159 - 29 Temmuz 2003 Salı

Selam, selam. Hoşbuluşturana hamd+şükürler sonsuz. Hoşbuluştuk Hanif'in iki aleminde...


“Hanif İslam” Yukarı

Alimin KÖTÜSÜ olmaz! Kötü olan Alim değildir: Alimlik Türkçe’de üç mertebedir:

1. Akıllı / BİLGİN >>> Gerçek alim.
2. Makul / BİLGE (Arif)
3. Ukala / Akılsız BİLGİÇ(lik taslayan)

Protestant İslam'dan kasıt, darbe/devrim yapmaktır. Geçmişin-ki tamamı hata dolu-üzerine yepyeni yaklaşımlarla sünger (silgi) çekmektir.

Fatır 28: KULLARI İÇİNDE ALLAH'TAN ANCAK (GEREĞİNCE) ALİMLER KORKAR.

Kötü alim=Bilgiçlik taslayanlar (İslam tarihi bunlarla doludur). Aslında kendileri kocaman bir taştır. Çağlarında, yani kendi dönemlerinde onlar hep TAŞ yerinde ağırdır diye kalakalmışlardır.

"Gördün mü namazdan men edeni?" İşte bir TIKAMA şekli...

Namazı 40 rekat, hatta 11 vakit, hatta 55 vakit 2200 rekat yapan bu taşlar, Allah'ın emri olan ve İbrahim atamızın belirlediği namazı MAUN ettiler! İçine dialarını (Ayet olmayan her sözü) eklediler. Namaz değil, bize bir tören sundular. Kıl, kıl bitmiyor. Her gün çoğalıp yeniden sana saldırıyor. Her gün seni bekliyor. Sıkıntıyla gına, bezginlikle kılıp duruyorsun. ÖFFF diye diye kılıyor RUHUN! Ama o namaz namaz değil. Orucun ise ERKENDEN bozulmuş bir “açlık grevi”... Allah onu açlık sayıyor, ibadet saymıyor. Zekât bir komedi, Hacc ise turistik bir gezi...

Maun 4-7: Vay haline o namaz kılanların ki, namazlarından gaflet içindedir onlar! Riyaya sapan/gösteriş yapanlardır onlar. Ve onlar, zekâta/iyiliğe de engel olurlar.

Kelime-i Şehadet/tevhid ise "Çok tanrılı bir dinin" ta kendisi... Önce ŞEYHİN'e teslim oluyor ve onu tanrı ediniyoruz. Sonra Resullullah'a göstermelik selatüsselamlar tören ve ayinleri... En geride de ALLAH var, arada bir aklımıza gelen! Şeyhten sıra gelmiyor ki, Allah'ı analım. İmamlar maaş bordromuzdan tıkır tıkır VERGİMİZİ kestirtip, kendilerine maaş çıkartan soyguncular.

Nasıl olur da ben size namazı PARAYLA veya aynı anlamda MESLEK olarak kıldırabilirim? İmamlık profesyonel meslek olur mu? Ya da İslami papazlık/ruhbanlık... İslamiyette İmam (Ruhban) ve Misyoner (Şeyh) yoktur! Bu ikisi külliyen HARAM'dır. Haram zıkkım olsun!


“Akıl” Yukarı

Akıllı insanın en büyük özelliği şudur: Allah'ı bilme borcu olan BİLİMİ yine Allah'ın misalleri kitabına dayanarak alıp-üretip-verendir. Akıllı insan bilmediğinin peşine düşmez. Bilmediğini deşifre ettikten SONRA yani bilmediğini BİLDİKTEN sonra kendini ortaya koyar (Benim 40 yaşıma kadar bekleme nedenim). Akıllı insan, tüm "Ya Eyyühelleziyne amenü..." ile başlayan ve "Salih ameller diye sayılan ve takva elbisesi giyen insan olmakla başlar. “Rabbi zıdni ilmi” diyerek Akıllı insan olmaya niyetlenir. Akıllı insan merhamet (Allah'tan alınan rahmet) ile donanır (takva elbisesi) ve buna bir de BİLİM denen "Allah'ı bulma/bilme borcunu" ekler. Akıllı insanın yanılması son derece zordur. Akıllı insan çok bildiğinden AZ yanılır (Atasözünün tersi). Önemli olan da az yanılmak değil midir?

Akıllı insan aklını KUL gibi değil; "Allah'ımızın, yaratanımızın AKLINDAN NE GEÇİYOR" diye sorgulayan insandır. Allah'ın "AKLINDAN" ne geçiyor? İşte bu HANS'ın bakış açısıdır! Çünkü aklı yaratan kuşkusuz en AKILLI olan ALLAH'ımız'dır. O en ALİM'dir, bizler de o PAYDA'nın minik paydalarıyız.

Akıllı insan, öncelikle ve özellikle, HANİF olandır. Çünkü aklımız diyor ki: "Allah'ın huzurundaki en güzel ve tek din olan HANİFLİĞİ" seçiniz! Bunu seçen akıllıdır.

Diğerleri de kanallara taş tıkayan ukalalardır. Akıllı sanırlar kendilerini. Herkes gidip kendi aklını alırmış ya! Yani akıl pazarlansaymış, herkes yine kendi aklını alırmış. Aklın en büyük afeti kendini beğenmesi (kibir) ve aklın en güzel nimeti "Melami/mütevazı olmak"tır. O zaman akıl kendini beğenmez. O zaman akıl "Daha akıllı nasıl olabilirim?" diye sorar durur (araştırır).

Aklın kaynağı ÇİFTTİR:
1. Mütefekkir olarak BEYİN
2. Sanatçı olarak KALP (Gönül)

Aklın kaynağı İKİDİR, bu ikisi birden akıldır. Yoğun düşündüğünüzde, BEYNİNİZE yük bindiğini hissedersiniz. Ama bir YANIT bulduğunuzda, hemen beyninizdeki yoğunluk, ta kalbe taşınır ve orada HEYECAN olur.

Aklın bileşenleri de üçtür:
1. Akıl
2. Zeka
3. Mantık.

Bu üçü de ayrı ayrı şeylerdir. Mantık MELEKLERİN akıl yordamlama biçimidir. ZEKA şeytanın "Şu insanları nasıl daha çok günahkar yapar, öcümü alırım" felsefesi gibi KÖTÜ'ye de çalışır. Ama AKIL, Kalu Bela'da verilmiş olan AKLI KÜLL'ün ürünü Aklı Cüz'dür... O ilahidir. Orada şeytan parmağı yok! Mantık da olmadığı için MELEK parmağı da yok. Pekiyi ne var? Orada SALT AKIL VAR! O nedir?

Eğer Allah'ımız MELEK (Mantık) ve Şeytan (Zeka) ikilisini yaratmasaydı, SALT ve sadece aklımızla bizler YİNE ALLAH'ı bulurduk. Aklın mantık ve zekaya ihtiyacı yoktur. Çünkü dilerse Rabb’imiz en baştan melek ve şeytan zıt önermelerini yaratmazdı. Ama akıl, akıl olarak kalırdı. Akıl evrenin SEVGİ kadar dokusudur (aklı olan sever, sevgide ahmaklık yoktur).

Allah aklı VAHYETTİ ama şöyle:
1. Cansızlara (örneğin kuantla) DOĞA YASALARI diye...
2. Canlıların tümüne İÇGÜDÜ diye...
3. İnsan'a da bunu bir üst planda AKIL diye verdi...

Akıl en büyük nimettir! DELİ veya akıl hastası olan CENNET'e bile giremiyor! Çünkü AKLEN Allah'ı bulmak zorundayız, naklen vb değil.


“Cinler” Yukarı

Cinlerde de akıl var. Çünkü cinler biz insanların (maddenin) HIZLANDIRILMIŞ biçimidir. Yani evren o hızda titreşseydi cin-insan farketmeyecekti akıllı olacaktık. Ama bir daha anlatmamda yarar var: Akıl eşrefi mahlukat olan insanın; zeka denen akıl türü Cin-Şeytanın ve mantık denen Akıl formu da meleklerin formatlarıdır. Bizlerde üçü de var. Meleklerde zeka yok, mantık var. Cinlerde mantık ve akıl yerine ZEKA var.

Cinlerin masumiyeti yoktur. İyi cin vardır, mesela zekasını bu yönde kullanır. Ya da kötü cin vardır: Kasa hırsızıdır! Cinlerle ilgili bir sır var! Ayet diyor ki "İçimizdeki beyinsiz..." (Cin Suresi) İşte bu “beyinsiz” kelimesinde AKIL'ın değil ZEKANIN olduğunu görürsünüz!

Cin 4: Doğrusu, bizim beyinsiz, Allah hakkında saçma lakırdı ediyormuş.
Cin 4: Ve ennehu kane yekulu sefiyhuna 'alellahi şetatatan.

Evet Cin Suresi 4’deki bu kelimeye dikkat "BEYİNSİZ"

Sefih >>> ZEKASIYLA katekulliyle kandıran demek! Soyguncu bankerler gibi, kasa hırsızları gibi... Önce uyanamazsın, sonra anlarsın...

1. De ki: "Cinlerden bir topluluğun dinleyip şunu söyledikleri bana vahyolundu: Gerçekten biz, hayranlık verici bir Kur'an dinledik."
2. "Doğruya ve hayra kılavuzluyor. Biz de inandık ona. Artık Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız."
3. "Rabbimizin adı/kudreti/işi/gayreti çok yücedir. O, ne bir dişi dost edinmiştir ne de bir çocuk."
4. "Doğrusu, bizim beyinsiz, Allah hakkında saçma lakırdı ediyormuş."
5. "Biz sanmıştık ki, ne insanlar ne de cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler."

Şimdi ayetlerin derinine bir girelim:
"Gerçekten biz, hayranlık verici bir Kur'an dinledik". Çünkü Kur'an SADECE AKIL SAHİPLERİNE gelmiştir. Sadece AKIL EDENLERE gelmiştir. Sadece AKIL sahiplerine hitap eder... Akıl ise yalan söylemez (Bilimin doğruları ebedi kalıcı ve dosdoğrudur).

"Doğrusu, bizim beyinsiz, Allah hakkında saçma lakırdı ediyormuş"... Ama BEYİNSİZ (Şeytan) akıllı değildi; zekiydi. Akıllı olsaydı Cennet haznedarı melek olarak orada EBEDİ kalırdı. Akıllı olsaydı , Allah kendisine secde et ve de tevbe et diye teklif ettiğinde "Ben tevbe ve secde etmem, illa ki intikam isterim" diyerek en büyük akılsızlığını yaptı! Şeytan AKILSIZ olduğu için ŞEYTAN oldu! Kim diyebilir ki şeytanın aklı var diye? Akılsız SEFİH yaratığın biridir Şeytan! Zekasına güvenir, aklına değil! "Şu insanları nasıl baştan çıkarırım da Cehennem’e sokarım" diye...

Ben tersini düşünen AKILLI biriyim: Akıllıyım, çünkü insanları değil Cennet'e onun üstündeki Naim (Sabıkun) Cennet'e adresliyorum. Demek ki bende zeka yok! Bende olan AKIL'dan ibaret! Eğer zekam olsaydı, bugün çok zengin bir tüccar olur ve ekonomi imparatorluğunun bir üyesi olarak hep sömürmeyi düşünürdüm. Zeka ile dünya nimetlerini alırdım kuşkusuz! Fakat AKLIM ile BİLİM'i aldım. Zeka ile bilim alınmaz! Akıl ile bilim alınır. Zeka ile bilim alınsaydı, Cin-Şeytan'ın bir ilim dehaları ve ileri teknolojileri olurdu. Onların ve maymunların bu AKILLIĞI yok! Akıl sadece bizde! Biz çok akıllı, bundan daha az mantıklı ve bundan da daha az zeki olmalıyız. Yani akıl en büyük nimettir.

Zeka ve mantık Kur'an'da teklif edilmez: Örneğin bu kuranı ZEKİ olanlar anlar demez. Ya da Bu Kur'an'ı MANTIKLI olanlar anlar denmez. Bu Kur'an'ı AKILLI olanlar anlar diye kesin hükme bağlanmıştır.

Mesela Allah'ın tüm insanlara verdiği Kur'an + misallerini "Abidler anlar” demez, "Zahidler anlar" demez! "Zakirler anlar" demez! "Mü'min/Müslimler anlar" demez! "Veliler, şeyhler, arifler anlar” demez! Ya ne der?

1. Alimlerden başkası anlamaz!
2. Kulları içinde yalnızca Alimler Allah'tan korkar.
3. Sadece korkanlar akıllıdır!

Anlayana kısa kısa yazdım! (Sonuç Alimler akıllıdır)
Şeytan AKILLI değil, ZEKİYDİ. Ve meleklerin ZEKA öğretmeni Cennet haznedarı (Azazil) Şeytan MELEK sanıldığı için yalan söyleyebileceğini ne melekler ne cinler düşünemediler ve şeytan satanizmini böyle sürdürdü. İşte ayetlerin sırrı bu!

Zeki olan cin/şeytan, zaten ALLAH'ı bulmuştu ve Cennet'e alınmıştı. O Cennetler’i AKLEDEREK değil, zekayla >>> KURNAZLIKLA elde edilmiş de olabilirdi. Akılda masumiyet vardır. Cennet'te de hile-desise yoktur. Ama zekada masumiyet yoktur, kurnazoğlu kurnazdır. İblis kovuldu ama, bir yolunu bulup "YASAK MEYVE'yi masum, saf Adem’e yerdirmek için, birilerini kandırdı. Yani kurnazlık yaptı. Adem zeki/kurnaz değildi. Öyle olsaydı, o gidip Şeytan'ı kandırırdı.

Şeytanın Cennet'e alınmasının nedeni var: Allah biliyordu ki, o mel'un artık ebediyen asla Cennet'e giremeyecekti. Bunun için en başta FIRSAT vermişti. İnsana da orada fırsat verdi. İkisi de bu fırsatları kullanamadılar. İblis "Ben artık Cennet’i istemiyorum" dedi. Allah ise, tersine "Tevbe/secde et, yeniden Cennet’te kal" diye öneriyordu. İblis : "Hayır, ben ebedi Cehennem’i istiyorum. Bir şartla ki, insanların pekçoğunu da ZEKAM ile oraya sürüklemem için bir fırsat ver. Cennet senin olsun, ama ayartmam için bana fırsat ver" dedi Rabb’imize... Bakınız bunların AKIL ile bir ilgisi yok. ZEKA / KURNAZLIK / Pazarlık kokuyor ortalık!

Cinlerin imanı mümkün ve bu onların da bir sınavı... Ama cinlerde BİLİM yoktur. Yani İKİNCİ SINIF/ikinci mevkii yaratıklardır cinler... Örneğin bir cin ışık hızıyla gittiğinden "Uçağa binme, uçak imalatı, uçak hizmetleri, uçak yan endüstrileri" gibi sektörleri yoktur. Bunun anlamı şudur: Cinlerde bilim, teknoloji ve dolayısıyla insana özgü uygarlık yoktur. Bu kıt akılla Allah'ı bulmaları bile mucize bence...

Ne insana-kaldı ki-ne de cine inanmayın. Yani onlara aldanmamak gerekir. "Kelimei tevhid çekti" diye o cini, ya da insanı aklamayınız. Bunların kıldığı namaz, oruç , hacc vb. sizi kandırmasın! Yani insana ne kadar güvenirsiniz ki, CİNİN Müslümanına ne kadar güvenelim?

İnsanın içini-dışını-önünü-ardını-sadrındakini sadece ve sadece AMENNA Allah bilir! Ceza günü bunun için var. Bunun için SERİUL HISAB'dır Rabb’imizin bir adı...


“Levh-i Mahfuz” Yukarı

Levh-i Mahfuz sonsuz kez sonsuz kez sonsuz sayıda evrenlerinin tümünün en küçük parçacığına kadar her şeyin istisnasız yazıldığı ve sonsuz kez sonsuz kez sonsuz KUR'AN'ın indirildiği ANA KİTABIN ismidir. Böyle bir kitaptan ŞEHİT olmadan söz ettirmezdi Allah'ımız.. Onun için resullerinin tamamını topladı ve onlardan MİSAK aldı.

Misak peygamberi ikiydi:
1. Ölümlü kategoriden HIZIR
2. Ölümsüz Kategoriden YAHYA

Hızır ölene kadar misak ELÇİSİ olarak bu görevi deruhte eder. Hızır'ın Deccal tarafından şehid edilmesinden sonra da YAHYA peygamber Levh-i Mahfuz'un misakını.

Levh-i Mahfuz'un tanığı (Şimdilik Yahya değil, ama ileride devralacak görevini) Hızır'dır! Hızır ise peygamberler peygamberidir (Ayetteki Misak Resulü kelimesinden bunu anlıyoruz) ama ismen peygamber olduğu verilmez. Oysa Yahya ve İdris (ikisi de ölümsüzdür) ama peygamberlikleri tescil edilmiştir. Hızır ise bu peygamberlerin peygamberi konumundadır (Yine de hiç bir elçi, diğerinden asla üstün değildir).

Hızır'dan başkası LEVHİ MAHFUZ'u görmedi! Cebrail ve hatta Yahya da henüz görmedi. Ama bir TANIK illa ki gerekli... Bir misak gerekli... Hızır, Cebrail'in yasak olduğu Sidre'nin üstüne gidebiliyor. Kürsi'nin altındaki sadece Zez-Zağ Arş katmanından (tabanıdır) kendisine AYDINLATILAN bölümleri okuyabiliyor. Bunun sayesinde mesela gelip bir gemiyi deliyor, bir çocuğu öldürüyor, bir duvarı düzeltiyor vb.

Bunlar LEVH-İ Mahfuz'da yazılı olan ve o karanlığın içinde ışıyan (yani Hızır'a gösterilen, okutturulan) bölümlerdir. Hızır Levhi Mahfuz'un tek tanığı ve okuyanıdır. O gelecekte 350 yıl sonra kadar vefat ettiğinde, görevi YAHYA alacak ve o da GÖRECEKTİR (Daha önce hiç görmedi).

Ali İmran 81: Ve unutma ki Allah, peygamberlerden mîsaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan ve hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini doğrulayıcı bir resul geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik." dediler. "O halde tanık olun, sizinle beraber ben de tanıklardanım." dedi.
Ali İmran 187: Allah, kendilerine kitap verilenlerden şu yolda mîsak almıştı: "Onu insanlara mutlaka açık-seçik bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız." Ama onlar Kitap'ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar. Ne kötü şey satın alıyorlar!

Dikkatle okuyunuz. Tüm peygamberler (Cin, insan ve melek) 228 bin peygamber... hepsini topluyor Rabb’imiz... Buna Resulullah da dahil. Çünkü Resulullah da KİTAP ve HİKMET aldı. Yani efendimiz de o 228 bin içinde... Ama biri yukarıda ÜSTTE: Onun adı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz!

Misak elçisidir. Allah ŞAHİT olun dedi. Kime? Misak elçisine! Ve de Allah da şahit oldu. Allah KENDİ ŞEHADETİ için, HIZIR dışında diğer tüm peygamberlere bir peygamber tayin etti. Ona "Allah gibi diri anlamında YAHYA" dedi.

Hızır'ın görevi bitince, o katta (Levh'de) YAHYA peygamber KESİNTİSİZ görevine devam edecektir. Yahya ve İsa'nın (Ayrıca elbette Zekeriya ve Meryem'in) kıssalarını anlatmıştık değil mi? Bu dörtgen çok önemlidir. Bunlar HURİ (İmran) ailesindendirler. Ayrı bir peygamber kategorisidirler. Yahya bunun için KİTAP almamıştır. Ama ANA KİTABA şahit olmak sözü almıştır ki tüm kitaplar Levh-i Mahfuzdan indirilir. Yahya da bir anlamda kitaplar kitabını okuyacak olan bir RESUL'dür. Kendisi kitap indirmemiştir ama, tüm kitapların indiği yerin TANIĞI'dır. Hem de Allah adına vekalet almış bir tanıktır.


“Mensuh - Nesuh” Yukarı

Bakara 106: Biz bir ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz. Allah'in her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?

Tüm kitaplar zamanla bozulmuştur. Tahrif olmuştur, sonraki kitap onu tashih etmiştir. Bu komedi her kitap ve suhuf için (mushafların tamamı için) süregelmiştir. Allah'ımızın orijinal ayetleri bozulmuştur. Ta ki EN SON KİTAP olan Kur'an'a kadar. Artık tashih edilecek yeni bir kitap ve tashihat yapacak elçi gelmeyeceğine göre, Kur'an SONSUZA KADAR korunmak durumundadır. Ama her zaman olduğu gibi mezheb dayatmalarıyla ve Kur'an'a alternatif kitap olan Şeytan hadisleriyle bu böyle devam edeCEK idi. Yani balık baştan kokmuştu. Allah'ımız nasıl ki Yusuf 111'de HADİSLERİ gizlice haber vermişse, aynı şey bu ayette de geçerli.

Bir kere komedi şu: Her mezhebde DEĞİŞİK mensuh-nesih var. Sayısal olarak farklı: Hanefilikte 29, Şafiilikte 40 küsur gibi... Yani canı isteyen alıp, bir ayeti diğeriyle ortadan kaldırabiliyordu.. Mesela KEÇİ recm ayetini yiyerek (Hanbeliliğe göre) zina edenlerin taşlanması ayetini NESHETMİŞTİ. Bu bir komedidir. Kur'an eksilebiliyor ve/veya mensuh-nesih olarak ÇOĞALTILABİLİYORDU. Tam bir karamizah!

Ayette diyor ki; "Allah bir ayetin yerine bir diğerini getirip koymazsa, o ayetin hükmü değişmez". Yani önce ALLAH'ımızın bir ayeti kaldırmak için AYET GETİRMESİ gerekir. Allah diyor ki "BEN HİÇ BİR AYET GETİRMEDİM" Kur'an indirdiğim gibi aynıdır! (Ancak doğa sistemlerinde mesela ölçülerde, örneğin çekim sabitinde veya zaman tensorunda uzayıp-kısalma olur. Bunlar dışında konuşacağız). Allah ÖLÇÜ'ler üzerine nekire koymuştur. (İbrahim atamız zamanında ay, 7 x 4 değil tam 31 günde peryodunu dolduruyordu) Ama tahkim edilmiş ayetlerin hiçbirinde ASLA ve asla NESH (edilen ve yerine getirilen) hiçbir şey yoktur. Öyle olsaydı,

1. Kur'an eksik-fazla ve tastamam kaos doğardı.
2. Allah'ımızın "Deneyip, yanılması ya da unutması gibi" bir iftira doğardı.


“Resulullah’ın Hanifliği” Yukarı

Mesela diyor ki Allah Resulullah'a, "SEN de ATAN İbrahim gibi HANİF dininden OL!” Dikkat burada SEN diyor ve Resulullah'a hitab ediyor ama, İBRAHİM'İN HANİF DİNİ asıl olan!

Nahl 123. Daha sonra sana şunu vahyettik: Bir hanîf olarak İbrahim'in milletine uy! O, müşriklerden değildi.

Resulullah'ın HANİF olup olmadığını tartışmaya açar bu ayet! Çünkü İSLAMİYET gelmiş... Yani SON NOKTA konmuş... Ama Allah'ımız son noktayı KOYMUYOR. Müslümanlığı aş (geç), ATAN İBRAHİM'in dininden ol, Hanif-protestan ol" diyor. İslamiyetle YETİNDİRMİYOR! İslamiyet yani RESULULLAH'a gelen DİN SON DİN DEĞİL, dikkat ediniz, unutulmuş/ileride hatırlatılacak ASIL DİNDEN söz ediliyor.

Resul acaba bu ayete rağmen hanif olmadı mı? Bu sorunun yanıtı "Makamı Mahmudiye" şifresinde... Böyle bir ayet var: BELKİ'li bir ayet! (Umulur ki diye...).

İsra 79. Yalnızca sana mahsus olarak, gecenin bir kısmında, o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol. Böylece Rabb’inin seni Makam-ı Mahmudiye’ye ulaştırması umulur.

HAMD makamı!
Vakıa Suresin’de Cennet iki bölümlüdür: SİDRETÜL MÜNTEHA'daki Cennet ve bunun üstündeki NAİM (Sabıkun) Cennet’i, ya da Mukarrebun=ARŞ'a yaklaştırılıp komşu edilen ÜST Cennet. Çünkü Sidre, Tüm mekanların bittiği (varlık mekanda yaşar) bir yerdir. Bir nokta içinde yaşayamazsınız! En boy yükseklik gerekir! Bunun üzerindeki Cennet (Naim) ise ARŞ'a komşudur. Burada Makamı İbrahim vardır ve Allah dostunu EN yakın noktaya koymuştur. Ama Sidre'deki mekanın bittiği Cennet’in doruğu yani yukarı çıkabilen tek KAPI ise MAKAMI MAHMUD (Ham Makamı)dır. OLA ki/Olasılıkla/Muhtemelen/Umulur ki/ sen bu MAKAMI MAHMUD'a gidip, bir YUKARI çıkabilirsin... Ayet bunu ima ediyor.

Ben Resulullah'ı "Elçiler arasında üstünlük yok derken" veya "Misak elçisi DEĞİLDİR” derken, veya HANİFler için tescil edilmemiştir derken ALÇALTMIYORUM! Tam tersine Allah'tan sonra efendimize EMANET hissediyorum kendimi... Ben kendi fikirlerimi değil AYETLERİ yazdım. İşte siz de yazdınız ve okudunuz. Yani SAÇMALAMADIM! Ayeti AYNEN yazdım.

Resulullah efendimiz HANİF olsaydı/kesinlik kazansaydı "Ala" (Umulur ki, ola ki) diye muğlak bir nekire konmazdı. Yani sen HANİFSİN denirdi ve nokta konurdu. En azından SON AYETTE bunu yazar ve Allah Kur'an'ı bitirirdi. Şimdi son ayeti yazalım. Orada HANİF kelimesi yok, "İSLAM" kelimesi/Müslümanlık dini var (son ayet, Maide-3 içindedir).

Maide 3: Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim.

Bakınız Resulullah'a söylenen son söz: İçinde HANİF yok İSLAM var! Tıpkı Ali İmran 102 gibi.

Ali İmran 102: Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkup gerektiği gibi sakının ve kesinlikle Müslüman olarak can verin!

İman edenlerin dini İSLAMDIR ama iki kez iman edenlerin dini?

“Ya Eyyühelleziyne Amenu Amenu billah!" ne demek? Dikkat edin iki kez “Amenu Amenu” diyorum. İki kez iman! Ve “İkra bismi rabbike”... İkra ayetini hatırlayınız. İki kere OKU'mak var.

Alak Suresi:
1. Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2. İnsanı, embriyodan/ilişip yapışan bir sudan/sevgi ve ilgiden/husumetten yarattı.
3. Oku! Rabbin Ekrem'dir/en büyük cömertliğin sahibidir.

OKU en baştadır. Ve üçüncü ayetin başındaki OKU da ikinin en sonundadır. OKU .....OKU iki kere yazılmıştır. Parantez aç-kapa misali.. İkra EN baştaki kelimedir (Arapçası İkra=OKU!). “Oku ismiyle Rabb’inin ki seni bir alaktan yarattı. OKU!”. Bu ayet bir kerede iki vahy halinde böyle indi, ve dizilişte 3. ayetin başına yerleştirildi. Oysa orada anlatılan “OKU...OKU” iki kez oku idi.

Kur'an'ı da İKİ KEZ okumalıyız. Müfessirler YAZAR'lar ama bir de görünmeyen yazma biçimi vardır, onu yazamazlar. İnsanın sol eli (Meş'eme=Cehennem) sağ eli (Meymene) vardır. BİR DE ÜÇÜNCÜ ELİ VARDIR! Rabbim Ankebut Suresi’nde Resulullah'a "SAĞ ELİNLE YAZMAMIŞTIN" derken, Cehennem >>>TEK EL, CENNET ayrıca iki el (Meymene eli ve Naim eli), bunları da görmek gerekir.

Yani OKU/OKU
YAZ/YAZ
SELAM/SELAM
İMAN/İMAN

Ankebut 48: Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı bâtıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı.

Resulullah ümmiydi. İki elini kullanıyor, ÜÇÜNCÜSÜNÜ kullanamıyordu. Tıpkı, ÜÇÜNCÜ GÖZ gibi.. Ayetler bizlere el ediyor, eğer anlayabilirsek...


“Namaz” Yukarı

Bugünkü namazdan nasıl bir feyiz aldım. Onu yazmamı ister misiniz?
Vusta >>>MİLAT demek, birşeyi ortadan ikiye kırmak. Yani MÖ, MS gibi (İÖ, İS veya...). VÖ (Vustadan önce) Vustadan sonra >>> VS.

Ben bu ikincisine niyetlendim. Bu ikindi değil, ikinci (“Tarafeyn en nehar” ve “etrafen en nehar”) Bu cem falan da değil.

VS'ye “Euzübesmele”yle niyet ettim, “Allahuekber” dedim. Sonra Fatiha'yı okudum. Tekbir ile eğilip, yaşıma göre ya da hasta-halsiz olduğuma göre 1-3-5-7 gibi “Subhane rabbiyel azim” dedim. Tekbir ile secde ettim (devamını biliyorsunuz). Sonra oturuşta "Ekmeltü...” ayetini okudum. İki yanıma dönüp sadece SELAM SELAM diye namazdan çıktım. Kişisel dualarımı yaptım. (KİŞİSEL DEĞİLDİ HEPSİ SİZİNLE İLGİLİYDİ). Namaz içinde değil ama bu bölümde çok çok AMİN dedim.

Bu namazın şekli gibi. Ama ben NE HİSSETTİM? Bunu anlatabilir miyim? Eğer sıkılmazsanız.

Ben bir cemaattim. Cemaatin imamıydım. Cemaat sonsuza uzanan bir perspektif gibiydi. Aklım arkadaydı. Aklımı arkadan kurtardım: Bir de baktım ki, önümde BİR İMAM VAR! İnanılmaz bir şey ama, DOSDOĞRU. Allah’ıma yemin ederim ki bir İMAM VARDI! Beli anormal bükülebiliyordu. Sanki karnı yokmuş gibi... Sanki karnı yoktu. Karnı ona engel teşkil etmiyordu. Rahatlıkla rüku ediyordu. "NEDEN?" dedim. "Çünkü sen ARKANDAKİ cemaatle ilgiliydin" artık sen imam olamazdın! Eyvah dedim... Ve bu mesajı yazmalıydım.

Allahaşkına iki rekatçık namazınızda ALLAH'tan, o önünde eğildiğinizden başka hiçbir şeyle ama hiçbirşeyle meşgul olmayın. Hiçbirşeyi düşünmeyin! Hiçbirşey zihninizde olmasın! Halının desenleri... Abdestin ıslaklığı... Veya sineğin size konması... Allahaşkına, sadece Allah'a kilitlenin!

La Mavcude İlla HU!
LA İLAHE İLLALLAH

Allah'tan başka hiç bir şey (halı, sinek, ıslaklık) yoktur! Size bir tek şey verebilirim! O ESNADA AĞLIYORSANIZ, işte ona izin var. Yarım damla gözyaşı-ki Allah korkusundan kaynaklanıyorsa- CEHENNEM’İ söndürür. Big Bang'i durdurur! Savulsun Cehennem! Ağlayarak geliyorum! Kork benden Cehennem. Ben senden değil; Sadece ALLAH'ımdan korkarım. Ben o'na müttekiyim! O'ndan başka pervam yoktur! Ayağım yerde/dünyadayım. Klavye önümde, AMA DÜNYA ile birlikte KORKU EVRENİNDEYİM! Kutsal korku=İtteka, SEN GÖRMEDİĞİM ALLAH'IMIN TEK GÖLGESİSİN!

Allah'tan korkun! Hakkıyla Allah'tan korkun. O gölgenin adı İTTEKA! İTTEKA! Bunları hissettim!

Her namaz sizler için de bir DİZİ film olmalı. Hepsi ayrı bir konu olmalı. Her biri ayrı ürpertmeli. Ayrı ayrı huşu almalıyız. Şu namazın Hakkını verelim HANİFLER! Şu namazın hakkını verelim hanifler, çünkü AHIRETTE, Cehennemde ve CENNET'te NAMAZ YOK, namaz HARAM olacak! Sadece bu dünyaya ait ise bu NAMAZ/Allah ile rabıtayı ikame etmek! Artık onu bir daha ebediyen göremeyeceksiniz demektir. O halde kılın bu namazı hanifcandaşlarım. Öyle kılın ki, İbrahim atam bile kıskançlıktan çatlasın! En vecidli namazlar sizin olsun.

Namaz dinin direğidir. Namaz bütün kötülüklerden alıkor, ıslah eder. Ve Namazın kendisi size şöyle der: "Beni ikame eden Allah'ın kulu, beni ZORA bindirmediğin, kolayına geleni okuduğun için ben sana teşekkür ederim. Beni sevdirdin, nefret ettirmedin. Bana Kur'an dışı hiç bir şey-amin-bile eklemedin." Ben senin Allah ile rabıtanın TEK YÖNTEMİYDİM. Beni ihya ettin, hakkını verdin"

İşte namaz konuştu! Allah her namazınızı böyle MURABBIT/direk ilişkili kılsın. Namazı kılmak araçtır; AMAÇ ALLAH ile rabıtadır. Allah ile sürekli raptiye olunuz candaşlar.


“Hadisler” Yukarı

Türksün ve Kur’an’ı Arapça okursan ANLAMAN mümkün değil. Birileri çevirirse (ki garanti mezhebçi, tarikatçıdır) O AT gözlüğüyle okursun. Hani demin demiştik-daha önce de anlatmıştık, Yusuf 111. Diyor ki "... Kur'an yalan söz değildir" gibi... Oysa burada sadece DEĞİLDİR doğru. Kalan kocaman yalan!

Yusuf 111: ... Bu Kur'an, uydurulacak bir HADİS değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir.

Bir kere yalanı Kezzab kelimesinden hatırlayın (Tekzib etmek, Kezzib = Yalancı). Ama ayet diyor ki: "Yüftera = İFTİRA ve söz de kocaman bir ÇEVİRİ yalanı.

Orada Allah'ın sözü >>> Kelamullah'dır, Vahy'dir. Yazan ne? HADİS >>> UYDURULAN SÖZ.

Ayet aslında ne diyor? "Kur'an sizin İFTİRANIZ OLAN HADİSLERDEN soyutlanmıştır!" Kur'an indiğinde HADİSLER bile yoktu! 220 yıl sonra kaleme alınan iftira/yüftera kul sözleri (Hadis) idiler. Kur'an bunu bile önceden HABER veriyordu. Bu mübarek dinin HADİSLER ile rezil edileceğini ÖNCEDEN haber veriyordu. Kur'an'dan başka mucize mi arıyorlar?

Bir daha yazdım ki, Kur'an'ı nasıl anladığımıza bakalım diye... MİSAK peygamberi? "Efendim bu Resulullah'ın ta kendisidir" Hoppala! Resulullah'ın da İÇLERİNDE olduğunu ve bir ÜST RESUL'e misak verdiğini yazıyor ayet! Veya: "Sen HANİF OL, sakın MÜŞRİKLERDEN OLMA!" Resulullah'ın MÜŞRİK olması sadece MÜSLİM kalmasıyla mümkündür. HANİF bunu AŞAR! Onun için ayette: "Sen HANİF OL" diyor! Değil mi?

Geri Dön     Yukarı