Sevgideğer okurlar, Mektup ve telefonlarınızda çok yoğuştuğunuz bir konuya değineceğim. Tasnif edildiğinde şu sorular önplana çıkıyor :
1. Namaz hangi durumlarda kısaltılır, ne kadar kısaltılır?
2. “Namaz için “üç vakittir”, üstelik Kur’an’da hiçbir yerde geçmemesine rağmen “iki rekattır” diye yazdığınızı okudum. Gerçekte kaç rekattır ve kaç vakittir?” (Okurumdan aynen alıntıdır.)
Sevgideğer okurlarım, sorular birbirine bağlı. Ancak namazın kaç vakit olduğunu -ki üç vakittir- daha önceki bir yazımda ele almış ve Diyanet tarafından şiddetle aforoz edilmiştim. Bugün ise diğer soruları yanıtlıyorum.
Namazın kaç rekat olduğu ve hangi durumlarda kısaltılacağı Nisa Suresinin 101, 102, 103 (ve onun devamı olan Nur-58 içinde bir bölümde) ve ardından 104. ayette bildirilmektedir. Şimdi o ayetleri topluca yazalım ve sonra da yorumlayalım dilerseniz.
101 : “Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kafirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir günah ve taksirat(vebal) yoktur.
102 : Sen içlerinde bulunup namaz kıldırdığında bir kısmı seninle namaza dursunlar ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Secdeden sonra onlar kalkıp yerlerini alırken, diğer namaz kılmamış olan öteki kısım seninle birlikte namaza devam etsinler. Tedbirli olup, silahlarını da yanlarına alsınlar. Kafirler size ani bir baskın için silah ve donanımınızdan ayrılmanızı isterler. Eğer size yağmurdan dolayı bir sıkıntı doğarsa ya da hastalanırsanız silahlarınızı bırakmamanızda da bir sorumluluğunuz yoktur. Yine de önleminizi almayı ihmal etmeyin. Kuşkusuz Allah kâfirler için alçaltıcı bir azabı hazırlamıştır.
103 : Korkuya dayalı dönemde namaz kıldıktan sonra ister ayaküstü, ister otururken gerekse yanüstü – yüzüstü – sırtüstü yattığınızda hep Allah’ı zikredin (anın). Korku durumu geçince namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz inananlar üzerine vakitli bir farz olarak indirilmiştir.
(Sevgideğer okurlar bu ayetin devamı Nur-58 içindeki kopuk üç kelimede yer almakta ve yeniden 104. ayete dönmektedir.)
104 : Düşman topluluğunu izlemekte gevşemeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız kuşkusuz onlar da acı çekiyorlar. Oysa siz Allah’tan onların beklemediği şeyler bekliyorsunuz. Allah Bilen’dir Hakim’dir.
“Ve iza darabtüm fil ardı fe leyse aleyküm cünahun en taksurû mines-salah-in hıftüm ey yeftinekümülleziyne keferu. Inel kafirine kânu leküm edüvvem mübina.” (101)
Sevgideğer okurlar, Arapça’nın klasik öğretilerde takliden gelmiş kalıpları dışında Allah’ın ASIL meramını anlattığı ayrıntılar vardır. Sefer kelimesi zaten arapçadır ve Afrika dillerine bile (Safari turu gibi) geçmiştir. Ne var ki, sözkonusu ayette “Sefer kelimesi” yoktur. Yolculuk diye zorlamak da… Orada kastedilen şudur : “Yeryüzü de dahil olmak üzere…”
Elbette her çağın kitabı olan Kur’an’ı Kerim, gelecekte yeryüzü dışındaki (örneğin uzayı ve oradaki kolonizasyondaki namaz kılmayı) yolculukları da bu kategoriye almıştır. Dikkat edilirse “Arz/Dünya” önplana çekilmiştir. Nedeni de gelecekteki “Gezegenleri” de bir ARZ kabul etmesidir. Bunun gibi HARB değil DARB önplana çıkarılmıştır. İkisi arasındaki farkı daha önceki bir yazımda açıklamıştım. Hitap ve Kitap, Harb ve Darb gibi kelimeler de bir paralellik vardır. Yolculuk böylece iki türlü ve içinde iki tür daha içeren bir “Darab-tüm” biçimini almıştır. Bunun anlamı da ikili bir detayı içinde barındırmasıdır. Darb dendiğinde: Hazeri yolculuk (Komşu kente gitmek gibi) ve Seferi yolculuk (Hazer barış dönemi, sefer ise Savaş dönemi oluyor.) O halde sözkonusu 4 ayeti en baştan ikiye ayıracağız : Birincisi korku gerektirmeyen yolculuk. İkincisi de “Korku” gerektiren yolculuk… (BURASI ŞİMDİ YAZDIĞIM BİR EK: Bir zamanların GüneyDoğu Anadolusu’na gitmek gibi) korkulu bir yolculuk ve düşman askerinin korkusu olan Savaş durumu, bu ikinci kategoriye girmektedir.
Öyleyse ayetleri iki durum için AYIRALIM :
* HARB/SAVAŞ DURUMU İÇİN tamamı geçerli oluyor.
* DARB durumu için yukarıdaki ilgili ayet pasajlarını çıkaralım :
101 : “Yeryüzünde sefere çıktığınızda, namazı kısaltmanızda size bir günah ve taksirat (vebal) yoktur.
102 : Sen içlerinde bulunup namaz kıldırdığında bir kısmı seninle namaza dursunlar Secdeden sonra diğer namaz kılmamış olan öteki kısım seninle birlikte namaza devam etsinler. tedbirli olup, silahlarını da yanlarına alsınlar. Kafirler size ani bir baskın için silah ve donanımınızdan ayrılmanızı isterler.
103 : (Seferilik hali bitince) namaz kıldıktan sonra ister ayaküstü, ister otururken gerekse yanüstü-yüzüstü-sırtüstü yattığınızda hep Allah’ı zikredin (anın). (Yolculuk) durumu geçince namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz inananlar üzerine vakitli bir farz olarak indirilmiştir.
Dört ayetten HARB (Savaş) halini BİRLİKTE anlatan kesitleri çıkararak, ayetleri YOLCULUK durumuna indirgedim ki, daha kolay anlaşılsın diye… Şimdi yeniden tevil edebiliriz :
a) yolculukta namazı YARILAMAKTAN dolayı cûnah (Günah kelimesinin aslı budur) ve vebal-töhmet paranoyası duyulmaması istenmektedir.
b) Toplu yolculukta (Örneğin molalarda) cemaat namazı da kılınabilmektedir. Bunun için şart olan imamdır : “Sen içlerinde bulunduğunda (imam olduğunda) senin arkanda namaza durmak isteyenler sana uysunlar.”
Ve şimdi hem Harb hem Darb durumundayken ortak bir proses olarak, İKİYE ayrılıyoruz. Birinci kısım İmam secdeye varınca (secde ile bir rekat tamamlanır). Bu birinci rekatı imam ile ona uyan birinci cemaat kılıyorlar. Cemaat öteki ikinci cemaat ile yer değiştiriyor. Her biri BİR TEK rekat namaz kılıyorlar… Ancak, İmam, her iki cemaate de namaz kıldırmak için KISALTMIYOR! O normal hayattaki gibi İKİ REKAT kılıyor. Şunu anlıyoruz ki, imam normal farz namazını kısaltmadan kılıyor…
Pekiyi, Yarısı BİR REKAT olan NAMAZIN TAMAMI NEDİR?
Hans von Aiberg, Günaydın gazetesi, 1974