Chat n°
249 - Tarih: 31 ağustos 2004
Not-1:
<> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir,
sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir.
[] ile başlayan satırlar ve [ ] arasındaki kesimler yine
sayın Aiberg'e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.
Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem
konularının yıllar sonra değişmiş
olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken
karşılaşacağınız her türlü sorunu/hatayı vb.
info@aiberg.com adresine
bildirebilirsiniz.
[] Kaptan msccp10SCE
nickiyle bağlandı
selam selam candaşlar.
<> selam selam
kaptanımız
<> slm slm hoşgeldiniz
<> ............. dostlardan da
selam ve selam
Hoşbuluştuk. Dostlara benden ve Allah dostundan selam ve
selam. :)
[K] buralarda mı? Yanıt alana kadar bir çay
alıyorum.
<> [K] Away
Önce onun sorusunu almam gerektiği bildirildi bana ama
kendisi burada değil kardeşimin, onu bekleriz ve soruyu
alırız. O halde sıradaki soruyu alalım izninizle.
<> Daha
önceden bir sorusu vardı kaptanım, kayıtlara bakmam gerek izin
verirseniz
(Dedem söylemişti zaten)
<> Soru:
Sebe-16 Arim seli? ve iki bahçe? tşkr
Arim selini daha önce yazmıştık. 7 anlamı var.
İki cennet (bahçe) de zaten VAMP ile WEMB kavgasından ibaret.
Cennet kelimesinin de 7 anlamı var:
Dünyadaki anlamları şöyle: "Gizli kamp" (Cen
>>> Sanskritçe hem gizlenmek hem gen demek.) Bunu mu
açıklayalım önce?
<> Ltf captan
Bizim bağ/bahçe diye çevirdiğimiz kelimenin aslı CENNET'tir, ama bu "Ekili
bahçe" demektir.
İkinci anlamı da CENAH
(yön, cephe) demektir.
Ekili bahçeyi latinceye Park, Parkur ve Cenah'ı da latinceye
Camp, campus diye çevirebiliriz. (BloCAMPark'ı
anımsayınız >>> Bizim CENAH'ın/cennetin adıdır.)
Demek ki iki (mesela askeri) KAMP
var, bunların ordugahı ve karargahı var. Ordugah hazerde
(savaşta), Karargah ise tersinde konuşlanmadır. O halde PARK ve CAMP bu iki kelimeyi karşılıyor.
(Park kelimesi türkçede ev-bark örneğindeki bark (Bahçe).
Germen dillerinde Borg, Burg, Borrough vb.)
Bunun dışına (mesela şatodan
çıktınız, surlardan dışarısı) >>>
Campus'tur.
Gelecekte bu iki kelime (Elbette Kur'andan esinlenilerek) bloCAMPARK biçiminde yer
almaktadır.
Yine Parc kelimesinin bir başka türevi de "Komşu
çiftlikler topluluğu" anlamına gelen PACT. (Akt, ahit, misak, anlaşma, ahit vb.)
İşte iki bağ (cennet/Cenah/düşman kamp -öteki
parkur vb.nin adı) Kur'an'da CENNET
diye geçer.
Cennet, basit arapçada "Bağ, bahçe" demektir. Ama
biz artık basit arapçadan çıkmak zorundayız. Bize 7 ve 49 anlamlar
(misallerin açılımı) yüklenmiş.
Yani BAĞ kelimesinin
geçtiği her ayet topluluğunda "Onlara iki bağ
sahiplerinden M İ S A L
ver" denmektedir.
Daha önce ben ARİM
selini yazmış mıydım? Sanırım
anlatmıştım. Bir link verebilir misiniz? (Vakitten kazanmak
için)
<> google'da
"aiberg arim" tarama sonucunda çıkmıyor
<> Arim seli
anlatılmıştı, ancak link veremem :(
Anladım. Ama baştan anlatmak bize zaman
kaybettirecektir. Onu hatırlayan, aklında tutan var mı içimizde?
<> son chatlerde mi idi
kaptanım?
Hayır yaz başlarındaydı. Bir daha anlatmak
demek bu geceki chat'in Arim ile bitmesi demek. Bundan kaçınıyorum.
<> Sebe
kavmini yok eden sel diye aklımızda kalmış
Arim 49 anlamlı. Deniz suyu (tuzlu) doğal gaz veya
petrol, kimya açısından >>>
Sıvılaştırılmış propan bütan ve amonyak
yağmuru; bütan, metan, sıvı hidrojen (mutlak soğuk
derecede).
Nil nehrini KANA
bulayan akıntının adı. (Musa döneminde)
Arim, içme suyunun zehirlenmesi.
Arim, sodalı göl suyu (ki içilemiyor).
Arim, balığın ve planktonların
yaşayamadığı kükürtlü lagün malzemesinin adı.
Arim, en önemlisi, Deccal'in bize "İçin" diye ikram
edeceği suyun adı, yani sud kostik ve tuzasidi.
Arim, kozmolojide "Hayat olmayan gezegenlerde"
kutupların su toplaması ve donması olayının adı.
Arim, vücudumuzdaki ağır hidrojen suyunun birikmesinin
adı (yaşlılık nedenidir).
Arim, bundan yola çıkarak, bir güneşin (bir
yıldızın) Hidrojenini bitirerek (yakıtını
tüketerek) gövdesindeki helyuma yönelmesinin adıdır. Yani o güneş
kırmızı dev olarak kendi çapının yüz çapı kadar
genişleyecek ve kızıllaşacaktır.
(Aynı olay yaşlandıkça hücrelerimizde AĞIR SU birikmesi=Helyum izotopu
birikmesi... demek ki insan da bir GÜNEŞ
gibi sonuna hazırlanıyor ve sonu aynı mekanizmadan geçiyor.)
Bana bunun 49'unu birden saydıracak mısınız?
;=)
<> soluksuz izliyoruz
<> çok kısa özetlediniz
efendim
Şimdi öncelikle Sebe suresi 16'yı yazar
mısınız?
<> Sebe/16: Ne
var ki onlar yüz çevirdiler biz de üzerlerine Arim selini gönderdik.
Onların iki bahçesini buruk yemişli acı ılgınlı
birazcık da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik
<> Sebe/16: fe
aradu fe erselna aleyhim seylel arimi ve beddelnahüm bi cenneteyhim cenneteyni
zevatey ükülin hamtıv ve esliv ve şey'im min sidrin kalıl
Arim seli işte bu tadı veriyor: Kekreli, buruk,
sodalı.
"sidrin kalıl"
"sidrin kalıl"
Az sayıda Sedir (Cedar)
Bunu bildirmesinin nedeni olayın AKDENİZ ikliminde geçtiğini gösteriyor. (Lübnan sediri
gibi Côte d'Azur sediri de var. Özellikle mezarlıklarda yetişir.)
<> Fransız Akdeniz sahil
şeridi = Côte d'Azur.
Evet, Latincesi Costa Azzura (Coast of Azyr)
Sedirin bu türü insan cesedini GÜBRE olarak kullanmaktadır. Şimdi ayette "TOPLU MEZAR" üzerinde sedirlerden
söz ediliyor.
[] http://www.photo-alsace.com/2_photo/84/img_1/n45938.jpg
Ayette üç ayrı ülkenin ismi (kriptolojik olarak)
saklanmış: Main, Sebe ve Himyer.
Main ve Himyeriler ERKEK-ERKİL;
Sebe/Saba ise Kadın erkil bir yönetim belirlemişlerdi.
Main ve Himyer >>> Ön-Asya güneyinde; Sebe ülkesi ise
tamamen akdeniz iklimine tabiydi.
Orada sözü edilen yer ŞERİA
nehri vadisidir. (Bunu Süleyman ile ilgili ayetlerden rahatlıkla
biliyorum.) Arim seli burada Lut gölünün yuttuklarını kusması
olarak algılanmalıdır. Her şey mutlaka bir şeyi
öder-dengeler. (Etki-tepki prensibi)
Sebe ülkesi Süleyman başkentinden ne kadar uzaktı?
<> Bir kuş uçuşu
İfrit diyor ki "Siz daha yerinizden doğrulmadan ben
Sebe melikesinin tahtını getiririm."
İfrit zamanda İLERİ
giderek bunu yapabilir (hızlıdır, ama zaman oku İLERİDİR)
Oysa Hızır, zaman okunu tersine çevirebiliyor (DEHR budur), hem de istediği
kadar... Mesela bunu söyleyen İfrit daha DOĞMAMIŞKEN onun gerisine gidebilir.
İfritler (Ephrates/fırat cinleri) en yavaş giden
cin topluluğudur. Bu yüzden boyları anormal uzun (devasa) görünür.
(Çünkü hareket doğrultusunda hızlanıldığında
cisimler relativite gereği boyları kısalır.)
<> Yani iddia edildiği
gibi Güney Yemen'deki Sebe şehri ile ilgisi yok. Zaten haritada Afrika'dan
Arabistan'a bir çok Sebe, Seba ve/veya SB kökünden yer adı
çıkıyor.
Evet. Şeria nehrinin oluşumu anlatılıyor. Arap
yarımadası (Asr, Hicaz, Yemen, Aden vb.) ile ilgisi yok. Lut gölü
gazabı biliyorsunuz çok daha önceydi. (İbrahim sağ idi) Süleyman
onun İsrail dalından bir torunudur.
Lut gölü dünyadaki deniz seviyesi altındaki YEGANE su haznesidir.
(Hazer'inki başka bir nedenden, onu sonra
anlatırım.)
(Hazer gölü NUH
tufanıyla oluşmuş içdenizin en büyük kalıntısıdır.
Hazer'in deniz seviyesi olan sıfır metreden alçak olmasının
nedeni "Gökyüzü suyunu tut; yeryüzü suyunu yut" ayeti emrinin bir
sonucudur. Yani Hazer'in tıpası çekilmiştir. Lut gölü ve Nuh'un
gölü Hazer İLAHİ bir
oluşumla oldurulmuşlardır. Bunun ayrıntılarını
daha sonra anlatırım.)
Gelelim Lut gölüne >>> O bir yere geçme
olayıydı. Yani ilahi gazaptı. Üç melek bunu yaptılar.
İşte ARİM anlamlarından
biri de buna dayanmaktadır. (Lut'un eşi TUZ sütununa dönmüştü ya.) Bu kristalizasyonun nedeni suyun
şok ile alınması ve geriye sadece TUZ kalmasıdır.
O halde >>>>> Lut gölü yoktu. Yani oraları
bitek iki kent idi (Sodom ve Gomorre), ikisi de yerin dibine geçtiler ve
üstlerine "Bileşik kablar yasasına göre"e deniz suyu doldu.
Lut gölü bir göl değil ÇUKURLUKTUR. (Anti Lagoon gibi) O lanetli
topraklara kimse yerleşemedi. Umacı/umay gibi -efsaneden efsaneye-
korktular. Oysa akıllı biri bunu görebilirdi: Lut gölünün kuzeyinde
mecrasını değiştirmiş bir "Doğal baraj"
olmuş nehir vardı.
Saba veya Sebeliler bu korkuyu yenip, inanılmaz bir şeyi
başardılar: Oraya yerleşmeyle kalmadılar, Şimdi
Şeria dediğimiz vadiye (Bir eşi de Ihlara vadisidir) O
mecrayı akıttılar. Tuzlu su yıkandı, toprak temizlendi.
CENNET gibi ekildi ve biçildi, çiçek
ormanlarına döndürüldü.
O sırada Davut ise
Kenan iline girmişti. (Golyath/Goliath=Calut ile
savaştığını anımsayınız)
Oğlu Süleyman da babası gibi (Davut çobandı) kral
oldu. Mirası devralınca komşu ülkelere betik-mektup gönderdi.
Bunlardan sadece birini Kur'an veriyor. (Bismillahirahmanirrahiym ile
başlayan mektup) O da SEBE
ecesine gönderilmişti.
<> Aynı yerde 1260'da
Memlük hakanı Aybars, Mekke'yi yağmalamaya giden Moğol
hakanı Hülagünün ordularını (ilk kez) yendi.
Evet. Tarihte ilk kez bir çerkez bir moğolu yenmişti,
bahsettiğin savaş bu... Aybars, moğolların "YENİLİR" olduğunu
göstermiştir dünyaya. Kimse moğolların yenileceğini
düşünmemişti o güne kadar!
Cengiz hanın tüm torunları dev bir ordu kurar ve
yürürlerdi. Kimse karşılarında duramazdı, o haşmete
boyun eğerlerdi.
Oysa Kölemenler öyle yapmadılar. O dev orduyu yendiler. (Ne
de olsa Kafkas ruhu)
Aynı şey Müslümanlara Poitiers'de olmuştu.
(Puvatye) O kente kadar herkesin ödü kopuyordu, kendi kendilerine teslim
oluyorlardı. Ama Marovenjler öyle yapmadılar, DİRENDİLER ve Arapları yendiler, böylece Frank
imparatorluğu Avrupa'nın bir numarası oldu ve kıtanın
kaderini belirledi.
Arapların yenilmesi bir kader değildi. Antrenör
yanlış taktik vermişti. (Bunu sonra anlatırım)
Tarık bin Zeyyad'ın o gemileri yakan ruhu ve şevki
sayesinde koca İber yarımadası ellerine geçmişti. Aynı
hızla Aqitanya'ya girdiler. Paris'e yöneldiler.
Napoleon ve Hitler de aynı şeyi yapacaklardı:
Kışın ortasında Moskova'ya hücum etmek gibi. Puvatye
denilen yer, Moskova gibi belalı bir yerdi. Yanlış bir
hesaptı bu...
İberik yarımadasında Pireneler'de
duracaklardı, orayı tahkim edeceklerdi. Böylece Katalonya
krallığı gibi bir fitne kalmayacaktı.
Araplar Sicilya üzerinden İtalya'ya
çıkmalıydı. Fransa yanlış bir hesap sadece... Planlar PARİS yağmalanması
üzerine kurulmuştu: Ganimet aşkı... Bir de elbette ünlü
fransız kadınlardan cariye edinme sevdası... Neyse bunları
ileride anlatırız.
Arim suyunda kalmıştık.
Nil ve Fırat-Dicle gibi iki hayat damarı sudan
başka üçüncü suyu yani ŞERİA'yı
oluşturan SEBE uygarlığıydı.
Üçüncü bir nehir oluşturmuşlardı adeta. Elbette bu hayat suyu
demekti.
Sebe (aslı Saba ama Kur'an'da Eloh-Allah gibi isimler zamanla
değişiyor.) (Şamaş ve Şems gibi)
Hep çöl çocuğu olan ve Musa zamanında 40 yıl
çöllerde kalan İbraniler, böyle bir güzel ülkeyi elde etmeyi
düşünüyorlardı. Hele ki Süleyman'ın doğasında
inanılmaz bir şatafat ve Lüks vardı. Şeria'yı almadan
duramazdı.
Çünkü Allah dostu İbrahim'in zürriyetiyle ilgili tüm
dualarını peşin kabul etmişti. Süleyman'ın zaafı
da şöhret ve zenginlikti. (Bu ayıp değil, nefsi bu yönde
mutmaindi)
Allah'tan elçilik ve dünya servetiyle, tüm mahluğu (Cin,
hayvan vb.) anlamayı, uçmayı istemişti.
İbrahim atasının duası nedeniyle, Allah da bu
isteği kabul etti. Yani Süleyman bunları İbrahim duası ile
elde etti.
Kimi de genden (Davut babası) geliyordu. (Örneğin
Krallık, peygamberlik, Rüzgara hükmetme, demiri eritme, zırh ve süs
eşyası yapma gibi şeyler babasından geliyordu.)
Sebe melikesi Belkıs'ın serüveni de Kur'an'da
anlatılır. Geleneksel olarak bir kraliçeydi. Bekardı. (Kısırdı
çünkü Huriydi) Hiç evlenmeyeceğini biliyordu. Kraliçelik kız
yeğenine geçecekti.
Belkıs için türlü iftiralar uydurulmuştu.
Uçarcasına danseden bir kraliçe olduğundan onu cinlerin
uçurduğunu sanıyorlardı. Cinlerin onu ayak bileğinden tutup
uçmasını engellediğini ileri sürüyorlardı. Kaburgadan
doğduğu için onu CİN hükümdarlarından
birinin kızı sanıyorlardı -iftira ediyorlardı-.
Bildiğiniz üzere Belkıs bu iftiralardan Süleyman
sayesinde arındı. (Havuz gibi bir su üzerinden geçirildi)
(İsterseniz bir iki örnek ayet yazalım, ben de bir hüpleyip geleyim.)
Hüptürük...
<> Bakara 249'da da suyu
içilmemesi gereken bir ırmaktan bahsediliyor, Arim örneğinde
olduğu gibi?
Evet, o su ARİM
gibiydi.
<> 27-Neml/44: Ona
denildi: "Köşke gir!" Melike onu görünce su sandı ve
baldırlarını açtı. Süleyman dedi ki: "O, cilalı
sırçadan yapılmış parlak bir avlu/zemindir." Melike
dedi: "Rabbim, doğrusu ben öz benliğime zulmetmişim.
Artık Süleyman'la birlikte, alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oluyorum."
Arapçası lütfen... Önemli çünkü ARİM suyu sandığı şey neymiş görelim.
<> Neml/44: kıyle
lehedhulis sarh* felemma raethü hasibethü lüccetev ve keşefet an sakayha*
kale innehu sarhum mümerradüm min kavarir* kalet rabbi inni zalemtü nefsi ve
eslemtü mea süleymane lillahi rabbil alemin
kıyle >>> Denildi ki
edhulu veya edhuli (DHL)
>>> Dahil ol içeri
Sarh >>>> ????
Köşk mü? (Kiosk zaten araplardan alınmış
köşk kelimesidir. Bakınız kiosk kelimesine)
<> Turkish kösk, from Persian
kushk portico. An open summerhouse or pavilion
Yani kamelya veya pengüle demek. O halde bir köşk yok
ortada...
SARH nedir
pekiyi?
<> 28/38: Fir'avn
ise dedi ki: ey millet, ben sizin için benden başka bir tanrı
bilmiyorum, haydi benim için çamura ocağı yak da ya Haman bana bir
kule yap belki Musanın tanrısına muttali' olurum, maamafih ben
onu her halde yalancılardan sanıyorum.
<> 40/36: Firavun
demişti ki: Ey Haman; bana yüksek bir kule yap. Belki o yollara
ulaşabilirim.
<> Her iki ayette de
SaRH'ı KULE olarak çevriyorlar.
Kule ve Kale de arapça. Yani Kule diye yazardı Rabbim. Sarh
diyor.
Sarh ve Züccac'ın birbirinden az bir farkı var. Sarh
>>> Porselen + porselen sırrı (aynası) demektir. Yine
topraktandır. (Cam şeffaf porselen demektir) Yani SIR'lanmış porselen...
(Keramik ham toprak, seramik bunun pişmişi, porselen ise
işlenmişi ve cilalanmışı.)
Bu yüzeydeki anlamı. Gelelim içerdiği ileri
teknolojilere...
Günümüzde en dayanıklı şey nedir? Mesela iyonosfere
giren roketlerin erimesini engelleyen şey. Traş bıçakları çelikten
yapıldığında dayanıksızdır. Yani çabuk
körelir. Jiletleri dayanıklı yapan SIR nedir? Hani ince bir tabaka halinde bir şey ile
kaplanıyor?
<> Titanyum, Borax, Krom?
<> lazer
<> DLC
<> teflin
Titan ve Bor ve de Kromajlı Nikel bunlar da roketlerin ısınmasında
dayanıklı değiller. Jiletleri dayanıklı yapan yani
defalarca kullanılmasını sağlayan teknolojinin adı PORSELEN'dir. Mutlaka bunu
duymuşsunuzdur (erkekler).
<> porselen olabilir, çünkü
porselen çeliği bile bileyebiliyor
<> seramik
Evet seramik veya SARH işte
budur. Roketler teflon ile karıştırılmış
seramikten bir burun ile atmosfere girerek 4500 ila 6000 santigrat spesifik
ısıya dayanıklı olurlar.
Daha önce 11 açı derecesiyle giriyorlardı atmosfere
ancak bu çok elim kazalara neden olabiliyordu. Günün birinde teflon ve
porselenin/seramiğin karışımının TEK güvenilir kalkan olduğu
anlaşıldı. Teflon denen harika buluş, kırılgan
porseleni boraks'tan (borazan taşından) da dayanıklı
yapmaktadır ve aşınmamaktadır.
<> Geçen yıl düşen
roket seramik çatlaklığındandı.
Evet, seramiğin içinde "PÜF" noktası denen bir şey var. O
kabarcığı almayı unutabiliyorlar.
Sözü buraya getirmemin nedeni >>>> SARH'ın ileri
anlamlarını saymaktı.
Aslında konumuz bu değil, ARİM suyu,
Kraliçeyi korkutan o efsane su.
ARİM suyu
porselen ile karışınca NE
olur! (Arim suyuna sayısız açımsama verdim, mesela Sudkostik ve
tuzruhu bile dedim.)
Cinlerle haşir neşir, hayvanlarla konuşan bir
Süleyman'ın bir de ARİM+PORSELEN
tekniği var. Planör, uçak bile yapıyordu hatırlarsanız.
Adeta geleceğin (hatta bizim bu zamanın ötesindeki geleceğin)
tekniklerine sahipti. (Örneğin daha bizler cinleri
çalıştırmayı beceremedik.) ;)
Buna rağmen cinleri bir gün göreceğiz. Bu CİNLENMİŞ olmak
değil/mecnun olmak değil. Bir kader/yazgı... Tarık
semasına çıkmak üzere hızlandığınızda
cinlerle EŞ bir hıza
geldiğinizde sizler Kappa (Kaf) bölgesine girersiniz. Eşit hızda
olan herşey birbirini görür.
Bu cinlenmek demek değildir. Cinlenmek bunun tersidir: Onlar
hızlarını düşürür ve sizinle etkileşirler. Bu
farkı ayırt ettik mi?
<> evet
(Hani demiştim ki, insanlar YAVAŞ cinler; cinler de hızlı insanlardır E=mc² uyarınca.)
Tarık yolcuları
CİNLENMEZ...
Sizi güldürecek ama, şunu söylemeliyim: İnsanlar
cinlenmez, fakat o aşamada cinler İNSANLANIR. Dolayısıyla -iyi saatte
olsunlar- birbirleriyle ÇARPIŞABİLİRLER. O zaman çok az sayıda olsa da
"UFO düşüp
mürettebatını öldürebilir".
Şimdi "Cinlenmiş" kelimesiyle
"İnsanlanmış" kelimesini ayetten aktaralım:
Bakara-102 ltf.
<> 2-Bakara/102: Tuttular
Süleyman mülküne dair Şeytanların uydurup takib etdikleri
şeylerin ardına düştüler, halbuki Süleyman küfretmedi ve lakin o
şeytanlar küfr ettiler, nasa sihir ta'lim ediyorlar ve Babilde Harut Marut
iki melek üzerine indirilen şeyleri öğretiyorlardı, halbuki o
ikisi Ğbiz ancak bir imtihan için gönderildik sakın sihir yapmayı
tecviz edib de kafir olmağ demedikçe bir kimseye öğretmezlerdi, işte
bunlardan kişi ile zevcesinin arasını ayıracak şeyler
öğreniyorlardı, fakat Allahın izni olmadıkça bununla
kimseye zarar verebilir değillerdi, kendilerine zarar verecek, menfaati
olmıyacak bir şey öğreniyorlardı, kasem olsun onu her kim
satın alsa her halde onun Ahırette bir nasibi yok, bunu muhakkak
bilmişlerdi amma canlarını sattıkları o şey ne
çirkin bir şeydi onu bilselerdi
"halbuki Süleyman küfretmedi
ve lakin o şeytanlar küfr ettiler"
"halbuki Süleyman
küfretmedi ve lakin o şeytanlar küfr ettiler"
"halbuki Süleyman
küfretmedi ve lakin o şeytanlar küfr ettiler"
Süleyman CİNLENMEDİ,
tersine CİNLER "İNSANLANDI".
Cinler (E) ile insan (m) arasında sadece C (Hannas-Nefs
hızı) ve bunun karesi (melekler gibi eksi kütle)
bağıntısı var.
Demek ki MELEK C²
olarak dışarıda tutulmuş ama CİNLER (E=Enerji) ile İNSAN
(m=Madde) arasında karesi alınmadan C (Hannas) ortak paydası
var.
Hannas'ı hatırladınız mı? (Çay
alacağım izninizle)
whoops.
Ben şeker hastası olmanın nedenini buldum:
Çayınıza şeker koymayı unutursanız, acı bir Arim
suyu gibi bir şey oluyor. Demek ki şeker hastalığı
buymuş ;)...
<> :)
<> Arim suyu konusu için 12
Ağustos 2004 tarihli chate bakabilirsiniz candaşlar.
Link için teşekkür.
<> 5 Ağustos 2004 (242)
chati: Enerji ve maddenin tüm ara fazlarına
(Gamlarına) Kur'an HANNAS
demektedir. Bunun Sanskritçesini de anımsayınız: CİNSAN veya GENNAS.
Hannas için teşekkür. NAS
suresinde geçiyor biliyorsunuz.
estaizü... "... Vesvasil HANNAS...
minel CİNneti ven NAS..." Hatırladık
mı?
<> evet
Burada kocaman bir FORMÜL
var. Onu da gördünüz mü? CİN/İNSAN=Hannas
gibi.
Ya melekler? Onlar Hannas Karesi, yani takyon... sadece KARE olarak görünüyorlar.
Sistemde sadece Enerji (bilinçli enerji=Cin) ve madde (bilinçli
madde=insan) ve ikisinin DÖNÜŞTÜRGEÇİ
olan, ortak payda C (Nefs ki
insanın ara bedeni; cinin ise doğrudan bedeni).
Bir Tarık seması yolcusu onların hızına
çıktığında, işte bu HANNAS denen ortak paydayı yakalıyor. Madde enerjiye
dönüşüyor ve göreceli olarak da cinlerin Kappa durumunda sanki
maddeleştiğini görüyorsunuz.
İkisi aynı şey olunca birbirlerine çarpabiliyor.
Aslında bu çarpma çooook seyrektir. Kırmızı
ışıkta duracaksınız. SARI ışığa (hızlı geçiş)
güvenmeyin, iki taraf da ACELECİ
olunca "Sarı alanda" çarpışma oluyor.
Bu ışıklar ise Kur'an'ın gizleri olan
>>>> SAATLER'den ibaret.
Şu saat Utarid (sarı ışık saati), izleyen
Neptün (Kırmızı ışık), onu izleyen saat ise Venüs
(Yeşil ışık: cinler durmak zorunda) İyi saatte
olsunlar...
Demek ki bazı vecizeler veya ata sözleri boşuna
değil!
Gökte böyle bir takvim var: Onu ancak ALFA tanesi hızına çıkınca anlayabiliyorsunuz.
(Helyum çekirdeği en yavaş ve en kütleli radyoaktif bozunmadır.)
Gamma ışınları tastamam ışık
hızında: (Gamma=Foton)
Beta ışınları
(Hızlandırılmış elektron, kanal veya katod
ışını da deniyor) ışık
hızının %99'una kadar hızlanabiliyor.
Ama en hantalı ve kütleli olan ALFA ışını ise ifritlerin hızına
kadar çıkabiliyor (ışık hızının %88 ila 93'ü
arasında)
Gamma ışını yüksüzdür. Beta
ışını eksi yüklüdür (elektonun doğası
gereği). Alfa ışını ise (iki nötronu saymayalım)
iki protondan oluştuğu için ARTI
yüklüdür.
Bunları ön bilgi olarak sundum. Asıl girmek
istediğim konu, Kurşun içinden çıkamayan, orada mahkum
kaldığını sandığımız çok az sayıda
ALFA taneciğinin (helyum
çekirdeği) kurşun kabdan her şeye rağmen SAYDAMMIŞ gibi
çıkması...
Bu alfa saçılmasını hatırladınız
mı? (Kitaplarımda üstünkörü anlatmıştım)
<> evet
Sözü şuraya getireceğim:
Alfa tanesinden dışarıya difüze olanı. Onun
yerine kendimizi koyalım. O hızda GÖK ile YER yer
değiştiriyor, yani yerdeki He atomu çekirdeği için sadece GÖK kavramı vardır.
Ama onun elektronlarını alıp da çekirdeğine
"Haydi hızlan bakalım" dediğinizde, birden
karşısında bir KURŞUN
YER görüyor!
Gök açık iken birden bir YER
(yani Kaf dağları gibi düşünün) kurşun kab
çıkıyor karşısına.
Çoğu bunları geçemiyor ve içeriye hapsoluyor.
Ama bir iki tanesi var ki! İYİ
SAATTE ya da YEŞİL ışıkta bunu aşıp
sayammış gibi dışarı çıkıyorlar.
Sizlere CİNLERİN niçin
dünyadan çıkamadığını göklerin NEDEN yasak olduğunu anlattım. Cinler ne diyor ayetlerde?
"Biz Gökte
bazı mevkilere çıkmak istediğimizde RECM oluyorduk."
Allah ise "Göğü
RECMEDİLMİŞ şeytandan koruyup bir TAVAN yaptık" buyuruyor.
Demek ki öyle basit değilmiş bu ayetler.
Deştikçe sonu olmayan her tekniği anlatıyor.
RECM=TAŞ
demek; taş, kaya, toprak vb. Bunlar YER+yüzü
değil mi? İlla ki neden meteor göktaşı diye düşünelim
ki? Öyle değil mi?
Ve RECM=Taş
aynı zamanda. Bir çok anlama geliyor. "Göğü taşlanan
şeytandan koruduk" derken, GÖK
(bizim) ise onların YERİ
(Kafdağı) oluyor.
"Gökler ve yerler bir iken onları
ayırdık" derken de bu 49 anlam var.
(Mesela gök ve yer bitişik=Mahşerdir, yani Tarık
seması ve Dabbe arzı bitişiktir.)
Mesela evren en başta homojene idi, türdeş idi, gök ve
yer belli değildi, galaksi adayı merkezlere madde çökünce birbirinden
ayrıldı.
Galaksiler YER (arz)
kalan vakum ise GÖK oldu.
Veya mesela fotonlar iki türlüdür:
Zımni olanlar ışımazlar sadece elektromagnetik
alanın takas parçalarıdır ve asla görünmezler, BOZON gibi davranırlar.
Ötekiler fermiyon gibi davranırlar: Isı ve
ışık verirler yani yeryüzü ışır, fakat ötekisi
bunu yapamaz.
(Hani bunları da "şu 49 anlam deyip duruyorsun,
biraz say..." demeyesiniz diye anlatıyorum.)
Onun için Arim suyu da 49 anlam içeriyor.
Ve Melike Belkıs'ın ayaklarını
anlattığım o chat (candaş
verdi sağolsun) ve de Tuva vadisi gibi 49
anlamlılar var. Bunların illa ki birini anlatmıyorum.
(Zaten tekrarı hiç sevmem, mecbur kalırsam
kullanıyorum.)
Benim ilkem şu: Daima yeni ve ilk olanları vermek,
yazılmamışı yazmak. Sanırım bunu
başarıyorum, hem de anında görüntü ile. (Kur'an sağolsun)
Bazı eleştirenlerim "Bir yerde Ğussa'yı
petrol diye anlatıyor, başka bir chat'te başka bir şey diye
anlatıyor, başka bir chat'de de yine başka bir şey
yazıyor, bu adamın sözüne güvenilir mi?" Böyle eleştirenler
var. (Niels böyle diyor)
Halbuki 7, 14 ve 49'ları birer birer açıyorum. Bunun
sözüme güvenilip güvenilmemesiyle veya çeliştiğimin
sanılmasıyla ne ilgisi var.
<> Anlama özürlüler
<> Biz ne yapalım hem
topla hem de kör iseler
<> 15-Hicr/87: Andolsun
ki biz sana ikişerlerden/ikililerden/iç içe kıvrımlar halindeki
çift manalılardan yedi taneyi ve şu büyük Kur'an'ı verdik.
Ben bu küçük adamların yerinde olsam, vallahi bu chatleri
nefesimi tutup bir solukta hayretle okurdum ve imanım artardı, bilgim
de...
Allah bir nimet olarak ayetlerini açıklayıcı,
İbrahim dinini yeniden canlandırıcı bir ALAMET gönderdi.
Vurun şunu yerden yere!
<> iyi ki varsınız
Sağol. Hani bir özdeyiş vardı. KÜÇÜK insanlar, ORTA
insanlar ve Büyük insanlar. Bunların uğraşlarına göre
büyüklükleri ortaya çıkıyor.
<> Evet. Küçük beyinler
insanları, orta beyinler olayları, büyük beyinler fikirleri tartışır.
Büyük beyinler FİKİRLERİ
tartışır. Hep biz geçmişimizde küçük beyinlerin
uğraş konusu olduk, AMGüven
gibi... Neyi tartışıyor, BENİ.
Çünkü küçük beyin/balık kadar sinek kadar bir beyni var,
sığası bu, doğası bu!
<> insan bilmediğinden
korkar ve korktuğu için onu yoketmeye çalışır. Onların
da yaptıkları bu
<> beyin bulandırmaktan
başka yaptıkları da zaten yok
Bizler Orta beyni de aşmışız. (Aktüaliteyi
magazini keyf olsun diye yapıyoruz, bu bizde bir tutku veya kapasite
sorunu değil)
Biz fikirleri tartışıyoruz. Bu fikirler neyin nesi?
ALLAH'ın fikirleri >>>
Çünkü KUR'AN!
Ne kendi aramızda ne Allah ile tartışmıyoruz.
Biz şunu yapıyoruz: MUTMAİN
kılıyoruz insanı, mutmain olana kadar SORUYORUZ, ta ki "Tamam tatmin oldum" desin!
O halde biz en büyük beyiniz! İbrahim atamızın o BEYNİ gibi Tatminliği
arıyoruz. İşte HANİF
her zaman BÜYÜK BEYİNDİR.
Allah'ını seven söylesin, TATMİN etmeden sizi bir kenarda hiç bıraktım
mı? Sordunuz anında yanıt aldınız. "Yarın
yazayım, durun araştırayım veya saçmalama yaptım
mı?
<> asla
Anında görüntü ve illa ki AYETLERLE hemen orada var olmadım mı?
<> evet
Ve sizlere "Mutmain oldunuz mu?" diye sordum.
"Olmadım" diyenler pek çoktu. Ama sonuna kadar mutmainlik
yaptığım ve hemen herkes en müşkülpesent ve skeptik
olanlarınız bile "Evet vallahi tatmin oldum" demeden
bırakmadım, doğru mu?
<> evet
<> Sen hak olanı söyledin
ve yazdın.
Evet candaş. Ben Kur'an eriyim ve işim İbrahim
atamızdan daha zor. Çünkü onu mutmain eden BİZZAT ALLAH idi. O Anlattı, oldurdu ve İbrahim
atamız mutmain oldu! İyi de ben bunu ALLAH olmadan yapmaya çalışıyorum. Yani
Allah'ımız bana gökten bir şeyler vermiyor veya "şu
dört kuşu kes, karıştır dört tepeye koy çağır
gelecek" demiyor.
Allah bize bir tek şekilde GÖRÜNÜYOR >>> Onun kelamı olan KUR'AN!
Evet Kur'an ile bunun için MUTMAİN
oluyoruz. Yani Allah beni "Allah'ın ayetlerine yeterince
inanmayanlara" ALEM+et olarak
gönderiyor.
<> Rad/19: Rabbinden
sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı
mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret
alır.
<> 27-Neml/82: O
söz tepelerine indiğinde, yeryüzünden onlar için bir dabbe
çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize
gereğince inanmadıklarını söyler.
TEPEYE
inmek ne demek?
Söyleyeyim: Tarık semasına çıkınca kurşuni
hiçlik olan sema vardır. Bunun üstünde ne vardır? Hiç düşündünüz
mü?
(Tarık semasında TÜM
gökler ve evrenler biter)
<> Arş
Arş'a gidemeyeceğime göre ve TARIK İKİ BOYUTLU olduğundan bir tek DÜZLEM gibi durur. Bu düzlemin ÜSTÜNDE ne vardır?
Bu düzlemin üstünde DÜZLEMİN
ALTI vardır. Yani bir ayna gibi düşünün, bir yüzü ve öteki yüzü,
artık bunun altı ve üstü yok.
Tarık semasının üstünde Dabbe Arz'ı
vardır. İkisi bitişiktir. Ama ayna gibi olduğundan, bir
yanı siyah diğeri ise parlak görünür. O mahşerin ta kendisidir,
o mahşer aynasıdır.
Onun boyutlarından asla dışarı
çıkamazsınız. (İki boyuta mahkumuz, yeter ki üçüncü boyut
olsun ki çıkalım=Sultan güç)
Allah murat etti. Tarık semasına çıkanlardan sadece
bir tek kişiyi, sadece bir tek kişiyi Tarık seması üzerindeki
TEK yere çıkardı
>>>> Dabbe'ye.
<> 55-Rahman/33: Ey
cinn-ü insin ma'şeri! Gücünüz yeterse geçin gidin aktarı Arz-u
Semadan, geçemezsiniz olmazsa ferman
Evet, mahşer meydanı >>> Ayna
kalınlığında, çıkamıyorsun aynanın eninden,
boyundan, yüzeyinden dışarı, aynaya hapissin. O iki boyuttan
çıkmak için o SULTAN boyut
gerekli (öklid boyutu).
Demiştim ki orada Riemann olmayacak. Demiştim ki dün,
orada Öklidyen yol integrali olacak sadece...
Evren işte böyle SEMA
(Tarık) ve ARZ (Dabbe) olarak BİTİŞİKTİ. Rabbim bu iki boyutluyu
yaratılışta "ÜF"ürdü,
evren aniden şişti ve
öklidal özelliğini yitirip Riemann uzayı biçiminde küreselleşti.
Ve bu hologramı oluşturdu, daha doğrusu iki boyut ma'şerin
Aylası oldu. (Bakınız Hale ve Halo)
İşte benim yaptığım da hep şuydu:
Halo-uzay transformları, öteki adıyla söyleyelim >>>
Halo+Gram, şimdiki adıyla söyleyelim >> HOLO+GRAM.
Halo'nun anlamına bir bakınız lütfen. Halo
sözlüklerde ne diye geçiyor?
<> Etymology: Latin halos, from
Greek halos threshing floor, disk, halo
<> 1: a circle of light
appearing to surround the sun or moon and resulting from refraction or
reflection of light by ice particles in the atmosphere
<> 2: something resembling a
halo: as a: NIMBUS b: a region of space surrounding a galaxy that is sparsely
populated with luminous objects (as globular clusters) but is believed to
contain a great deal of dark matter c: a differentiated zone surrounding a
central zone or object
Evet, işte bu evrenin belkemiğidir. Yani evren BİR HAYALDİR, tıpkı
tasavvufçu sufinin söylediği gibi.
Niçin hayal (halo, holo, hülya), çünkü biz MAHŞERDE (Kalu bela) söz verdik. Sözümüzü tutup
tutmadığımızın anlaşılması için bize
bir HAYAL gösterildi. Bu
mahşerin AYLASI, HALESİ olan HALO-UZAY hologramlarıdır.
Asıl olan mahşerdir, çünkü biz HALEN oradayız. Burada HAYAL
görüyoruz. O asıl şeyin HALE'sini
veya şişirilmiş uzayının (stage) içinde yaşayan
oyuncularız.
Küçük kıyamet (ölüm) ardından büyük kıyamet
(Evrenlerin alemlerin ölümü) geldiğinde göreceğiz ki: aslında
biz KALU BELA=MAHŞER meydanındaymışız.
Meğer ruh(larımız) SULTAN boyutta (Z dikmesi >>> Nefhi sur içi) yani HORN HOLE denen ana misak yerinde
(Nefhi sur içinde) bir söz vermişiz: "Rabbimize kulluk
edeceğiz" diye.
Rabbimiz bizi Z dikmesinin altındaki mahşere
indirmiş. Orada Sema (Tarık) ile Arz (Dabbe) bitişikmiş.
Meğer bir kaç metre kalınlığındaymış.
Ve o bitişik gök ve yer arasına "ÜFÜRMÜŞ", ballon Halon
olmuş.
Bir HAYAL-HÜLYA bir
rüya görüyoruz ve her şey bitince bir de bakacağız ki HALEN ORADAYMIŞIZ!
Dünya hayatı bir kaç saliselik bir rüyaymış
meğer. Ve o birkaç salise diyeceğiz. Çünkü göreceğiz ki, bir gün
50 bin yılmış.
İlk Adem'den son Adem'e kadar herkese sorulacak:
"İki adem arası ne kadardır?"
Diyecekler ki bir günün (12 saatin yani gündüzün) bir kaç saati
kadar... "İnanmazsan sayanlara
sor" diyeceğiz üstelik!
Adem indiğinden kıyamette son adam öldüğü
arası zamanı "Bir iki saat" sanacağız. Kendi
ömrümüz ise 3,2 salise. (Gece uykuyu çıkardım)
Vay canına, şu üçbuçuk salisede birbirimizi
yemişiz! Düşmanlık, kin, kan, garez, kötülük hiç bitmemiş!
Şimdi anladık mı neden Mahşerde B E
K L E M E azabı var!
Üç salisenin hakkını veremeyen bizler GERÇEK takvime "Bekleme
azabı" diyeceğiz! Aslında bekleme yok, normal ALLAH takvimi orası.
Şimdi anladık mı Allah ve müminler birbirine neden SABRI tavsiye ediyorlar? Üç salise SABREDİN yahu! Şimdi
anladık mı?
Asr=Yüz yıl. Vel ASR'ı anladık mı? ve
"HUSR"u anladık
mı? (insan hüsranını) ve SABR'ı anladık mı?
<> evet
ASR
suresini yazar mısınız? (Lütfen ikindi diye
yazılmasın...).
<> 103-Asr/1: And
olsun ki Asra - 2: İnsan mutlak bir hüsrandadır - 3: İnanıp
hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı
önerenler, birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır.
<> 103-Asr/1: vel
asr
- 2: İnnel insane le fi husr - 3: İllellezine
amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakki ve tevasav bis sabr
İşte bunu yapın. İnananlar birbirine salih
amellerle gerçeği ve sabrı tavsiye etsinler.
Size SÖZ veriyorum,
size yemin ediyorum, o mahşerde Haniflerimin bir günü 50 BİN yıl
olmayacak. Allah sadece bir günü ASR
>>>> YÜZYIL kılacak.
Önce en önce en en en önce HANİFLERİN
hesabı görülecek -beklemeyecekler-.
Size yemin ederim ki başkaları en az bir gün (50 bin
yıl) ve bunun üzerine diyelim ki 100 gün bekleyecekler -kuyruğa girecekler-
veya bin gün, etti mi 50 bin çarpı bin gün...
(Ölçütü unutmayın, 3,2 salise)
Size Allah ASR suresinde
SÖZ veriyor. Bunun için yemin ettim
ben. Sizin için bekleme, yüz yılı geçmeyecektir.
Vel Asr
Ve (and) EL (1)
ASR=100
Yeter ki şu üç saliseyi salih (barışçıl)
davranışlarla ve birbirlerinize DAİMA
DOĞRUYU hakk olan gerçeküstü gerçeği ve SABRI tavsiye ederek yaşayın.
50 bin yılı, Allah siz Haniflere 100 yıl
kılacaktır. SABRIN karşılığını
böyle alacaksınız.
<> inşaallah
Şimdi anladık mı ASR'a neden kasem ediliyor, neden bu sure çooook önemli?
<> O bir asr bile......
nasıl dayanılır?
Dayanacağız, orada kuyruk var.
Bu Allah'ın acizliği değil. Çünkü böyle
düşünenler için Rabbimiz, bir önemli ismini daha zikrediyor Kur'an'da:
"Seriul hısab".
Bu bilgisayarın da ismidir (Hısab=Hesap, Seriul=Serial)
Allah herkesin hesabını aynı anda görecektir.
Kuyrukların amacı başka.
Mesela hükümet bir kararname çıkardı ve Türkiye'de en az
birbuçuk milyon kişi zarar gördü. Şimdi orada ne olacak, biliyor
musun?
Mesela başbakan o gölgesiz yere oturtulacak, o birbuçuk
milyon aile reisi ve bunun dört katı kadar ailesi, bu kadar insana Allah
diyecek ki: "Gidin hakkınızı -yani onun
sevaplarını- geri alın (silin)."
Ve bu çoluk çocuk hepsi 6 milyon kişi sıraya girecek!
Başbakanın hayır ve hasenatından hakkını,
gasbedilmiş hakkını alacak, hepsi alacaklar.
Bu durumda başbakanın ne kadar bekleyeceğini
düşünebiliyor musun? Gel şu yüzyıla razı ol! ;)
<> :)
<> Elhamdülillah
Hamdolsun o din gününün sahibine.
O gün bir tek din vardır >>> HANİFLİK! Başka bir din daha yoktur.
Hanif müslüman ayrı bir üst makama, her çağın
müslümanı bunun altına ve kalubela sözünü tutamamış olanlar
da cehennemin dibine...
Orada ÜÇ
sınıf var.
Mukarrebun olanların sınıfı
mukarrebun olamayanların sınıfı
ve ehli cehennem sınıfı yani sınıfta
kalanlar... 3,2 salisede şeytanlaşmış tüm insanlar...
Mahşerde beklemek bir şey değil, daha bunun belki
de EBEDİ cehennemi var! Yani
onyüzmilyonbin karesi kadar -mesela- cehennemde kalacaklar var!
Mahşerde olup da yüzmilyar asır beklemeye can atacaklar
var! Cehennemlik olduğunu bilenler (Seriul hısab'ın hesap
defterini alıp da cehennemlik olduğunu anlayanlar) onlar sonsuza
kadar mahşerde kalmayı isteyeceklerdir.
Cehennem deli bir mekandır, insan ve cin yutarak beslenir.
Cin yakarak, insan yanarak (Ateş ve kül ilişkisi) birbirlerini
cezalandırır. Cehennem bunu çok sever! Ve cehennem DOPDOLU olmayı çok sever!
<> Burada cinlerle ilişki
kuranların ilişkisi cehennemde de devam edecek demek ki!
Evet, cinler ve insanlar birlikte AYIN TAKVİMLE birbirimize görünür olarak mahşerde
birlikte olacağız ve Cehennemlikler de orada cinlerle birlikte
olacak. Biri ateş, diğeri ondan kor almış olacak.
Enerji sürekli maddeye, madde sürekli enerjiye dönüşecek,
yani cinler yakarak MADDE; insanlar
dönüşerek ENERJİ gibi
olacaklar ve bu sürekli yenilenecektir. (Derileri kavrulur ve yenilenir)
Cinlerin mahşerde olacaklarını Rahman-33. ayet bize
açıklıyor: "Ey cin ve insan toplumları, bugün gücünüz
yeterse..." diye.
<> 6-Enam/128: O
hepsini toplayıp haşredeceği gün: ey Cin ma'şeri! Hakikaten
şu İnse çok ettiniz!... diye, bunların İnsten olan
yardaklarını, ya rabbena, diyecekler: yekdiğerimizden istifade
ettik ve bizim için takdir buyurmuş olduğun ecele yettik, buyuracak
ki: Ateş ikametgahınız, Allahın dilediği zamanlardan
başka hepiniz ondasınız, hakikat rabbin hakimdir, habirdir
Ve mücrim cinler ile insanlar CEHENNEME
girecekler. (Yukarıdaki ayetten de anlaşılıyor)
Orada tek takvim var: Bir saniye ileri bir saniye geri ve bu
ebediyen böyle olacak, deriler kavrulup yenilenmiş olacak. Yenilenecek, ki
bir daha yansın.
Yakan Allah değil; cehennem bile değil! KENDİ günahımız! Şu
minicik 3 buçuk salisede yaptığımız şeyler...
<> 9-Tevbe/35: Gün
gelir o biriktirdikleri altınlar ve paralar cehennem ateşinde
ısıtılarak onlarla alınları, yanları ve
sırtları dağlanır: "Kendiniz için biriktirdiğiniz
işte budur. Biriktirdiğinizi tadın."
<> 55-Rahman/33: Ey
cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin
bucaklarından/köşelerinden geçip gitmeye gücünüz yeterse, hadi geçin
gidin. Bilgi ve güç dışında bir şeyle geçip gidemezsiniz!
İşte mahşer bu! Rahman-33. ayete göre:
"Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin
bucaklarından/köşelerinden geçip gitmeye gücünüz yeterse, hadi geçin gidin.
Bilgi ve güç dışında bir şeyle geçip gidemezsiniz!"
CİN*İNSAN
denen misak vermiş topluluk var.
Orada AKTARIS SEMAVAT deniyor.
Bu 49 anlamlıdır. Bugün de size bir anlamını sunayım:
Nefhi sur >>> Yani sur borusu >>>>>> Yani HORN HOLE, tek bir boynuz, en büyük
boynuz. RUH onun içinde yaşar.
O giderek daralan boynuzun geri dönüşü yoktur >>>
Orada her karadelik tünelinde olduğu gibi (Corn Hole) bir BERZAH (en dar boğaz, kıstak,
noktasal tekillik) vardır.
Doğacak olan ruh(lar) bunun berisinde, diğer ölmüşlerin
ruh(ları)u da bu berzahın arkasında bekler.
Onlar "Tekrar dönmek ve Allah'a bu kez ibadet etmek
isterler" ama onların yeniden (reenkarnasyon yoktur!) gelişini
engelleyen bir berzah vardır. (Ayet) Burası en dar bölgeden
tıpkı bir boynuzun içi gibi halka halka YİV-set'lerle, yani giderek büyüyen HALKAlar halindedirler.
Allah bunu Rahman-33'de >>> "Aktarıs
semavat" yani kutur(çaplar) diye bildiriyor.
<> Enam/27: Onların
ateşin karşısında durdurulup "Ah, keşke dünyaya geri
gönderilsek de bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan
olsak!" dediklerini bir görsen !
Semavat demesinin nedeni MAHŞER
düzleminin üstünde Z boyutunda olmasıdır. (Mahşerin eni ve boyu
vardır, kalınlığı yüksekliği yoktur.)
Bizim kaynağımız olan Rabbin emri olan RUH'un misak sözü verdiği NEFHİ SUR (Horn Hole) SULTAN
güç denen (Rahman-33) dikmedir.
Asla sur ÜFÜRÜLMEDEN
kimse oradan çıkamaz bedenlenemez veya oraya tırmanamaz.
Sur üfürülünce, (Sur daima üfürülür tersi olmaz. Çünkü İsrafil'in
görevi Riemann kürenin içeriğini (mesela havası diyelim veya gayda
tulum diyelim) bu havayı İsrafil berzahtan içeri boşaltır.
(Kendi üflemez, o operatör melektir). Böylece sur üflenmiş olur.)
Ama bu kez de yuvarlak ve şişkin klasik evrenimiz
yeniden ilk günkü gibi birbirine bitişik Sema-Arz ve/veya Tarık-Dabbe
olur. Çünkü evrenlerin havası çekilmiştir. Bir tür kompresör gibi bu
hava surdan üflendiğinde evrenler sönmüş bir balon gibi
kalınlıksız olacaklardır. Çünkü içeriklerini HORN HOLE'a boşaltmışlardır.
İşte HORN HOLE=Nefhi
sur'un doğası ve yapısı budur.
(Corn Hole'lardan sonsuz sayıda var, ama HORN HOLE bir tek
tanedir ve NEFH (Üflemek) SUR (Boynuz biçiminde boru) HORN HOLE buna çok yakın. (Hem
horn hem corn ikisi de zaten boynuz demektir).) Bir bakınız
sözlüğe lütfen.
<> Horn >>> Boynuz
şeklindeki her hangi bir şey.
<> klakson korna
Corn????
Corn da boynuz demektir. (Kornet mesela bu biçimde bir
çalgıdır)
<> tahıl tanesi
(Mısır da şeklen boynuza benzediğinden Corn
demişler İngilizcede.)
Zülkarneyn >>> İki CORN sahibi demektir. (Boynuz ve çağ demek)
Fakat HORN daima
tektir, "zül HORNeyn"
diyemezsiniz. Çünkü tüm Corn Hole (Worm hole da deniyor) lar HORN HOLE (Nefhi Sur) da biter.
Corn Hole'lardan (süper uzayda) sayısız tane
vardır. Corn Hole'ların tümü SİDRETÜL
MÜNTEHA'da biter. (Ayettir)
Bundan sonra bir tek şey vardır > HORN HOLE (Nevhi Sur -borusu-)
Orası da RUH(ların)
mekanıdır. RUH(lar)
diyorum ama biliyorsunuz ki RUH bir
tektir ve Allah ruhundan üflemiştir. O yüzden tek bir ruha kar taneleri
gibi sahiplenmişiz ama o sadece bütünleşik bir kardır...
Ve candaşlar sizlerle chat saat 03.00'e kadardı.
Şimdi Zigzag'a dönmeliyim. Yani geronimo buradan gider. Nereye gider,
ZigZag'a. (Şu anda ABD'de gündüz)
<> Hayırlı geceler
Allah razı olsun
<> Teşekkür ederiz hocam
<> Selam selam dabbetimize ve
ZigZag'a
<> Karardı kararacak.
Evet, burada da iki saat sonra şafak sökecek. ABD'de geceye
yaklaşıldığı için benim chat'im başlıyor.
<> yarın devam mı
hocam?
Elbette. Ben elimde olmadan bazen kayboluyorum,
yeşilleniyorum veya şu overview gibi şeyleri sağlama almak
için yok oluyorum.
Sizinle chat yapmadığım o günlerde (geçen hafta)
sekiz gün üstüste Zigzag ile Kurmay düzeyde toplandık. 17 saat kadar
chatleştik (paltalk).
Yani ben hep mesai yapıyordum. Biraz sizi ihmal ettim ama ben
KMA'yım, mecburen... ötekilere
görev veriyorum.
<> Allah
yardımcınız olsun
Sağolun. Ben aslında hiç kaytarmadım, hep ama hep
çalışıyordum. Bu kez üstüste siz candaşlarıma
çalışacağım. Cuma dahil chat yapacağız. Pazar
gece var, pazartesi ara vereceğiz, salı var, çarşamba ara,
perşembe yine chat var. Cuma, cumartesi ve pazar gündüz ise ZigZag ile
chat halinde olacağım. Bu programdan şaşmayacağız
inşallah.
<> selam selam onlara BİZ'lerden
Selam selam iki tarafa da. Hoşkalın, hoş-bye.
RZİ. Geronimo gitti. Allah'a emanet olunuz.
<> selam selam hg