Chat n° 015 - Tarih: 02 kasım 2001

Not-1: <> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir, sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir. [] ile başlayan satırlar ve [ ] arasındaki kesimler yine sayın Aiberg'e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.

Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem konularının yıllar sonra değişmiş olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken karşılaşacağınız her türlü sorunu/hatayı vb. info@aiberg.com adresine bildirebilirsiniz.

 

[] Kaptan aiberg nickiyle bağlandı

 

DAĞLAR ve İNDİ ÇIKTI'lar. Dağlar ile Vadiler. Yecüc-Mecüc'ün vesaire her DAĞ ve VADİDEN inmesi. İkisinin iç içe BIRAKILMASI.

Arapça Cebel (Çoğulu Cibalün) DAĞ demek.... Ama bir anlamı daha var:

Makro düzeyde en büyük şey DAĞ fakat mikro düzeyde ise ZERRE'den küçük kırıntı demek...

KVR=Kıvırmaktan Kürre ve Tekvir. Aynı kökten bilirsiniz.

Kürre'nin tersi Zerre değildir. Kubbe nasıl gök-tavan anlamında (Mimari yapıda çatı, kişide kambur) ve Habbe=En küçük hava kabarcığı ise,

Makro olan Kubbe, Mikro olan Habbe. Makro olan Kürre, Mikro olan Zerre.

Zerrenin niceliği-Rakamı/Rakimi vardır. Kürrenin ise niteliği-Geometrisi/ K E H F 'i vardır. "Ashabı KEHF ver RAKİM" derken bu ikisi anlatılır.

Anımsayacaksınız: "Zerre kadar bir şey ve bundan küçüğü olmasın ki, Rabbinin katında bir bir bir sayılmamış olsun.... Hepsi bir LEVHİ MAHFUZ'da kayıtlıdır" diyor ayet...

Zerre'yi bilim en küçük aralık=KUANT diye nitelemiştir.

Zerreden küçük??????

Kuantlaşmamış bir evren daha var. Böyle unufak kırıntılardan değil,   D  A  Ğ   gibi bir bütünden (Küll) kuruludur o evren...

Şu çok tuhaftır ki, zerreden küçük olan şey EVRENDEKİ EN  B Ü Y Ü K 'ün adıdır.

Çünkü doğa yasaları bize en küçük ile en büyük uzayın ikisinin birbirine bir tek noktada çıktıklarını göstermektedir. Tek noktada birleşmişlerdir.

Planck'ın zerrelerinden daha küçük olan şey "SÜPER UZAYDIR".

David Hilbert uzayı, Planck uzayından (Mümkün olan en küçük uzay aralığı, maddeleşme aralığı) KÜÇÜK'tür ama bu uzayda KÜÇÜK olan tüm evrenLERden büyüktür ve adı SÜPER uzaydır. (Misal alemi)

Yani bir Kuantın içine girerseniz sonsuz sayıda evrenden oluşmuş bir üst-uzaya çıkarsınız ki, sizin evren orada kaybolmuştur... "ZERRE'DEN KÜÇÜK" bu demektir ki her şeyden BÜYÜK demektir. Buna şaşırmamalıyız artık.

Hatırlarsanız, mutlak soğuk yani sıfır Kelvin=-273.16 C derece son'dur. İyi de bir de bunun KÜÇÜĞÜ vardı: yani EKSİ BİR DERECE KELVİN...

 

<> Takyon alemimin üst sınırı

 

O da en soğuğun tersine EN SICAK'tır. Bu öyle bir sıcaktır ki,  Z E B A N İ 'yi bile yakar. ZEBANİ=Zebun.

O cehennem'i bir kuzey kutbu gibi soğuk bulur.

O Cehennem'in de bir altındaki Hani şu KAZAN'ın altında kazanı ısıtan gerçek ATEŞ vardı ya? İşte onun adı şudur: SEKAR. (Müddesir 30'da falan geçiyordu, ayrıca iki yerde daha var.)

SEKAR'ın ısısı şu: -1 K (Kelvin) derece... Yani soğuktan da soğuk. Ve/veya evrendeki en büyük sıcak.

Sekar şudur: Büyük patlamanın en başındaki en küçük noktacıktaki sıcaklığa SEKAR denir.

Dikkat ediniz ki EN KÜÇÜK yani Zerreden de küçük olan bir şeyde EN BÜYÜK sıcaklık var.

Ve dikkat ediniz ki Evrenin kendisi bir QUANT idi... Minicik ama dehşetli bir dev Evrenin kendisi bir tek kuant iken açılıverdi.

Rakim idi. Açıldı, genişledi ve  K E H F  oldu. Bu geometriye KÜRRE deniyor, KUBBE deniyor.

Onun tek bir kuant olmasına da ZERRE ve HABBE deniyor.

İşte bunlar, Kur'an'daki misal alemimizin  M İ S A L 'leridir.

Kürre: Makro sistemin yuvarlanmasıdır. Kelime kökü kıvırmak olduğundan Uzay-Zaman eğridir.

Zerre: Mikro sistemin noktacıklarıdır. Kelime kökü ise ZÜRRİYET'te olduğu gibi, "BOL MİKTARDA SERPİNTİ" demektir. Kuant'ın Kur'an'daki adı da zaten budur.

Kubbe: Makro sistemdeki "Yarıkürelerin adıdır".

HABBE: Evrendeki en minik KÜRECİKLERDİR.

Bunlardan bir tek örnek verilmek durumunda çünkü ikincisi  Y O K . Çünkü elektromagnetizma temel bir kuvvettir. Dolayısıyla bu kuvvet yardımıyla artı olan protonu eksi olan elektron dengeler ve atom oluşur. İkisi arasındaki bu işbirliği sonucu ELEKTRON OLASILIK KÜRESİ oluşur. İşte bunun da adı HABBE'dir. Gözle görülmeyen bir MİNİ-KÜRE...

Neden Habbe denmiş? Çünkü "İleride mikroskop gibi araçların yardımıyla görüleceği" bildirilmiş. Yani su baloncuğu anlamındaki HABBE kelimesi MİSAL olarak seçilmiştir. Habbe'den küçüktür ve bir gün göreceğimiz söylenmiştir. (Aksi halde ğayb olduğu söylenir ve bizim gaybı taşlamamız yasaklanırdı.)

Şimdi şunu da biliyoruz ki: Bir kuant'ın düalitesi vardır, dilemması, ikircillik özelliği yani...

Hem PARÇACIK ( A R Z ) hem de DALGACIK ( S E M A )

Parçacık olarak dar bir alana sığışır. Ama dalgacık olarak 7 kat uzayı kat eder.

Örneğin foton: Bir dalgacık olarak milyonlarca ışık yılı öteden bize gelirken DALGACIKTIR. Ama bize çarpıp da ELEKTRON kopardığında MADDE/PARÇACIK olarak davranır. Aksi halde Güneş'ten çıkan ışık ışını (Foton) daha bir milimetre gitmeden işi biterdi...

Ama sonsuz uzayı DALGACIK olarak katediyor. Bize çarptığında ise PARÇACIK oluveriyor. Bu sayede güneş ışığı bizi aydınlatıyor ve ISITIYOR.

Elektron da aynı: Bizim HABBE'miz yani olasılık aralığımız olan mini-küre hem parçacık hem dalgacıktır. Parçacık haline KEHF (Geometrik), dalgacık haline ise RAKİM denmektedir. Çünkü dalga mekaniği sinüzoidal ve trigonometriktir.

Elektron yerleşik ise mesele yok. Ama tedirgin edilip (İyonize) koparılırsa ve hele bir fluoresan lambadaki gibi bir uçtan ötekine ışığa yakın hızla akarsa ona da dalgacık deniyor.

(Beta ışını ya da katod ışını demek, elektronun atom çevresinden alınarak, ışık huzmesi (beam) gibi yönlendirilmesidir.)

Bunun makro sistemde anlamı şudur: Siz sakin duran bir elektron kabuğunu (Habbeyi) bağlı bulunduğu atomdan uzaklaştırırsanız ve başka bir yere IŞINLARSANIZ.

Bunun makro ölçekteki durumu size yabancı gelmeyecektir:

Şeytan Üçgeni ve Philadelphia Experiment.

MİKRO ya da HABBE düzeyindeki o küçük kıyametler büyük yani KUBBE düzeyinde elektromagnetik aşırı biçimde irrite edilirse (uyarılırsa) o zaman bir elektron ötekine ışınlanıp orada komşu olmuyor, Bir gemi, bir uçak uzay-zamanı katediyor...

Bu mekanizmadan sorumlu olan PARÇACIK değil DALGACIK özelliğidir. Dalgacık bulunduğu uzay-zaman noktasını DALGACIK olarak free terk ediyor. Gittiği yere de PARÇACIĞI götürüyor.

Bu arada altyazıya buradan yanıt veriyorum:

Particle=Parçacık, maddecik.

Vibration=Dalgacık anlamında.

Şimdi bu evrensel olguyu, Kur'an kurallarına uygulayalım:

Arz=Parçacık.

Sema=Dalgacık.

İkisi arasındakiler=Etkiyen kuvvet alanları.

(Bozon denen ışımayan, fakat mesela mıknatısın çiviyi çekmesini sağlayan görünmez fotonlar.)

(Bozon denen ışımayan, fakat mesela mıknatısın çiviyi çekmesini sağlayan görünmez fotonlar.)

 Elektron=Habbe (Lokal, yerleşik ve parçacık özelliğindeyse)

 

<> Kaptan bağlantı sorunu yaşıyor

 

Bağlantı çok kötü... Servis sağlayıcılar simsiyah ikonlu. Her an kopmaya hazırız sanki. Her neyse. Uzatmadan toparlarsam:

Gök-yer (ve ikisi arasındakiler)

Dalgacık ve parçacık (İle ikisi arasındaki polarize durum)

Kürre-Zerre.

Kubbe-Habbe.

En soğuk-en sıcak.

En küçük (evren en küçük idi) ve en büyük.

En uzak=En yakın. (Arada karadelik tünelleri yani Osmos var da ondan)

Yani Hunnes ve Künnes (Chaos ve Cosmos, arada ise Osmos) hep vardır.

H ve K harflerinde saklıdır. Örneğin Habbe-Kubbe, Habil-Kabil, Hitab-Kitab. Ddaha neler neler.

Gelelim konuya:

Parçacık=Cibalü=Mini dağlar. Dalgacık=Vadi. (İki dağ yamacı) Biri V harfi diğeri de ters bir V harfi...

Yani İNDİ-ÇIKTI

Gel-Git

Zil-Zal

Zig-Zag.

Ayetleri anımsayalım:

"Sen dağları (elektronu yörüngede sanırsın) durur sanırsın Ama o  B U L U T  gibi gelir geçer..."

Bu bulutu anımsadınız mı ayetteki?...

Elektron bir BULUT'tur. Küre biçiminde bir bulut. Atmosferimiz gibi küre bir bulut tabakası.

Tabi buna küre, kubbe değil Habbe=Mini küre demek gerekiyor. Onu ayetlerden siz hissedeceksiniz.

Örneğin Ala suresini bir gün şöyle bir anlatmıştım. 5. ayetteydi galiba: "Ahracel Mer'a=Otlağı/merayı bitirdi" diyordu.

 

<> 87-Ala/5: Sonra da onları siyah çerçöpe çevirmiştir.        

 

O zaman dördüncü ayet olsa gerek.

 

<> 87-Ala/4: O, yeşillikler bitirmiştir.                       

 

Evet.

Ahrace=HRC=İhraç etmek kökünden geliyor ama, nasıl ki "Hamid"i "Ahmed" biçiminde yazıyorsak (Diğer biçimleri Muhammed ve Mahmud) Eğer İhracı da "Ahrec" biçiminde yazarsak ANLAM bize başka bir şey daha söylüyor:

"GÖZÜN GÖRDÜĞÜ YEŞİLLİK"

Yani gözün görme hücrelerinin bir mikron olan görme çapından büyük olan cisimler... Yeşillikler... Yüksek yapılı bitki plantasyonu.

Ama "AHREC EL MER'A" dendiğinden bir de şunu anlıyoruz: "HARİCE ÇIKMAMIŞ MER'A=BİTKİLER var!"

Bunlar elbette toprak altında kalmadılar. Sadece gözümüzün görme çapından küçüklerdi. Üstelik onlar da  B İ T K İ  yani tek hücreli bitkiler. (Algea'lar ve tüm bakteriler   B  İ  T  K  İ  'dir.) Bu da bir Kur'an Mucizesidir...

Gözün hariçte gördüğü şey YÜKSEK YAPILI BİTKİDİR ve KÖMÜR olarak ölür.

Gözün hariçte görmediği (MAHREC) olan bitki ise çok küçük olduğundan görünmez ve kömürleşemez. Ama başka bir şey olur: ĞUSSAE = PETROL, yani ğasil=ıslak ya da sıvı yakıt...

Düşünün bütün bunları, "Ahrac", "Mera" ve "Ğussae"den çıkardık. Üç kelime yetti de arttı bile... 1400 yıl önceden, bakterilerin bize bitki olduğunu da söyledi Kur'an. Petrolü bulacağımızı da... Ve Hepsi 3 Kelime (İki ayet).

İşte, Arapça'nın (Kureyşçe ve Kurayzca'nın değil) bu özelliğini bilen birileri için Kur'an kadar büyük ve anlaşılır ve detaylı bir başka kitap daha bulamazsınız. Üç kelimeden üç milyon şeyi hem de hiç zorlanmadan BULUR çıkarırsınız...

Onun için "Dağların yürümesi" ya da Vakıa suresinin ilk ayetini yazalım.

 

<> 56-Vakıa/1-3: Kıyamet koptuğunda, kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hadisenin yalan olmadığı ortaya çıkacaktır.

 

Nasıl ki "ÇERÇÖP" dediği ĞUSSAE petrol ise, orada da tüm tercümeler yanlış:

Kıyamet'ten değil "VAKIA"dan bahsediyor. Çünkü BİRİNCİ SUR bir Vakıa'dır. Kıyamet ise İKİNCİ SUR üflenmesindedir.

Daha önce söylemiştim: Bir maddenin (Parçacığın) öztitreşimini yakalayan DALGACIK yani SES SAYHASI uzaktaki bir bardağı kırıyor. Ya da uygun adım yürüyen askerler veya bir klakson sesi, asma bir köprüyü SALINIM hareketlerine zorluyor, sonra da köprü bir hallaç pamuğu gibi atılıyor...

Bunu yapan da minicik bir klakson. Hani bir çocuğun çaldığı düdük, borazan gibi minik bir şey.

Çalan da İsrafil, üfleyen de İsrafil melek...

Fakat o ÖZTİTREŞİM Evren denen koca bardağa "Parçak/Dalgacık" eşdeğerliliğini hatırlatınca... Klakson köprüyü, soprano kristal bardağı ve İsrafil ise EVRENİ darmadağın ediyor.

 

[] https://www.youtube.com/watch?v=cPALfz-6pnQ Titreşim frekansı yakalanan bardak paramparça oluyor

[] https://www.youtube.com/watch?v=3XE5qU0c5qU&t=168s Narrows köprüsü 1940ta rezonansa girerek yıkılır...

 

Bu, o güne kadar başımıza gelmemiş bir VAK'A. Böyle bir şeyin ilk kez başımıza gelmesine de  V A K I A  denmektedir. (Yani evren her haftada bir bardak gibi kırılmıyor ya)

İşte üç kelime de burada...

Vakıa-indi-çıktı.

Yani DALGA mekaniği. Evrenin parçacık iken DALGACIK durumuna geçeceğini söylüyor. (Her ayetin 7 anlamı var ya mesela bundan sonraki anlamı da protonun sabit olmadığını, yarıömrü olduğunu ve parçalanacağını söylüyor.)

 

<> Çok mantıklı bir açıklama hocam. Ses dalgalarının cisimleri tuzla buz ettiği deneylerle sabittir. Bütün dünyayı tuzla buz edecek kadar büyük bir ses dalgası neden olmasın

 

Bir de Yecüc-Mecüc'ün İÇİÇE bırakılması ve HER TEPEDEN dünyaya akmaları ile ilgili ayetleri hatırlarsak (Yazmaya gerek yok, daha önce yazmıştık) iki türlü DALGA mekaniği olduğunu anlıyoruz:

1. Vakıa türü=Bunlar küresel SES ve havuza atılan dalgalar gibi kasılıp gevşerler.

2. Dağların bulut gibi geçmesi, Yecüc-Mecüc'ün birbiri içinde bırakılıp her tepeden ve vadiden akmaları vb. Buna da transversal=ENİNE dalga ya da elektromagnetik dalga özelliği diyoruz.

Böylece Vakıa bize küresel (Dikine) dalgaları anlatıyor. Bunların sıkışıp-gevşediğini anlatıyor ve Kıyamet'in bir SES-ötesi ses olduğunu anlatıyor.

İşte Vakıa suresinin ilk ayetindeki üç kelimenin sırrı bu...

(Aynı zamanda biliyorsunuz ki Ad ve Semud gibi kavimleri de bir sesötesi ses ile bir "burkhan" [yakalıyor]. (Fırtına deniyor.) (Aslında yabancı dillerde karşılığı "Turbilance=Türbilans" demek...)

 

<> Fonon?

 

Fonon zaten SAYHA'nın adı... Sayha ise supersonic ses demek. Bu sesin havaya ihtiyaç duymadan büyük bir enerji birikimi yaparak havasız ortamda (Uzay-zamanda) yürütülmesi birimidir.

Fonon'un havaya ihtiyacı yoktur. Yani gazları sıkıştırıp gevşettirmez. Fonon, doğrudan UZAY-ZAMANI kasıp-gevşetir.

Hani uzay-zaman küreydi ya? Yani eğriydi...

İki tip eğriliği vardır ki, fonon iki tipi de CEBREN oluşturur.

Birincisi küre gibi konveks dışarlak uzay (Gevşeme), öteki izleyen hali ise içerlek semer gibi uzay. (Riemann uzayı ile Konkav olan ve eyer biçimindeki öteki çukur uzaya da Lobatchewsky uzayı dendiğini anımsayalım.)

Fonon odur ki:

Ses dalgası hava ortamına ihtiyaç duyar. Burada fonon yoktur, kulağımızdaki sinir uçlarına gelen bir dizi titreşim vardır. Duymayabiliriz de...

Ancak FONON (Phoneon) öyle değil: Ağzımızdan çıkan HER SÖZ istisnasız olarak GÖKKUBBE denen bir devasa teleskopta Odakta (Kiramen katibinde) toplanıyor. Hiç bir söz kaybolmuyor.

Bunu çıkıp da uzayda aramayınız... O gideceği yeri biliyor.

Allah'ımızın adı HABİRÜ, haberdar olan, haberdar eden anlamında... O bir SATELİT gibidir. Her sesi Seriul-Hısab duyar (Semi) ve ilgili abonelere linkler. (Kiramen katiplerine)

Fonon sanki enfrasonik ya da ultrasonik bir SES FOTONU gibi davranır. Yaşayalım da görelim: Ses bile kuantlaşıyormuş.....

Üstelik ahırette bir de vücudumuz konuşacak... Ben bir Hırsız isem, Orada da inkar edersem. Elim konuşacak: "Ya rabbi kulun yalan söylüyor, beni kullanarak, milletin parasını hortumladı." diyecek...

Bilin bakalım nasıl diyecek????

Yanıt vermezseniz REKLAMIMA girerim sizi kahrederim ;-)

Pekala size küçük bir ipuçları:

1. Ahırette (Mahşerde) HAVA yoktur. Nasıl konuşulur acaba? Ha nasıl?

 

<> Telepati, sibernetik?

 

Hayır, FONON! Sesin şu özelliği vardır: Belli bir yere kadar şiddetini yitirir ve duyulmaz olur. (16 ila 20 bin Hertz'den ötesini bilemeyiz.) Işık da öyle...

Işık demek E=hV (Planck sabiti çarpı dalgaboyu). Bu fotonun tanımı. Işık bir sokak lambasından uzaklaşıldıkça görünmez olur.

Ama E=2hV biçiminde yazarsanız adı LASER olur, onbinlerce km öteye hiç dağılmadan noktasal olarak ve tek bir dalgaboyunda gidiverir.

FOTON böyle. Ya fonon? O da böyle... Kohorent bir FONON aradaki mesafe ne olursa olsun, hiç dağılmadan ve havaya ihtiyaç duymadan istenilen yüzmilyarlarca km. öteye gider.

Ahıreti anlatıyorum... Ve sorumu yineliyorum: El-ayak ve organlarımız nasıl konuşacak?

Biraz mütalaa yapmazsanız Reklamıma girerim.

 

<> Hepsine ayrı ayrı ağız mı verilecek?

 

Burada dünyanın sırlarını veriyoruz, hiç söylenmemişleri, yazılmamışları, Web sayfalarında bulunmamışları yazıyoruz. Kaç tane Hans Ayberg'e rastlıyorsunuz günde?

 

<> Bir tane

 

(Reklamları izlediniz zaten)

Kendimi övmek gibi olmasın ama, çok iyi reklamcıyımdır. Bu da bir reklamdı.

 

<> El ve ayaklarımız, ahırette fonun mu yayacaklar?

<> Ellerimiz, biz daha ahırete gitmeden konuştu ve anlattı diyebilir miyiz?

 

Daha çok soru bekliyorum. Onun için reklam dümeniyle oyalanıyorum. Başka mütalaa'lar yok mu?

 

<> El ve ayaklarımız aslında konuşur da biz mi duyamayız?

<> Maddi bedenimiz dağıldığında zaten parçacık ve dalgacık olarak yayılıyor mu?

 

Pekiyi bir ipucu daha: Azalarımız konuştuğunda bize ŞAHİT olacakları için zaten duymak ZORUNDAYIZ.

Telepati ise bireyseldir. (Özel telefon gibidir, iki üç kişi arasında bir konferans ötesine geçemez yani toplu bir telepatide PARAZİT yüzünden hiçbir şey anlaşılamaz.)

 

<> Kayıtların canlandırılması olabilir mi, sayanların kayda aldıkları hayatımız?

 

Evet bu da bir güzel yaklaşım. Ama sayanlar neyi sayıyorlar? Biz diyoruz ki, "Dünyada bir gün ya da daha az kaldık. İnanmazsan sayanlara sor" diyoruz. Sayanlar ZAMAN GENLİĞİNİ sayıyorlar... Ahırette bir gün = BİN YIL olduğundan, sayma fiili çok yavaş geçecek.

 

<> Sayanlar = Kameramanlar. Omuzumda oldukları tasvir edilen melekler.

 

Ama ipucunu FONON olarak verdimdi: Bir klakson Boğaziçi köprüsünü yıkabilir. FONON da EVRENİ yıkabilir. Şimdi olayı ters çevirelim: Köprü de tersinerek KLAKSON olarak  K o n u ş a b i l i r .

Evet Mütalaa ve mülahaza isterim. Anlaşılan yine reklam istersiniz siz?

 

<> Köprü fonon'u soğurduğu için yıkılıyorsa

 

Evet orantı doğru.

 

<> fononu yaydığı için eski haline mi döner?

 

Soprano frekansı yakaladı ve koca operadaki çok uzaktaki bir bardağı kırdı. Ya da tersine BARDAK Soprano'yu konuşturdu.

 

<> O zaman eller yapılan hırsızlığı film gibi gösterecek?

<> Dolayısıyla katiplerin yazdıklarını söyleyecek?

 

O film işini zaten 11 boyutlu çekim yapan kameraman (Kiramen) melekler yapıyor. Sesler de orada kayıtlı. Ama eli-ayağı konuşturan onlar değil. Yani kayıt dışı olarak orada konuşuyor azalarımız...

 

<> Eli ayağı konuşturan zamanın geri akması değil mi?

 

Orada zaman geri akmıyor. Sadece öyle uzamış ki bir gün bin yıl olmuş... Yani zaman tersinmemiş henüz.

Elimiz ayağımız üyelerimiz burada SOPRANO durumunda. Biz ise BARDAK durumundayız.

Buna bir örnek ayet de şu: "Zannederek, paranoya ve ğıybet ile suçlamak büyük bir günahtır."

En büyük üç günahtan biridir. (İlki Allah'a ortaklık ya da inkar koşmak, ikincisi namuslu bir kadına ZİNA isnad etmek, üçüncüsü de ZANNETMEK.)

 

<> Bu hataya çok insan düşüyor maalesef.

 

Hele gençlikte... Uzanamadığımız ciğere mırdar demek için, gururu kurtarmak için bu işi hangimiz yapmadık ki... Ama GENÇLİK AFFEDİLMEK içindir. Ben Müslüman olmadan önce bunu yapmıştım.

Beni reddeden biriyle fantaziler icad edip arkadaşlara anlatmıştım ve halen utancımdan kahroluyorum. (Şu anda da kızardım, yanaklarımı ateş bastı.) O bir kere oldu ve zaten hristiyan hatta ateisttim o zamanlar...

Ama ZANN ile gıybeti tahminen on-onbeş kez yaptığımı hatırlıyorum, hem de müslümanlıktan sonra. ZANN=PARANOYA'dır.

 

Hocam insanlar hata yapar. Önemli olan hatasını kabul edip af dilemektir. En kötüsü zannettiğini reddedip yanlışta ısrar etmek.

 

Zaten af=aldığım her nefes. Gençlik hataları affedilmek içindir. Ama kemikleşilince KATMERLİ geri döner... Allah indinde 40 yaşa kadar "GENÇLİK" sayılıyor ayette böyle bu...

Hani çok kaba bir deyim: "40 yaşına kadar eşektim" anladım geri döndüm. Ama kırkından sonra ısrar ediyorsam affedersiniz adım "Eşşoğlueşek" oluyor.

 

<> Hangi ayet?

 

Bilirsiniz canım ayetleri.

"Kırkından sonra azanı teneşir paklar" diyoruz ya. Arayın Kur'an'daki kırk yaş ayetlerini bulursunuz.

 

<> Hocam edip yüksel de buna benzer birşeyler yazıyor. Anacak onun yazdıkları çok abartılı. Vatandaş diyor ki: İnsan kırkından önce ölürse günahsız olurmuş.

 

Olur mu öyle şey. 40 yaşına kadar günahların affedilme katsayısı çok yüksek. Kırkından sonra ise sıfıra doğru bir düşüş var.

Bunun ne alakası var 40 yaşına kadar masum olmakla? Biz akil-baliğ olmamış ÇOCUK/SÜBYAN mıyız? Vatandaş saçmalamış. Akil-Baliğ'lik ötesinde bir SÜBYANLIK daha yok ki?

 

<> Sorumluluğun başlaması tam olarak nasıl bir durum gerektiriyor?

 

Şöyle bir durum: 12-13 yaşında akil-baliğiz ama bir yandan da çocuğuz resmen...

Hataların affedilme katsayısı 100 üzerinden 99 diye başlıyor ve kredi 40 yaşında yüzde-birkaça düşüyor.

Çünkü o yaştan sonra KAN durulabilir. İnsanın beyni eğlenceden hatta ateizm propagandasından yorulabilir. Gerçeğe çağrı başlayabilir.

İnsan erken emekli olup, kendine vakit ayırarak o yaşlara kadar bulamadığı veya haşir-neşir (içli-dışlı) olamadığı ya da vicdan hesaplaşması yapamadığı Allah'ı bulabilir...

 

<> 46-Ahkaf/15: Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca, der ki: "Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de, zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım."

 

Evet yukarıdaki ayetin aşağı yukarı açılımını yapmışım. Ama bunu salt günahsızlık diye yorumlayan bir mürted var. Yani adamın fikrine göre 40 yaşından önce ölen günahsızmış, melekmiş.

 

<> Evet aynen öyle yazmış sitesinde, insanların kafasını karıştırıyor

 

Aynı kişiden söz ediyormuşuz. Onun sitesinde yazmasına gerek yok. 18 yıldır tanırım onu... Bunu benimle tartışmıştı bir ajansta...

Ona Hz. Hızır'ın BEŞİKTEKİ BİR ÇOCUĞU öldürdüğünü anlatmıştım. Ama öyle bir demagog ki: Hızır Melek oldu. Azrail'miş meğer. Çocuğun canını onun için almış.

Hızır kelimesinden nefret ediyor. Hızır'ı duymamak için "Hızır bir melektir" diyor duruyor.

Burada anlatmak istediğim şuydu ona: "Beşikteki çocuğun akil-baliğ olacak kadar büyümemesi için öldürülmesi" ne demektir?

 

<> Orada resmen gelecekten bahsediyor, çocuk büyüyünce kafir olacaktı.

 

KIRK YAŞINDAN ÇOOOOK ÖNCE ÖLDÜRÜLMESİ DEMEKTİR.

 

<> Zaten kendi forumunda çırılçıplak namaz kılınabilir diye de yazdı

 

O bakımdan o arkadaş çırılçıplak namaz kılınmasından öte de büyük mürtedlikleri var.

1. Resulullah'tan sonra BABİ/BAHAİ sayısız peygamber geldiğini söyleyerek imanını zora sokmuştur.

2. O kişi Tevbe Suresinin son iki ayetinin Kur'an'a yamanan Hadis olduğunu söylemiştir.

Kur'an tastamam ve korunmuş olduğundan, bu söylediği kendisini MÜRTED kılmaktadır. Yani dini bulmuşken kaybetmiştir. (Bu iki kat suçtur. Üstelik kendisi de 40 yaşını geçmiştir.)

3. Maalesef bu yolda babası olan Sadrettin Yüksel'i de "İMTİHAN=FİTNE" ile berhava etmiştir. Yani babasını da yakmıştır. Bu, ayette açıkça yazılı. Müddesir suresi 30'dan itibaren bir yazar mısınız?

 

<> Babasını nasıl yakmış olabilir ki? Babası onu reddetti.

 

Hayır. Yıldıznamelerine Kur'an'dan baktım ve ikisinin de uçtuğunu gördüm. Ayetleri yazarsanız ortaya çıkacaktır.

 

<> 74-Müddesir/30: Orada ondokuz bekçi vardır.

 

Bekçi demiyor, 19 vardır diyor.

 

[] 74-Müddesir/30: Aleyhâ tis'ate aşere

 

31?

 

<> 74-Müddesir/31: Cehennemin bekçilerini yalnız meleklerden kılmışızdır. Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık. Kendilerine kitap verilenler ve inananlar şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar, Allah, bu misalle neyi murad etti? desinler. İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu, insanoğluna bir öğütten ibarettir.

 

Şimdi burada bildirilen:

1. Tevrat'ta olduğu gibi, Kur'an'da da GERÇEKTEN BİR 19 vardır. Tevrat tahrif edildi, İncil de şifahi (Sözlü) olduğu için bu 19 numerolojisini yitirdi. Geriye DEĞİŞMEMİŞ bir tek KUR'AN kaldı ve o önceki kitapları tasdik edici olduğundan sahiden 19 asal sayısına bağlıdır.... Buraya kadar tamam...

"Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini..."

Bu bölümde, Kur'an'ın insan eliyle, kul kalemiyle yazılmadığını ve bir çok insanın bu yüzden Müslüman olduğunu anlıyoruz.

Bir şey daha anlıyoruz: "Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini" derken Tevrat ve bağımlısı İncil'in içindeki orijinal 19 ile Yahudi ve Hristiyanlara yaklaşmaktadır. Bir çok Yahudi bu yüzden müslüman olmuştu. (Medineli Kurayzalar vb.)

"Sayılarını bildirmekle de... inananların da imanlarının artmasını sağladık" diyor ayet. Yani şek-şüphe kalmıyor belli ki 19 asal sayı sisteminin katları ile kaleme alınmış bu kitap...

(Tüm cinler ve insanlar bir araya gelseler bunu gerçekten yapamazlar. Düşünün ki, yarın bütün gün konuşacağınız tüm sözcüklerin, kelime ve harfleri 19 katlarına göre NASIL DÜZENLEYEBİLİRSİNİZ? Bu yüzden 19 bir Allah/Kur'an mucizesidir.)

Gelelim ayetin devamına:

"Kalbilerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar, Allah bu misalle neyi muradetti? desinler."

İşte bu cümleyi ASLA SÖYLEMEMEK GEREKİR. Çünkü 19 bir fitne=SINAV'dır. (Zaten adı 19 fitnesidir.)

Edip Yüksel denen Amerikalı bunu tabu totem edinmiştir. Kur'an'a falan değil başlamıştır sayılara tapmaya... Öyle ki, kafasına göre sayısını tutturamayınca da iki ayeti yoketmiştir. Yani Tevbe suresinin son iki ayetini inkar ederek maalesef 19 fitnesi onun başını yemiştir.

Ahıreti bitmiştir artık. Ahmet Deedat tevbe etmiştir. Ama Reşad Halife denen sahte peygamber ve ona candan inanan Amerikalı-İranlı dostumuz tevbe bir yana TEVBE SURESİNİ inkar ederek tevbe kapılarını kapamıştır.

Kur'an'ın ha bir ayetini, bir harfini ha tamamını inkar edin farketmiyor... Adınız MÜRTED oluyor...

Bu çok tehlikeli.

Bugün bizim İranlı-Amerikalı iki ayeti inkar eder. Yirmi yıl sonra onun izinden bir sahte peygamber çıkar o da işine gelmeyen şu şu ve bu ayetleri atar.

Birincisi için geçerli olan gerekçe sonrakiler için de geçerlidir. Bu çok tehlikelidir.

Resulullah Kur'an'ın tastamam olduğunu beyan etmiştir. Ve Resulullah'ın GADDARCA öldürülmesini emrettiği kişiler ise Arap yarımadasının SAHTE PEYGAMBERLERİ olmuştur. Ebu Süfyanı bile affeden Resulullah'ın Sahte peygamberleri kolayca öldürtmesi çok bilinçlidir.

[Reşat Halife] ve çömezi, müridi Edip Yüksel ise PEYGAMBERLİK iddiasındadırlar.

İşte bakın bir 19 FİTNESİ nasıl Kur'an'da yer alıyor.

O fitne ise artık adresi bellidir: Reşat Halife ile Edip Yüksel ikilisidir.

Bir de Edip Yüksel'in babası din adamı Sadrettin Yüksel (Ki tanışıyoruz) onu da yakmıştır. Çünkü ayet diyor ki:

"Kalplerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar."

Kalbinde hastalık bulunan=Oğul Yüksel

İnkarcı=Baba Yüksel

"Allah bu misalle neyi muradetti? desinler. İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir..."

Baba Yüksel ise Kur'an'da apaçık belli olan 19'u "Yoktur böyle bir şey ve böyle bir ayet" diyerek, sırf oğluyla kapışmak için duygusal olarak ve yazılı olarak (Oğluna yazdığı kitapta) 19 ayetini reddetmiştir.

Oğlu iki ayeti inkar ederken Babası da bir ayeti inkar etmiştir.

"Allah bu misalle neyi muradetti? desinler. İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir..."

ALLAH DİLEDİĞİNİ (Baba-oğlu) SAPTIRMIŞTIR.

Ama bizler 19'u makul bir seviyede tutarak, onun Kur'an'daki bir ölçümleme olduğunu bilerek ılımlı ve olumlu anlamda kabul ederiz.

Bunu oğul yüksel gibi bir yeni ve sahte DİN (Ne yazık ki Kur'an'ı kullanarak bu dini oluşturdu), ne de baba yüksel gibi kitap yayınlayıp, "19 olayı yoktur, inkar ediyorum", işte bu 19 fitnesi.

Bu ayetler de onun için yazılıydı. Orada baba-oğulun bir yıldıznamesi vardı. İkisi de tevbe edip eğer müslümanlığa dönmezlerse, Allah'ın bileceği şey. Ama bildirmiştir Allah:  S E K A R 'a yani kazanın altındaki ateşin ta kendisine koyacağım diyor.

İşte böyle... :-((

 

<> Sohbet programında bağlantı sorunu yaşanıyor

 

Ah bu teknik zorluklar. Dışarıda resmen fırtına var. Hatlar zarar görmüş galiba... Şimdi hava raporuna baktım. Türkiye'nin yarısı fırtına ve yağmur. Özellikle Batı anadolu.

Neyse konu olarak Şu cebel=Dağlara mı dönelim? Yoksa artık Kehf suresinin Musa bölümünü bitirelim mi?

 

<> Ok

 

Bitirince asacağız, [z] onu üç-dört chat boyunca birleştirip asmayı (Siteye) düşünüyor. Bu gece o da yok galiba. Dr. da yok. Nöbetleri var herhalde... [K] ise uğramazlardan oldu.

Bunlar sakın ha sitem değil, ÖZLEM. Biz aile gibiyiz ve aileden şu ve şu olmayınca kendimi buruk hissediyorum.

 

<> hocam şuan tam beş tane alert alıyorum

 

Ne alarmı bunlar?

 

<> firewalldan

 

Allah Allah? Benim FW'de bir şey yok.

 

<> İlk ikisi 10-15 dk önce geldi

 

Bugün de bana saldırmadılar nedense... Aslında saldırdıklarında "Dışarıda olduklarından" emin oluyorum. Böyle daha kuşkulu...

Ben Chat yaparken masaüstünü tamamen kaldırıyorum. Zaten şu anda Win ile çalışmıyorum, artık Mandrake 8.1'i kullanıyorum ve rahat ediyorum. Ona saldırı gelemiyor. (Sistem ve formatı ayrı ya :=) )

Tavsiye ederim çok iyi türkçesi de var.

 

<> Yani windowsa alternatif mi?

<> Sağlam sistem diyorlar

 

Bir alıştınız mı Windows işletim sistemi havasını alıyor. Mirc ve messenger ile outlook dışında Windows'u artık kullanmıyorum. Linux'un bir iki kusuru olmakla birlikte mirc gibi kendiniz programlayabiliyorsunuz.

 

<> Ben kullandım ama modem uyuşmadığından nete bağlanamıyorum

 

Benimki modemle uyuşuyor. Üstelik Napster bence explorer'den daha iyi.

Ama zavallı beynim allak bullak oluyor. Sanki sağ elimle yazarken sonra sol elimle yazı yazmaya başlamış gibiyim. Sırf hacker'lar ve Vandal'lar yüzünden Linuxu kullanıyorum. Zaten doğal olarak kendi FWall'ı var. Sanırım XP'i de benzeri bir yeni düzenleme yapmış.

 

<> Linux kullanmayı öğrenmek zor mu?

 

Hayır çocuk oyuncağı. İster bir manuel kitabı al, istersen indir oku. Herşey bedava. Aslında ben sırayla önce Machintosh sonra Linux en sonra da ACEMİLER gibi Windows'u kullandım.

 

<> HD'den sonra silinemediğini duymuştum Linux'un?

 

Evet formatlanması gerekiyor.

 

<> Kolay siliniyor. Partition magic programı ile

 

Ama şöyle yapabilirsin: Tahminen 3.8'lik bir yer tutuyor. Ben onu partition'a koydum. Windows onu okuyamıyor ve KÖR davranıyor, yani ne kadar yer tuttuğunu falan bilmiyor. O kalan bölümü formatlıyor (Disk formatı) ve yine kullanabiliyorsun. Yani Partisyon yaparsan bu iş tamamdır. Benim gibi hem Windows hem Linux kullanabilirsin. İstersen sanal ram ile Machintosh'u da koyabilirsin.

 

<> Donanım sürücülerinde sorun çıkarıyor diyorlar?

 

Bende bir şey yapmadı. Yani bir tersliği henüz olmadı. Ama çok kolay ve tam bir oyuncak. Win'in bütün açıklarını kapattığı gibi, zaaflarını da sen programlayabiliyorsun. Oysa Windows dosyaları "KAPALI KUTU" gibi kendini koruyor.

 

<> Mirc, Linux'da da çalışıyor mu?

 

Evet mirc linux'da çalışıyor. Ama tanıtmak gerekiyor önce. Yani mirc'in sayfasına gidip bir iki işlem yapacaksın ve loading edeceksin. Bendeki mirc'i tanımadı mesela. Ayrıca bir mirc de onun için indirdim. Sıkıldığın zaman kendi kendini siliyor. Yani her an başından atabilirsin.

 

<> Anladım

 

Ama o yeni keşfedilmiş bir kıta gibi, gezip gördüğünde bağlanıyorsun.

 

<> Geçen hafta Linux kurduk ama Rockwell marka modemi tanıtamadık.

 

Evet Modemi tanıtmak için Önce modemi açıp "Tak-Kullan" benzeri linux komutları vermek gerekir. Rockwell zaten M ve W için, yani piyasası L değil.

 

<> Şu an benim sistemde WinMe, Win2000 ve MandrakeLinux 8.0 kurulu.

 

Bu kadar çok sistemi ne yapıyorsun?

 

<> Sadece deneme-tanıma ve çocuklarla sistemi ayırma. WinMe çocuklar, Win2000 benim, Linux da deneme için. Modem, Rockwell Connexant Chipli.

 

Win Me çok nazik ve kötü bir program. Multimedyası ise 2000'den iyi. Çok sık kilitlenebiliyor. Benim modem external ve markası d@tron. HD'den önce onu açıyorum. Doğrudan tanıyarak linux işe başlıyor.

Yani internal modemler her zaman dezavantajlıdır. İnternaller ısınıp şişince vb. 4 saatten sonra cıvımaya da başlıyorlar diye external aldım.

Aslında lüks bir çözüm var: Al iki hat birden çalış 56x2. Hem hızlı hem kesintisiz hem de mecburi tanıyor çünkü iki taraftan başına vura vura tanıtıyor kendini. ;=))

 

<> Linux WinModem tanımıyor.

 

Evet WinModem bir tekel kurmak için elinden geleni yapıyor. Macintosh bunu "HARBİ" yapıyor. Ama Windows Sinsice, tekelleşmek için yapıyor.

Geç de olsa uyandılar. Bill Gates şimdi pazarlık yapıyor, bakalım ne olacak mahkemesi. Eğer davayı kaybederse, tüm dünya borsaları özellikle Nikkei topu atar.

 

<> Yakında fiber optik geliyor.

 

Geç bile kaldı. O bir devrimdir. Saniyede 200 bin görüşme sağlayabiliyor. Bunlar askeriyede 1997'den beri kullanılıyor. Anlaşılan eskimiş ya da yenisini bulmuşlar ki, SİVİL olarak bizlere veriyorlar.

 

<> Henüz bize yansımadı, sadece bankalara döşemiştik

 

Asıl darbe fiber optik değil "CORDLESS" olanı. Asıl askeri sır bu. Aslında sır da değil. Base Stationlar yerine Black Knite denen bir askeri satelitten yayın alıyor. Tüm iletişim aletlerini ona bağlıyorsun. (Tlf, fax veya hepsi bir arada bir laptop.)

Tabii teknoloji ucuzlayana kadar "Kontur ücreti ateş pahası" ama askeriyede bedava ya...

Adam, bir lityum ion pil yedekleriyle Afganistan'a iniyor. Bir kibrit inceliğinde kulaklığıyla ve elbette uyduyla direkt Pentagon'a sesli ve görüntülü mesaj iletiyor, Usame 1000 Ladin'in karargahlarını falan resmediyor ve anında talimat alıyor.

Mesela uydudan gözlüyorlar ya adamlarını... "Arkanda 6 metre ötede bir canlı var". Cevap "Kaplumbağa"ymış.

Ne optik ne fiber ne cable... Bunlar 1997 US Ordusunda kullanılıyor. Bize de herhalde 2005 falan verirler.

 

<> Hocam Kur'an'dan Yıldıznamelere nasıl bakıyorsunuz, merak ettim. Herkesin Yıldıznamesine bakılabilir mi?

 

Vallahi ben baba-oğulunkine baktım. Başkasına bakmıyorum elbette...

 

<> Namazı huşu içinde kılarlar. Bunun kalbi ve zihni konsantrasyondan başka teknik yanı var mıdır? (Çünkü; namazı kılarlar, namazlarını dosdoğru kılarlar, namazlarını huşu içinde kılarlar, bunların anlamları olmalı)

 

Evet şifreler şunlar:

1. Akımetissalat=Namazı vakitli kılmak (Günün iki yanında ve bir de bütün gece).

2. Namazı dosdoğru kılmak:

a) Açılış tekbirinden sonra Euzü besmele ve bir kolay kısa sure -mesela fatiha- okunur.

Rüku var. Secde var. (Semiallahü limen hamideh, Rabbena lekel Hamd yok. Hepsine sadece Allahüekber deniyor. İlk Allahüekber farz diğerleri değildir ama ben söylüyorum. Sübhane Rabbiyel Ala/Azim"leri de söylüyorum.)

İkinci rekatta oturuyorum. Bir zammı sure (Mesela ASR) okuyorum. Selam veriyorum ve namaz bitmiş oluyor.

Namazdan sonra yani namaz bittikten sonra dua ederken de Sübhaneke Allahümme Barik Rabbena'ları ve kunutları okuyorum.

Bunları namaz içinde okursan namazın bozulur. Çünkü saydıklarımın hiçbiri ayet değildir.

Namazı dosdoğru kılmanın ilk şartı şudur:

** Namaz mutlaka iki rekattır ve iki rekat bitiminde selam verilir.

** Namaz içinde KIRAAT farz olduğundan=Kur'an'dan SURE okumak anlamına geldiğinden asla Sübhaneke vb. okuma...

Bunlar ŞİİR yani ilahidir ve aslında sadece Cenazede kullanılmıştır. Cenaze namazı da NAMAZ değildir. (Törendir. Namazda mutlaka secde olur, mutlaka rüku vardır.)

Zaten Sübhaneke ve Ettehiuyyatü'yü MALİKİ MEZHEBİ de okumadığından benim anlattığım aynı zamanda EHLİ SÜNNET görüşüdür.

 

<> Buna Kur'an'dan sayısal net cevap var mıdır? (rekat için)

 

Evet sayısal net yanıt sanırım Nisa-101 ve 102'dedir. Eğer yanında Kur'an varsa o iki ayeti yazabilirsin. Orada namazın İKİ rekat olduğunu (1420 yıl sonra) nihayet görebileceğiz.

 

<> Malikiler "Allahumme barik" dualarını da okur mu?

 

Allahümme Salli ve Barik'i okuyorlar. Malikiler Sübhaneke'yi Ettehiyyatü lillahi olan bölümü bir de Kunut dualarını namazda okumazlar.

Zaten ben namaz içinde okumayın diyorum. Şahsen namaz dışında selam verince mutlaka ben de okuyorum. Ama biliyorum ki istediği kadar güzel bir ilahi olsun yine de NAMAZ içinde okunmaz. Bunu biliyorum.

 

<> 4-Nisa/101: Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki, küfre batanlar sizin için açık bir düşmandır.

<> 4-Nisa/102: Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra namaz kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına...

 

Evet ayet gelmiş.

 

"Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın vakit"

Burada "Sen" denen kişi  İ M A M 'dır.

 

"içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler..."

Bir secdeye varmak BİR REKATTIR. Yani Cemaat ikiye ayrılıyor. İlki BİR TEK REKAT kılıyor.

 

"Sonra namaz kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar..."

İkinci grup da gelip BİR tek rekat kılıyorlar.

Onlar namazı kısaltıp BİR REKATA indiriyorlar, ama İMAM kısaltamadığı için,  H E R   G Ü N K İ  gibi ============== 2 REKAT ============== KILIYOR.

Yani Cemaat BİR rekat, İMAM İSE KISALTMADAN İKİ REKAT kılıyor.

Bunun anlamı şu: Yarısı bir rekat eden namazın TAMAMI KAÇ REKATTIR?

 

<> Bir rekatlık miraç mı?

 

Evet. savaş halinde şunları yapabilirsin: Savaş=Sefer yolculuk da buna dahil. Ama biz savaşı ele alalım: Şunları yapabilirsin:

1. Namazı BİR REKAT kılabilirsin.

2. Doğa koşullarında SAVAŞMAYABİLİRSİN. İnanmazsan ayetlerin devamını oku. 104. ayetteydi galiba.

 

<> 4-Nisa/103: Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükunet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.

<> 4-Nisa/104: Düşman topluluğu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Siz sıkıntıya düşüyorsanız, hiç kuşkusuz tıpkı sizin gibi onlar da sıkıntıya düşüyorlar; ama siz, Allah'tan onların umamayacağı şeyleri umuyorsunuz. Allah, Alim'dir, Hakim'dir.

 

103. ayet namazın müminler üzerine VAKİTLİ FARZ olduğunu beyan ediyor. 104. ayet ise çok enteresan. 105 olabilir.

 

<> 4-Nisa/105: Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma!

 

Aman tanrım silmişler. Yağmurdan dolayı savaşmamak izni bile vardı ayette... Nerede o ayet?

Yaw bir el atın, başka bir Kur'an'dan bulun da yazın. Resmen ayeti yok etmişler bizim yerli Talibanlar.

 

[] Not: Sohbet programı çok uzun satıları kestiği için yapıştırılan ayet eksik çıkmıştı

<> Ayet 102'de var. Yağmur 102'de.

 

Şimdi rahatladım. Orada ne diyor?

 

<> 4-Nisa/102: Sen içlerinde olup da salatlarını ettirdiğin zaman, bir kısmı seninle beraber salata dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar; secdeyi yaptıktan sonra onlar arkanıza geçsinler; kılmayan öbür kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar, tedbirli olsunlar, silahlarını alsınlar. Kafirler, size ansızın bir baskın vermek için, silah ve eşyanızdan ayrılmış bulunmanızı dilerler. Yağmurdan zarar görecekseniz veya hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanıza engel yoktur, fakat dikkatli olun. Allah kafirlere şüphesiz ağır bir azap hazırlamıştır.

 

HAH işte bunu arıyordum.

Evet fırtına, soğuk ve grip dahil hastalık bile savaşmamaya mazerettir. Bunu yorumlayalım.

Eskiden karınca sürüsü gibi öldürülüyorduk. Şimdi ise BİR TEK CAN bile kıymetli. Yani Amerika bir Taliban öldürmek için binlerce ton bomba ve bunun seferi maliyetini...

Açıkçası Amerika'ya bir vietnamlı öldürmek 50 bin dolara mal oluyordu. Şimdi bu daha da arttı. Çünkü artık ASKER öldürülmemeli.

ALLAH da yukarıdaki ayette bunu söylüyor.

Tutup da şehitlik adıyla yakamızı açıp, Kadir inanır gibi "Vurun lan beni alçaklar, vurun ben şehid olup Cennet'e giricem" diyemiyorsunuz. Onlar eskidendi.

Allah artık bizlerin "CANININ" bir yağmurdan bir gripten bile ZARAR görmesini istemiyor. Değil ÖLMEMİZİ İSTEMEK...

 

<> 4-Nisa/102: Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

 

Şimdi yukarıdaki ayetten "SAVAŞ" seferi durumunu çıkarıp, YOLCULUK SEFERİ DURUMUNA GETİRİYORUM:

"Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmi seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar..."

Şimdi böylece daha sade izleyebilirsiniz.

(Not: yolculukta da  B İ R  TEK REKAT kılınacaktır.)

Evet [candaşlar] şimdi bu ayeti daha iyi görebildiniz mi?

 

<> Miracımız çok azaldı, zaman genişlemesine mi ihtiyacımız var namazda?

 

Miracımız "AZ ve ÖZ" oldu. Günde 40 rekat ve 5 vakit angaryasıyla ne dosdoğru namaz kılar ne de  H U Ş U  alırsın. Artık o işkencedir.

Ve hiç bir genç de bu yüzden 5 vakit 40 rekat namaza başlamak istemiyor. Onlara bir Allah'ın kulu dese ki 3 vakit x 2şer rekat, zerrece imanı olan bir milyar insan NAMAZA BAŞLAR.

Bunu söyleyen ve yazan ben değilim, ALLAH ve ayetleri... Ayetler "Günün iki yanında = Tarafeyn en Nehar" iki vakit namaz olduğunu yazıyor; bu iki vakti de "Salatı Vusta = Gölgenin direğin dibine en kısa düştüğü öğlen dikmesi"nin belirlediğini...

 

<> Y.nuri dedi ya

<> Hocam yaşar nuri lafı kıvırdı ama. Tepki alınca yoğunlaştırılmış sünnet gibi birşeyler saçmaladı. Basında çıktı hep. Açık açık namazın 3 vakit olduğunu söylemeye cesaret edemedi.

[] Yaşar Nuri Öztürk: "Kur'an'da kılmakla yükümlü tutulduğumuz namaz üç vakit olarak gösterilmiş ve adları verilmiştir: 1- Fecir namazı (sabah namazı) (şafak sökmesinden güneşin doğuşuna kadar), 2- Vüsta (orta namaz) (günün ortasında öğle yada ikindi adıyla kılınan namaz), 3- İşa (günün batışından sonra akşam yada yatsı adıyla kılınan namaz) (Güneşin batışından şafağın söküşüne kadar) Ancak Peygamberimiz, bu üç vakte müekked (pekiştirilmiş) sünnet olarak iki namaz daha ekleyerek kılmıştır. Yani bir miktar sevap namaz eklemiştir. Ama çoğunlukla namazlarını üç vakitte toplamıştır."

 

Hoca arkadaşımdır ve ilmi yoktur. Hadisler'e ve geleneksel islama bakış açısını tasvib ediyorum ama ilmi yok. Buna rağmen Edip Yüksel'den kesinlikle on kat ilim sahibi. Edip Yüksel ise başka bir dinin başka konuşan çok tehlikeli bir Mürtedi.

 

<> Hocam, mezhepçiler namazı angarya haline koymuşlar. Terkedenler bir daha başlamıyor. Başlayacak olan da hiç başlamıyor

 

Namaz şu:

Günün iki yanında;

a) öğlene kadar iki rekat,

b) öğleden sonra iki rekat.

c) Bütün gece iki rekat.

Bunların adı FARZ vakitli ve emirdir. Asla ve asla kaçırılmaz, kazası olmaz, hiçbir şekilde yerine konmaz.

 

<> Sabah namazı vakti?

 

Sabah namazı vakti şu:

"İki ezan arası BİR VAKİTTİR"

Bu durumda sabah namazının vakti öğlene kadardır.

(Sabah gün doğarken çok makbuldür, çünkü şahitli namazdır, gece-gündüz melekleri devri teslim etmektedirler.)

Yani sabah GÖLGE en uzundur. En kısa olan ÖĞLEN'e kadar bir vakit.

Sonra yeniden gölge öteki yönde uzar ve gün batana kadar İKİNCİ vakit.

Bu iki namaza TARAFEYN denir. (İki taraf) İlkine Subh (Sabah), ikincisine Nehar da deniyor.

İkindi ve Yatsı Kur'an'ın hiçbir yerinde geçmez. Sadece ZORAKİ meallere sıkıştırmaya çalışırlar. Bütün gece (Akşam ile Yatsı tek namazdır ve TÜM GECEDİR) ak iplik-kara iplikten yine ak iplik-kara iplik seçilene kadar tüm gece bir tek vakit ve İKİ rekattır.

Ammmmmmaaaaaa, Bu farz dışında Allah şöyle buyuruyor: "Allah sizlerin gündüz işleriyle meşgul olduğunuzu bilmektedir. Siz Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyunuz."

Ammmmmmmmaaaaa, "Bir de keşke gecenin bir yerinde kalkıp salata dursalardı ne iyi olurdu" diye bir ayet var.

Bu, "KALK ve NAMAZ KIL" diye emreden bir ayet değil.

O "Rica eden, fazla bir mesai teklif eden ve DİLEK KİPİ (Bunun tersi farzlar EMİR KİPİDİR.) senin dileğine bırakmış. Canın istersen kılıyorsun ve istediğin kadar kılıyorsun.

Farzlar 6 rekattan ibaret.

Ama benim canım geceleyin (Hele ki kış geceleri bir uzun ki uzun) kalkıp, her biri İKİŞER rekatta bir selam vermek üzere, 2-22-222 rekat daha kılabilirim.

Buna vitir deniyor.

Vitir mutlaka, "Gecenin bir yerinde kalkıp, uykudan ya da istirahatten kalkıp, geceyarısından sonra kalkıp" kılınması DİLEĞE bırakılmış bir DÖRDÜNCÜ NAMAZ gibidir.

Oysa Sünnetler sizi gündüz oyalıyor. Evvel sünnet, son sünnet, bu müekkede bu gayrı müekkede. (Bunları Muaviye ve Yezid ikilisi uydurmuştur.)

Neden ben kısıtlı sayıda nafile namaz kılayım? Allah demiyor mu "Gecenin geç bir saatinde kalk ve dilediğin kadar namaz kıl"?

 

<> Şu anda 3 vakit namaz kılan Müslüman topluluk var mı?

 

Evet, tüm Şii camiası ile Hanifler ve Hz. İbrahim dini ÜÇ vakit kılıyorlar.

Bir de Hacca gidildiğinde (Minareye kılıf olsun diye sözde CEM ediyormuşuz) hacda ÜÇ VAKİT kılıyor hacılar...

Şiilerin tamamı üç vakit kılıyor. Çünkü birden bire bir AYRILIK olmadı. Bir hakem Ali'yi aldattı. Onun taraftarları o günden beri kendilerine "Mağdur=Şii" diyorlar. O gün namaz beş vakitten ÜÇE inmedi. Tam tersine ÜÇ iken BEŞ'e çıktı ki MEZHEBLER ARASINDAKİ UÇURUM derinleşsin.

 

<> Burada İranlı arkadaşlara sordum onlar 5 vakit kılıyormuş İranda ama yoksa sizin dedikleriniz caferiler falan mı?

 

Hayır İranlılarda sadece Sünni olanlar 5 vakit kılıyor.

 

<> O arkadaş şii idi ama çok uzun süredir irandan ayrıymış.

<> Kurana göre abdest ve ezan?

 

Evet. Hz. İbrahim'den beri 3 vakit x 2 rekat olan namaz, Ebu Süfyan-Muaviye-Yezid denen üç kuşak boyunca 5 vakit oldu.

 

<> Ama neden böyle yaptılar? Sebebi nedir ki?

 

Yaw bu hep siyasal islam, Ebu Süfyan Mekkenin reisiydi. Resulullah'ın baş düşmanıydı. Resulullah Medine'den dönüp kansız biçimde Mekkeyi aldı.

Bu Ebu Süfyan ve elbette veliahtı yani yeni kral olması gereken Muaviye ve onun oğlu Yezid bu işi babadan oğula geçecek biçimde tezgahladılar. Cumhuriyeti (Halifeliği) yıkıp yerine saltanatı koydular.

Bunları yazdığımda bana ne dediler biliyor musunuz?

"Sen Ali'yi Hasan Hüseyin'i çok kolluyorsun, sen kızılbaşsın." dediler.

"Sen Muaviye'yi Yezid'i sevmiyorsun, sen Alevisin." dediler.

 

<> Ama hocam namazı neden 5 vakit yaptılar ki. Sofu görünmek için mi yoksa millete namaz zor gelsin de soğusunlar diye mi?

 

Artık ne dersen de. Adamlar baştan bozuk.

Ebu Süfyan sofuları Hanifliğin birinci dereceden Halk düşmanları. İyi ki 15 vakit yapmamışlar.

 

<> Zaten Ebu süfyanın karısı hz. hamzanın ciğerini çıkartmamış mıydı

 

Bu arada yanıt geldi. Şiilerin yaklaşık 45 milyonu üç vakit (İran'da) ve Pakistan'da yine yaklaşık 60 milyon Şii üç vakit kılıyor. (Bunlar içinde Afganistan'da Hazeri ve Dari denen gruplar da Şii...) Irak'ın %60'ı Şii kalanı Sünni. Irak'ta da üç vakit çoğunlukta...

Şu internet ne güzel bir şey. Vallahi rakamlarla önüme gönderdi arkadaşlar. Irak'ın %60ı şiiymiş. Bir yaşıma daha girdim.

 

<> İran'da cuma namazlarına kadınlar da katılıyormuş bir iranlı kız arkadaş söylemişti.

<> Evet onu duymuştum. Kadınlar da camiye gidiyormuş orada. Ama Türkiye'de kadınları herşeyden dışlarlar. Afrika'da da aynı. Bir afrikalı arkadaş vefat etti Türkiyede, cenazesine hanımların gelmesine izim vermediler. Afrikada kadınlar caminin avlusuna bile giremezmiş cenazede, evde oturur Kur'an okurlarmış. Türkiye'de de ancak avluda bir köşede beklemelerine izin veriliyor.

 

Bunlara sadece üzülüyorum. Bizim her köşemizde böyle bir talibanlık var. Her evde bir veya iki kişide böyle bir Süfyanilik var.

 

<> Kadınların camiye gelmesini istemezler çünkü kendilerine güvenemezler. Namazı değil kadınları düşünecek sapıtacak namazı bozulacak, onun için istemiyorlar bence.

 

Allah bizim yardımcımız olsun. Biz Hanif müslümanları öteki müslümanlardan korusun. Allah, Gonca Kuriş'lerimizi, Hizbullah'çı geçinen katillerden korusun.

 

<y> Bir de bir hanım cenaza namazına kadınlar gelebilir dedi sonra öldürüldü.

<> Gonca Kurişti o hanım [y]. Domuz bağıyla öldürdüler zavallıyı

<> Dr sizin anlattıklarınızın 100'de birini anlatıyorum arkadaşlarıma... hepsi bana acayip gözle bakıyor şimdi.

 

Yarın öbürgün, İstanbul'un ikiz kulelerini (Sabancı) uçaklarla dalarak yıkanlardan korusun.

Türkiye'ye bir hayvan sürüsünü sokanlardan şap hastalığı ve onun doğal ortamı olan Anthrax'dan korusun.

Allah, biz Müslümanları, Müslümanların şerrinden korusun.

 

<> Bunların hesabını sorma zamanı birgün gelecek

<> Peki size hiç tehdit mektupları yolluyorlar mı Türkiyenin talibanları? Sizin gibi aydın müslümanları genelde tehdit ederler de

 

Ben iki kez kaçırıldım. Yedikule'de kurşun yağmuruna tutuldum. (Polis 8 kovan buldu)

Beni Yaşar Nuri ile geceyarısı saat 03.00'de Flash TV'deki programımdan çıkarken "Otomobille kaçırdılar".

Yoğun kar yağışı altında Trafik çevirmesi (Zincir kontrolü) olduğundan ve otomobil durdurulduğundan; ürkerek beni dışarı atıp U dönüşüyle oradan kaçtılar.

Kaçıran kim tahmin et bakalım?

???????

 

<> Bir ara bahsetmiştiniz

<> Ali Kırca?

 

Dinç Bilgin-Zafer Mutlu-Ali Kırca-Selahattin Duman ÇETESİ.

 

<> Çiller'in adamları olabilir mi? Çünkü Flash tv'yi onlar bombalatmıştı

 

Çiller ile ilgisi yok. O işin SABAH grubuyla ilgisi var.

Ben Günaydın gazetesinin ve daha sonra da Sabah gazetesinin genel yayın müdürüydüm. Bunlarla sorunlarımız vardı. Mesela Tevfik Yener yerine beni Müdür yapınca kıyamet koptu. Tevfik Yener o günlerini asla unutamadı.

Selahattin Duman'ı da Sabah gazetesine işe alan benim. Ben gazeteden İSTİFA ederek ayrıldım. Benim yerime Zafer Mutlu genel yayın müdürü, Selahattin Duman da onun yardımcısı oldu. (Tevfik Yener HİÇ bir şey olamadı garibim.)

Sonra ne oldu biliyor musunuz? Çetenin başı Dinç Bilgin. Nerede acaba?

??????

 

<> Hapiste

 

Evet. 8 yıl yatacak.

Zafer Mutlu?

?????

Tutuksuz yargılanıyor. Yurtdışı yasaklı ve kamu hakları kısıtlı. Ayrıca iki yıl hapis yatacak.

Selahattin Duman????

Bana aleyhimde yazdıktan sonra "İŞTEN KOVULDU". Müdürlüğünü alıp sokağa bıraktılar. Yazılarını evinden gönderdi. Gazetecilik yerine FİLM çevirdi. Ve cinsel tercihi (Çamaşırlarını kastediyorum) çok iyi bilinir bizim camiada.

Çetenin haline bakın da bir görün...

Ali Kırca'nın daha çekeceği var. Sadece asansör boşluğundan düştü de bacağını kırdı. Onu da ATV'den kovdular. Şimdi dörtte-bir fiyatına Star'da çalışıyor. Hem de yönetmen değil başspiker olarak...

Bilmem ki benimle uğraşanları Allah uğraştırtmıyor mu?

Yoksa ne kadar İblis varsa mı benimle uğraşıyor??????

 

<> Çok ilginç hocam

<> Daha beter olsunlar

 

Mehmet Kutlular. Yeni Asya gazetesinde üç gün boyunca benim için "Papa'nın ajanı, Yahowa Şahidi ve Diyarbakır Yahudisi" diye yazdı. Sonra da "Morfinman olduğumu, kollarımda sayısız iğne deliği izi olduğunu" yazdı çizdi.

Hiçbir şey demedim. Yıllar sonra gençkızı 17 yaşına gelince "Eroin kriziyle komaya girip can verdi." (Allah Rahmet eylesin.)

Bu olayın benimle ilgisi olduğunu hiç anlamazdım ama, "Şu morfin ve Eroin" işte burada anladım Allah'ın Müntekim olduğunu...

Yani bana uyuşturucu iftirası atmasaydı, bu işin benimle bir ilgisi olabileceğini hayat boyu aklıma getiremezdim.

Ama Kutlular gibi bir adam yani hacı hoca takımı ve İran'a bağlı bir Nurcu, Ailesini de öyle yetiştiriyor.

Şuraya bakın ki minicik kızı bu merete alışıyor ve hatta kaçınılmaz sona adım adım gidiyor. Yani hiç olmayacak bir ailenin kızı bana atılan iftirayla tam bir özdeş sonuçla can veriyor. Bunlara rastlantı diyebilir misiniz?

 

<> ilginç

<> Çok ilginç. Ben hatırlıyorum bu olayları.

 

Benim kolumda normal olarak (Ödüm patlar) bir penisilin iğnesi izi bile olmamıştır.

 

<> Aslında ben o yazıları okudum (sizin aleyhinize yazdıklarını) çelişkili yazmışlar ikisi.

 

O yazılar komik... Beni döveceklerine yer yer de övmüşler.

 

<> Tevfik Yener "Adının Hans olduğunu iddia ediyordu" diyor. Selahattin ise o da diyor ki hans ismini biz koyduk ona. İkisi birbirini yalanlıyor.

 

Ellerinde değil ki, hayrandılar bana... Çok gülmüştüm.

Sana birinin adını vereyim: Nezih Dündar.

 

<> Yener "Kafasında sarı bir peruk vardı" diyor. Duman ise "Tevfik abi ona bir peruk ayarladı ama sarısını bulamadı siyahını alıp oksijene yatırdı". Yalan söylemeyi bile becerememiş gafiller

 

Şimdi benim sitedeki resmime bir bak: 37 yaşındaydım. (Renkli resim ise 57 yaşında yani 20 yıl arayla çekilmiş.) Herhalde resimde peruk olup olmadığını rahatlıkla anlayabilirsin. Siteyi aç bir bak. Bunlar manyaklar mı? 1982'de Selahattin Duman'ın  M Ü D Ü R Ü  idim.

 

<> Sizin sitedeki resim kitabınızın arkasındaki resim, hiç de peruk gibi değil.

 

O Resim Gazete için çekildi. Sana bir sır: Nezih Dündar dedim... Onun telefonunu rehberden bulup selamımı söylersen "İLK GÜN" birlikte tanıştığımızda "Adınız Hans mı?" diye şaşırdıklarını öğreneceksin.

 

<> Çete dediniz, ne tür bir çete?

 

Çete kimlere denir. İkisi gazetede, biri Aktüel dergisinde, ötekisi atv'nin bücürü Ali kırca. Bunların aynı grup olması ve dört gazete ile birlikte saldırmaları ve onlardan başka hiçbir kimsenin de bunu hiç yazmaması, bunlar çete olmanın birincil alameti değil mi?

Ayrıca Dinç Bilgin-Zafer Mutlu ise "ETİBANK'ın hortumcuları".

Selahattin Duman "Parayla ihale takipçisi". Palyaço bir adam, soytarıdır yazıları gibi. Ciddi hiçbir tarafı yoktur. Yani Allah bir dışında dediğine asla inanılmaz. Onun için tarzı hep "Gırgır"dır. Asla ciddi bir yazı yazdığı görülmemiştir.

 

<> Selahattin Duman'ın cinsel tercihi nedir?

 

Vallahi cinsel meseleleri Fatih Altaylı ile Emin Çölaşan'a soracaksınız. Üçü birlikte "İşe" çıkıyorlar...

 

<> Gazetecilik mesleğinin yüz karaları!

 

Evet aynen öyle... Gazeteciler arasında centilmenlik protokolü var. Çalışan meslekdaşlar asla birbirlerinin çok özel sırlarını anlatmazlar. Bu yazılmamış bir kuraldır. Bu bakımdan zavallı okuyucu bu yüzkaralıklarından hiç haberdar olmaz. Ancak hapse falan girerlerse...

Yaw Millet dedikodu edeyim derken saati de 03. yapmışız. Yatmaya niyetiniz yok mu?

 

<> ;-)

<> İyi ki hatırlattınız yoksa uyumayı unutacaktım

 

;=D

Ben sırlarımı açmayan ve ayıpları örten bir insanım aslında. Ama bugün bir şey oldu bana... Ben de centilmenlik anlaşmasını bozdum.

Arada bir böyle dereden tepeden söyleşmek de iyidir.

Hoşçakalın.

 

<> iyi geceler.

<> iyi geceler dr

 

(Milleti uykusundan uyandırmış olmayayım dedim ama, uyumayan iki kişi varmış meğer...)

 

<> iyi geceler herkeze

<> iyi geceler herkese

 

Üç ve 4.

 

<> iyi geceler

<> selam ve sevgiyle kalın kanal

 

(f) (l) (Gül ve sevgi).

 

<> ?

 

Messenger'de parantez içine f yazarsan gül resmi çıkıyor (Flower). L yazarsan Love=Kalp işareti. Mesela (k) yazarsan öpücük ve (s) yazarsan sleep... Şimdi bir deneyin bakalım.