allah zaten fotonların da yaratıcısıdır.)
Allah için “BİR” = “EHAD“, “WAHİT“, yani “tek” diyoruz. OYSA BİR denen sayıyı da o yarattı. O sayı bile ALLAH‘ımı ADET cinsinden Ö L Ç E M E Z.
Allah birdir derken kendi yarattığı sayıyla ZATINI ölçümlemiş oluyoruz.
Onun için “De ki o Allah ki E H A D …… We lem yekullehu Küfuven E H A D” diyoruz. İKİ KEZ E H A D…
chat 041
***
Bizim şu dört gündür sürekli elektrik kesiliyor. 4 yaşımdaki kızım, “Babacığım Allah’a yalvarırsam elektrikler gelir mi?” dedi (TV’de atari oynayacak ya). Ve şöyle dua etti 4 yaşındaki “Adem kadar saf” kızım: “ALLAH’ÇIM SENİ ÇOK SEVİYORUM, ÜZMEK DE İSTEMİYORUM, EĞER ELEKTRİKLERİ BAĞLATIRSAN…”
Dua böyleydi. Ne SAMİMİYDİ “ALLAH’ÇIM” diyordu. İbrahim GİBİ DOST idi Allah ile. “Allah’cığım” diyordu. O masum, saf, tertemiz ADEMCİK. Allah’ım beni kızım kadar masum ve sana samimi dost yap, tüm Hanifcandaşlarımı da.
Bir daha dünyaya gelseydim, tek arzum yüzde yüz MASUM olmak olurdu.
ADEM MASUMDU. Masum, saf derken, “keriz, saftirik” demiyoruz; ADEM olmayı istediğimden böyle yazdım. Bu bizim fıtratımız, mayamız, BİZ MASUMUZ (En azından masum olmalıyız). Eğer PATENT kızıma ait olmasaydı, bundan sonra hep “Allah’çım” diye dua ederdim emin olun ama bunu söylemek için yaşlıyım artık, geç kaldım; çok kalp kırdım, hırçınlık yaptım, çok günahım oldu, ben masum olamam.
Fakat bir MÜJDE var: ALLAH SETTAR‘dır, yani sizi SIFIRLAR ve M A S U M kılar hem de hatırlamazsınız bile, o örtücüdür.
Bu ismi çok severim, buna rağmen biliyorsunuz ki Esmaül Hüsna tablosunda bu isim yoktur…
Neden acaba? Hatırlayanınız var mı? Yıllar önce yazıp geçtik, acaba unuttuk mu diye soruyorum? Çünkü ben tekrarı sevmiyorum.
<> Hadis yüzünden “Allah’ın 100’den 1 eksik güzel ismi var” demişmiş peygamberimiz!
Evet.
chat 129
Hans von Aiberg