Chat n° 015 -
Tarih: 02 kasım 2001
Not-1:
<> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir,
sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir.
[] ile başlayan satırlar ve [ ] arasındaki kesimler yine sayın
Aiberg'e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.
Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem konularının
yıllar sonra değişmiş olabileceği ihtimalini gözönünde
bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken karşılaşacağınız
her türlü sorunu/hatayı vb. info@aiberg.com
adresine bildirebilirsiniz.
[] Kaptan aiberg nickiyle bağlandı
DAĞLAR
ve İNDİ ÇIKTI'lar. Dağlar
ile Vadiler. Yecüc-Mecüc'ün vesaire her DAĞ
ve VADİDEN inmesi. İkisinin
iç içe BIRAKILMASI.
Arapça Cebel (Çoğulu
Cibalün) DAĞ demek.... Ama bir
anlamı daha var:
Makro düzeyde en büyük şey
DAĞ fakat mikro düzeyde ise ZERRE'den küçük kırıntı
demek...
KVR=Kıvırmaktan
Kürre ve Tekvir. Aynı kökten bilirsiniz.
Kürre'nin tersi Zerre değildir. Kubbe nasıl gök-tavan anlamında (Mimari yapıda çatı, kişide kambur) ve Habbe=En küçük hava kabarcığı ise,
Makro olan Kubbe, Mikro olan
Habbe. Makro olan Kürre, Mikro olan Zerre.
Zerrenin niceliği-Rakamı/Rakimi
vardır. Kürrenin ise niteliği-Geometrisi/ K E H F 'i vardır. "Ashabı KEHF ver RAKİM" derken bu ikisi anlatılır.
Anımsayacaksınız:
"Zerre kadar bir şey ve bundan küçüğü olmasın ki, Rabbinin
katında bir bir bir sayılmamış olsun.... Hepsi bir LEVHİ MAHFUZ'da kayıtlıdır"
diyor ayet...
Zerre'yi bilim en küçük aralık=KUANT diye nitelemiştir.
Zerreden küçük??????
Kuantlaşmamış
bir evren daha var. Böyle unufak kırıntılardan değil, D A Ğ gibi bir bütünden (Küll) kuruludur o
evren...
Şu çok tuhaftır ki,
zerreden küçük olan şey EVRENDEKİ
EN B Ü Y Ü K 'ün adıdır.
Çünkü doğa yasaları
bize en küçük ile en büyük uzayın ikisinin birbirine bir tek noktada çıktıklarını
göstermektedir. Tek noktada birleşmişlerdir.
Planck'ın zerrelerinden
daha küçük olan şey "SÜPER
UZAYDIR".
David Hilbert uzayı,
Planck uzayından (Mümkün olan en küçük uzay aralığı,
maddeleşme aralığı) KÜÇÜK'tür
ama bu uzayda KÜÇÜK olan tüm evrenLERden büyüktür ve adı SÜPER uzaydır. (Misal alemi)
Yani bir Kuantın içine
girerseniz sonsuz sayıda evrenden oluşmuş bir üst-uzaya çıkarsınız
ki, sizin evren orada kaybolmuştur... "ZERRE'DEN KÜÇÜK" bu demektir ki her şeyden BÜYÜK demektir. Buna şaşırmamalıyız
artık.
Hatırlarsanız,
mutlak soğuk yani sıfır Kelvin=-273.16
C derece son'dur. İyi de bir de bunun KÜÇÜĞÜ
vardı: yani EKSİ BİR
DERECE KELVİN...
<> Takyon alemimin üst sınırı
O da en soğuğun
tersine EN SICAK'tır. Bu öyle
bir sıcaktır ki, Z E B A N İ 'yi bile yakar.
ZEBANİ=Zebun.
O cehennem'i bir kuzey kutbu gibi soğuk bulur.
O Cehennem'in de bir altındaki Hani şu KAZAN'ın altında kazanı ısıtan
gerçek ATEŞ vardı ya? İşte
onun adı şudur: SEKAR. (Müddesir
30'da falan geçiyordu, ayrıca iki yerde daha var.)
SEKAR'ın
ısısı şu: -1 K (Kelvin) derece... Yani soğuktan da soğuk.
Ve/veya evrendeki en büyük sıcak.
Sekar şudur: Büyük
patlamanın en başındaki en küçük noktacıktaki sıcaklığa
SEKAR denir.
Dikkat ediniz ki EN KÜÇÜK yani Zerreden de küçük olan
bir şeyde EN BÜYÜK sıcaklık
var.
Ve dikkat ediniz ki Evrenin
kendisi bir QUANT idi... Minicik ama
dehşetli bir dev Evrenin kendisi bir tek kuant iken açılıverdi.
Rakim idi. Açıldı,
genişledi ve K E H F oldu. Bu
geometriye KÜRRE deniyor, KUBBE deniyor.
Onun tek bir kuant olmasına
da ZERRE ve HABBE deniyor.
İşte bunlar,
Kur'an'daki misal alemimizin M İ S A L 'leridir.
Kürre: Makro sistemin
yuvarlanmasıdır. Kelime kökü kıvırmak olduğundan
Uzay-Zaman eğridir.
Zerre: Mikro sistemin noktacıklarıdır.
Kelime kökü ise ZÜRRİYET'te
olduğu gibi, "BOL MİKTARDA
SERPİNTİ" demektir. Kuant'ın Kur'an'daki adı da
zaten budur.
Kubbe: Makro sistemdeki
"Yarıkürelerin adıdır".
HABBE:
Evrendeki en minik KÜRECİKLERDİR.
Bunlardan bir tek örnek
verilmek durumunda çünkü ikincisi Y O K . Çünkü elektromagnetizma
temel bir kuvvettir. Dolayısıyla bu kuvvet yardımıyla artı
olan protonu eksi olan elektron dengeler ve atom oluşur. İkisi arasındaki
bu işbirliği sonucu ELEKTRON
OLASILIK KÜRESİ oluşur. İşte bunun da adı HABBE'dir. Gözle görülmeyen bir MİNİ-KÜRE...
Neden Habbe denmiş?
Çünkü "İleride mikroskop gibi araçların yardımıyla
görüleceği" bildirilmiş. Yani su baloncuğu anlamındaki
HABBE kelimesi MİSAL olarak seçilmiştir. Habbe'den küçüktür ve bir gün
göreceğimiz söylenmiştir. (Aksi halde ğayb olduğu söylenir
ve bizim gaybı taşlamamız yasaklanırdı.)
Şimdi şunu da
biliyoruz ki: Bir kuant'ın düalitesi vardır, dilemması,
ikircillik özelliği yani...
Hem PARÇACIK ( A R Z
) hem de DALGACIK ( S E M A )
Parçacık olarak dar bir
alana sığışır. Ama dalgacık olarak 7 kat uzayı
kat eder.
Örneğin foton: Bir
dalgacık olarak milyonlarca ışık yılı öteden bize
gelirken DALGACIKTIR. Ama bize çarpıp
da ELEKTRON kopardığında
MADDE/PARÇACIK olarak davranır. Aksi halde Güneş'ten çıkan
ışık ışını (Foton) daha bir milimetre
gitmeden işi biterdi...
Ama sonsuz uzayı DALGACIK olarak katediyor. Bize çarptığında
ise PARÇACIK oluveriyor. Bu sayede
güneş ışığı bizi aydınlatıyor ve ISITIYOR.
Elektron da aynı: Bizim HABBE'miz yani olasılık aralığımız
olan mini-küre hem parçacık hem dalgacıktır. Parçacık
haline KEHF (Geometrik), dalgacık
haline ise RAKİM denmektedir.
Çünkü dalga mekaniği sinüzoidal ve trigonometriktir.
Elektron yerleşik ise
mesele yok. Ama tedirgin edilip (İyonize) koparılırsa ve hele
bir fluoresan lambadaki gibi bir uçtan ötekine ışığa yakın
hızla akarsa ona da dalgacık deniyor.
(Beta ışını
ya da katod ışını demek, elektronun atom çevresinden alınarak,
ışık huzmesi (beam) gibi yönlendirilmesidir.)
Bunun makro sistemde anlamı
şudur: Siz sakin duran bir elektron kabuğunu (Habbeyi) bağlı
bulunduğu atomdan uzaklaştırırsanız ve başka bir
yere IŞINLARSANIZ.
Bunun makro ölçekteki durumu
size yabancı gelmeyecektir:
Şeytan Üçgeni ve
Philadelphia Experiment.
MİKRO ya
da HABBE düzeyindeki o küçük kıyametler
büyük yani KUBBE düzeyinde
elektromagnetik aşırı biçimde irrite edilirse (uyarılırsa)
o zaman bir elektron ötekine ışınlanıp orada komşu
olmuyor, Bir gemi, bir uçak uzay-zamanı katediyor...
Bu mekanizmadan sorumlu olan PARÇACIK değil DALGACIK özelliğidir. Dalgacık
bulunduğu uzay-zaman noktasını DALGACIK olarak free terk ediyor. Gittiği yere de PARÇACIĞI götürüyor.
Bu arada altyazıya
buradan yanıt veriyorum:
Particle=Parçacık,
maddecik.
Vibration=Dalgacık anlamında.
Şimdi bu evrensel
olguyu, Kur'an kurallarına uygulayalım:
Arz=Parçacık.
Sema=Dalgacık.
İkisi arasındakiler=Etkiyen
kuvvet alanları.
(Bozon denen ışımayan,
fakat mesela mıknatısın çiviyi çekmesini sağlayan görünmez
fotonlar.)
(Bozon denen ışımayan,
fakat mesela mıknatısın çiviyi çekmesini sağlayan görünmez
fotonlar.)
Elektron=Habbe (Lokal, yerleşik ve parçacık
özelliğindeyse)
<> Kaptan bağlantı sorunu
yaşıyor
Bağlantı çok
kötü... Servis sağlayıcılar simsiyah ikonlu. Her an kopmaya hazırız
sanki. Her neyse. Uzatmadan toparlarsam:
Gök-yer (ve ikisi arasındakiler)
Dalgacık ve parçacık
(İle ikisi arasındaki polarize durum)
Kürre-Zerre.
Kubbe-Habbe.
En soğuk-en sıcak.
En küçük (evren en küçük idi)
ve en büyük.
En uzak=En yakın. (Arada
karadelik tünelleri yani Osmos var da ondan)
Yani Hunnes ve Künnes (Chaos
ve Cosmos, arada ise Osmos) hep vardır.
H ve K harflerinde saklıdır.
Örneğin Habbe-Kubbe, Habil-Kabil, Hitab-Kitab. Ddaha neler neler.
Gelelim konuya:
Parçacık=Cibalü=Mini dağlar.
Dalgacık=Vadi. (İki dağ yamacı) Biri V harfi diğeri de
ters bir V harfi...
Yani İNDİ-ÇIKTI
Gel-Git
Zil-Zal
Zig-Zag.
Ayetleri anımsayalım:
"Sen dağları
(elektronu yörüngede sanırsın) durur sanırsın Ama o B U
L U T gibi gelir geçer..."
Bu bulutu anımsadınız
mı ayetteki?...
Elektron bir BULUT'tur. Küre biçiminde bir bulut.
Atmosferimiz gibi küre bir bulut tabakası.
Tabi buna küre, kubbe değil
Habbe=Mini küre demek gerekiyor. Onu ayetlerden siz hissedeceksiniz.
Örneğin Ala suresini bir
gün şöyle bir anlatmıştım. 5. ayetteydi galiba:
"Ahracel Mer'a=Otlağı/merayı bitirdi" diyordu.
<> 87-Ala/5: Sonra da onları siyah çerçöpe
çevirmiştir.
O zaman dördüncü ayet olsa
gerek.
<> 87-Ala/4: O, yeşillikler bitirmiştir.
Evet.
Ahrace=HRC=İhraç etmek kökünden geliyor ama, nasıl ki
"Hamid"i "Ahmed" biçiminde yazıyorsak (Diğer
biçimleri Muhammed ve Mahmud) Eğer İhracı da "Ahrec"
biçiminde yazarsak ANLAM bize başka
bir şey daha söylüyor:
"GÖZÜN GÖRDÜĞÜ YEŞİLLİK"
Yani gözün görme hücrelerinin
bir mikron olan görme çapından
büyük olan cisimler... Yeşillikler... Yüksek yapılı bitki
plantasyonu.
Ama "AHREC EL MER'A" dendiğinden
bir de şunu anlıyoruz: "HARİCE
ÇIKMAMIŞ MER'A=BİTKİLER var!"
Bunlar elbette toprak altında
kalmadılar. Sadece gözümüzün görme çapından küçüklerdi. Üstelik onlar
da B
İ T K İ yani tek
hücreli bitkiler. (Algea'lar ve tüm bakteriler
B İ
T K İ
'dir.) Bu da bir Kur'an Mucizesidir...
Gözün hariçte gördüğü şey
YÜKSEK YAPILI BİTKİDİR
ve KÖMÜR olarak ölür.
Gözün hariçte görmediği
(MAHREC) olan bitki ise çok küçük
olduğundan görünmez ve kömürleşemez. Ama başka bir şey
olur: ĞUSSAE = PETROL, yani ğasil=ıslak ya
da sıvı yakıt...
Düşünün bütün bunları,
"Ahrac", "Mera" ve "Ğussae"den çıkardık.
Üç kelime yetti de arttı bile... 1400 yıl önceden, bakterilerin bize
bitki olduğunu da söyledi Kur'an. Petrolü bulacağımızı
da... Ve Hepsi 3 Kelime (İki ayet).
İşte, Arapça'nın
(Kureyşçe ve Kurayzca'nın değil) bu özelliğini bilen
birileri için Kur'an kadar büyük ve anlaşılır ve detaylı
bir başka kitap daha bulamazsınız. Üç kelimeden üç milyon şeyi
hem de hiç zorlanmadan BULUR çıkarırsınız...
Onun için "Dağların
yürümesi" ya da Vakıa suresinin ilk ayetini yazalım.
<> 56-Vakıa/1-3: Kıyamet koptuğunda, kimini
alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hadisenin yalan olmadığı
ortaya çıkacaktır.
Nasıl ki "ÇERÇÖP" dediği ĞUSSAE petrol ise, orada da tüm
tercümeler yanlış:
Kıyamet'ten değil "VAKIA"dan bahsediyor. Çünkü BİRİNCİ SUR bir Vakıa'dır.
Kıyamet ise İKİNCİ
SUR üflenmesindedir.
Daha önce söylemiştim:
Bir maddenin (Parçacığın) öztitreşimini yakalayan DALGACIK yani SES SAYHASI uzaktaki bir bardağı kırıyor. Ya da
uygun adım yürüyen askerler veya bir klakson sesi, asma bir köprüyü SALINIM hareketlerine zorluyor, sonra
da köprü bir hallaç pamuğu gibi atılıyor...
Bunu yapan da minicik bir
klakson. Hani bir çocuğun çaldığı düdük, borazan gibi minik
bir şey.
Çalan da İsrafil,
üfleyen de İsrafil melek...
Fakat o ÖZTİTREŞİM Evren denen koca bardağa "Parçacık/Dalgacık" eşdeğerliliğini
hatırlatınca... Klakson köprüyü, soprano kristal bardağı ve
İsrafil ise EVRENİ darmadağın
ediyor.
[] https://www.youtube.com/watch?v=cPALfz-6pnQ
Titreşim frekansı yakalanan bardak paramparça oluyor
[] https://www.youtube.com/watch?v=3XE5qU0c5qU&t=168s
Narrows köprüsü 1940ta rezonansa girerek yıkılır...
Bu, o güne kadar başımıza
gelmemiş bir VAK'A. Böyle bir şeyin
ilk kez başımıza gelmesine de
V A K I A denmektedir. (Yani evren her haftada bir
bardak gibi kırılmıyor ya)
İşte üç kelime de
burada...
Vakıa-indi-çıktı.
Yani DALGA mekaniği. Evrenin parçacık iken DALGACIK durumuna geçeceğini
söylüyor. (Her ayetin 7 anlamı var ya mesela bundan sonraki anlamı da
protonun sabit olmadığını, yarıömrü olduğunu ve
parçalanacağını söylüyor.)
<> Çok mantıklı bir açıklama
hocam. Ses dalgalarının cisimleri tuzla buz ettiği deneylerle
sabittir. Bütün dünyayı tuzla buz edecek kadar büyük bir ses dalgası
neden olmasın
Bir de Yecüc-Mecüc'ün İÇİÇE bırakılması
ve HER TEPEDEN dünyaya akmaları
ile ilgili ayetleri hatırlarsak (Yazmaya gerek yok, daha önce yazmıştık)
iki türlü DALGA mekaniği olduğunu
anlıyoruz:
1. Vakıa türü=Bunlar
küresel SES ve havuza atılan
dalgalar gibi kasılıp gevşerler.
2. Dağların bulut
gibi geçmesi, Yecüc-Mecüc'ün birbiri içinde bırakılıp her
tepeden ve vadiden akmaları vb. Buna da transversal=ENİNE dalga ya da elektromagnetik dalga özelliği diyoruz.
Böylece Vakıa bize
küresel (Dikine) dalgaları anlatıyor. Bunların sıkışıp-gevşediğini
anlatıyor ve Kıyamet'in bir SES-ötesi
ses olduğunu anlatıyor.
İşte Vakıa
suresinin ilk ayetindeki üç kelimenin sırrı bu...
(Aynı zamanda
biliyorsunuz ki Ad ve Semud gibi kavimleri de bir sesötesi ses ile bir
"burkhan" [yakalıyor]. (Fırtına deniyor.) (Aslında
yabancı dillerde karşılığı "Turbilance=Türbilans"
demek...)
<> Fonon?
Fonon zaten SAYHA'nın adı... Sayha ise
supersonic ses demek. Bu sesin havaya ihtiyaç duymadan büyük bir enerji
birikimi yaparak havasız ortamda (Uzay-zamanda) yürütülmesi birimidir.
Fonon'un havaya ihtiyacı
yoktur. Yani gazları sıkıştırıp gevşettirmez.
Fonon, doğrudan UZAY-ZAMANI kasıp-gevşetir.
Hani uzay-zaman küreydi ya?
Yani eğriydi...
İki tip eğriliği
vardır ki, fonon iki tipi de CEBREN
oluşturur.
Birincisi küre gibi konveks dışarlak
uzay (Gevşeme), öteki izleyen hali ise içerlek semer gibi uzay. (Riemann
uzayı ile Konkav olan ve eyer biçimindeki öteki çukur uzaya da
Lobatchewsky uzayı dendiğini anımsayalım.)
Fonon odur ki:
Ses dalgası hava ortamına
ihtiyaç duyar. Burada fonon yoktur, kulağımızdaki sinir uçlarına
gelen bir dizi titreşim vardır. Duymayabiliriz de...
Ancak FONON (Phoneon) öyle değil: Ağzımızdan çıkan
HER SÖZ istisnasız olarak GÖKKUBBE denen bir devasa teleskopta
Odakta (Kiramen katibinde) toplanıyor. Hiç bir söz kaybolmuyor.
Bunu çıkıp da
uzayda aramayınız... O gideceği yeri biliyor.
Allah'ımızın
adı HABİRÜ, haberdar olan,
haberdar eden anlamında... O bir SATELİT
gibidir. Her sesi Seriul-Hısab duyar (Semi) ve ilgili abonelere linkler.
(Kiramen katiplerine)
Fonon sanki enfrasonik ya da
ultrasonik bir SES FOTONU gibi
davranır. Yaşayalım da görelim: Ses bile kuantlaşıyormuş.....
Üstelik ahırette bir de
vücudumuz konuşacak... Ben bir Hırsız isem, Orada da inkar
edersem. Elim konuşacak: "Ya rabbi kulun yalan söylüyor, beni
kullanarak, milletin parasını hortumladı." diyecek...
Bilin bakalım nasıl
diyecek????
Yanıt vermezseniz REKLAMIMA girerim sizi kahrederim ;-)
Pekala size küçük bir ipuçları:
1. Ahırette (Mahşerde)
HAVA yoktur. Nasıl konuşulur
acaba? Ha nasıl?
<> Telepati, sibernetik?
Hayır, FONON! Sesin şu özelliği vardır:
Belli bir yere kadar şiddetini yitirir ve duyulmaz olur. (16 ila 20 bin
Hertz'den ötesini bilemeyiz.) Işık da öyle...
Işık demek E=hV (Planck sabiti çarpı
dalgaboyu). Bu fotonun tanımı. Işık bir sokak lambasından
uzaklaşıldıkça görünmez olur.
Ama E=2hV biçiminde yazarsanız adı LASER olur, onbinlerce km öteye hiç dağılmadan noktasal
olarak ve tek bir dalgaboyunda gidiverir.
FOTON böyle.
Ya fonon? O da böyle... Kohorent bir FONON
aradaki mesafe ne olursa olsun, hiç dağılmadan ve havaya ihtiyaç
duymadan istenilen yüzmilyarlarca km. öteye gider.
Ahıreti anlatıyorum...
Ve sorumu yineliyorum: El-ayak ve organlarımız nasıl konuşacak?
Biraz mütalaa yapmazsanız
Reklamıma girerim.
<> Hepsine ayrı ayrı ağız
mı verilecek?
Burada dünyanın sırlarını
veriyoruz, hiç söylenmemişleri, yazılmamışları, Web
sayfalarında bulunmamışları yazıyoruz. Kaç tane Hans
Ayberg'e rastlıyorsunuz günde?
<> Bir tane
(Reklamları izlediniz
zaten)
Kendimi övmek gibi olmasın
ama, çok iyi reklamcıyımdır. Bu da bir reklamdı.
<> El ve ayaklarımız, ahırette
fonun mu yayacaklar?
<> Ellerimiz, biz daha ahırete
gitmeden konuştu ve anlattı diyebilir miyiz?
Daha çok soru bekliyorum.
Onun için reklam dümeniyle oyalanıyorum. Başka mütalaa'lar yok mu?
<> El ve ayaklarımız aslında
konuşur da biz mi duyamayız?
<> Maddi bedenimiz dağıldığında
zaten parçacık ve dalgacık olarak yayılıyor mu?
Pekiyi bir ipucu daha: Azalarımız
konuştuğunda bize ŞAHİT
olacakları için zaten duymak ZORUNDAYIZ.
Telepati ise bireyseldir. (Özel
telefon gibidir, iki üç kişi arasında bir konferans ötesine geçemez
yani toplu bir telepatide PARAZİT
yüzünden hiçbir şey anlaşılamaz.)
<> Kayıtların canlandırılması
olabilir mi, sayanların kayda aldıkları hayatımız?
Evet bu da bir güzel yaklaşım.
Ama sayanlar neyi sayıyorlar? Biz diyoruz ki, "Dünyada bir gün ya da
daha az kaldık. İnanmazsan sayanlara sor" diyoruz. Sayanlar ZAMAN GENLİĞİNİ sayıyorlar...
Ahırette bir gün = BİN YIL
olduğundan, sayma fiili çok yavaş geçecek.
<> Sayanlar = Kameramanlar. Omuzumda
oldukları tasvir edilen melekler.
Ama ipucunu FONON olarak verdimdi: Bir klakson Boğaziçi
köprüsünü yıkabilir. FONON da EVRENİ yıkabilir. Şimdi
olayı ters çevirelim: Köprü de tersinerek KLAKSON olarak K o n u ş a b i l i r .
Evet Mütalaa ve mülahaza
isterim. Anlaşılan yine reklam istersiniz siz?
<> Köprü fonon'u soğurduğu için yıkılıyorsa
Evet orantı doğru.
<> fononu yaydığı için eski
haline mi döner?
Soprano frekansı yakaladı
ve koca operadaki çok uzaktaki bir bardağı kırdı. Ya da
tersine BARDAK Soprano'yu konuşturdu.
<> O zaman eller yapılan hırsızlığı
film gibi gösterecek?
<> Dolayısıyla katiplerin yazdıklarını
söyleyecek?
O film işini zaten 11
boyutlu çekim yapan kameraman (Kiramen) melekler yapıyor. Sesler de orada
kayıtlı. Ama eli-ayağı konuşturan onlar değil.
Yani kayıt dışı olarak orada konuşuyor azalarımız...
<> Eli ayağı konuşturan
zamanın geri akması değil mi?
Orada zaman geri akmıyor.
Sadece öyle uzamış ki bir gün bin yıl olmuş... Yani zaman
tersinmemiş henüz.
Elimiz ayağımız
üyelerimiz burada SOPRANO durumunda.
Biz ise BARDAK durumundayız.
Buna bir örnek ayet de şu:
"Zannederek, paranoya ve ğıybet ile suçlamak büyük bir günahtır."
En büyük üç günahtan biridir.
(İlki Allah'a ortaklık ya da inkar koşmak, ikincisi namuslu bir
kadına ZİNA isnad etmek,
üçüncüsü de ZANNETMEK.)
<> Bu hataya çok insan düşüyor
maalesef.
Hele gençlikte... Uzanamadığımız
ciğere mırdar demek için, gururu kurtarmak için bu işi hangimiz
yapmadık ki... Ama GENÇLİK
AFFEDİLMEK içindir. Ben
Müslüman olmadan önce bunu yapmıştım.
Beni reddeden biriyle
fantaziler icad edip arkadaşlara anlatmıştım ve halen utancımdan
kahroluyorum. (Şu anda da kızardım, yanaklarımı ateş
bastı.) O bir kere oldu ve zaten hristiyan hatta ateisttim o zamanlar...
Ama ZANN ile gıybeti tahminen on-onbeş kez yaptığımı
hatırlıyorum, hem de müslümanlıktan sonra. ZANN=PARANOYA'dır.
Hocam insanlar hata yapar. Önemli olan hatasını
kabul edip af dilemektir. En kötüsü zannettiğini reddedip yanlışta
ısrar etmek.
Zaten af=aldığım
her nefes. Gençlik hataları affedilmek içindir. Ama kemikleşilince KATMERLİ geri döner... Allah
indinde 40 yaşa kadar "GENÇLİK"
sayılıyor ayette böyle bu...
Hani çok kaba bir deyim:
"40 yaşına kadar eşektim" anladım geri döndüm. Ama kırkından sonra ısrar ediyorsam
affedersiniz adım "Eşşoğlueşek" oluyor.
<> Hangi ayet?
Bilirsiniz canım
ayetleri.
"Kırkından
sonra azanı teneşir paklar" diyoruz ya. Arayın Kur'an'daki
kırk yaş ayetlerini bulursunuz.
<> Hocam edip yüksel de buna benzer birşeyler
yazıyor. Anacak onun yazdıkları çok abartılı. Vatandaş
diyor ki: İnsan kırkından önce ölürse günahsız olurmuş.
Olur mu öyle şey. 40 yaşına
kadar günahların affedilme katsayısı çok yüksek. Kırkından
sonra ise sıfıra doğru bir düşüş var.
Bunun ne alakası var 40
yaşına kadar masum olmakla? Biz akil-baliğ olmamış ÇOCUK/SÜBYAN mıyız? Vatandaş
saçmalamış. Akil-Baliğ'lik ötesinde bir SÜBYANLIK daha yok ki?
<> Sorumluluğun başlaması
tam olarak nasıl bir durum gerektiriyor?
Şöyle bir durum: 12-13
yaşında akil-baliğiz ama bir yandan da çocuğuz resmen...
Hataların affedilme
katsayısı 100 üzerinden 99 diye başlıyor ve kredi 40 yaşında
yüzde-birkaça düşüyor.
Çünkü o yaştan sonra KAN durulabilir. İnsanın
beyni eğlenceden hatta ateizm propagandasından yorulabilir. Gerçeğe
çağrı başlayabilir.
İnsan erken emekli olup,
kendine vakit ayırarak o yaşlara kadar bulamadığı veya
haşir-neşir (içli-dışlı) olamadığı ya
da vicdan hesaplaşması yapamadığı Allah'ı
bulabilir...
<> 46-Ahkaf/15: Biz insana, ana-babasına iyilik
etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle
doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer.
Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca,
der ki: "Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi
ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et.
Benim için de, zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve
elbette ki ben müslümanlardanım."
Evet yukarıdaki ayetin aşağı
yukarı açılımını yapmışım. Ama bunu
salt günahsızlık diye yorumlayan bir mürted var. Yani adamın
fikrine göre 40 yaşından önce ölen günahsızmış,
melekmiş.
<> Evet aynen öyle yazmış
sitesinde, insanların kafasını karıştırıyor
Aynı kişiden söz
ediyormuşuz. Onun sitesinde yazmasına gerek yok. 18 yıldır
tanırım onu... Bunu benimle tartışmıştı bir
ajansta...
Ona Hz. Hızır'ın
BEŞİKTEKİ BİR ÇOCUĞU
öldürdüğünü anlatmıştım. Ama öyle bir demagog ki: Hızır
Melek oldu. Azrail'miş meğer. Çocuğun canını onun için
almış.
Hızır kelimesinden
nefret ediyor. Hızır'ı duymamak için "Hızır bir
melektir" diyor duruyor.
Burada anlatmak istediğim
şuydu ona: "Beşikteki çocuğun akil-baliğ olacak kadar
büyümemesi için öldürülmesi" ne demektir?
<> Orada resmen gelecekten bahsediyor,
çocuk büyüyünce kafir olacaktı.
KIRK YAŞINDAN ÇOOOOK ÖNCE ÖLDÜRÜLMESİ DEMEKTİR.
<> Zaten kendi forumunda çırılçıplak
namaz kılınabilir diye de yazdı
O bakımdan o arkadaş
çırılçıplak namaz kılınmasından öte de büyük
mürtedlikleri var.
1. Resulullah'tan sonra BABİ/BAHAİ sayısız
peygamber geldiğini söyleyerek imanını zora sokmuştur.
2. O kişi Tevbe
Suresinin son iki ayetinin Kur'an'a yamanan Hadis olduğunu söylemiştir.
Kur'an tastamam ve korunmuş
olduğundan, bu söylediği kendisini MÜRTED kılmaktadır. Yani dini bulmuşken kaybetmiştir.
(Bu iki kat suçtur. Üstelik kendisi de 40 yaşını geçmiştir.)
3. Maalesef bu yolda babası
olan Sadrettin Yüksel'i de "İMTİHAN=FİTNE"
ile berhava etmiştir. Yani babasını da yakmıştır.
Bu, ayette açıkça yazılı. Müddesir suresi 30'dan itibaren bir
yazar mısınız?
<> Babasını nasıl yakmış
olabilir ki? Babası onu reddetti.
Hayır. Yıldıznamelerine
Kur'an'dan baktım ve ikisinin de uçtuğunu gördüm. Ayetleri yazarsanız
ortaya çıkacaktır.
<> 74-Müddesir/30: Orada ondokuz bekçi vardır.
Bekçi demiyor, 19 vardır
diyor.
[] 74-Müddesir/30: Aleyhâ tis'ate aşere
31?
<> 74-Müddesir/31: Cehennemin bekçilerini yalnız
meleklerden kılmışızdır. Sayılarını
bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap
verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının
artmasını sağladık. Kendilerine kitap verilenler ve
inananlar şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlar
ve inkarcılar, Allah, bu misalle neyi murad etti? desinler. İşte
Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru
yola eriştirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası
bilmez. Bu, insanoğluna bir öğütten ibarettir.
Şimdi burada bildirilen:
1. Tevrat'ta olduğu
gibi, Kur'an'da da GERÇEKTEN BİR
19 vardır. Tevrat tahrif edildi, İncil de şifahi (Sözlü) olduğu
için bu 19 numerolojisini yitirdi. Geriye DEĞİŞMEMİŞ
bir tek KUR'AN kaldı ve o
önceki kitapları tasdik edici olduğundan sahiden 19 asal sayısına
bağlıdır.... Buraya kadar tamam...
"Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar
edenlerin denenmesini..."
Bu bölümde, Kur'an'ın
insan eliyle, kul kalemiyle yazılmadığını ve bir çok
insanın bu yüzden Müslüman olduğunu anlıyoruz.
Bir şey daha anlıyoruz:
"Sayılarını
bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap
verilenlerin kesin bilgi edinmesini" derken Tevrat ve bağımlısı
İncil'in içindeki orijinal 19 ile Yahudi ve Hristiyanlara yaklaşmaktadır.
Bir çok Yahudi bu yüzden müslüman olmuştu. (Medineli Kurayzalar vb.)
"Sayılarını bildirmekle de... inananların
da imanlarının artmasını sağladık" diyor ayet. Yani şek-şüphe
kalmıyor belli ki 19 asal sayı sisteminin katları ile kaleme alınmış
bu kitap...
(Tüm cinler ve insanlar bir
araya gelseler bunu gerçekten yapamazlar. Düşünün ki, yarın bütün gün
konuşacağınız tüm sözcüklerin, kelime ve harfleri 19 katlarına
göre NASIL DÜZENLEYEBİLİRSİNİZ?
Bu yüzden 19 bir Allah/Kur'an mucizesidir.)
Gelelim ayetin devamına:
"Kalbilerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar,
Allah bu misalle neyi muradetti? desinler."
İşte bu cümleyi ASLA SÖYLEMEMEK GEREKİR. Çünkü 19
bir fitne=SINAV'dır. (Zaten adı
19 fitnesidir.)
Edip Yüksel denen Amerikalı
bunu tabu totem edinmiştir. Kur'an'a falan değil başlamıştır
sayılara tapmaya... Öyle ki, kafasına göre sayısını
tutturamayınca da iki ayeti yoketmiştir. Yani Tevbe suresinin son iki
ayetini inkar ederek maalesef 19 fitnesi onun başını yemiştir.
Ahıreti bitmiştir
artık. Ahmet Deedat tevbe etmiştir. Ama Reşad Halife denen sahte
peygamber ve ona candan inanan Amerikalı-İranlı dostumuz tevbe
bir yana TEVBE SURESİNİ
inkar ederek tevbe kapılarını kapamıştır.
Kur'an'ın ha bir
ayetini, bir harfini ha tamamını inkar edin farketmiyor... Adınız
MÜRTED oluyor...
Bu çok tehlikeli.
Bugün bizim İranlı-Amerikalı
iki ayeti inkar eder. Yirmi yıl sonra onun izinden bir sahte peygamber çıkar
o da işine gelmeyen şu şu ve bu ayetleri atar.
Birincisi için geçerli olan
gerekçe sonrakiler için de geçerlidir. Bu çok tehlikelidir.
Resulullah Kur'an'ın
tastamam olduğunu beyan etmiştir. Ve Resulullah'ın GADDARCA öldürülmesini emrettiği
kişiler ise Arap yarımadasının SAHTE PEYGAMBERLERİ olmuştur. Ebu Süfyanı bile
affeden Resulullah'ın Sahte peygamberleri kolayca öldürtmesi çok
bilinçlidir.
[Reşat Halife] ve
çömezi, müridi Edip Yüksel ise PEYGAMBERLİK
iddiasındadırlar.
İşte bakın bir
19 FİTNESİ nasıl
Kur'an'da yer alıyor.
O fitne ise artık adresi
bellidir: Reşat Halife ile Edip Yüksel ikilisidir.
Bir de Edip Yüksel'in babası
din adamı Sadrettin Yüksel (Ki tanışıyoruz) onu da yakmıştır.
Çünkü ayet diyor ki:
"Kalplerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar."
Kalbinde hastalık
bulunan=Oğul Yüksel
İnkarcı=Baba Yüksel
"Allah bu misalle neyi muradetti? desinler. İşte
Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru
yola eriştirir..."
Baba Yüksel ise Kur'an'da
apaçık belli olan 19'u "Yoktur böyle bir şey ve böyle bir
ayet" diyerek, sırf oğluyla kapışmak için duygusal
olarak ve yazılı olarak (Oğluna yazdığı kitapta)
19 ayetini reddetmiştir.
Oğlu iki ayeti inkar
ederken Babası da bir ayeti inkar etmiştir.
"Allah bu misalle neyi muradetti? desinler. İşte
Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru
yola eriştirir..."
ALLAH DİLEDİĞİNİ (Baba-oğlu) SAPTIRMIŞTIR.
Ama bizler 19'u makul bir
seviyede tutarak, onun Kur'an'daki bir ölçümleme olduğunu bilerek ılımlı
ve olumlu anlamda kabul ederiz.
Bunu oğul yüksel gibi
bir yeni ve sahte DİN (Ne yazık
ki Kur'an'ı kullanarak bu dini oluşturdu), ne de baba yüksel gibi
kitap yayınlayıp, "19 olayı yoktur, inkar ediyorum", işte
bu 19 fitnesi.
Bu ayetler de onun için yazılıydı.
Orada baba-oğulun bir yıldıznamesi vardı. İkisi de
tevbe edip eğer müslümanlığa dönmezlerse, Allah'ın bileceği
şey. Ama bildirmiştir Allah: S E K A R 'a yani kazanın
altındaki ateşin ta kendisine koyacağım diyor.
İşte böyle... :-((
<> Sohbet programında bağlantı
sorunu yaşanıyor
Ah bu teknik zorluklar. Dışarıda
resmen fırtına var. Hatlar zarar görmüş galiba... Şimdi
hava raporuna baktım. Türkiye'nin
yarısı fırtına ve yağmur. Özellikle Batı anadolu.
Neyse konu olarak Şu
cebel=Dağlara mı dönelim? Yoksa artık
Kehf suresinin Musa bölümünü bitirelim mi?
<> Ok
Bitirince asacağız,
[z] onu üç-dört chat boyunca birleştirip asmayı (Siteye) düşünüyor.
Bu gece o da yok galiba. Dr. da yok. Nöbetleri var herhalde... [K] ise uğramazlardan
oldu.
Bunlar sakın ha sitem değil,
ÖZLEM. Biz aile gibiyiz ve aileden şu
ve şu olmayınca kendimi buruk hissediyorum.
<> hocam şuan tam beş tane alert alıyorum
Ne alarmı bunlar?
<> firewalldan
Allah Allah? Benim FW'de bir şey
yok.
<> İlk ikisi 10-15 dk önce geldi
Bugün de bana saldırmadılar
nedense... Aslında saldırdıklarında "Dışarıda
olduklarından" emin oluyorum. Böyle daha kuşkulu...
Ben Chat yaparken masaüstünü
tamamen kaldırıyorum. Zaten şu anda Win ile çalışmıyorum,
artık Mandrake 8.1'i kullanıyorum ve rahat ediyorum. Ona saldırı
gelemiyor. (Sistem ve formatı ayrı ya :=) )
Tavsiye ederim çok iyi
türkçesi de var.
<> Yani windowsa alternatif mi?
<> Sağlam sistem diyorlar
Bir alıştınız
mı Windows işletim sistemi havasını alıyor. Mirc ve
messenger ile outlook dışında Windows'u artık kullanmıyorum.
Linux'un bir iki kusuru olmakla birlikte mirc gibi kendiniz
programlayabiliyorsunuz.
<> Ben kullandım ama modem uyuşmadığından
nete bağlanamıyorum
Benimki modemle uyuşuyor.
Üstelik Napster bence explorer'den daha iyi.
Ama zavallı beynim allak
bullak oluyor. Sanki sağ elimle yazarken sonra sol elimle yazı
yazmaya başlamış gibiyim. Sırf hacker'lar ve Vandal'lar
yüzünden Linuxu kullanıyorum. Zaten doğal olarak kendi FWall'ı
var. Sanırım XP'i de benzeri bir yeni düzenleme yapmış.
<> Linux kullanmayı öğrenmek zor
mu?
Hayır çocuk oyuncağı.
İster bir manuel kitabı al, istersen indir oku. Herşey bedava.
Aslında ben sırayla önce Machintosh sonra Linux en sonra da ACEMİLER gibi Windows'u kullandım.
<> HD'den sonra silinemediğini duymuştum
Linux'un?
Evet formatlanması
gerekiyor.
<> Kolay siliniyor. Partition magic programı
ile
Ama şöyle yapabilirsin: Tahminen
3.8'lik bir yer tutuyor. Ben onu partition'a koydum. Windows onu okuyamıyor
ve KÖR davranıyor, yani ne
kadar yer tuttuğunu falan bilmiyor. O kalan bölümü formatlıyor (Disk
formatı) ve yine kullanabiliyorsun. Yani Partisyon yaparsan bu iş
tamamdır. Benim gibi hem Windows hem Linux kullanabilirsin. İstersen
sanal ram ile Machintosh'u da koyabilirsin.
<> Donanım sürücülerinde sorun çıkarıyor
diyorlar?
Bende bir şey yapmadı.
Yani bir tersliği henüz olmadı. Ama çok kolay ve tam bir oyuncak.
Win'in bütün açıklarını kapattığı gibi, zaaflarını
da sen programlayabiliyorsun. Oysa Windows dosyaları "KAPALI KUTU" gibi kendini koruyor.
<> Mirc, Linux'da da çalışıyor
mu?
Evet mirc linux'da çalışıyor. Ama tanıtmak
gerekiyor önce. Yani mirc'in sayfasına gidip bir iki işlem yapacaksın
ve loading edeceksin. Bendeki mirc'i tanımadı mesela. Ayrıca bir
mirc de onun için indirdim. Sıkıldığın zaman kendi
kendini siliyor. Yani her an başından atabilirsin.
<> Anladım
Ama o yeni keşfedilmiş
bir kıta gibi, gezip gördüğünde bağlanıyorsun.
<> Geçen hafta Linux kurduk ama Rockwell
marka modemi tanıtamadık.
Evet Modemi tanıtmak
için Önce modemi açıp "Tak-Kullan" benzeri linux komutları
vermek gerekir. Rockwell zaten M ve W için, yani piyasası L değil.
<> Şu an benim sistemde WinMe, Win2000
ve MandrakeLinux 8.0 kurulu.
Bu kadar çok sistemi ne yapıyorsun?
<> Sadece deneme-tanıma ve çocuklarla
sistemi ayırma. WinMe çocuklar, Win2000 benim, Linux da deneme için.
Modem, Rockwell Connexant Chipli.
Win Me çok nazik ve kötü bir
program. Multimedyası ise 2000'den iyi. Çok sık kilitlenebiliyor.
Benim modem external ve markası d@tron. HD'den önce onu açıyorum. Doğrudan
tanıyarak linux işe başlıyor.
Yani internal modemler her
zaman dezavantajlıdır. İnternaller ısınıp şişince
vb. 4 saatten sonra cıvımaya da başlıyorlar diye external
aldım.
Aslında lüks bir çözüm
var: Al iki hat birden çalış 56x2. Hem hızlı hem kesintisiz
hem de mecburi tanıyor çünkü iki taraftan başına vura vura tanıtıyor
kendini. ;=))
<> Linux WinModem tanımıyor.
Evet WinModem bir tekel
kurmak için elinden geleni yapıyor. Macintosh bunu "HARBİ" yapıyor. Ama
Windows Sinsice, tekelleşmek için yapıyor.
Geç de olsa uyandılar.
Bill Gates şimdi pazarlık yapıyor, bakalım ne olacak
mahkemesi. Eğer davayı kaybederse, tüm dünya borsaları özellikle
Nikkei topu atar.
<> Yakında fiber optik geliyor.
Geç bile kaldı. O bir
devrimdir. Saniyede 200 bin görüşme sağlayabiliyor. Bunlar askeriyede
1997'den beri kullanılıyor. Anlaşılan eskimiş ya da
yenisini bulmuşlar ki, SİVİL
olarak bizlere veriyorlar.
<> Henüz bize yansımadı, sadece
bankalara döşemiştik
Asıl darbe fiber optik
değil "CORDLESS" olanı.
Asıl askeri sır bu. Aslında sır da değil. Base
Stationlar yerine Black Knite denen bir askeri satelitten yayın alıyor.
Tüm iletişim aletlerini ona bağlıyorsun. (Tlf, fax veya hepsi
bir arada bir laptop.)
Tabii teknoloji ucuzlayana
kadar "Kontur ücreti ateş pahası" ama askeriyede bedava ya...
Adam, bir lityum ion pil
yedekleriyle Afganistan'a iniyor. Bir kibrit inceliğinde kulaklığıyla
ve elbette uyduyla direkt Pentagon'a sesli ve görüntülü mesaj iletiyor, Usame
1000 Ladin'in karargahlarını falan resmediyor ve anında talimat
alıyor.
Mesela uydudan gözlüyorlar ya
adamlarını... "Arkanda
Ne optik ne fiber ne cable...
Bunlar 1997 US Ordusunda kullanılıyor. Bize de herhalde 2005 falan
verirler.
<> Hocam Kur'an'dan Yıldıznamelere
nasıl bakıyorsunuz, merak ettim. Herkesin Yıldıznamesine
bakılabilir mi?
Vallahi ben baba-oğulunkine
baktım. Başkasına bakmıyorum elbette...
<> Namazı huşu içinde kılarlar.
Bunun kalbi ve zihni konsantrasyondan başka teknik yanı var mıdır?
(Çünkü; namazı kılarlar, namazlarını dosdoğru kılarlar,
namazlarını huşu içinde kılarlar, bunların anlamları
olmalı)
Evet şifreler şunlar:
1. Akımetissalat=Namazı
vakitli kılmak (Günün iki yanında ve bir de bütün gece).
2. Namazı dosdoğru
kılmak:
a) Açılış
tekbirinden sonra Euzü besmele ve bir kolay kısa sure -mesela fatiha-
okunur.
Rüku var. Secde var.
(Semiallahü limen hamideh, Rabbena lekel Hamd yok. Hepsine sadece Allahüekber
deniyor. İlk Allahüekber farz diğerleri değildir ama ben
söylüyorum. Sübhane Rabbiyel Ala/Azim"leri de söylüyorum.)
İkinci rekatta
oturuyorum. Bir zammı sure (Mesela ASR) okuyorum. Selam veriyorum ve namaz
bitmiş oluyor.
Namazdan sonra yani namaz
bittikten sonra dua ederken de Sübhaneke Allahümme Barik Rabbena'ları ve
kunutları okuyorum.
Bunları namaz içinde
okursan namazın bozulur. Çünkü saydıklarımın hiçbiri ayet
değildir.
Namazı dosdoğru kılmanın
ilk şartı şudur:
** Namaz mutlaka iki rekattır
ve iki rekat bitiminde selam verilir.
** Namaz içinde KIRAAT farz olduğundan=Kur'an'dan SURE okumak anlamına geldiğinden
asla Sübhaneke vb. okuma...
Bunlar ŞİİR yani ilahidir ve aslında sadece Cenazede
kullanılmıştır. Cenaze namazı da NAMAZ değildir. (Törendir. Namazda mutlaka secde olur, mutlaka
rüku vardır.)
Zaten Sübhaneke ve
Ettehiuyyatü'yü MALİKİ MEZHEBİ
de okumadığından benim anlattığım aynı
zamanda EHLİ SÜNNET görüşüdür.
<> Buna Kur'an'dan sayısal net cevap
var mıdır? (rekat için)
Evet sayısal net yanıt
sanırım Nisa-101 ve 102'dedir. Eğer yanında Kur'an varsa o
iki ayeti yazabilirsin. Orada namazın İKİ
rekat olduğunu (1420 yıl sonra) nihayet görebileceğiz.
<> Malikiler "Allahumme barik"
dualarını da okur mu?
Allahümme Salli ve Barik'i okuyorlar. Malikiler Sübhaneke'yi Ettehiyyatü
lillahi olan bölümü bir de Kunut dualarını namazda okumazlar.
Zaten ben namaz içinde okumayın
diyorum. Şahsen namaz dışında selam verince mutlaka ben de
okuyorum. Ama biliyorum ki istediği kadar güzel bir ilahi olsun yine de NAMAZ içinde okunmaz. Bunu biliyorum.
<> 4-Nisa/101: Yeryüzünde dolaştığınız
zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız,
namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu
bir gerçek ki, küfre batanlar sizin için açık bir düşmandır.
<> 4-Nisa/102: Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın
vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar.
Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra
namaz kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar.
Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına...
Evet ayet gelmiş.
"Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın
vakit"
Burada "Sen" denen
kişi İ M A M 'dır.
"içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını
da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında
beklesinler..."
Bir secdeye varmak BİR REKATTIR. Yani Cemaat ikiye
ayrılıyor. İlki BİR
TEK REKAT kılıyor.
"Sonra namaz kılmamış olan diğer grup gelip
seninle birlikte kılsınlar..."
İkinci grup da gelip BİR tek rekat kılıyorlar.
Onlar namazı kısaltıp
BİR REKATA indiriyorlar, ama İMAM kısaltamadığı
için, H E R G Ü N K İ gibi ============== 2 REKAT ============== KILIYOR.
Yani Cemaat BİR rekat, İMAM İSE KISALTMADAN İKİ REKAT kılıyor.
Bunun anlamı şu:
Yarısı bir rekat eden namazın TAMAMI KAÇ REKATTIR?
<> Bir rekatlık miraç mı?
Evet. savaş halinde şunları
yapabilirsin: Savaş=Sefer yolculuk da buna dahil. Ama biz savaşı
ele alalım: Şunları yapabilirsin:
1. Namazı BİR REKAT kılabilirsin.
2. Doğa koşullarında
SAVAŞMAYABİLİRSİN.
İnanmazsan ayetlerin devamını oku. 104. ayetteydi galiba.
<> 4-Nisa/103: Korku halindeki namazı tamamlayınca,
artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın.
Sükunet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz,
müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
<> 4-Nisa/104: Düşman topluluğu izlemekte
gevşeklik göstermeyin. Siz sıkıntıya düşüyorsanız,
hiç kuşkusuz tıpkı sizin gibi onlar da sıkıntıya
düşüyorlar; ama siz, Allah'tan onların umamayacağı şeyleri
umuyorsunuz. Allah, Alim'dir, Hakim'dir.
103. ayet namazın
müminler üzerine VAKİTLİ FARZ
olduğunu beyan ediyor. 104. ayet ise çok enteresan. 105 olabilir.
<> 4-Nisa/105: Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı
sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin
diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma!
Aman tanrım silmişler.
Yağmurdan dolayı savaşmamak izni bile vardı ayette...
Nerede o ayet?
Yaw bir el atın, başka
bir Kur'an'dan bulun da yazın. Resmen ayeti yok etmişler bizim yerli
Talibanlar.
[] Not: Sohbet programı çok uzun satıları
kestiği için yapıştırılan ayet eksik çıkmıştı
<> Ayet 102'de var. Yağmur 102'de.
Şimdi rahatladım.
Orada ne diyor?
<> 4-Nisa/102: Sen içlerinde olup da salatlarını
ettirdiğin zaman, bir kısmı seninle beraber salata dursun ve
silahlarını da yanlarına alsınlar; secdeyi yaptıktan
sonra onlar arkanıza geçsinler; kılmayan öbür kısım gelsin,
seninle beraber kılsınlar, tedbirli olsunlar, silahlarını
alsınlar. Kafirler, size ansızın bir baskın vermek için,
silah ve eşyanızdan ayrılmış bulunmanızı
dilerler. Yağmurdan zarar
görecekseniz veya hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanıza
engel yoktur, fakat dikkatli olun. Allah kafirlere şüphesiz ağır
bir azap hazırlamıştır.
HAH işte
bunu arıyordum.
Evet fırtına, soğuk
ve grip dahil hastalık bile savaşmamaya mazerettir. Bunu yorumlayalım.
Eskiden karınca sürüsü
gibi öldürülüyorduk. Şimdi ise BİR
TEK CAN bile kıymetli. Yani Amerika bir Taliban öldürmek için binlerce
ton bomba ve bunun seferi maliyetini...
Açıkçası Amerika'ya
bir vietnamlı öldürmek 50 bin dolara mal oluyordu. Şimdi bu daha da
arttı. Çünkü artık ASKER
öldürülmemeli.
ALLAH da
yukarıdaki ayette bunu söylüyor.
Tutup da şehitlik adıyla
yakamızı açıp, Kadir inanır gibi "Vurun lan beni
alçaklar, vurun ben şehid olup Cennet'e giricem" diyemiyorsunuz.
Onlar eskidendi.
Allah artık bizlerin
"CANININ" bir yağmurdan
bir gripten bile ZARAR görmesini
istemiyor. Değil ÖLMEMİZİ
İSTEMEK...
<> 4-Nisa/102: Sen de içlerinde bulunup onlara namaz
kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı
seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar,
böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda
olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer
gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar
da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu
ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız
da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir
eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda
size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler
için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Şimdi yukarıdaki
ayetten "SAVAŞ"
seferi durumunu çıkarıp, YOLCULUK
SEFERİ DURUMUNA GETİRİYORUM:
"Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın
zaman, onlardan bir kısmi seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını
(yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde
ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını
kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber
namazlarını kılsınlar..."
Şimdi böylece daha sade
izleyebilirsiniz.
(Not: yolculukta da B İ
R TEK REKAT kılınacaktır.)
Evet [candaşlar] şimdi
bu ayeti daha iyi görebildiniz mi?
<> Miracımız çok azaldı,
zaman genişlemesine mi ihtiyacımız var namazda?
Miracımız "AZ ve ÖZ" oldu. Günde 40 rekat ve 5 vakit angaryasıyla ne dosdoğru
namaz kılar ne de H U Ş U alırsın. Artık o işkencedir.
Ve hiç bir genç de bu yüzden
5 vakit 40 rekat namaza başlamak istemiyor. Onlara bir Allah'ın kulu
dese ki 3 vakit x 2şer rekat, zerrece imanı olan bir milyar insan NAMAZA BAŞLAR.
Bunu söyleyen ve yazan ben değilim,
ALLAH ve ayetleri... Ayetler
"Günün iki yanında = Tarafeyn en Nehar" iki vakit namaz olduğunu
yazıyor; bu iki vakti de "Salatı Vusta = Gölgenin direğin
dibine en kısa düştüğü öğlen dikmesi"nin belirlediğini...
<> Y.nuri dedi ya
<> Hocam yaşar nuri lafı kıvırdı
ama. Tepki alınca yoğunlaştırılmış sünnet
gibi birşeyler saçmaladı. Basında çıktı hep. Açık
açık namazın 3 vakit olduğunu söylemeye cesaret edemedi.
[] Yaşar Nuri Öztürk: "Kur'an'da kılmakla yükümlü tutulduğumuz
namaz üç vakit olarak gösterilmiş ve adları verilmiştir: 1-
Fecir namazı (sabah namazı) (şafak sökmesinden güneşin doğuşuna
kadar), 2- Vüsta (orta namaz) (günün ortasında öğle yada ikindi adıyla
kılınan namaz), 3- İşa (günün batışından
sonra akşam yada yatsı adıyla kılınan namaz) (Güneşin
batışından şafağın söküşüne kadar) Ancak
Peygamberimiz, bu üç vakte müekked (pekiştirilmiş) sünnet olarak iki
namaz daha ekleyerek kılmıştır. Yani bir miktar sevap namaz
eklemiştir. Ama çoğunlukla namazlarını üç vakitte toplamıştır."
Hoca arkadaşımdır
ve ilmi yoktur. Hadisler'e ve geleneksel islama bakış açısını
tasvib ediyorum ama ilmi yok. Buna rağmen Edip Yüksel'den kesinlikle on
kat ilim sahibi. Edip Yüksel ise başka bir dinin başka konuşan
çok tehlikeli bir Mürtedi.
<> Hocam, mezhepçiler namazı angarya
haline koymuşlar. Terkedenler bir daha başlamıyor. Başlayacak
olan da hiç başlamıyor
Namaz şu:
Günün iki yanında;
a) öğlene kadar iki
rekat,
b) öğleden sonra iki
rekat.
c) Bütün gece iki rekat.
Bunların adı FARZ vakitli ve emirdir. Asla ve asla
kaçırılmaz, kazası olmaz, hiçbir şekilde yerine konmaz.
<> Sabah namazı vakti?
Sabah namazı vakti şu:
"İki ezan arası
BİR VAKİTTİR"
Bu durumda sabah namazının
vakti öğlene kadardır.
(Sabah gün doğarken çok
makbuldür, çünkü şahitli namazdır, gece-gündüz melekleri devri teslim
etmektedirler.)
Yani sabah GÖLGE en uzundur. En kısa olan ÖĞLEN'e kadar bir vakit.
Sonra yeniden gölge öteki
yönde uzar ve gün batana kadar İKİNCİ
vakit.
Bu iki namaza TARAFEYN denir. (İki taraf) İlkine
Subh (Sabah), ikincisine Nehar da deniyor.
İkindi ve Yatsı
Kur'an'ın hiçbir yerinde geçmez. Sadece ZORAKİ meallere sıkıştırmaya çalışırlar.
Bütün gece (Akşam ile Yatsı tek namazdır ve TÜM GECEDİR) ak iplik-kara iplikten yine ak iplik-kara iplik
seçilene kadar tüm gece bir tek vakit ve İKİ
rekattır.
Ammmmmmaaaaaa, Bu farz dışında
Allah şöyle buyuruyor: "Allah sizlerin gündüz işleriyle meşgul
olduğunuzu bilmektedir. Siz Kur'an'dan kolayınıza geleni
okuyunuz."
Ammmmmmmmaaaaa, "Bir de
keşke gecenin bir yerinde kalkıp salata dursalardı ne iyi
olurdu" diye bir ayet var.
Bu, "KALK ve NAMAZ KIL" diye emreden bir ayet değil.
O "Rica eden, fazla bir
mesai teklif eden ve DİLEK KİPİ
(Bunun tersi farzlar EMİR KİPİDİR.)
senin dileğine bırakmış. Canın istersen kılıyorsun
ve istediğin kadar kılıyorsun.
Farzlar 6 rekattan ibaret.
Ama benim canım
geceleyin (Hele ki kış geceleri bir uzun ki uzun) kalkıp, her
biri İKİŞER rekatta bir
selam vermek üzere, 2-22-222 rekat daha kılabilirim.
Buna vitir deniyor.
Vitir mutlaka, "Gecenin
bir yerinde kalkıp, uykudan ya da istirahatten kalkıp, geceyarısından
sonra kalkıp" kılınması DİLEĞE bırakılmış bir DÖRDÜNCÜ NAMAZ gibidir.
Oysa Sünnetler sizi gündüz
oyalıyor. Evvel sünnet, son sünnet, bu müekkede bu gayrı müekkede.
(Bunları Muaviye ve Yezid ikilisi uydurmuştur.)
Neden ben kısıtlı
sayıda nafile namaz kılayım? Allah demiyor mu "Gecenin geç
bir saatinde kalk ve dilediğin kadar namaz kıl"?
<> Şu anda 3 vakit namaz kılan
Müslüman topluluk var mı?
Evet, tüm Şii camiası
ile Hanifler ve Hz. İbrahim dini ÜÇ
vakit kılıyorlar.
Bir de Hacca gidildiğinde
(Minareye kılıf olsun diye sözde CEM
ediyormuşuz) hacda ÜÇ VAKİT
kılıyor hacılar...
Şiilerin tamamı üç
vakit kılıyor. Çünkü birden bire bir AYRILIK olmadı. Bir hakem Ali'yi aldattı. Onun
taraftarları o günden beri kendilerine "Mağdur=Şii"
diyorlar. O gün namaz beş vakitten ÜÇE
inmedi. Tam tersine ÜÇ iken BEŞ'e çıktı ki MEZHEBLER ARASINDAKİ UÇURUM derinleşsin.
<> Burada İranlı arkadaşlara
sordum onlar 5 vakit kılıyormuş İranda ama yoksa sizin
dedikleriniz caferiler falan mı?
Hayır İranlılarda
sadece Sünni olanlar 5 vakit kılıyor.
<> O arkadaş şii idi ama çok uzun
süredir irandan ayrıymış.
<> Kurana göre abdest ve ezan?
Evet. Hz. İbrahim'den
beri 3 vakit x 2 rekat olan namaz, Ebu Süfyan-Muaviye-Yezid denen üç kuşak
boyunca 5 vakit oldu.
<> Ama neden böyle yaptılar? Sebebi
nedir ki?
Yaw bu hep siyasal islam, Ebu
Süfyan Mekkenin reisiydi. Resulullah'ın baş düşmanıydı.
Resulullah Medine'den dönüp kansız biçimde Mekkeyi aldı.
Bu Ebu Süfyan ve elbette
veliahtı yani yeni kral olması gereken Muaviye ve onun oğlu
Yezid bu işi babadan oğula geçecek biçimde tezgahladılar.
Cumhuriyeti (Halifeliği) yıkıp yerine saltanatı koydular.
Bunları yazdığımda
bana ne dediler biliyor musunuz?
"Sen Ali'yi Hasan
Hüseyin'i çok kolluyorsun, sen kızılbaşsın." dediler.
"Sen Muaviye'yi Yezid'i
sevmiyorsun, sen Alevisin." dediler.
<> Ama hocam namazı neden 5 vakit yaptılar
ki. Sofu görünmek için mi yoksa millete namaz zor gelsin de soğusunlar
diye mi?
Artık ne dersen de.
Adamlar baştan bozuk.
Ebu Süfyan sofuları
Hanifliğin birinci dereceden Halk düşmanları. İyi ki 15
vakit yapmamışlar.
<> Zaten Ebu süfyanın karısı
hz. hamzanın ciğerini çıkartmamış mıydı
Bu arada yanıt geldi. Şiilerin
yaklaşık 45 milyonu üç vakit (İran'da) ve Pakistan'da yine yaklaşık
60 milyon Şii üç vakit kılıyor. (Bunlar içinde Afganistan'da
Hazeri ve Dari denen gruplar da Şii...) Irak'ın %60'ı Şii
kalanı Sünni. Irak'ta da üç vakit çoğunlukta...
Şu internet ne güzel bir
şey. Vallahi rakamlarla önüme gönderdi arkadaşlar. Irak'ın %60ı şiiymiş. Bir yaşıma
daha girdim.
<> İran'da cuma namazlarına kadınlar
da katılıyormuş bir iranlı kız arkadaş söylemişti.
<> Evet onu duymuştum. Kadınlar
da camiye gidiyormuş orada. Ama Türkiye'de kadınları herşeyden
dışlarlar. Afrika'da da aynı. Bir afrikalı arkadaş
vefat etti Türkiyede, cenazesine hanımların gelmesine izim
vermediler. Afrikada kadınlar caminin avlusuna bile giremezmiş
cenazede, evde oturur Kur'an okurlarmış. Türkiye'de de ancak avluda
bir köşede beklemelerine izin veriliyor.
Bunlara sadece üzülüyorum.
Bizim her köşemizde böyle bir talibanlık var. Her evde bir veya iki
kişide böyle bir Süfyanilik var.
<> Kadınların camiye gelmesini
istemezler çünkü kendilerine güvenemezler. Namazı değil kadınları
düşünecek sapıtacak namazı bozulacak, onun için istemiyorlar
bence.
Allah bizim yardımcımız
olsun. Biz Hanif müslümanları öteki müslümanlardan korusun. Allah, Gonca
Kuriş'lerimizi, Hizbullah'çı geçinen katillerden korusun.
<y> Bir de bir hanım cenaza namazına
kadınlar gelebilir dedi sonra öldürüldü.
<> Gonca Kurişti o hanım [y].
Domuz bağıyla öldürdüler zavallıyı
<> Dr sizin anlattıklarınızın
100'de birini anlatıyorum arkadaşlarıma...
hepsi bana acayip gözle bakıyor şimdi.
Yarın öbürgün, İstanbul'un
ikiz kulelerini (Sabancı) uçaklarla dalarak yıkanlardan korusun.
Türkiye'ye bir hayvan
sürüsünü sokanlardan şap hastalığı ve onun doğal ortamı
olan Anthrax'dan korusun.
Allah, biz Müslümanları,
Müslümanların şerrinden korusun.
<> Bunların hesabını sorma
zamanı birgün gelecek
<> Peki size hiç tehdit mektupları
yolluyorlar mı Türkiyenin talibanları? Sizin gibi aydın
müslümanları genelde tehdit ederler de
Ben iki kez kaçırıldım.
Yedikule'de kurşun yağmuruna tutuldum. (Polis 8 kovan buldu)
Beni Yaşar Nuri ile
geceyarısı saat 03.00'de Flash TV'deki programımdan çıkarken
"Otomobille kaçırdılar".
Yoğun kar yağışı
altında Trafik çevirmesi (Zincir kontrolü) olduğundan ve otomobil durdurulduğundan;
ürkerek beni dışarı atıp U dönüşüyle oradan kaçtılar.
Kaçıran kim tahmin et
bakalım?
???????
<> Bir ara bahsetmiştiniz
<> Ali Kırca?
Dinç Bilgin-Zafer Mutlu-Ali Kırca-Selahattin
Duman ÇETESİ.
<> Çiller'in adamları olabilir mi?
Çünkü Flash tv'yi onlar bombalatmıştı
Çiller ile ilgisi yok. O işin
SABAH grubuyla ilgisi var.
Ben Günaydın gazetesinin
ve daha sonra da Sabah gazetesinin genel yayın müdürüydüm. Bunlarla
sorunlarımız vardı. Mesela Tevfik Yener yerine beni Müdür yapınca
kıyamet koptu. Tevfik Yener o günlerini asla unutamadı.
Selahattin Duman'ı da
Sabah gazetesine işe alan benim. Ben gazeteden İSTİFA ederek ayrıldım. Benim yerime Zafer
Mutlu genel yayın müdürü, Selahattin Duman da onun yardımcısı
oldu. (Tevfik Yener HİÇ bir şey
olamadı garibim.)
Sonra ne oldu biliyor
musunuz? Çetenin başı Dinç Bilgin. Nerede acaba?
??????
<> Hapiste
Evet. 8 yıl yatacak.
Zafer Mutlu?
?????
Tutuksuz yargılanıyor.
Yurtdışı yasaklı ve kamu hakları kısıtlı.
Ayrıca iki yıl hapis yatacak.
Selahattin Duman????
Bana aleyhimde yazdıktan
sonra "İŞTEN KOVULDU".
Müdürlüğünü alıp sokağa bıraktılar. Yazılarını
evinden gönderdi. Gazetecilik yerine FİLM
çevirdi. Ve cinsel tercihi (Çamaşırlarını kastediyorum) çok
iyi bilinir bizim camiada.
Çetenin haline bakın da
bir görün...
Ali Kırca'nın daha
çekeceği var. Sadece asansör boşluğundan düştü de bacağını
kırdı. Onu da ATV'den kovdular. Şimdi dörtte-bir fiyatına
Star'da çalışıyor. Hem de yönetmen değil başspiker
olarak...
Bilmem ki benimle uğraşanları
Allah uğraştırtmıyor mu?
Yoksa ne kadar İblis
varsa mı benimle uğraşıyor??????
<> Çok ilginç hocam
<> Daha beter olsunlar
Mehmet Kutlular. Yeni Asya
gazetesinde üç gün boyunca benim için "Papa'nın
ajanı, Yahowa Şahidi ve Diyarbakır Yahudisi" diye yazdı.
Sonra da "Morfinman olduğumu,
kollarımda sayısız iğne deliği izi olduğunu"
yazdı çizdi.
Hiçbir şey demedim. Yıllar
sonra gençkızı 17 yaşına gelince "Eroin kriziyle
komaya girip can verdi." (Allah Rahmet eylesin.)
Bu olayın benimle ilgisi
olduğunu hiç anlamazdım ama, "Şu morfin ve Eroin" işte
burada anladım Allah'ın Müntekim olduğunu...
Yani bana uyuşturucu
iftirası atmasaydı, bu işin benimle bir ilgisi olabileceğini
hayat boyu aklıma getiremezdim.
Ama Kutlular gibi bir adam
yani hacı hoca takımı ve İran'a bağlı bir Nurcu,
Ailesini de öyle yetiştiriyor.
Şuraya bakın ki
minicik kızı bu merete alışıyor ve hatta kaçınılmaz
sona adım adım gidiyor. Yani hiç olmayacak bir ailenin kızı
bana atılan iftirayla tam bir özdeş sonuçla can veriyor. Bunlara
rastlantı diyebilir misiniz?
<> ilginç
<> Çok ilginç. Ben hatırlıyorum
bu olayları.
Benim kolumda normal olarak
(Ödüm patlar) bir penisilin iğnesi izi bile olmamıştır.
<> Aslında ben o yazıları
okudum (sizin aleyhinize yazdıklarını) çelişkili yazmışlar
ikisi.
O yazılar komik... Beni
döveceklerine yer yer de övmüşler.
<> Tevfik Yener "Adının Hans
olduğunu iddia ediyordu" diyor. Selahattin ise o da diyor ki hans
ismini biz koyduk ona. İkisi birbirini yalanlıyor.
Ellerinde değil ki,
hayrandılar bana... Çok gülmüştüm.
Sana birinin adını vereyim:
Nezih Dündar.
<> Yener "Kafasında sarı bir
peruk vardı" diyor. Duman ise "Tevfik abi ona bir peruk ayarladı
ama sarısını bulamadı siyahını alıp oksijene
yatırdı". Yalan söylemeyi bile becerememiş gafiller
Şimdi benim sitedeki
resmime bir bak: 37 yaşındaydım. (Renkli resim ise 57 yaşında
yani 20 yıl arayla çekilmiş.) Herhalde resimde peruk olup olmadığını
rahatlıkla anlayabilirsin. Siteyi aç bir bak. Bunlar manyaklar mı?
1982'de Selahattin Duman'ın M Ü D Ü R Ü idim.
<> Sizin sitedeki resim kitabınızın
arkasındaki resim, hiç de peruk gibi değil.
O Resim Gazete için çekildi.
Sana bir sır: Nezih Dündar dedim... Onun telefonunu rehberden bulup selamımı
söylersen "İLK GÜN"
birlikte tanıştığımızda "Adınız
Hans mı?" diye şaşırdıklarını öğreneceksin.
<> Çete dediniz, ne tür bir çete?
Çete kimlere denir. İkisi
gazetede, biri Aktüel dergisinde, ötekisi atv'nin bücürü Ali kırca. Bunların
aynı grup olması ve dört gazete ile birlikte saldırmaları
ve onlardan başka hiçbir kimsenin de bunu hiç yazmaması, bunlar çete
olmanın birincil alameti değil mi?
Ayrıca Dinç Bilgin-Zafer
Mutlu ise "ETİBANK'ın
hortumcuları".
Selahattin Duman
"Parayla ihale takipçisi". Palyaço bir adam, soytarıdır yazıları
gibi. Ciddi hiçbir tarafı yoktur. Yani Allah bir dışında dediğine
asla inanılmaz. Onun için tarzı hep "Gırgır"dır.
Asla ciddi bir yazı yazdığı görülmemiştir.
<> Selahattin Duman'ın cinsel tercihi
nedir?
Vallahi cinsel meseleleri
Fatih Altaylı ile Emin Çölaşan'a soracaksınız. Üçü birlikte
"İşe" çıkıyorlar...
<> Gazetecilik mesleğinin yüz karaları!
Evet aynen öyle...
Gazeteciler arasında centilmenlik protokolü var. Çalışan
meslekdaşlar asla birbirlerinin çok özel sırlarını
anlatmazlar. Bu yazılmamış bir kuraldır. Bu bakımdan
zavallı okuyucu bu yüzkaralıklarından hiç haberdar olmaz. Ancak
hapse falan girerlerse...
Yaw Millet dedikodu edeyim
derken saati de 03. yapmışız. Yatmaya niyetiniz yok mu?
<> ;-)
<> İyi ki hatırlattınız
yoksa uyumayı unutacaktım
;=D
Ben sırlarımı açmayan ve ayıpları
örten bir insanım aslında. Ama bugün bir şey oldu bana... Ben de
centilmenlik anlaşmasını bozdum.
Arada bir böyle dereden
tepeden söyleşmek de iyidir.
Hoşçakalın.
<> iyi geceler.
<> iyi geceler dr
(Milleti uykusundan uyandırmış
olmayayım dedim ama, uyumayan iki kişi varmış meğer...)
<> iyi geceler herkeze
<> iyi geceler herkese
Üç ve 4.
<> iyi geceler
<> selam ve sevgiyle kalın kanal
(f) (l) (Gül ve sevgi).
<> ?
Messenger'de parantez içine f yazarsan gül resmi çıkıyor
(Flower). L yazarsan Love=Kalp işareti. Mesela (k) yazarsan öpücük ve (s)
yazarsan sleep... Şimdi bir deneyin bakalım.