Chat n°
243 - Tarih: 08 ağustos 2004
Not-1:
<> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir,
sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir.
[] ile başlayan satırlar ve [ ] arasındaki kesimler yine
sayın Aiberg'e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.
Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem
konularının yıllar sonra değişmiş
olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken
karşılaşacağınız her türlü sorunu/hatayı vb.
info@aiberg.com adresine
bildirebilirsiniz.
[] Kaptan msccp10SCE
nickiyle bağlandı
<> selam selam hocam hoş geldiniz
selam
selam sizlere ve Es-Selam hoşbuluşturan hoşnut olduğunu
umduğumuz Rabbimize. ss efendimize.
[] Kanalda toplu düşüş yaşandı, tekrar
bağlanıldı
Devremülk
işi çok hoş. :) Hiçbir derdim ve evsahibim yok, komşular -ki
herkes geçici benim gibi- rahatsız edici boyutlarda değiller. :)))
<> Her
zorluğun yanında bir kolaylık vardır.
Kesinlikle her yokuşun inişi vardır.
<>
94-İnşirah/5: Demek ki, zorluğun
yanında bir kolaylık mutlaka var! - 6: Zorluğun
yanında bir kolaylık muhakkak var!
Evet, benim çok sık okuduğum ayetlerdir. Bu ikisi ve
"Bana kaldıramayacağım yükü yükleme" ayetleri. (Onlar
da iki tane) (Ötekisi "Emaneti dağlara yükledik, insandan
başkası kaldıramadı" ayeti.)
Diğer iki ayet de: "Dini sevdir nefret ettirme" ve
"Kur'an'dan KOLAYINA geleni
oku!"
Diğeri de "Sana kolaylattık..." türü ayetler
ve "Dini zora sokma..." gibi ayetler.
İşte bu kombinasyon benim belki de en büyük
dayanağım. Çünkü Allah'tan başka hiçbir şey ve kimseye
dayanmadım bugüne kadar. Hiç şeyhim olmadı. (Üzülmeli miyim
yoksa?)
Çooook imamlık yaptım ama bir çay bile rüşvet deyü
içmedim. Dini ve Kur'an'ı hiç paraya çevirmedim.
Ücretimiz Allah'tan idi. Sıkıştığım
yerde görünmez bir bereket geldi, yüz taneli başak gibi oldum.
Sıkıştığım yerde infak geldi. İnfaklar
infakçıya maddi ve manevi (Dabbe ilmi) gibi yüz başak olarak geri
döndü. Allah sizleri BEREKETLİ
kıldı, tıpkı İbrahim atamızın kema
barekte'si gibi.
En sevmediğim şeyi yaptım: GEZMEK ve HİCRET etmek.
En sevmediğim Polaris ve Ekvator iklimlerinde dondum ve
yandım. Gahi Portekizli oldum.
Bir çok "Fenomen" geçmişteki (A ve B'ler) yerine
başka fenomenlerle değiştirildi. Bunları -belki de şu
an bile hissediyorsunuz- yaşayacaksınız.
Bunlar bir keramet ve mucize değil. Ben veli-evliya
değilim ASLA. Bunların KERAMETİ benden menkul değil
zaten keramet değil!
Yüce Allah'ın sizlere bir takdiri "UNUTTURULDU". Ama bu takdir "Bunu bana şeytan
unutturdu" örneği değil; Ala suresinin 5-6-7. ayetlerindeki
"ALLAH UNUTTURDU" tipi bir
rahmani unutma olacak. -geleceğe mesaj sonu-.
Ve biz kendimize çağımıza dönelim. Bu
yazdıklarım veya sizlerin belirlediği sorularınız var
mı?
<> Evet efendim.
"meşxun"
Vira bismillah o halde!
[] Soruyu soran kişi kanalda değil
Gelince yaparız, çünkü kriptolojisini de yazması
gerekiyor. Meşhun bir kriptoloji kelamıdır. Onun geçtiği
tüm ayetlerin yazılması gerekiyor...
<>
Overview'ın gerektirdikleri hakkında konuşabilir miyiz? Bu
yarım kalan konumuzdu. Devam edebilir miyiz kaptanım?
WEMB-OverWrite (WOW)
WEMB-OverREAD (WOR)
ve WEMB-OverVİEW (WOV)
Bu üçünü basitçe açıkladıktan sonra AYRINTILI soruları sizlerden bekliyorum, buyrun. (Aslında
dördüncüsü de var: WEMB-overWALHALLA)
<> Bu
dönemde yapılabilecekler, bize düşen görevler?
Gerekenleri yaptım -sayenizde-.
Geleceğin çatallanması var.
Belirsizlik ilkesine göre sonsuz olasılıkta gelecek var.
(Süper uzay da sonsuz mekandır zaten) Ama bu sonsuz olasılıkta
gelecek, aslında ışık hızında seyreden sistemler
için geçerli olan ünlü BELİRSİZLİK
ilkesi.
Oysa ışıktan hızlı titreşen Hyper
uzay gibi üst uzaylar, yine ışıktan hızlı
titreşen Esir gibi dolgu ve tampon nesneler (Külli şey'in
yumağı) ve ışıkhızı üzerindeki takyonlar,
bunlar şunları aşarlar:
1. BELİRSİZLİK
ilkesini!
Her şey belirli (Determine) olur. Determine olan herşey
de FATAL'dır, yani kader olarak
yazılmıştır. Demek ki SONSUZ
GELECEK (Yolları sonsuz çatallanan bahçe veya schrödinger'in sonsuz
kedileri vb.) sadece indeterminizm ilkesinde geçerlidir. Yani
ışık hızında ve bundan yavaş seyreden bu quantum
evreninde...
2. Işıktan
hızlı gidildiğinde "Planck sabitini de
aşarsınız!"
Yani soyut uzaya (Esiri, etheric tachyon uzayına,
Feinberg-Hilbert-Aiberg uzaylarına) girersiniz. Planck sabiti üstünde 4
boyut; altında ise 7 mesani denen DAHA
boyutlar var.
Toplam 11 boyutun dördü mü büyüktür? Yedisi mi?
Çay alıp geliyorum.
Whoops (hüplemenin ingilizcesi) Roar! (Sıcak olduğundan
yandım bu da aslan kükremesi oluyor.)
<> :) afiyet olsun
<> 7'si daha büyüktür. Çünkü 4 boyut 0 Kelvin ile ışık
hızı arasında sıkışmıştır.
<> 7'si sıfırdan küçük olduğundan 4 daha büyük, absolut
olarak ise 7'si daha büyük
<>
sınırları olduğu için mi 4 boyutun? Işık
hızıyla sınırlı
<> 4 boyut
sınırlı, ama diğer 7 boyutun sınırları
nereye kadar?
Her türlü olarak (NİCEL)
7 boyut büyüktür.
Bu soruyu niye sordum biliyor musunuz? Eğer dört boyutlu biri
(bildiğimiz evrenden bir nesne) ışıkhızını
şöyle veya böyle aşarsa, +7 boyut kazanır. Yani Planck sabitinin
arkasında DEV EVRENE
çıkar.
Bu dev evrenin limitleri de belirlenmiştir: Planck sabitinin
altındaki hilbert uzayının 70'inci Üstel (exp)
artışıdır.
Bunun önemli bir getirisi daha var: EN KÜÇÜK uzay aralığına çıkmanız demek,
evrenin EN BÜYÜK BOYUTUNA
çıkmanız demektir.
Hani hatırlayınız, kum tanesi mi evrenin içinde,
yoksa evren mi kum tanesi içinde? Bu darbı meseli
hatırladınız mı?
<> evet
Bunun nedeni >>>>>>> HOLOGRAM teoremidir.
Resim düzlemseldir ve quantlardan oluşur. Bunlardan birinden
tüm resmi elde edemez İKEN,
hologram (ki üç boyutludur: Riemann uzayı) 11 boyutlu sicimler
tarafından üçboyutlu ankebut ağı olarak 3D'dir.
Yani 11 boyutludan bir tek nesneyi (mesela çekimin gravitino denen
birimini) ele aldığınızda, tüm evrenin fotoğrafı ortaya
çıkar. (Hem de 3Dimention) Bunu da hatırladık mı?
<> evet
Bize BİR RÜYET
(hologram) gösteriliyor. EVREN BİR
HAYAL. Yani bir Hologram. (Hayalgram gibi bir şey)
<> Borges'in
Aleph'inde, karanlıkta bakılan nokta, evrende her şeyi
gösteriyor.
Evet, ELİF
noktaları, yani elif kez elif+1 olduğunda, bunun adı ALLAH'ın BİR sayısı (absolute unique 1) oluyor. Allah böylece
HER YERDE (Külli şey'in
etherinin her koordinat noktasında) tecelli ediyor.
Ufuğu-ufukları (AFAK)
ihata ederken; ENFUS'u nefsi
içeriden (sübjeden) İSTİLA
ediyor.
Elif noktaları (sonsuz ötesi nokta) demek KÜLLİ ŞEY'İN demek. Ama
madem ki ELİF noktası var,
bunun bir de kendi kadarı tekrarı (karesi, kübü... n kuvveti yine
elif'tir) sonunda oluşan ve evreni kısıtlayan (Bunun için asla
Arş'ın arkasına geçilemez) elif kez elif. (Bu da ĞAYBI BİLMEMİZE e n
g e l d i r )
Arş'ı Ala budur!
Arş'ın sahibi ve yaratıcısı ise, bunun
ötesindeki ilk ve tek sayıdır >>> Elif kez elif+1.
İşte Ehad ve Vahid kelimesi budur.
Arş'ın kapsamı (ki herşey o parantezin
içindedir) elif kez eliftir.
ARŞ'ı
yaratan ise bundan +1 BÜYÜKTÜR.
Elif kez elif'i, ÖTESİNDEKİ
büyük tek güç ihata etmez doğrudan İSTİVA eder. (Allah'ın gizli adlarından biri
Mustawi'dir. Bu bir sıfattır 137 sıfat+esma içinde yer
alır)
Konuya dönelim:
Allah bize bir RÜYET-HAYAL
(ikisine HÜLYA denir) hülya-gram
gösteriyor. Bunun nedenini biliyoruz elbette -ama unutturulmuştu-. O
unutturulan -doğduğumuzda- ve hatırlatılacak olan -son
nefesimizde- NEYDİ?
KALU BELA!
(elest)
Anımsadık değil mi?
<> evet
<> verdiğimiz
söz.
O söz için, "Yapmadığımız şeylerden
yargılanmamak için" Allah bize bir HAYAL-HÜLYAGRAM kurdu, adına ömür dedi.
Berzah aleminden üfledi, Uterus'ta RAHİM adıyla varolduk.
Gümüş kordon taaaa 50 bin yıllık bir gün boyunca
uzadı ve bizi aşağıların aşağısı
olan (madde de denen) yere attı. BİZ
HAYAL görüyoruz...
Şimdi bir soru daha?
Acaba bu evren mi bir hayal yoksa buradan
baktığımızda öteki evren mi bir hayal? (Yani hologram) (HülyaGram)
<>
Gözlemciye göre ikisi de doğrudur?
Evet, fakat yine de "Gerçeklerin üstündeki tek hakikat"
bazındaki ayet doğrultusunda biri geçerlidir sur/super reality
geçerlidir.
Bizim gerçeğimiz kısıtlı:
1. Bir kere dört boyutluyuz.
2. Işık hızı ve mutlak soğuk
arasındaki dar bir alana sıkışmışız.
3. Zamanımızın nedenselliği var. (Bir gün bin
yıl falan değil) Dolayısıyla ÖMÜR içinde sıkışmışız. (Bu hayat
değil) Sonlu bir uzayda sonsuza kadar
kalınamadığından, Her nefs ölümü tadacaktır vs vs.
(Yarıömür budur)
4. Madde kaydında ve çekime tabiiyiz.
(Sonsuz dizge >>>
Takyon veya Ruh gibi olmaktır. O zaman sonsuz uzayda sonsuz zamanda
kalabiliriz.)
Burada ömür 70 yıl ise, ötede ÖMÜR yok (ebedi hayat var) sınırsız sonsuza kadar
yaşıyorsanız, BURASI
mı gerçek, yoksa ÖTEKİ taraf
mı?
<> Öteki
taraf, burası rüya
Gerçek olan öteki
taraftır. Burada bir damla su (ömür), orada sonsuz bir derya-umman. EBEDİ yaşam oradadır,
burada değil. O halde gerçek üstü gerçek bazında burası HAYAL'dir.
(Alperenler de aynı tasavvuf görüşündeydi.)
Biz aslında ORADAYIZ, orada sınanıyoruz. Orada
başımızı secdeden kaldırdığımızda
(ki mahşerde yeniden canlanıp hiç ölmeyeceğiz, ebedi olarak
cehennem ve cennet'te yaşayacağız), Mahşerde secdeden
kalkıp dirildiğimiz anda
Kalu Bela'nın devam ettiğini, tüm evrenin ömrünün sadece
bir gün veya daha az olduğunu (İnanmazsan sayanlara sor ayeti.....
Dünyada ne kadar kaldınız sorusuna yanıt) göreceğiz.
<>
23-Muminun/113: Derler: "Bir gün yahut günün bir kısmı
kadar; sayanlara sor."
Tşk.
Bir şey daha göreceğiz: Biz DÜNYADA bir hologram çevresinde yaşamışız. Dün
ve yarın yok, sadece ŞUAN var,
AN'ı yaşıyoruz.
Demek ki burası HAYALEVİ,
sürrealitenin üstündeki gerçek orası!
Pekiyi neden gerçekleri karıştırıyoruz da
"İnanmazsan sayanlara sor" diyoruz?
Çünkü Kalubela'da RUH
fazındaydık, beden nefs vb.
yoktu. Varsa yoksa takyon evreni içindeydik.
Bu hal bir GERÇEK ÜSTÜ TEK
GERÇEK olan hakikattir, bize soyut gibi geliyor. Sonra öldüğümüzde bu
hayatın da HAYAL olduğunu
göreceğiz, "Hoppala bu da soyutmuş" diyeceğiz ve
işte o gün gelecek ki, Allah'ımız bize baştan verdiği
ruhu, sonradan eklediği nefs ve bedeni, üçünü birden SOP-SOMUT olarak Mahşerde bize verecektir.
O yüzden relativite ortadan kalkacaktır. Orası
(mahşer) ışık hızından hızlı
titreştiğinden bir tek gün bizim 365 bin günümüz olacaktır.
Nefsimiz bedenimiz olacak. Üstelik nefsimiz bedene hapis
olduğundan orada bile bize pislik yapacak: "Nasıl olsa bu bedeni
kullanan benim" diyecek. Mesela çaldığımız bir
hırsızlık eylemi için "Ben yapmadım, iftira" diyecektir.
Allah'ımız da aynı bedene RUH'u koyduğundan, bu kez ruh'dan bihaber gibi olmayan
bedenimiz veya beden üyelerimiz (ellerimiz gibi) nefsin yerine geçen DOĞRUCU ruh'un da bedeni
kullanması dolayısıyla Mesela ELLERİMİZ'i konuşturacaklar.
Ruh Elimizden dile gelecektir: "Ben çaldım" diyen
bir el!!!
"Sana ne oluyor böyle?" diye
şaşıracağız! Hiç el konuşur mu?
Nefs ile birlikte konuşuyor da, RUH ile birlikte niye konuşmasın ki?
Şaşacak bir şey mi var bunda?
(Roarr'sız bir çay alıp geliyorum) Sizler devam
edebilirsiniz.
<> 36/65
Evet, ayeti yaza bilir miyiz?
<> 36/65: Bu
gün ağızlarını mühürleriz de bize elleri söyler ve
ayakları şehadet eyler: Neler kesbediyorlardı?
Çünkü, Ruh Rabbin kendinden ademe üflediğinin
adıdır. Ruh Rabbin "DOSDOĞRU"
olması için e m r +edilmiş
Rabbin emrindendir. Rabbin emrinde yalan yoktur.
El-ayak konuşacaktır elbette, çünkü onu
konuşturacak olan nefsimiz değil. Nefse sadece AĞZI kullanma yetkisi verilmiş ve diğer
organları tutuklanmıştır.
Niçin?
Çünkü:
1. RUH asıl
sahibiydi bunların ve NEFS hep
yalan ile oyalıyordu. Şimdi Rabbin emri gereği ruh bu tutuklanan
organların içine geçmiş ve nefs buradan men edilmiştir.
2. Konuşan
ağız bu kez her bir organa "DOĞRU
OLANI SÖYLEMEK İÇİN" geçmiştir.
Doğru olan ruhumuz, o el -ki AĞIZ da olabiliyor- dile geliyor ve dosdoğru olanı
söylüyor.
36/65 öncesi ve sonrasını da yazabilir misiniz? Bunda
büyük bir ibret vardır -düşünenler için-.
<>
36-Yasin/64: Bu gün yaslanın ona bakalım küfrettiğiniz
için.
<>
36-Yasin/65: Bu gün ağızlarını mühürleriz de bize
elleri söyler ve ayakları şehadet eyler: Neler kesbediyorlardı?
<>
36-Yasin/66: Hem dilersek gözlerini üzerinden silme kör ediverdik de
yola dökülürlerdi, fakat nereden görecekler?
Konuşan üyeler (azalarımız) başka ayetlerde
geçiyor mu?
Herneyse, o gün biz gerçekten biz olacağız. Öncelikle
Kalu bela'nın bir saniye sonrasında DİRİLDİĞİMİZİ göreceğiz.
Mahşer denen iki boyutlu da, KALU
BELANIN meğer İKİ boyutlu
haliymiş. (Kalu Bela 7 boyutlu)
Bir de beden var: O da Z boyutu (küb ekseni)
<>
24-Nur/23: Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara
zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar
için çok büyük bir azap vardır.
<>
24-Nur/24: O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış
olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.
<>
24-Nur/25: O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam
verecek ve onlar Allah'ın apaçık gerçek olduğunu
anlayacaklardır.
Tşk. Ayrıca bir yerde daha var: "Size ne oluyor da
aleyhimde konuşuyorsunuz" diyeceklerdir.
<>
41-Fussilet/20: Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri
ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine
şahitlik edecektir.
[] 41-Fussilet/21:
Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar
da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa
sizi o yaratmıştır. Yine O'na döndürülüyorsunuz, derler.
[] 41-Fussilet/22:
Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de
derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz,
yaptıklarınızdan çoğunu Allah'ın bilmeyeceğini
sanıyordunuz.
Böylece azalarımızın konuşmalarını
deşifre ettik.
Burada amacım, RUH
(kalu belayı hiç unutmamış Allah'ın emrinden olan Ruh) ve
mızıkçı NEFS'in
işbirliğidir.
Nefs ıslah olmazsa cennet ve sabıkun'a alınamaz.
Yani cennette de patırtı çıkartamazsınız!
Komşularınıza bağırıp
çağıramazsınız! ;) Artık siz, Allah'ın sizi
yarattığı fıtrat >>> HURİ ahlakıyla ahlaklanırsınız.
Onların hiçbiri cazgır değillerdir, kötü huy asla yoktur.
(Bir örnek ayet ltf. Huri etik'i ile ilgili ayet.)
<>
55-Rahman/70: İçlerinde huylu güzel yüzü güzel kadınlar
vardır.
İşte candaşlar, nefs öne geçtiğinde ahlak
krizi yaşıyoruz ve RUH öne
geçtiğinde İYİ HUYLU
oluveriyoruz.
<>
68-Kalem/4: Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.
<>
11-Hud/75: İbrahim cidden yumuşak huylu, bağrı
yanık, kendisini Allah'a vermiş biri idi.
Evet, farkettin mi bende de İbrahim yumuşaklığı,
barışseverliği ve sahiden bir sürü dert var. Bunlar dünya derdi
bile değil, tuhaf tuhaf şeyler:
Yeşile yapışmak!!!
Tarihi OWRİTE
etmek.
Arada bir radyasyon ile boğuşmak.
Vurulup ölmek sonra ölmemek.
Yani paranormal şeyler var bende.
Bu bakımdan İbrahim kadar bağrım yandı.
Onun kadar barışseverim. Aranızdaki kavgalara bile çooooook
üzülüyorum. Size hep barışı, hoşgörüyü, birlikte imeceyi,
emri maruf ediyorum.
Bu yazdıklarım benim reklamım değil. Bu HANİF herkesin olması gereken
yüceler yücesi ahlaktır.
Ben böyle olmuşsam -ki en zor benim aranızda- siz
rahatlıkla bunu başarıp selam=Barış'ı
yaşatabilirsiniz. Ben zor olanı başardım. Size KOLAY olan kaldı.
<>
42-Şura/50: Yahut onları erkekler ve dişiler halinde çift
verir. Dilediğini de kısır yapar. O'dur bilen, O'dur güç
yetiren.
<> Huri ile
alakalı mı?
Evet, kısır kelimesi hariç.
<> ayete yama mı
yapılmış?
(Yama yok, anlatıyorum.)
Hurilerin kısır olması bu dünya hayatında
ölçümlenemez. Çünkü:
1. Onlar birbirinin
erkek ve kız kardeşleridir. Onlar klonlanma ile (Yani melekler gibi
mültikopya ile bir batında) doğmuşlardır.
2. Bundan önce onlara
hiçbir cin ve insan eli değmemiştir. Bu nedenle, bakir-bakire
olduklarından, kısır oldukları ÖLÇÜMLENİP gözlemlenemez!
Onların üremesi sadece xx
ve xy insan cinslerinin bir
arada olmasıyla mümkündür.
Kısır kelimesinin bir başka açılımı
da şudur: Onların bekareti, bakireliği YENİLENİR. Yani
onlarla birlikte olursunuz, onları aşarsınız, ama
bekaretleri YENİLENİR anında.
İşte bunun gibi 7 nedenden ötürü K I
S I R kelimesi
yamanmıştır. (Akim, akamet kısırlıktır.)
Oysa ayetteki kısır kelimesinin Arapça'sına
bakınız.
<> 42-Şura/50: Ev
yuzevvicuhum zukrânen ve inâsâ(inâsen), ve yecalu men yeşâu akîmâ(n), innehu alîmun kadîr(un).
Mesela düşmanların saldırıları AKİM kaldı dersek, buna da
kısır mı demeliyiz? Buradaki akamet, "Geriye döndürülmek,
püskürtülmek" anlamında.
Bekaret de geriye döndürülür. Yani bir YYy veya YYx ile
birlikte olduysa (xx ve xy'ler) bunlar bikr'lerini kaybederler. Oysa göreceksiniz
ki ayetlerde "Onların bekaretini yenileriz" denmektedir. Yani
biraz önce cinsel olarak buluştuğunuz huri yeniden hiç
buluşmamış gibi BAKİR
veya Bakire olacaktır.
Bunun da anlamı Akim kılınmaktır.
Ama kısır diye çevirmeyiniz. Çünkü onların
aralarında evlilik olmadığından (melekler de böyledir
aralarında evlilik yoktur) ve hiçbir insan ve cin eli
değmediğinden, onlara asla ve asla
"kısırdır" teşhisi/tanısı
koyamayız. Öyle değil mi? (Çocuk doğuramaz anlamında)
<> evet
Onlara ne bir cin ne de insan eli değmediğine ve
"sürekli bekaretlerinin yenilendiğine" ilişkin iki ayet
yazabilir misiniz? "Bekaretlerinin yenilendiği" galiba
Vakıa suresinde idi. (Emin değilim)
<>
55-Rahman/56: O cennetlerde, bakışlarını
eşlerine dikmiş öyle dilberler vardır ki, daha önce onları
ne cin kirletmiştir ne de insan.
<>
55-Rahman/74: Daha önce onları ne cin kirletmiştir ne de
insan.
<>
56-Vakıa/35-38: Biz ceylan gözlüleri, defterleri
sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır;
onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta
kılmışızdır.
Evet bu da doğru. (Tabii o ceylan gözler, dilber kelimeleri
bizim yakıştırmalarımız.)
RZİ. hoş-bye.
Ss.
<> i. günler kaptanımız slm slm