037 - 26 Aralık 2001 Çarşamba

Selam vesselam sevgideğer Hanifler. Allah ilmimizi artırsın.
Bismillahirrahmanirrahim


"Kafirun Suresi ve Ali İmran Suresi’nin Müslümanlara Hitabı" Yukarı

Kafirun Suresi:

1. De ki: Ey nankör kafirler!
2. Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize.
3. Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime.
4. Kul değilim sizin taptığınıza.
5. Ve ibadet edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime.
6. Sizin dininiz size, benim dinim bana.

Ayet “Siz” diye hitap ediyor ve siz diye devam ediyor. “SİZİN dininiz SİZE”, ama dikkat “BENİM DİNİM BANA” dedirdiyor Resulullah'a... Arapçanın gelişine gramerine, oradaki meramın akışına tek bir istisna var: Bizim dinimiz bize değil! Benim DİNİM BANA... Bu inceliği fark ettiniz mi? Oysa benim dinim BİZE demeliydi... (Bu incelik Türkçe mealden pek anlaşılmasa da Arapça bilenler demek istediğimi hemen anlamışlardır). Bu demektir ki, "Ne kadar Müslüman varsa o kadar da islam DİN'i vardır”... Bir tek ve bir tek BİZİM DİNİMİZ BİZE diyecek bir topluluk vardır: Onlar bir istisnadır... Bir millettir, İbrahim'in milletidir...

Hanif atbaşı-yarışmadan-yardımlaşarak bir rally gibi paylaşarak gider... Hanifler zaten ÖNE geçmişlerdir. (Mukarrebun öne geçmek demektir). Hanifler arasında ASLA daha da öne geçeceğim savaşı yoktur. Benim bilgim sizindir. Kazancım da sizindir. Hans Aiberg de sizindir... Doğru hedefi gösterirken "Önde" değil, en gerideyim, orayı işaret ediyorum ve "Ta orada mukarebun hedefte buluşalım". Uzak bir hedef gösterirken en önünüzde değil en gerinizdeyim. Bir hanif tüm hanifler adına rahatlıkla "BİZİM dinimiz de BİZE" diyebilir, Allah ruhsat vermiştir. Ama bir Hanif Müslümanlar adına bunu söyleyemez. Herkesin dini kendinedir...

Sonu "un" ile biten sureler Müslümanları eleştiren surelerdir. Maun'u hatırlayacaksınız... Bir daha yazmam gereksiz... Maun kendi dinini Hadisler ile yalanlayan, yetimin başını okşamayan, kıldığı namazdan haberi olmayan vb.dir. Yani Müslümanlara indirilmiş bir suredir. Hedef olarak Müslümanlar yergi görmektedir. Bu türlü surelerin en başındaki de Kafirun suresidir.

Bize "Kafirler=Ecnebiler" diye yutturuldu. KAFİRUN da MÜSLÜMANLARA indirlmiştir. İşin talihsiz yanı şu: Müslümanlardan BİR GRUP KAFİR olarak nitelendiriliyor. Onun karşısındakilere "De ki ey Kafirler..." diye bir hitap tarzı getirilmiş... "Ben sizin taptığınıza tapmam siz de benim taptığıma...". Oysa iki taraf da bir tek ALLAH'a inanıyor... Sonra da diyor ki: "SİZİN dininiz SİZE, benim dinim de bana...” (Bizim dinimiz de bize olmalıydı).

DİN KİŞİSELDİR. ALLAH ile KULU arasındadır. Ali İmran 116'dan 120 arasındaki ayetleri anımsadınız mı? Orada da MÜSLÜMANLAR arası bir SAVAŞ, bir SİNİR HARBİ YAZILIYDI... Hatırlarsanız... Allah'ın Kafir diye niteledikleri, yani Kafirun suresinin muhatapları Hristiyan ya da Yahudiler değil (Kur'an onlar için Ehli Kitab Kafir diyor). Bu kafirler BİZİM YERLİ KAFİRLER.

Ali İmran:

116. Küfre sapanlara gelince, onların malları da çocukları da kendilerine Allah'a karşı bir yarar asla sağlamayacaktır. Ateşin dostlarıdır onlar. Sürekli kalacaklardır onun içinde.
117. Bu dünya hayatında harcamakta olduklarının durumu, bir rüzgâr örneğine benzer: Onda kavurucu bir soğuk vardır. Öz benliklerine zulmetmiş bir toplululuğun ekinine değmiş de onu mahvetmiştir. Allah onlara zulmetmedi, onlar kendilerine zulmediyorlardı.
118. Ey iman sahipleri! Kendi dışınızdakilerden bir kimseyi sırdaş edinmeyin. Sizi sarpa sardırıp perişan etmekten çekinmezler. Size sıkıntı verecek şeyi pek severler. Ağızlarından nefret ve öfke taşmaktadır. Göğüslerinin saklamakta olduğu ise daha büyüktür. Eğer aklınızı işletirseniz Allah size ayetlerini açık-seçik göstermiştir.
119. Siz öyle kişilersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Ve Kitap'ın tümüne inanırsınız. Onlar ise sizinle karşılaştıklarında "İnandık!" derler; başbaşa kaldıklarında size öfkelerinden parmak uçlarını ısırırlar. De ki onlara: "Öfkenizle geberin!" Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilmektedir.
120. Size bir iyilik dokunsa bu onları rahatsız eder. Size bir kötülük dokunsa bununla sevinir, ferahlarlar. Eğer sabreder, sakınır/korunursanız onların tuzakları size hiçbir şekilde zarar veremez. Allah Muhît'tir, yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır.

Kafirun suresindeki KAFİRLER=Ali İmran 116-120'deki KAFİRLER ve de MAUN/Münafıkun vb. deki BİZİM yerli kafirler... Onların bizim hakkımızdaki tarifleri 118-120 arasında verilmiştir.

O bizim çevremizdeki tüm Müslümanlardır... Tanımıda şöyle: "Ağızlarından nefret ve öfke taşmaktadır. Göğüslerinin saklamakta olduğu ise daha büyüktür." ve bize yapmamız gereken de şöyle anlatılmış: "De ki onlara: "Öfkenizle geberin!" Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilmektedir. ". Ya da Deki onlara "Ey kafirler SİZİN DİNİNİZ SİZE benim dinim bana”. Aynı yere geliyor...

Arapçaya hakim birilerine o sureyi gösterin, o da bir DEĞİŞİKLİK farkedecektir. Türkçe mealden bunu anlayamıyoruz ama, Arapça'da mesela şöyle denmiş oluyor: "BİZ size geliyorUM", geliyoruz değil: “Geliyorum”, ama özne BİZ. Bilmem anlatabildim mi?

Hiç tahmin ediyormuydunuz, Kafirun suresinin ne Mekkeli müşriklere ne de Ehli Kitab kafirlere gelmediğini.... MEKKE'nin tamamı Müslüman olduktan yıllar sonra geliyor... Üstelik artık o bölgede Yahudi ve Nasrani de kalmıyor (kaçıyorlar). Bu KAFİRLER kimdir acaba?

Ali İmran suresi bir Kategori suresidir. Onun içinde 104-110-114 gibi 116 ve 100 gibi Masonlaşmışlar. Ali İmran suresi 7-14 ayetleri üzerine kuruludur.

Ali İmran 7. Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.

Yani herkesin bildiği Muhkem ayetlere bir örnek: Yalan söylemeyin, Domuz eti yemeyin gibi... Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Teşbihlidir... Bunlar iki bölümlüdür:

1. Asal olanlar: Bir örnek Kehf suresinde allah Resulüne "Sen bunun ardına düşme..." diye çıkışıyor (Ashabı Kehf'in sayılarının tartışılmasına kızıyor Allah). Bu Asal Müteşabih ayetleri muğlak olarak dini sömürenler daima kullanmışlardır. Bunlar ile insanlar imtihan olur (fitne). Örneğin 19 fitnesi gibi (Müddesir suresini anımsayınız. 19 ASAL sayısının insanların nasıl başını yediğini ve Sekar'a yolladığını hatırlayınız). Müteşabih ayetlerin ASAL olanının ikincisi ise MİSAL'dir.
2. Misal: Bunlar da müteşabih'tir. Ama orada MİSAL verildiği anda TOP ALLAH'ın El-Alim isminden. Kullarından Alim olanlara ikram ediliyor... Hatırlayınız bir Nur Suresi 35’i nasıl açmıştık ve daha üçte birine bile gelememiştik. Yani oraya hangi kelimeyi seçip koyarsan onun yerine geçmektedir.

Ali İmran 14. Kadınlara, oğullara, altın ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma atlara, davarlara ve ekinlere tutkunlukların sevgisi, insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm bunlar geçici-iğreti hayatın nimetidir. Allah'a gelince, varılacak yerin en güzeli onun yanındadır.

Dünya hayatını Allah bize kurmuştur ve ayette bize HELAL ve N İ M E T olarak bağışlamıştır. Bu bölüme dikkat ederek sakın MAL ve hobilere düşman olmayınız. Dünya hayatı bir süs ve NİMET'tir, Allah nimetidir. Çalışmak farzdır, karşılığını almak da kutsal emek gereği helaldir. Miras bırakmak da helaldir. Nikah da helaldir, çocuk sahibi olmak da helaldir. Bunlara sakın küçümseyerek bakmayın . Ayetin söylemek istediği bu bölümler değil. Bu konu çok uzun olacak, burayı başka bir güne erteleyelim ve gelelim 28. ayete...

Ali İmran 28. Müminler, müminleri bırakıp da küfre sapanları gönül dostu edinmesinler. Kim bunu yaparsa Allah'la ilişiği kesilir. Ancak bir sakınma ile onlardan korunmanız müstesna. Allah sizi kendisinden sakınmaya çağırır. Ve dönüş yalnız Allah'adır.

Bu ayette bir önceki ayetin HELALLERİ içinden karapara olarak kaçırılmış. Bir önceki ayette, bizim YEŞİL sermaye dediğimiz (mesela Petrol dolarının devrim ihracı için kullanılması,örgütlerin büyük uyuşturucu parası, "Beyaz kadın satarak fuhuştan CİHAT için silah satın almaları vb. İşte bunlar "Altın ve gümüş biriktirme hem de yığmaca biriktiren İslami paradır. Altın ve gümüşü biriktirmeye en layık olanlar da malumunuz imam ve şeyhlerdir. Onlar bir Cihad çağrısı yaptılar mı artık koşarak gideriz. Böyle alıştırmışlar bizi.

Cihat lafını duyunca Müslüman, Kadın satarak, bundan elde ettiği parayı, Cihat bağışı olarak gönderen de suçludur. "Gayeye gitmek için her yol mübahtır” diyor. Aman yarabbi...

Onların dini ona BENİM HANİFLİĞİM BANA. Biz onları da severiz. Ama onlar bizi sevmezlerse NE YAPALIM şimdi? Bu işin milliyetçilik ile ilgisi yok artık... Bu işlerde bir tuhaflık var. Allah yolunda herşey mübah, bu ne menem bir anlayış? Oysa biz yıllardır hem AFGAN mücahidi ÇOK SEVDİK. Hem Filistinli Fedayiin'i çok sevdik ama gelin görün ki onlar bizi HİÇ sevmediler. Kâfirlerden gelebilecek bir tehlike, yani bizim çok SEVDİĞİMİZ Müslümanlardan. De ki "Ey Kafirler ! ben sizin taptığınıza tapmam, sizde benim taptığama....". Bilmem anlatabildim mi?

Avurpa birliğine girince AVRUPALI Ehli Kitab kafirden değil İÇİMİZDEKİ çok sevdiğimiz KAFİRLERDEN korkun Hanifcanlar.


"Nur Suresi" Yukarı

Allah göklerin (Melek) ve Yerin (Süflilerin Şeytan) Nuru'dur. Elektrik de öyle değil miydi: Faz ve toprak demiştik... İnsanı iyiye ve kötüye ayartan da bir çift meleğimiz ile özel şeytanımızdır. Şeytanı Cinlerden ayrı kılan yani hayalet nötrino/vesvese akımı gibi tutan ise "Onun nurudur"...

Onun nurunun misali: İçinde Sakıb (Sevakib, yıldızların güneşşlerin FUZYON enerji dönüşümü ve reaktörü) diye ayet devam etmekte. Atom reaktörleri kapalıdır (Fission=Çekirdek bölünmesi), ama hidrojen reaktörleri fusionik'tir. Yani tamamen tehlikesizdir ve CAM içinde tutulabilir TOKAMAK denen enerji santralleridir. O fanus göbeğinde H reaksiyonu olmaktadır... Yani H santralleri tamamen tehlikesizdir. Bir evin bahçesine monte edilebilir. saydam olduğundan içi görülebilir. Yakıtı sadece SU'dur, radyoaktif değildir. (Radyasyon kaçağı yoktur). Es kaza olsa bile (Sabotaj gibi), kozmik primerler sözünü ettiğim Fanus'a (silindirdir) çarpar ve geri dönerek oradan dışarı çıkamadığı gibi , reaktörün kalbini de otomatikman söndürür.

H Reaktörleri en fazla bir Tuvalet kabini büyüklüğünde olacaktır. Her yerleşim birimine , çiftliklere, okullara KENDİNE yeterli enerji üretecektir. Eli kulağında on yıl içinde bu geliyor. On yıl diyorum ama illa ki Askeri kanat bunu 20 yıl "DEVLET SIRRI" diye alıkoyar. Amaç sır falan değildir. Eldeki eski teknolojilerin satılması için dünya patronları ile işbirliği yapmaktadır. Depoda kalan mallar ve yedek parçalar bitince bu kez, "Müjde müjde her eve bir kat kaloriferi kazanı kadar küçük olup sığabilen Hidrojen Reaktörü yapıldı. diyecekler. Enerji ise maliyet olarak sıfırlanacak...

O da NUR 35 inci ayetten... Yani aynı kategoriden. O Cifir çizimlerinde bir şekil vardı, SANDIK gibi hatırladınız mı? Hani Arş'ın 4 direğinden oluşturulmuş ve metal (Simya) kökenli bir sandık. O sandık Tabutüssekine=Sakin duran SANDIK tır. Sakin çünkü: Hidrojen reaktörü, yani su ile çalışan, radyasyon içermeyen H santrali... Yeter ki O santralin her hangi bir yerine dokunup da deşarjı yüklenmeyin. O sandık SAKİN olarak mesela evinizin bahçesinde durmaktadır. Cifir çizimlerinde bu da vardı:

Sandığın bir direği bakır, ötekisi demir, diğeri yarı yarıya altın-gümüş (Soymetal çubuğu) ve asıl işlevi yüklenen de dördüncü direk/çubuk kurşun ve hemen bitişindeki radyoaktif kurşun=Uranyum.

Ayetleri anımsayalım: Thule Quarneyn in Yecüc-Mecüc’e karşı yaptığı savunma kalkanında kullandığı enerji... Zülkarneyn demişti ki:

"Bana D E M İ R kütleleri getirin"... "Sonra onun üzerini B A K I R ile kapladı". Reaktör yapılmaya başlanmıştı. Bunlardan SİMYA (Atomfiziğinde kimya=Simyadır. Uranyum iki ayrı elemente bölünür) yoluyla yarısı ALTIN yarısı GÜMÜŞ üçüncü bir çubuk elde etti. Sonra da "Onu körükletti"Kurşun-Uranyum çubuğu oluştu... Arş'ın dört direğinin CİFİR MİSALLERİDİR bunlar... Tabutüssekine ...

Gelelim Nuh'un gemisinin tandırına, Tennur'a... O sandığın altında bu dört dikey direğe YATAY olarak karşı gelen bir de EN ALTTA KAPAK var. Kapağın bir yatay çubuğu Cıva (Bu aslında termostatik görevi yapmaktadır), ötekisi de Sitanni (Kalay). Onun da görevi "Ara eriyici"dir. Orada bir sandık ve altında BELİRLİ bir uzaklıkta KAPAĞI durmaktadır (Zigzag arşının olduğu son katman).

Daha önce de Yahudi kralı Talut'a Allah tarafından bu Tabutüssekine denen reaktör yapılmıştı zaten. Nuh'un gemisini hareket ettiren Tennur da oydu. Bu düzeni o matematiksel verilerle yapabilen birisi sandığı ve kapağını "Nötron tepkimesine meydan vermeyecek uzaklıkta tutarak, kritik kütle hesabını iyice ayarlamak şartıyla Çelik-Bakır-Soymetal halitası ve Radyoaktif kurşun kullanarak, bunu da Yatay polarize ederek biri tam sıvı (Cıva) ötekisi yarı sıvı (Sitanni=Kalay ama Sitanno olan değil Sitanni olan kalay elementi), sonra daha zor sıvılaşan kurşun ve tepkime başlıyor. Kurşun tüm radyasyonu emiyor (canım kurşun ne kadar da fedakar), soy elementler de oksitlenmeyi reddediyor. Demir ve Bakır elektrolize giriyor.

Cifir çizimleri bir yana bunların tümü yine Nur-35'inci ayette vardı. Elektroliz de buna dahil ve tüm galvanometreler. Şeytan-Melek ikilemi de aynı ayetteki 49 anlamdanrbiri olarak bize göz atıyor. Bir H reaktörü kendiliğinden kozmikprimer üretir. Bunlara biz Hyperon Kur'an da ise Şıhab (Şahab) denmekte. Allah semavi müekkellerin ve süfli müvekkillerin (toprak ve fazın) NURU'dur. Ayetleri izleyiniz göreceksiniz ki Şeytan ve meleklerin işleyiş mekanizması Nur-35. ayette belirecektir.

Şu anda mırır yiyorum (Konserve). Evet şu anda baby corn denen bir MISIR yiyorum. Nur-35'e uyarlayalım... Evet MISIR yediğim için Mısır'ı Nur-35. ayete uygulayacağım:

Ayıklanmış Mısır Maserasyona (Kükürt di oksit tanklarına) konarak kabukları şişirilme yöntemiyle ayrıltılır. Sonra da SİLİNDİR ve üzerinde CAM LUMBOZLARI olan bir VAKUM tankına konur. Orada ne olur biliyor musunuz? Dünyalar tatlısı GLİKOZ. Ondan bir kısmı NİŞASTA ve Modifiye nişasta (Tutkal için) Dekstroz. Artan her yerinden bir şey (Protain grizi, Yağlı kek denen hayvan yemleri) ve glikozun yakılması dolayısıyla KARAMEL yani meşrubat tatlandırıcısı (Mısır soya sosu ya da pekmezi gibi).

Bütün bunlar dışında bir şey daha vardır. Diğer işlemler yatay iken bu anlatacağım işlem DİKEY'dir... Mısırözü yağı... Tüm bitkisel yağlar ve Zeytin de buna dahil TEK BİR STANDART'tır. Kuzey-Güney yönünde Kontüne edilerek BİTKİSEY YAĞ elde edilir. Bitkisel yağ ve hayvansal yağ farkı çok önemlidir. Pamuk bitkidir ve pamuklu dokuma başka; Hayvan yapağısı olan YÜN ile yapılmış triko başka başka şeylerdir. Biri yazlık biri kışlıktır. Biri bitki (pamuk) diğeri hayvansal üründür (Yün). Bitkisel ve Hayvansal YAĞLAR da çok farklıdır. Yünlü ve pamuklu kadar farklı Yaz-kış.

Eğer Nur-35.ayetin içine dalarsanız "Anlatıklarımın" tümünü RAFİNE aşamasına kadar bulacaksınız. Mısır yediğim için MISIR'dan söz ettik, bir rastlantı... Mesela gofret de yiyebilirdim, ya da kaşar peyniri.

Ali İmran 49. Onu Beniisrail'e şöyle konuşan bir resul yapacak: "Şu bir gerçek ki, ben size Rabb’inizden bir mucize getirdim: Ben, çamurdan, kuş görünümünde bir şey yapar, ona üflerim de Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ben, körü ve abraşı iyileştirir, ölüleri Allah'ın izniyle diriltirim. Evlerinizde yemekte ve biriktirmekte olduklarınızı size haber veririm. Eğer inananlarsanız, bunda sizin için tam bir mucize vardır".
Ali İmran 50. "Tevrat'tan önümde bulunanı doğrulayıcıyım. Size haram kılınmış olanın bir kısmını size helal yapacağım. Rabbinizden bir mucize getirdim size. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin."

Burada "AHİT SANDIĞI" olayının Kur'an tarafından DOĞRULANMASI=Tabutüssekine olayını ayırabilirsiniz. Ahit sandığı=Tabutüssekine Ya da Arşi el maleh. Bunun yabancı dillerdeki karşığılığını duyan var mı? İbraniceydi... Arş aynı bildiğimiz Arş, El Maleh =Arş taşıyıcı melek. Dört direk, dört taşıyıcı. Evet onlardan biri Michael=Mikail. "Archie" Angel =ARŞ TAŞAYICI MELEK. Bizde bunlar KARİB ya da Mukarreb meleklerdir. Tevrat'ı tasdik ediyor Kur'an... Çünkü Archie (Arş ) melekleri gibi Karib=Kerrubi (Qerruby, Queruby, Qerubie, Qeruby).

Görüyorsunuz ki ayette bildirildiği gibi: "Tevrat'tan önümde bulunanı doğrulayıcıyım" demektedir. Bu bakımdan müteşabih ayetlere her önüne gelen girmemeli atlamamalı yoksa Tevrat içinde kaybolur ve yoldan çıkar. O Müteşabihler içinde misaller vardır (Tabutüssekine gibi). Onu sadece alimler Anlar ve açıklar ve Tevrat'ın bize olan sızma teşebbüslerini engellerler... Yoksa kriptoloji içinde kaybolur ve "Bilmediğin şeyin ardına düşme. Bundan göz ve ayak sorumlu tutulur" ayetinin şerrine uğratılırız.

"Bilmediğin" diyor ayet... Bilinmeyeni BİLİNİR yapmak BİLEN (Alim) işidir. Yani Müteşabih ayetleri Alimler açacaktır ardından da bu mayından temizlenmiş bölgeden hepimiz gideceğiz... Orası artık selametli bir yoldur...

Hezekiel bu dört direk ve altında tekerleklerden oluşmuş Archangel taşıtı olan kerrubileri çok iyi anlatıyor Tevrat'ta. Hezekiel'den bazı bölümler:

"Ve baktım, ve işte, şimalden buran yeli, durmadan ateş saçan büyük bir bulut geliyordu, çevresinde parıltı, ve ortasında, sanki ateş ortasında ışıldayan maden.Ve onun ortasında dört canlı mahluk benzeri çıktı.Ve görünüşü şöyle idi: onlarda insan benzeyişi vardı; ve her birinin dört yüzü vardı, ve onlardan her birinin dört kanadı vardı.Ve ayakları doğru ayaklardı. Ve ayaklarının tabanı buzağı ayağının tabanı gibi idi, ve tunç gibi parıldamakta idiler. Ben canlı mahluklara bakarken, işte, canlı mahlukların yanında, onların her dört yüzü için, yerde bir tekerlek vardı. Tekerleklerin ve yapılarının görünüşü gök zümrüt gibi idi; ve dördünün benzeyişi birdi. Ve görünüşleri ve yapıları sanki tekerlek içinde tekerlek. Yürüdükleri zaman dört yanlarına da gidiyorlardı. Dönmeyerek yürüyorlardı. Tekerlek çemberleri ise, yüksekti, ve korkunçtu. Ve dördünün çemberleri çepeçevre gözlerle dolu idi. Ve canlı mahlukların başları üzerinde gök kubbesi benzeyişi, korkunç billur gibi, yukarıdan başları üzerine yayılmıştı. Ve kubbe altında kanatları birbirine doğru dümdüzdü.Ve herbirinin bedenlerini bu yandan örten ve iki kanadı, ve o bir yandan örten iki kanadı vardı ve yürüdükleri zaman kanatlarının gürültüsünü işittim.”

Bunların adının Kerrubi olduğu da yazılı bu baplarda. Çünkü Kur'an bu Tevrat'ı TASDİK ediyor! Yani bu kısımlarını Kur'an ONAYLIYOR!!!! Bunlar Kerrubi’ler (Arapçası Karibun/Mukarrebun). 4 insansı 4 yüzü var dört kanadı var "Tunç gibi parıldamakta", onların her dört yüzü için, “yerde bir tekerlek, tekerleklerin ve yapılarının görünüşü gök zümrüt gibi idi” (Kur'an'da İNCİ TANESİ" diye anlatılıyor). Burada da KRİSTAL zümrüt olarak yer alıyor.

Şimalden buran yeli =Kuzey kutbu akı yoğunluğu ya da gerilim farkının sıçraması. Durmadan ateş saçan büyük bir bulut =Katod ışınları, elektron bulutu. Çevresinde parıltı, ve ortasında, sanki ateş ortasında ışıldayan maden. Nur-35 iyice meydana çıkmaya başladı değil mi? Ne doğuda ne batıda yetişen zeytin ağacı örneği.

“Ve onun ortasında dört canlı mahluk benzeri çıktı”. Dört canlının dört yüzü var ve DÖRT yönü işaret ediyor ama bize gerekli olan "Kuzeyden gelen ve güneye akan" yön. Doğu ve batıdan olmayan yön... Kuzeyden güneye elektron bulutu olarak akan... “Dördünün benzeyişi birdi ve görünüşleri ve yapıları sanki tekerlek içinde tekerlek.Yürüdükleri zaman dört yanlarına da gidiyorlardı. Dönmeyerek yürüyorlardı ve dördünün çemberleri çepeçevre gözlerle dolu idi” (UFO'ların 6 ya da 8 lumbozu vardır). “Ve canlı mahlukların başları üzerinde gök kubbesi benzeyişi, korkunç billur gibi, yukarıdan başları üzerine yayılmıştı”. Daha fazla UFO olmaya başladı ve özellikle Nur-35'deki ve Tarık suresindeki PARLAYAN YILDIZ/İNCİ Züccac=Kristal (Burada Zümrüt diye verilmiş).

Şimdi de anımsamak için Nur-35'i yazalım:

Nur 35: Allah göklerin ve yerin Nur'udur. O'nun nuru, içinde ışık bulunn bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır; bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara misaller verir. O, herseyi bilir.

“İçinde ışık bulunn bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır” (Orada inci değil kristal=Züccac diyor).

“Bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda bulunan”. Ne doğuda ne batıda Kuzeyde mesela... Kuzeyden gelen elektron bulutu gibi.

“Bereketli zeytin ağacından yakılır”= Zeytun ARTI /ZAİD idi anımsayınız.

“Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak!”

Nur-35'in kardeşi olan Tarık Suresi’nin ilk üç ayetini yazalım:

1. Andolsun o göğe ve Tarık'a
2. Tarık'ın ne olduğunu idrak edeceksiniz.
3. Karanlıkta tekbaşına parlayandır o...

Nur suresi ne diyordu: Parlayan, ışığıyla karanlığı delen yıldızdır o. Demek ki Nur-35 aynı zamanda bir UFO MODELLEMESİDİR .

Allah göklerin (Projektörle aydınlatılan) ve yerin (Resmi bulunan) nurudur (Nur=E=hV yani h planck sabiti, V dalga boyu olan IŞIK FOTONU). O'nun nurunun MİSALİ icinde isik bulunan bir Sakıb (karanlığı delen) gibidir.

Etherodynamics=Takyondinamiği, meleklerin (takyon eksikütleli ve eksi kartezyan koordinatları olan canlıların içinde hareket ettiği ortam sonsuzda-bir yani sıfıra eşdeğer olan "Külli Şey'in= E S İ R” takyonların hareket ettiği bir ortamdır. Esir'i asla hissetmeyeceğiz. Çünkü, sonsuda-bir Külli Şey'in= SIFIRDIR. Sıfır hissedilmez... Bilim de hissetmeyecek ve bulamayacak. Ancak ve ancak onu ölüm ile birlikte yeşil, mavi mor gibi soğuk renkler olarak PK sisteminden olmak üzere ESP gözümüzle, üçüncü gözümüzle göreceğiz... Göreceğiz ama Esir'i değil IŞIMASINI göreceğiz.

E=hV normal ışıktır. Bu ışığı bir zümrüt, yakut kristali veya kuartz Ruby taşıyla E=2hv yaptığınızda onun adı ayetteki gibi: Nur ustune nurdur. Yani iki kez hV'dir... Yani Laser'dir... Yani Hologram'ın anahtarıdır. Nur-35'deki düzeneğe bakarsanız, bir LASER donanımını hem de Laser (Faser ve Taser topları dahil) bir Cam tüp içinde üretilmekte ve ışığı yönlendirilmektedir.

“O'nun nuru, içinde ışık bulunn bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır”.

Normal ışık konisi her yöne parlarken LASER haline getirilip tek dalga boyunda tutulduğunda kohorent olduğundan bir tek NOKTA atışı yapar. Laser pointerleri, şu kırmızı ışıklı Laser maskotlarını mutlaka görmüşsünüzdür. Kilometrelerce ileri gider ve dağılmaz ve bir tek NOKTAYI işaretler. Sadece orası IŞIK OLARAK parlar. Hele Laserin bu ışığı bir an gözünüze tutulsa İNCİ GİBİ gözünüzün içinin parladığını hissedersiniz (Bunu denerken dikket! Laser göz retinasının hücrelerini öldürücü etkisi vardır).

“Allah insanlara misaller verir. O, herseyi bilir“. Burada ayrıca Laser de anlatılmaktadır. Mısır bile anlatıllmaktadır. Zorlayarak benzetmiyoruz. O ÖYLEDİR... O ayetler bunun için gönderilmiştir.

FM telsiz radyo yayını bir tür LASER sayılabilir ama KURYE (Carrier) dalgası LASER olursa, o zaman tek bir hedefe optik olarak gidebilir ve istasyonlar da bir frekansın ondalığının noktasal olarak binlere bölünebilir. Çünkü "Onun nurunun M İ S A L İ” ... Burada bir kez MİSAL diyor, “Allah insanlara misaller verir. O, herseyi bilir”. Aynı ayette İKİNCİ kez de MİSAL'den söz ediyor. Böylece 7 x 7 =49 anlamı var demektir...


"Selam ve Selam" Yukarı

"Oku rabbinin adıyla........Oku insana kalemle yazmayı öğretti..." derken İKİ KEZ OKU var... "İKİ KEZ İMAN var ". İKİ KEZ SELAM VAR. Selamün Aleyküm derken, Aleyküm=Senin üzerine kelimesi SIRADAN bir kelimedir ama SELAM ise KUTSALDIR ve Barış demektir. O halde Selamün Aleyküm'den Selam kalsın, aleyküm yerine ve Selam deyin. Selam ves Selam olsun. Allah bunu bize yakıştırıyor. Üzerine kelimesi yerine bir daha BARIŞ denecek yani Selam ve Selam. Zor ama dilinizi alıştırmaya bakınız. Belki tabular böyle minicik nüanslardan başlayarak yıkılacak, kimbilir! Bilmeyenler için söylüyorum, İslamiyette Selam Vakıa 26 ALLAH tarafından TAVSİYE edilmiştir. Bu tavsiye CENNET malıdır. Cennet üstü Cennet malıdır.

Vakıa:

25. Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.
26. Söylenen, yalnızca "selâm, selâm" dır.

Evet 26. ayetin Arapçası şu "Selam vesselam". Aleyküm Selam'ı bırakmalıyız. Bir edattır "Üzerine, sana" kelimesi gibi. Zamir/Edat/Zarf vb. bunlar kutsal değildir, atılabilir. SELAM=Barış/İslam kutsaldır atılamaz. O halde atılabilirin yerine BİR DAHA SELAM'ı ekleyelim. Atmak işi BEYNİMİZDEN atmak olmalı aynı zamanda...

Selamün aleyküm diyene selam vesselam deyiniz. Siz ona selam vereceksiniz, "Selam ves selam" deyiniz, sorarsa şöyle açıklayınız "Sana zahmet olmasın diye bir de senin yerine SELAM dedim... Selamına selam dedim". Bunu esselamün aleyküm ve... demek ise Ayette şöyle nitelendirilmiş: Boş bir söz ve günaha sokan bir laf yalnızca "selâm, selâm".

Önce beynimizden atmalıyız. Çıkarıp atmalıyız ve o iki ayeti anımsamalıyız. O iki ayet Cennet üstü Cennet (Sabıkur ve Mukarrebun) İÇİN GEÇERLİDİR. Cennet'in üstündeki başka bir Cennet için, Arş'ın altındaki Süper CENNET için geçerlidir. Orada boş söz yok (Altta var). Orada karşınızdaki adına da kendinize selam veriyorsunuz (Alttaki Cennette ise Esselamü aleyküm ve Rahmetullahi ve Bereketühi dedikten sonra hal-hatır sorarak ve protokolle "BOŞ SÖZLER" olarak uzattıkça uzatıyorsunuz... Buradan götürdüğünüz tüm alışkanlıklarınız ve son nefese kadar olan bilginiz ve de saplantılarınız, inatlarınız, dayatma ve diretmeleriniz, nefsinizin ıslah olamayan kişisel projeksiyonlarını da ORTADAKİ CENNETE taşıyorsunuz...

Geri Dön     Yukarı