078 - 7 Nisan 2002 Pazar

Selam ve Selam Hanifcandaşlar, sevgililer, değerliler,


“Hanif İslam” Yukarı

Nesli tükenmiş bir topluluğuz biz. Ama yakında göreCEKler kimin soyunun kuruduğunu... Kimin KISIR olduğunu... Resulullah'a da öyle demişlerdi. Ve zaten kızından gelen soyunu da YEZİD kuruttu. Filistin katliamından önce Kerbela! Bizim gibi Muaviyecilerin "Katliamdan söz etmeye hiç bir HAKLARI" yok. Cafer, Abidin, Hüseyin, Hasan mezarlarından fırlarlar .. Mezarlarında rahat bırakalım onları...

İnsanlar dünyada da üç sınıftır:

1. Cehennem milleti
2. Her çağın ve dinin müslüman ve sabiileri
3. İbrahim milletinin Hanifleri...

Bu dünya için de geçerlidir... Ve de Ali İmran 104 SIRF SİZLER İÇİNDİR. Sadece HANİF Müslümanlar için... Hadis ve Hafif Müslümanlardan AYRILMALARI, ayrı durmaları için Allah AYET indirmiştir özel olarak... Sayımız az da olsa ÖZ'dür. Mehdi'nin askeri HANİFLERDİR. Aynı Hanifler Mehdi'den sonra MESİH'in de askeri olacaklar. Ve Şehidlik bitmez bir müessesesedir. Hep işaretli MELEK gibi asker olacaklar... Allah o şehidlere BİZLERİ de dahil etsin. Uzun yıllar ötesinde de kendisine kulluk etmemize izin versin ve geleceği bu doğrultuda inşaa etsin.


“Zaman Gezmenleri” Yukarı

Allah'a kulluk etmek için BİR ÖMÜR yetmez. Kimilerimizin ömrünü uzatır da bir kaç ömür yapar ve bizler de kulluğa doymayız. Çünkü BERZAH'dan dönüş yoktur... Ama Berzah'a kadar bir kaç ömür mümkündür ve bunun asla reenkarnasyon ile ilgisi yoktur. Reenkarnasyon yeniden bedenlenmedir ve başka bir cinsiyet-ırk vb. ile olduğu varsayılan bir Hindi-CİN safsatasıdır.

Kur'an'da reenkarnasyon için sadece "Mahşerde topluca diriliş" var... Yani öyle ÖZEL olarak, bitki, hayvan, insan olarak bin kere Dünya’ya geleceğimize inanmayınız. Ömrün uzamasını biraz olsun Tarık Suresi’nde inceledik. Biliyoruz ki, "Zaman-Arka-Gezmeni" iki kez doğar. Zamanda ileri gezmen için bu ÖZEL ŞART yoktur... Yani bulunduğunuz şimdiki oda ışık hızıyla hızlansaydı, siz yaşça aynı kalırdınız (Bıraktıklarınız hızla yaşlanırdı). Ama zamanda geriye giden o çok özel kişiler için bulundukları oda aynı kalmaz, "Oda da gençleşir, yeni yapılmış, sonra hiç yapılmamış (Henüz inşaa edilmemiş) olur”... Ta ki, "Omurga-Kaburga" KEHF'ine girene kadar. Sonra YENİDEN ve YİNE doğum olayı başlar...

Bu Yuşa'nın da öyküsüydü: Kötü Yuşa yerine iyisi geldi. Kimi Zaman Arka Gezmeni "Gelecekte" Hristiyan iken, gelir bu yaşamında Müslüman olur. Yani gelecekte öğrenemediği Müslümanlığı, GEÇMİŞTEKİ ikinci fırsatında yakalar. Bu Yuşa'nın da öyküsüdür.

Ve bir de Jana'nın öyküsü var. Gelecekteki su katılmamış, müthiş bir Hanife. Muhteşem Müslime ve Müminedir. Ama geçmişte YENİDEN doğduğunda bir Brezilyalı Hristiyan ailenin Hristiyan dindarı ve fotomodel olacak kadar da herşeyden habersizidir. Fakat günün birinde Milatyumlar içinde Hristiyan olmadığını anlayıverir ve HANİF Müslüman olduğunu kavrar... Ailesi bu "Anlamsız yeni durumu için" onu reddeder. "Bizim kız bir felç geçirdi, beynini yedi, Müslüman Hanif diye bir laflar sayıklıyor, namaz kılıyor... Hayatında hiç tanımadığı Stephen W. Hawking ile yaşıt ve dost olduğunu söylüyor".

Brezilya'dan rapor alır: "Akıl hastasıdır". Akıl hastalarının ise velayeti ailesine verilir. Anne ölü, baba üvey... Babanın bu malda gözü var. Fellik fellik Jana'yı arar ki, hayatı boyunca tımarhanede tutsun ve nemasını mirasını yesin... Ve Jana saklanır. Kredi kartını kullansa hemen tesbit edilecek (ayrıca ABD'de doğduğu için bu ülkenin yurttaşı ki kredi kartı kovalanıyor, izleniyor).

Hawking'e "Psikiyatrlar" soruyorlar: "Böyle bir genç kız var tanıyor musunuz?". Yanıt: "Hayır, saçmalamış, benimle nasıl yaşıt olurmuş?". Öyle demek zorunda... Ha-vet'ten başka çare var mı? Passenger ile Messenger'in birbiriyle görüşmesi sakıncalı. Bu da Jana'nın öyküsü... Çifte yaşam... Ama bu devirde götürün psikiyatra, "Multy-Personality" diyecek, kişiliğinin bölündüğünü ve mutlaka psişik terapi/tedavi görmesi gerektiğini söyleyecektir ki normali bu. Bu da miras-kondu üvey babanın ekmeğine yağ sürecek... Hz. Meryem kadar yetenekli bir genç kız ebedi tımarhaneye sokulacak...

Jana kadar benim de işim zor... Neleri yönetiyorum şu halime bakın... Beni geleCEK'te anlayacaklar... Şimdi "Saçmalıyor" denecektir. Celebral Palsy için aperey doğrudur ve sadece Jana içindir. Hawking için de dünyada eşi ve benzeri olmayan bir bilgisayar özel olarak yapılmıştır. Tekerlekli sandalyede GINGER gibi her vücut hareketini hisseden ve oryante eden bir bilgisayar... Ginger ise onun yan bir ürünüdür. Ginger'i izlemeye devam...

Nörolojide ve nöroşürurjide yeni ufuklar için "ZAG gezmenlerini" izleyiniz. Fizik ilmini öğrenen=Gelecekteki dininin de Hanif İslam olduğunu öğrenendir. 70 cm yukarıda 300 yıl ötesinin bilgisi vardır. Jana bir mankenden öte olduğunu öğrendi böylece... 70 cm (uzay yüksekliği) ve 300 yıl (Zaman boyutu). İşte bu da Kehf'in uzay-zamanı. 70 cm. de bir Mir'ac (yükseliş) olabiliyor... Bilmem anlatabildim mi?

Bir Hovercraft düşünün: Altında birbuçuk metre kadar bir HAVA YASTAĞI var ve onun üzerinde (deniz üzerinde değil) UÇAK mekanizmasıyla hareket ediyor. İşte ışıkhızı duvarında ise 70 cm. böyle bir HAVA YASTIĞI etkisi yapıyor. 70 cm ile 14 yıl=1 yıl BİRBİRİYLE aynı formülden çıkan iki sonuçtur.


“Ruhban Sınıfı İmamlar” Yukarı

Kur'an bize yeter. Kur'an ZATEN mucizedir ve bize ayrınlandırılmış o Kelamullah Kur'an mucizesi yeter... Beni bilgilendiren de odur. O tek kitap. O kitabı BİLENLER, misallerini çözenler, kendilerine gıcık olup, kendileriyle dalga geçen (ama asla karşısındakiyle geçmeyen) melamimeşreb kişilerdir. Allah'ımızın buyurduğu gibi: "Biz Saidi Nursi'yi de , Mehmet Kutlullar'ı da severiz. Ama onlar bizi sevmezler, münafık ve kindar düşmanlarımızdır. Yine de severiz. Olsun varsın... Onlarla çok omuz omuza namaz kıldık...

Bizim İMAMLARIMIZA ve müezzinlerimize duyduğumuz saygı eşittir. Ehli Kitab dindarların, papazlarına ve zangoçlarına duyduğu saygıdır. Haniflik bunun karşısına çıkmıştır. Artık İMAM gibi güzel bir kelimeyi İslam rahipleri için kullanmayalım. Çünkü namaz kıldıran bizler de imamız. Ama PARALI asker gibi PARALI imamlara imam demiyelim, RAHİP diyelim, Ruhban diyelim...

Ne kadar alınırlarsa da... Rahipler PARA alır, ücret ister, bağış ister, Cennet'in anahtarını ve tapusu satar... Parayı bastıran Cennet'e gider (Paralı askerlik gibi, paran varsa kısa süreli askerlik yaparsın. Ya da paran varsa Sigorta hastanesinde ölmezsin, gider De Bakey'e ameliyat olursun ABD'de)...

Rahiplerimizi sevdik saydık... Onlar bizi hiç sevmedi... Misyonerlerimizi de sevdik (Şeyhler, Tarikat ileri gelenleri, Tasavvuf şairi olan Arifler) ama bizi sevmediler. "Hans Ajandır" demelerine rağmen... Benim Malatyalı bir Ermeni olduğumu ve Amerikan vatandaşı olduğumu söylemelerine rağmen... Tek terslik "Onların bizi sevmememesi idi galiba". Yoksa biz sevgide kusur etmedik.

Benim adım Hoca Efendi Finans değil. Benim adım Hansbank. Allah'a ödünç ve borç verenler bankası. Bizim tek müşterimiz Allah'tır, Allah'a kredi veririz. Kur'an ayetleri öyle söylüyor. “Allah'a borç veriniz” diyor. "Cebine indirir zındıklar" diyor bize Allah'ımız... Bordrolu imamlar da ZINDIK'tır. Alsın parasını, gitsin başka işte çalışıp oradan geçinsin ama bir yetime bıraksın o maaşını olduğu gibi...

Ayet diyor ki, "Onlar hayır yapmaz, sadece altın-gümüş para biriktirirler". Bunlar Papa-Vatikan değil; BİZİM Müslümanlardan söz ediyor ayet. Ve bugüne kadar bir tek imamın (akrabası dışında) birine hatta kendi camisine "Bir milyon lira " verdiğini görmedim. Gören varsa lütfen bana o kişiyi bildirsin. Mutlaka o kişi HANİFTİR, aramıza alalım hemen...

Ve aramıza asla bir imam gelemeyecek... Paranın gözü kör olsun. Eminim ki "İmam olmasaydı" koşa koşa gelenler olacaktı... Yani DİNDAR dinden uzaklaşan anlamına geliyor ardık.


“Okumak - İlim Yapmak” Yukarı

Kur'an'ın her ayetinin her kelimesi DÜŞÜNDÜRÜCÜR. Kur'an sayesinde öğreniyoruz hep BİRLİKTE BİZLER... Ve akıl en büyük nimettir. Allah'ı tanıyan para-kozmik olguya akıl denir. Aklın görevi BİLİM yaparak KAYNAĞINA rücu etmek, yani ALLAH'ı bilmekten ibaret olan TEK GÖREV=KULLUK. Aklın görevi ALLAH'ı "Oku" maktır. Bilgisayar da CD'yi, disketi okumuyor mu? Akıl=Bilgisayar ise, okunan CD = BİLİM'dir.

Mesela Danimarka... Hiç bir sömürgesi yok. Ama Tycho Brahe'den başlayarak, kuantum kurucusu Niels Bohr'a kadar sayısız bilim adamı ve hatta Türkolog yetiştirdi. Ama hiç sömürmedi...

Bugün Danimarka'da 40 bin türk kolonisi var. Ama 60 bin "Müslüman özbe öz Danimarkalı" var... İşte buyrun hesap ortada... 15 bin kadarı "Gelin ya da güveyi" olduğu için din değiştirmiş, 43 bin tanesi ise "CANI istemiş" Müslüman olmuş. 2000 kadarı ise "Uyuşturucu bağımlılığından kurtulmak için Müslüman olmuş". Az şeyler mi bunlar? 4 buçuk milyon nüfuslu bir ülkede? Tam 8 tane TÜRKOLOG yetiştirmiş Danimarka... Ortaçağdan beri yetiştirdiği bilim adamları ise yüzlerce...

Şu anda bile kullandığım bir aksamın adı Örstedt.Danca denen ve İngilizce'nin ANGLO'cası olan dili konuşur. Norman dil ailesindendir. İsveççe ve Norveççe konuşanlar kendi dillerini konuştukları halde birbirlerini direkt anlarlar (Azeri-Türk gibi). Ve Köbenhavn dünyanın EN MÜREFFEH kentidir. Bu bir rekordur (Bir o kadar da pahalı. Ama pahalılığın nedeni çok yüksek ÜCRET maaş verilmesi). Danimarka'da, iki aylık miktarı biriktirirseniz, Türkiye’de yarım yıl "iyi düzeyde" tatil yaparsınız.

Danimarka'da son okuma yazma bilmeyen 150 yıl önce Dagmar Larssen diye bir kadındı. Danimarka’nın yüz karası sayılıyordu. Öldüğü gün milli bayram gibi SEVİNDİLER Danimarkalılar... Biz de İnşaallah 2099'da okuma yazma oranını %100 yaparız.

Danimarka'nın tek kaynağı balıkçılık-hayvancılık. Bir otomobil markası yoktur. Sanayii ve tarımı atbaşı götürür. HİÇBİR KAYNAĞI yoktur. Madeni yoktur, ekecek iyi bir iklimi yoktur. Yeraltı serveti hiç arama... Acaba "Bir kavim kendini düzeltmezse...." ayeti sırrı mı bu?

Rehavet başka, "MESKENET DAMGASI" başka... Biz miskinlik ile damgalıyız. Akdeniz ikliminden dolayı değil, "Askeri" millet olduğumuzdan da değil ama "Ekonomi bilmeyen ve hiper enflasyon şampiyonu olarak Dünya’yı kendimize güldüren tek ülke olarak, biz "MESMENET" damgasını yemişiz.


“Türklerin Genleri” Yukarı

Türklerin sanıldığı gibi bir gen haritası yoktur. Çünkü ırk olarak, Yakudistan buzullarından Basra körfezine kadar değişik iklimlerde yaşayan Türkler, ayrıca ırk olarak RESESİF olduklarından baskın bir gen haritası veremezler (Mesela Moğol verir: Gözleri çekik, rengi çok sarı, elmacık kemikleri çıkık, saçı dik ve kalın-kısa-siyah... Gözleri kesinlikle siyah ve sakalsızdır). Ama Türk'ün gen haritasını çıkaramazsın. Çekiniktir ve dominantlara kolay yenilir.

Bunun nedeni üç kıtaya yayılacak bir devletin zenciler gibi TEK TİP, tek RENK olmaması içindir. Gidersin sancak iline, Deliormana, Dobruca'ya... Sarışın açık renk gözlü FİN'li tipinde Türkler var... Gelirsin Akdeniz'e bir İtalyan ve Arap'tan ayırdedilemez Türk var. Azerbaycan ve Orta Aanadolu aynıdır. Türkmenistan'ın yarısından çoğu ise çekik gözlüdür (Moğol dominantına yenilmişlerdir). Kazaklar doğrudan Cengiz Han'ın soyu ile Kırgızların karışımıdır. Tatarlar ise bambaşka...

Yani bizden bir gen haritası çıksa bile, İspanyol-Libya-Güney Fransa'lı dan hiç bir farkı yoktur ve çıkmayacaktır. Bizden ÜÇ KITAYA yayılmak için "RESESİF=Tebasına benzeyeCEK bir ilahi seçim var. Yani biz biraz Hitit, biraz Frigyalı, Lidyalıyız. Zaten Selçuklu beylikleri ise ÇAKIR (Kumral, kızıl) Türk boylarının temsilcileriydiler. Kuman'ların ve Saka boylarının sapsarı Türkler olduğu, hele Sibirya’ya adını veren Sapar (Sabır, Siber) Türklerinin saç renklerinin altın renkli olduğu söylenmiş ve yazılmıştır. Kumanlar’da en yaygın göz rengi mavi ve yeşil (siyah göz çok makbulmüş). Zaten Kumanlar bugün Güney Bulgarları (Bulgarlar), Kuzey Bulgarları (Çuvaşlar) ve Macarlar (Macarların 7 kabilesinden ikisi Magyarorszag diğer 5 kabile Kuman). Bunların sarışınlıklarını da açıklıyor böylece...

Bence Kumanlardan birer ırk-gen haritası çıkarılmalı. Göz ve tüy renginin oluşumunda Pigment denen boya maddesinin dezoksidasyonu gerekmektedir. Dis-oxidation ne kadar saflüşorse, o kadar renk açılır (Ten de sedeften artık pembeye ve saç rengi ise platine doğru ) açılır. Tam bir dezoksidasyon ise Albino denen bir tür yaratır. Bunun tersine oksitlendikçe, saç, ten ve göz rengi siyahlaşır (Oksitlenen pigmentlerdir).


“Kızılderililer” Yukarı

Geronimo Apachilerin asi lideriydi. Kuçi denen büyük şef barışçıydı ama, Geronimo değildi. Meksika'ya göç etti ve orayı karıştırdı. İyi de etmiş! Kuçi asimile oldu ve ABD’deki 500 bin adet Kızılderili içinde tutuldu. Oysa Meksika'nın tamamı Metinzo yani Kızılderili melezidir. Kızılderililer kendilerini korumuşlardır. Peru, Bolivya, Uruguay, ekvador, bunların tamamı KIZILDERİLİ cumhuriyetleridir.

Beyaz adam onlara hep acı verdi. O da tepelere çekildi. "Biz zenci değiliz ki beyaz adam bizi köle etsin, köle olacağımıza ölürüz!". Tam bağımsızlık deklarasyonudur bu! Hayatınız için tırmanın tepelere. Biz de Western ve Country filmlerinde tersini gördük. Kovboylar ve süvariler onları öldürdükçe biz filmlerde alkışlardık. Hele Kinowa'nın saç derisini yüzmeleri bana çok koymuştu... Adam ne kadar intikam alsa o kadar mutlu oluyordum. John Wayne çok miktarda katletti. Ve bozuk silah satarak katlettirdiler. İki el ateş eden uzun namlulular üçüncüde adamların yüzlerine patlıyordu. Beyazlar daima bir öndeydiler. Silahları iyiydi. İyi silahlar "Uyanan" kızılderililere satılınca, bu kez bir adım öne geçmek için "Mitralyöz ve top" beyazlara SATILDI (Çifte ticaret Yahudiler tarafından yapıldı).

Ya ateş suyu Whiskey... İçinde resmen toksin vardı. Arsenik konuyordu. Ucuz diye satın alıyorlardı ve savaşamıyorlardı. İshal, sarılık vb. olmuşlardı Pawnee'ler. Pueblo Kızılderililerini ise resmen bedava ateş suyuyla yok ettiler. Sayısız kadın dul ve savunmasız kaldı ve onları da "sermaye" olarak toplayıp, "Beyaz adama" cariye yaptılar.

Colorado Canyon'dan başlayarak kızılderili mezarlarında inanılmaz şaman fakat pozitif bilim var. Kızılderili mezarları ve takvimleri Gregoryen'e bile taş çıkartır. Maya ve İnka takvimleri tam 365 gün altı saate yakın ve saniyesine kadar doğru... Gregoryen takvimine göre ise 363 gün idi... Araplarda ise 351 gündü, Cahiliye Dönemi’nde 336 gün, Resulullah döneminde ise tam 354 gün (28 x 12).


“19 Kodu” Yukarı

19 RAKİM'dir... Ya Kehf? Yirmiye kadar saymasını bilmeyenler Kehf'i nereden bilecek, Kur'an'ı nereden bilecek? Adam tutturmuş, "Kur'an'ın ilk ayeti İKRA değil, BESMELE'dir” diye... Fatiha 7 ayettir diye... Yani şöyle olmuş: Resulullah mağarada iken Cebrail gelmiş ve "Bismillahirrahmanirrahim" demiş. "Elhamdülillahi Rabbil Alemin" demiş. Oku/İkra, Kalem vb. dememiş. Kur'an şimdi DİZİLDİĞİ GİBİ inmiş, çarpıtan BENMİŞİM. Aklınızı karıştırıyormuşum.

Malum yanıtları verdim: Hz. Süleyman'ın ağzındaki besmele YENİ değildir. Namaz-Oruç-Hac-Zekat ve Tevhid YENİ değildir. Fatiha 6 ayettir ve beşinci sure olarak indirilmiştir. Üstelik İKİ bölümlüdür. Araya bir de EBİ LEHEB diye çok uzun bir sure inmiştir... Sayın bakın bunlar da 19... İlk inen 5 ayet (Alak) sayın bakın 19. Görüyor musunuz: 19'da ve onun Kur'an üzerindeki DOĞRULUĞUNU ben zaten kabul ediyorum.


“Messenger” Yukarı

Bugün mazbut bir gündü, Jana yoktu. Hatta mazbut haftaydı, mrs.cp de yoktu bu hafta... Jana "Beyin eksersizleri" yapıyor ona dokunmamalıyım. O isterse arasın. Tek koltuk değneği var. Öteki ayağı ve vücudu çok iyi, yarım felçli. Hızla iyileşti. Bir zaman gezmeninin Şi'ra=Şuuruna yeniden kavuşmasındaki çifte yaşamı gerçekten çok zor, düşmanıma bile tavsiye etmem. Yani öyle birine bir kaç düzine psikiyatr gerekli. Mağara'dan (Hi'ra) çıkıyor ve bilinçleniyorsunuz (Şi'ra). Sonra “İkra“diye başlıyor serüveniniz...


“Şükretmek - Zannetmek” Yukarı

Allah'ımıza mütteki olarak kulluk borcumuzu mükemmellikle ödemeliyiz. O ödenmez ama neyse ki Rabb’imiz, "Çok az bir şükür" ile yetiniyor da, onun için ödeyebiliriz diye gözüme kestirdim. "Ne kadar da az şükrediyorsunuz" ayeti aslında bu biçimde değil, "Az da olsa şükredin" anlamında. Arapçanın doğasıdır bu. Mesela "Zann günahların bir bölümüdür" diye tercüme ediyoruz ya da "Kısmi günahtır" diye... Aslında Zann tüm günahları tetikleyen mekanizmadır. Yani büyük günahlar ZANN ile başlar:

Ateist'in ZANN'ına göre "Allah yoktur". Ehli kitabın ZANNINA göre "Allah baba, İsa oğul". Süfyanizm de öyle... Mezheb>>>ZEHAB>>>ZANN...

Geri Dön     Yukarı