Chat n° 012 -
Tarih: 24 ekim 2001
Not-1:
<> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir, sohbet/chat
esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir. [] ile başlayan
satırlar ve [ ] arasındaki kesimler yine sayın Aiberg'e ait değildir,
sohbete sonradan eklenmiştir.
Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem konularının
yıllar sonra değişmiş olabileceği ihtimalini gözönünde
bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken karşılaşacağınız
her türlü sorunu/hatayı vb. info@aiberg.com
adresine bildirebilirsiniz.
[] Kaptan aiberg_ nickiyle bağlandı
Slm&slm sevgideğer
chat'daşlar.
<> Selam hocam
Sayıca azız. Saat
tam dokuz ve biz hemen başlayalım. Çünkü bugün sürekli elektrik
kesintisi yaşadık.
Soru????? Ya da geçen
haftadan devam mı?? Hazır üç kişiyken bir anlaşmaya varın.
Konuyu bulalım. Mümkünse özel yazışmayalım ki vakitten
tasarruf olsun.
<> Geçen haftadan devam edelim isterseniz.
<> Bir sorum olacak, dosya yapıp
yollasam, mailime yanıtlanır mı?
Mailler yakında yanıtlanacaktır.
Soruları haber grubuna asabilirsiniz.
<> Geçenlerde siteye asılması
için konu vardı, bölünmemesini istemiştiniz.
İnanın konuyu
unuttum. Şu anda tam altı tane "Özel açık". Ben
bunlara nasıl yanıt vereyim? Lütfen icq, messenger ve mirc olarak şu
anda 6 özel var. Herkese nasıl yetişeyim. Biraz izin veriniz, şunları
yanıtlayayım...
<> Kehf suresiydi sanırım
<> Chatte özel olarak konuşmaya çalışmak
bence saygısızlık, çünkü chatın belirli bir saati var,
hepimiz bekliyoruz.
<> Hocam Hz Hızır
ICQ ve messenger'i kapatıyorum,
bekleyenlerden özür dilerim. Görüyorsunuz, özelleri ne kadar kısa kessem
yine de vakit alıyor.
Evet konumuzu hatırlatır
mısınız?
<> Piramitlere girebilir miyiz, kimse
gelmeden?
<> Hz Musa ile arkadaşının
Hz Hızır ile buluşmasını anlatıyordunuz
Geçen pazar günü çok uzun bir
mirc chat yaptımdı, o asıldı mı acaba?
<> Asıldı.
O yazıya itirazlar var mı?
<n> Suyun ayrılması bir
elektroliz, demiştiniz.
Evet suyun ayrılması,
bir elektroliz benzeri, ama tam anlamıyla öyle değil.
<n> Kimya hocama sordum, "Elektrotların
çok büyük olması gerekir" dedi.
O kimyasal anlamda değil.
Aslında Bermuda gibi enerji deşarjlarında da su ayrışıyor.
Ama burada olan OSMOS denen özel bir
biyo-kimyasal olay ya da hatta biyo-simyasal bir olay.
Olayı metafizik diye
yorumlamayalım. Herşey bilimin sınırları içinde vardır.
(Allah'ın varlığı dışında.)
Elektrot olarak düşünmeyin.
Sfenoid bobinler gibi de değil. Bu doğrudan bir Osmos olayı.
Osmos'u anımsıyorsunuz değil mi?
<n> Geçişme
<n> Biyolojide var
Chaos(Hunnes)dan Cosmos(Künnes)a bir compansating
Hole=Ödeme-dengeleme tüneli.
<n> Bye hocam, Allah kolaylık
versin...
[n]in nesi var? Gideni uğurlayacak
mıyız böyle?
<> Neden gitti acaba?
Gitmesi önemli değil.
Onun sorusuna yanıt veriyordum.
<> Yukarıda gitmek zorunda olduğunu
söylemişti
Hz. Musa'nın denizinin
ayrılmasının bir elektroliz olayı MİSALİNDE fakat aslında bambaşka bir ileri
teknoloji eşliğinde olduğunu söylerken gidiverdi... Bu bana
enteresan geldi.
<> Özür dileyerek...
<> Ya sorusunda ciddi değildi, ya da
yanıt verildiğini bilmiyordu?
Elektrolizi o sordu, bilmez
olur mu? Kimya öğretmeni "Büyük bir enerji" gerekir demiş, doğrudur. Ama
mekanizmayı anlatırken gidiverdi.
En iyisi bana en son hangi
konuda kaldığımı bir cümle ile anlatır mısınız?
<> Kehf suresini anlatıyordunuz başka
sorular girdi siz de siteye asılması için konuyu bitirmek istemiştiniz,
mağaraakilerle ilgili
Hangi sureydi? Kehf'in MUSA
bölümü müydü?
<> Evet öyle olması lazım.
O zaman "Kur'an'cılar"
Musa ve Yuşa ile ilgili ilk ayeti lütfen assınlar. Ayetleri tek tek
yazalım lütfen, ben istedikçe gelsin zahmet olmazsa...
<> Ayet kaçtan başlayalım?
Evet, 60'dan başlayalım.
<> 18-Kehf/60: Ey Muhammed! Bir vakit Musa, genç
adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere
ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim."
"Ey Muhammed" yok
elbette...
Uzay-zamanda, iki denizin
birleştiği yere nasıl gidilir?
Demek ki "İki deniz
birleşiyorsa" birleşen bir şey "Ayrılmalı"dır
da...
Mantık doğru mu?
OK?
<> Ok
Bu arada iki yerde iki
denizin birleşmesi olgusunu da inceleyelim.
Her ayetin 7 anlamı var.
(Kur'an NUR=Beyaz ışık
ve içiçe 7 rengi=Sebti Mesani'si olan tayfı var. Bunu artık hatırlatmıyoruz.)
7 anlamdan yüzeysel olanı
şöyle:
Akdeniz ve Kızıldeniz
"Süveyş" bölgesinde birbirlerine ÇOK yakınlar. Bu ayetteki iki tane iki denizden birincisi.
İkinci olay ise PANAMA KANALI haber veriliyor.
Diyeceksiniz bunda ne var?
Zaten biliyoruz.
Ama öyle değil! Kur'an
bunu 622'lerde yazdıysa, Amerika kaç yılında keşfedildi?
1490'larda değil mi?
<> 1492 resmi verilere göre
Düşünün şimdi: 1498-622=?
<> 876
Evet 876 yıl önce KUR'AN "Amerika kıtasının
bulunacağını, sonra 1550'lerde Panama'nın bulunacağını
ve oraya bir KANAL açılacağını"
haber veriyor.
Yani iki ayrı yerde iki
ayrı deniz birbirine salınmış neredeyse...
Bu da Kur'an mucizelerinden
biridir.
AMERİKA KITASINI DA HABER veriyor. 876 yıl önce...
Aslında çok önce de
haber vermişti: Zülkarneyn'in BATI
yolculuğu Amerika kıtasına idi...
Her neyse.
Bu arada bir not daha:
Amerika'ya ilk ayak basan kimdi? Bir forsa (Esir kürekçi).
<> DeVespuci
Hayır, Santa Maria
gemisinden söz ediyorum, Colombus'un.
<> Columbun gemisinde bir türkün olduğu
söylenir
<> Bir esirin yerine colombus geçmiş
tarihe
<> Osmanlıların kaybolmuş
denizcileri mi yoksa
İlk kez Kızılderilileri
görmüşlerdi. Adı Rodrigo idi. Müslüman-Osmanlı esir olduğunu
gizlemek için kendisine Rodrigo derdi.
Bu kayıtlarda var. Dolayısıyla
Web Search'de de bulabilirsiniz.
Kıtaya ilk defa RODRİGO'yu çıkardı
Kolomb. Kızılderililerin tepkisini öğrenmek için. Ama onu dostça
karşıladılar. O zaman Colomb ekibi de çıktı adalara...
Bunun araştırmasını
sizlere bırakıyorum. İlk
çıkılan adanın adı Caicos'dur.
Christopher Columbus ve
Rodrigo diye de aranabilir, birlikte olması gerekiyor.
<> Turk Caicos adaları diye isim almıştır
Evet Caicos adalar grubu
Caicos, Grand Turk ve Turk adlı üç adadan oluşan bir devlettir. Eğer
Web Search'de İkinci Murat Reis (Birinci olarak aramayınız. İkinci
Murat Reis, Barbarosların devamı bir amiral), o da Turk adasını
gemi bakımı için "Kalafat üssü" olarak kullandı.
Bunlar uçuk şeyler değil.
Araştırınız göreceksiniz. 2. Murat Reis diye
arayabilirsiniz.
Bunları haber grubumuza
belge ya da doküman olarak bulanların asmasını rica ediyorum.
Rodrigo ve Murat kaptan çok
önemli bir konudur çünkü...
[] http://www.x-bilinmeyen.com/15/id6.htm
Ayrıca,İngiliz, kaynaklar, 1585 yılında Büyük Murat Reis'in
Atlantik'e açılmasından sonra 1616 - 1627 arasında MURAT REİS
adındaki başka bir denizcinin komutasındaki güçlü Türk filosunun
İzlanda Adasını vurarak kız kaçırdıklarını
ye Atlas okyanusuna doğru, engin denizlerin derinliklerine açıldığını
bildirmektedirler. Murat Reisler ve onların benzerleri birçok Reislerin
nerelere ve hangi deniz ve sahillere kadar uzandıkları ve oralarda
üslendiklerini kaynaklarımız gereğiyle veremiyor. Eski
vakanüvislerimiz bu hususu önemsememişler. Ama dış kaynaklarda
birtakım ipuçları Däniken iddialarından daha da geçerli. Bugün
Antillerde, Jamaica'ya bağlı TURKS ve CAICOS adalarının Türk
deniz korsanları' nın küçük fakat önemli, bir kışlık
ve kalafat üssü olduğu günümüze kadar gelmiş kalıntılardan
anlaşılmaktadır. Pirî Reis'in amcası Kemal Reis'in gözü pek
ve macera sever, bilgili birkaç Türk denizcisi, onun emir ve isteğiyle
TÜRK adalarına veya daha ilerilere kadar uzanmışlardır
"Bir vakit Musa, genç adamına demişti
ki: İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar
gideceğim, yahut senelerce gideceğim."
Geçen chat'lerde Genç Yuşa'nın
17 yaşında olduğunu söylemiştim. Bunun bir hesap sonucu çıktığını
anlatırken, konu cifir'e gelmişti. Daha doğrusu [Y candaşın]
da hassasiyetle izlediği gibi karambole kurban olmuştu.
<y> Evet, konu yarım kalmıştı
Cifir gibi sonsuz ötesi ve
digital (Bineer) setlere girmek anlamsızdı ama, konuya aşina
olduğumu göstermek için anlatmıştım.
Bir de Riemann uzayında
ekvator turu atılıp aynı noktaya gelineceğini anımsatmıştım.
Uzay-zamanın Riemann uzayı olmasının anlamı şu:
Uzay ve zaman birleşiktir.
Aynı değillerdir ama ikisi et-tırnak kardeşlerdir. Biri
varsa öteki de ona eşlik eder. (Normalde)
Musa'nın amaçları
vardı:
Denizin nereden yarılacağını
görmek istiyordu, dakik olarak orayı belirlemek ve Beni İsrail'i
oradan geçirmek...
Bir de Musa Katil idi... Bu
günahın altında eziliyordu. Allah her elçisine "Günahlarının
İSMET sıfatı gereği
affedileceğini=GİDERİLECEĞİNİ"
bildiriyordu.
Musa ayrıca "İLİM VE RAHMET" öğrenmek
için bir A L İ M arıyordu.
Musa'nın bu buluşma
için de tam 7 nedeni vardı. Kalan nedenleri ayetlerin sonunda söyleyeceğim.
Musa şunu da biliyordu:
Normalde bir arama biçimi değildi. "Uzay-Zaman" aberasyonları
olacağını anlamıştı.
<> Hocam bu gün 60 ayeti de açıklayacak
mısınız?
60. ayet mi demek
istiyorsunuz? Biz 83'e kadar açıklayacağız. 83 Zülkarneyn'e
dönüyor.
<> Tamam efendim. Pardon sözünüzü kestim,
lütfen devam edin
"İki denizin birleştiği
yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim."
Bu ifadede de bir mucize var.
Çünkü Rieman uzay-zaman'ında (Evrenimizin
doğası budur) verilen bir noktadan bir doğruya HİÇBİR paralel çizilemez.
Bildiğiniz üzere bu
paralel eninde sonunda birbirini keser.
Bu konuyu açmamı
isteyeniniz var mı?
<> Sizbilirsiniz, bence gayet açık
O zaman şöyle bir
postulat sunayım araştırmacılar bunu arasınlar:
"Riemann uzay-zamanında
küre kapalı bir yüzeydir ama, aynı zamanda bir ekvator turundan sonra
sonsuz tur daha atabilirsiniz. Bu da o modeli "Sonsuz" yapar.
İşte bu Riemann
olgusuyla aynı biçimde "İki denizin birleştiği yere
ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim."
"senelerce"
yani bir daha bir daha bir
daha gideceğim.
Bu ayet RİEMANN uzayını haber vermektedir. Riemann uzayı
kitaplarımda da yer alıyordu.
Böylece Kur'an'daki hiçbir
ayetin öyle gelişigüzel olmadığını AZ KELİMEYLE ÇOK ŞEY ANLATTIĞINI,
özellikle de Alimlere M İ S A L dolarak sunulduğunu aşağı
yukarı hepimiz biliyoruz değil mi?
<> Tabi ki
<> evet
Sormamın nedeni bu
ayetlerin yerini bilmeyen varsa bulalım diyeydi. Şimdi 61. ayete
geçelim. Lütfen :-)
<> 18-Kehf/61: İkisi, iki denizin birleştiği
yere ulaşınca, balıklarını unutmuşlardı, balık
bir delikten kayıp denizi boyladı.
Dikkat ediniz:
"İKİSİ" sözünü hep aklınızda tutunuz.
"İKİSİ" aklımızın
ucunda bulunsun.
İki denizin (AYRILACAĞI) birleştiği
yere ulaştılar.
ÖNCE Musa
yürür SONRA deniz ayrılır.
Buna nedensellik ilkesi (Causality) dediğimizi anımsıyoruz,
değil mi?
<> evet
[] Elektrik kesintisinden dolayı
kaptan bağlanamıyor. Katılımcılar kendi aralarında
konuşuyor
<> Bir şeyin olması için önce
nedeni olması gerek
<> Siyah delikte de nedensellik kalkıyor.
<> Deniz=Evren. İki deniz=İki
evren. Birleştikleri yer=Karadelik?
<> Aiberg'in kitaplarında Firavun'a
dik uçurumlar gösterildiği bahsi vardı, hatırlayan var mı?
Bu dik uçurumlar, büyük bir ihtimalle karadelikler olsa gerek? İyi de,
bunu göstermek için, uzaya gidip karadeliğe yakalanmadan bir kolaçan
edeceksiniz. Yani bir taşıta ihtiyacınız var.
<> Tahminim karadelikler bulunduğumuz
yerlerde de var?
<> Kesinlikle, zaten 4. kitabının
sonunda bunu yazmıştı. Bir karadeliğin dünya içinden geçtiğini
yazmıştı.
<> Sanırım yaklaşıyorum,
kitaplar bitince -kendimi- bulacağım inşallah. Misal aleminin dışına
çıkarsam...
<> Misal aleminin dışında ne
var? Kendimiz orda mıyız?
<> Hayır, biz misal aleminin
içerisindeyiz. Yani paralel evrenlerin arasında bir yerlerde, alt misal
alemi ve üst misal alemleri var. Ne düşünüyorsak o kesin vardır, öyle
olmasaydı hayal edemezdik. İşte sonsuz ihtimale bir ihtimal daha
eklenemeyen noktaya geldiğimizde, yani elif noktası, işte oradan
sonra mana alemi başlar. Asıl cennet cehennem oradadır. Ok?
Lütfen yanlışlarımı söyleyin...
<> Evet, misal alemindeki kendimiz rüyadır,
yani gerçekte yoktur.
<> Yani büyük melekler eğer misal
aleminde olsalardı, düşünerek onlara zarar verirdik. Mesela Cebrail'i
kolsuz düşünürsek, ona zarar verebilirdik. Ama o mana aleminde olduğu
için, onu düşünemeyiz ve hayal edemeyiz.
<> Aiberg, 42 alemin çift çift düzüldüğünü,
ama bunlara ne isimler verildiği?
<> 42 alem misal alemindedir, her şeyin
çift çift yaratılışından dolayı sayısız çift
paralel evren vardır. Bunlar katlanacak, nasıl? Küçük küçük
karadeliklerin, sonunda birbirini yutmasıyla (küçük olan büyük olanı),
en sonunda tüm evrenler birbirini yok edecek ve asıl olan, mana alemine açılacaktır.
Şimdi anlayabildin mi? Orada artık tesadüf yoktur, başka ihtimal
yoktur. Allah ne söylemişse orada o var. Zira, öyle olmasaydı eğer,
yanlışlıkla cennetlikler, cehenneme konabilirdi??
<> 42 alem çift çift olarak 21 çift alemden
mi oluşuyor?
<> Evet... O alemleri bir çerçeve içersine
al ve adına "mana alemi" de. Sonra onları birleştir ve
büz, ve başka bir yerde aç. Oraya da "mana alemi" de. Anladın
mı?
<> Madde aleminden nasıl çıkacağız?
Hilbert uzayından bunun ölçümü ne kadar?
<> Madde aleminden çıkmak için, ışık
hızına ulaşmak yeterli, yani ölmen lazım :) Ruhun doğal
olarak o hıza ulaşacak, sen yine sen olacaksın; ancak bedenin
olmayacak, dolayısıyla maddeden arınacaksın. Her nefis
ölümü tadacak ve madde yok olacaktır.
<> 21 çift alem, Kur'an'da RUH ile aynı
mana mıdır?
<> Artık o kadar bilgim yok, onu Aiberg'e
sorunuz.
<> RUH Kur'an'da 21 kere geçtiğine
göre, 21 çift alem ile mi ilgili?
<> Olabilir... Ama ne söylersem yanlış
olur, yanlış bilgi vermek istemem...
<> Işık hızı madde ile
aşılamaz...
<> Işık hızına gelmeden
ışık hızının ötesine geçmek, yani ölmeden önce
ölmek... Yaşarken ışık hızı ötesi kurallarla yaşamak...
<> Düşünce ışık hızından
hızlı olduğu için, düşünce ile aşmak lazım? Düşüncemizi
ise ancak Aiberg gibi birisinin Kur'an tam yerli yerinde yorumlaması
gerekiyor...
<> Işık hızının
ötesine sıçramak nasıl olur! Hızır, nasıl zamanda
yolculuk yapıyor, madde olarak? Bunu düşündük mü?
<> Düşündüğünü fiili olarak yaşamak,
ışık hızının ötesidir.
<> Düşünce ile madde olarak ışık
hızını aşmış olabilir mi? Aiberg bundan bahsetmiş
miydi?
<> Düşüncelerin varlık olduğu
bir boyut yok mu?
<> Evet... Düşüncelerin varlık
olduğu bir boyut olabilir... Aiberg bundan bahsetmiş miydi? Ben hatırlamıyorum,
ama mantıklı. Belki üst misal alemi olabilir? Işık ötesi
alem, ne dersiniz?
<> Şimdi özetlersek; gerçek alem, buradayız.
Misal aleminde, düşüncelerde ve ışık hızı sınırında
yaşıyoruz. Mana aleminde sonsuz olacağız. Peki; ışık
hızına ulaşmadan onu geçmek, ölmeden ölmek, bu durum söz konusu
olursa, nerede oluruz??
<> Yaşarken ahırette olursun?
<> Işık hızına varmadan
geçmek?
<> Meleklerin bulunduğu mekanda
oluruz?
<> Evet... Ama onlar misal aleminde değiller
mi? Işık hızını aşınca zamanda geri gitmeye
başlıyoruz, neden sonuçtan sonra geliyor. Bu boyut da misal alemi sınırlarında...
Ölmeden ölmek, bence, Hızır'ın kullandığı bir
alem olabilir?
<> Yalnızca görüntüsü, evet bu da mantıklı
olabilir? Eğer öyleyse, başka bir boyut aramamıza gerek yok
[] Aiberg döndü.
Slm yeniden sevgideğerler.
Arkadaşlar bana uydurma bir IP'den her kim exe göndermeye kalkıştıysa,
ortalığı ayağa kaldırdığından başka
bu kadar zamana yazık etti. Kaç chat'tir bir Musa konusuna giremiyoruz,
bitirmek şöyle dursun...
<> Işık hızına ulaşmadan
atlamak, ölmeden ölmek, bir boyut mu oluşturuyor?
Soruyu anlayamadım.
Çünkü yazdıklarınızın tamamını okuyamadım,
çok uzun. Şöyle bir bakıyorum:
Temel yanlışlar
var. Mesela ANTİTAKYON'u gözardı
etmişsiniz. Antitakyon'un zamanı bizimki gibi "Dünden yarına
akar". Bunları önce konuşmak gerekir.
<> Yardımınıza ihtiyacımız
var. Bence bu konuyu aydınlatalım, çünkü karışacak, lütfen
konuştuklarımıza bir göz atın...
Göz atayım da temelde
yanlışlar var: Yani bu chat başlı başına bir
konu. Süper uzay, Hyper uzay vb. Sarfatti uzayını bilmeniz gerekir
önce. Çok önemli çünkü.
<> Musa ve iki denizin ayrılması
(birleşmesi) konusuna devam edelim.
<> Namaz konusunu başka zaman yazarım
demiştiniz? Namaz daha önemli.
<> Quran'a göre Quran nedir? Nasıl
inmiştir? Nasıl OKUnmalıdır?
Sorular ve soranlar darmadağınıksınız.
Neden? Belli bir konunun peşinden gidelim.
<> Hızır'ın kullandığı
alem, ışık hızına ulaşmadan mı, yani başka
bir alem daha mı aramalıyız, misal alemin ve mana aleminin dışında?
DEHR ile
ilgili bir ayet var.
Geldiğiniz nokta doğru
değil. Mirac'ın rüya mı gerçek mi olduğunu tartışır
gibi gelmişsiniz bu noktaya. Baştan alıp tek tek geçmek gerekir.
Ama konu bu mu?
<> Aslında konu Musa'ydı
DEHR denen
bir zaman birimi var. CPT denen
simetriler yasaları var.
T=Zaman dört yollu. İleri
giden, geri giden, Bir ileri bir geri giderek sürekli osilasyon yapan zaman ve
bir de DEHR yani dilediğin gibi
kullanacağın master'ı olduğun bir zaman=DEHR var.
CPT
simetrilerini iyi biliyor muyuz?
<> Evet
<> C? Parity, Time
Ben zaman zaman bahsediyorum
ama bu CPT simetri parite ve zaman
çokkatlı yollarını (T1, T2, T3, T4 ve T0) bildiğinizi
bilsem konuya girebilirim.
Şöyle bir örnek. Mekanda
enine yolculuk yapmak (Zaman enlemi). Mesela Mekke ile Kudüs iki kent normalde
siz uzay'da yürür/araçla gidersiniz. Bir de paranormali var: Siz durursunuz.
Uzay yürür. Yani ayağınızın altındaki halı
Mekke-Kudüs yönünde yürür. BUNA UZAY
YÜRÜYÜMÜ denir.
Zaman da bir boyuttur. (√(-1)
kökiçinde sanal bir boyut, Minkowski uzunluğu)
Aynı zamanda Kozirev'in
"ALAN=Zaman enlemi x Zaman
boylamı"ndan oluşmuş soyut iki uzunluğun oluşturduğu
evren yüzeyi (km²/s²).
Sarfatti-Eiberg postulatına
göre ise bu üç boyutludur. (Zaman küresi), yani km küp / saniye küp.
O halde zaman da üç boyutlu
fakat SANAL bir uzayın ta
kendisidir.
Bu uzayda öyle ya da böyle
yürüyorsak ve/veya uzay bize yürüyorsa aynı mantıkla zaman-küre
içinde biz yürüyoruz ve/veya zaman bize yürüyor.
Resulullah Mescidi Aksa'ya
gitmedi. Mescidi Aksa ona YÜRÜDÜ.
DEHR denen bu
üçüncü tip zamanda HIZIR özel bir
yetkiye sahiptir. Zamanı bir ÇARK
gibi düşünün, ya da Rulet masası gibi. Top çevrede dönüyor ve
istenilen numaraya/bölmeye düşüyor.
Hızır zamana DEHR (CPT-4) tipi giriyor. Yani zaman küresine veya çemberine TEĞET.
Ama Zülkarneyn öyle değil:
Daireyi kesen bir KİRİŞ
gibi "İKİ ZAMANLI",
yani biri ÖNCE diğeri SONRA olan İKİ ZAMAN=KARNEYN.
CPT-3 tipinde Hızır gibi HER NOKTADAN değil, TEĞET değil, sadece İKİ NOKTA=KİRİŞ'den
giriyor. Kiriş ise Kur'an'da SEDD
diye geçiyor. Zülkarneyn seddi.
CPT-2
impulsiftir. Osilasyoniktir. Elektrik akımı yani şebeke cereyanı
gibi AC'dir, bir ileri bir geri akar.
Bu zaman türüne sadece NÖTRİNOLAR
uyarlar. Evrende başka hiç bir parçacık daha buna uyamaz. Nötrinolar
aranılıp da bulunmayan ESİR(Ether)in
ta kendisidir. Tamamen hayalettirler. Zamanda bir ileri sonra düzgün biçimde
bir de geri akarlar.
Nötrino ve antinötrinoların
sanıldığı gibi zamanları birbirlerine ters akmaz biri
ileri diğeri geri gitmez. Her ikisi de BİR İLERİ-BİR GERİ akarlar. Düz gidene ANTİNÖTRİNO, zamanda geri
dönene de NÖTRİNO denmektedir.
Yani zamanda ileri akan bir
antinötrino, geriye çevrilen oku nedeniyle bu kez NÖTRİNO olur. Sonra yeniden Alternatif akım gibi yine
zamanda ileri akar, sonra yine geri akar ve bu çok düzenlidir.
Bu yüzden nötrinoların
ünlü "ESİR" olma
ihtimalini Louis de Broglie %100 diye görmektedir.
Nötrinoları bir yerden daha
tanıyoruz: Bilin bakalım nereden
?????
<> Şeytan ile bağlantılı
olduğunu biliyordum...
<> Vesvese.
Evet. Şeytan cinler gibi
eksi ve artı yüklü elektron ve pozitron olmayıp, yüksüz bir elektron
gibi davrandığından, Nötrino rüzgarları olarak (Bu bilimsel
ismidir) tanınır.
Nötrinolar tamamen
hayalettir, maddeyle hiç etkileşmezler. Dünyanın ya da uzayın
boydan boya içinden geçerler ötesinden çıkarlar. Madde onlara saydam
davranır.
Madde ile tek etkileşimleri
ise şudur:
Nötrino rüzgarı=VESVESE.
Şeytan zamanda bir ileri
gidiyor yaşlanıyor (Antinötrino gibi) sonra öleceği yaşa
geldiğinde düzenli olarak bu kez gelecekten geçmişe akıyor ve
gençleşiyor.
Sonra belli bir notadan ya da
yaştan (Şeytan, kıyamete kadar ölümsüz kılınmıştır,
çünkü insanoğlundan intikam istemiş ve kendisine böyle bir ALTERNATİF AKIM gibi giden bir
zaman verilmiştir.)
Böylece Şeytan iki uç
arasında AC gibi gider-gelirken
cinler ve insanlar ise DC (Direct
Current, Doğru akım, redresörü bilenler bunu bilir) tipinde
osilasyonsuz zamanda hep ileri (veya hep geri) giderler.
Buraya kadar anlaştık
mı?
???
<> evet hocam
<> Bunlar sadece bilimi keşfetmek için
bir araç, bilim ise sonsuza ulaşmak için bir araç?
Amaç ve araçlar etap etaptır.
Evreleri vardır.
Örneğin atomaltı
partiküller araçtır amaç=Atomdur.
Atom araçtır amaç moleküldür. Molekül araçtır amaç makromoleküldür.
Makromoleküller de araçtır amaç organellerdir. Organeller de vasıtadır
erek olan Organlar(Mesela bir hücre)dir.
Atom hücreye benzemez. Hücre
de araçtır amaç örneğin bir tohumdur. Hücre canlıya üyedir ama
ona benzemez. Tohum (Enfus=Sübje) araçtır. AMAÇ o tohumun yetiştirdiği (örneğin) dev bir çınar
ağacıdır. O da araçtır amaç ormandır.
Amaç dünyadır. Güneş
sistemine araçtır, amaç sistem ise bu kez bir üst platformda Galaksiye üye
olduğundan, o da araçtır. Galaksiler de bir üst sisteme bağlıdırlar.
(Meta galaksiler, lokal evren sektörleri vb.) Bunlar da araçtır AMAÇ EVREN'dir.
Evren ise sonsuzda-bir'idir
Süper uzayın. Süper uzay da bir üst sistemin ARACIDIR.
Böylece tırmanır ve
sonuca ulaşırız:
"KULLUK İÇİN YARATTIM/BENİ BİLMELERİ İÇİN."
Bilmek ise BİLİM İLE OLUR. Bilim ALLAH'ı bilmek olan A S
L İ ve T E K yaratılış gayemize hizmet eden
tek araçtır. Bunun için Kur'an'ın ilk farzı O K U ile başlar kitabımız.
<> Mana alemini düşünebiliyor muyuz?
Mana alemi diye bir şey
yoktur. Bu evrenin üç uzay koordinatının karşı taraftaki üç
soyut koordinatla birleşmesidir. (Birbirlerinin uzantılarıdır.)
Ve daha önceki sohbetlerimde
anlattığım HOLOGRAM
olayı MANA ALEMİNİN TA
KENDİSİDİR.
İnsanın mana alemi
Halusinasyondur (HALUGRAMM). Evrenin
ise HALAUGRAMM'dır. (Halogram)
Bunları birbirine bağlayan
bir köprü yani HOLE=Delik ya da
tünel süreci vardır. Bunun adı da HOLE-GRAMM'dır.
Sonra daha yukarı
gidersiniz. Orada ise Kutsal biçimler vardır. Bunlara da HOLY ya da HOLLY GRAM denir.
Artık Kozmos bitmiştir.
Kaos vardır. Yani düzenler bitmiş yerini düzensizlik anaforları
almıştır.
Onların her biri bir
ihtimal olup sonsuz ihtimal/olasılıktır ve bütününe Allah'ımız
KÜLLİ ŞEY'in demektedir.
HollyGramlar
buradan oluşur. Yani tümü (İngilizcesiyle yazıyorum) WHOLE-GRAMM'dır. (Külli şey'in=Whole
article)
En başta ALLAH (WHO-WEL İQRAM) vardı. Ondan sonra HOLOGRAM ve hiyerarşisi ortaya çıktı.
Yani MANA ALEMİ dediğiniz şey şu saydığım
tüm HOLOGRAFİK yapıdır.
Mana=Mücerret=Soyut (Kompleks
sayılar) matematiğinden ibarettir.
Mesela kalbe düşen
korku, beyne giren düşünce eksi yönde bin kilodur. Bunun gibi bir şey.
Bu da anlaşıldı mı?
<> Tekrar tekrar okumam lazım
<> Cennet cehennemin bulunduğu yer
nerede kalıyor?
HOLLYGRAFİK EVREN.
Demek ki olay sadece Laser ve
hologramı değilmiş. Evrenin kendisi HOLOGRAM hiyerarşisidir.
Bizim şu dünya yaşamımız
ise bir HALÜGRAM'dır. (Hayal,
hülya kelimesinin latince ve sankritçesi Holo ve Halau'dur. Hayale tıpatıp
benziyor değil mi?)
<> Evet
<> Yani bir hayal alemde yaşıyoruz
Allah bize HAYAL İKRAM ediyor. HÜLYA ikram ediyor.
Hayal=HOLOistik uzaydır.
HÜLYA=HÜ=O
ile ilgili WHO_WEL İQRAM'dır.
Bunlar boşu boşuna
terimler değillerdir.
Mesela ENERJİ, proto tipi ENNERGY.
Arapça'ya bakalım: AL-NAR=Ateş demek, okunuşu EN-NAR.
Arapça'yı ilerletelim: NARGENG=ATEŞ gibi parlayan. NARENCİYE=Ateş
rengi meyveler (Turunç, portakal vb.) Başına da harfitarifi getirip
koyunuz: En-Narenciye ve Latince ENERGY
ve Sankritçe ANNERGİYA.
O yüzden HAYAL, HÜLYA=HOLO ve
Halü(sinasyon) derken şaşmayınız.
<> Enerji, Yunanca bir kelime değil
mi?
Onlar kök dilimiz ADEMCE'nin kalıntıları
ve uzantılarıdır. Yunanlılar dünkü çocuk. Onlar Avrupa dil
ailesinden. O aile de Hint-Avrupa ailesinden. Hint Avrupa dillerinin atası/babası
ise Sankritçe'dir. O yüzden Sankritçe kelimeler evrenseldir.
Arapça BURÇ (Kale demek).
<> Burg
<> Burcht
Almanca evet BURG. Kuzey dillerinde BORG (HelBORG gibi). İngilizce Borrough. (Kısaltılınca
MarlBORO'nun boro'su oluyor.)
<> Niederdeutsch = burcht.
Evet, Altniederdeutsch da
öyle. Old English olarak yine Bourg. Fince ve Macarca da PORG ve PURİ.
Latince de PARK. (Parkur kent
demektir.)
Türkçe'si ise çok enteresan,
hani ev-BARK deriz ya o BARK işte. Barınak anlamında.
Bunlar ata-kök dilin mirasıdır.
<> Gothenbourg?
Gibi... Tanrılar kenti
demek ya da Tanrı barınağı.
O yüzden şaşırmayınız.
Yunanca Grekçe-Elence'den
daha eski bir İllirya dilinin uzantısıdır. Latince ise
Ladin ve Rim karmalarının ataları olan Etrüskçeden türemedir. Bol miktarda Yunanca alınmıştır
elbette...
Ama bunların babaları
vardır: Ölü Latince. Dedeleri
vardır: Arice. Büyük dedeleri
vardır: Sankritçe. Daha daha
büyük dedeleri vardır: ADEMCE.
Bu böyle bir şey işte.
<> Ademce = Arapça değil ama...
Değil elbette. Arapça
maalesef kullanılmıyor. Bize intikal ettirilen kulağa komik
gelen KUREYŞÇE'den ibarettir.
Keşke Arapça korunsaydı. Kureyşçe biçiminde ve böyle bir DİYALEKT olarak karşımıza
çıkmasaydı.
Acaba gerçek arapça (Samice)
ve gerçek alfabe (Nebat, nıbti alfabesi) korunsaydı, Kur'an ile
ilgili ne güzel şeyleri okuyup yazardık.
Nebatiye ve sami dillerinde
örneğin kulağa hoş gelen J ve Ç harfleri ile P harfi vardır.
Ama Kureyşçe'de bu üç harf yoktur. Bir de "Yeğen"
kelimesinde olduğu gibi Ğ ve Gül kelimesinde olduğu gibi G
harfleri, hepsi toptan kaldırıldı.
Şimdi biz Haccacı
Zalim diye bir adamın yazdıklarını ve harekelerini
okuyoruz. Öne arkaya sallanıyoruz ve hafızların teğannisiyle
Kur'an okuyoruz. Anlamadan bilmeden. Hiç okumadan okumak buna denir işte...
<> Şimdiki elimizdeki Kurandaki
harekeler?
<> Nasıl Kur'an'ı okuyacağız
o zaman?
Okuyamayacağız.
Çünkü orijinali yok oldu. Harekeler de sun'i'dir. Orijinal samicede yoktur.
Siz örneğin "Z" harfinin yanından A
harfini kaldırırsanız, ZI,
ZA ve ZEL diye üç tane Z harfi
koymak zorunda kalırsınız. Oysa Nıbti (Nebat) alfabesinde
bu bir tek idi. "ZI"
derseniz kalın oluyordu ZA
gibi. "ZE" derseniz yani
yanına e getirirseniz ZE
okunuyordu. Ü getirirseniz ZÜ (En ince) okunuyordu.
Bu konuyu merak edenleriniz
sorabilir. Ya da yorumlayabilirsiniz?
<> Eğer Kur'an'ın orijinali yok
ise bizim Kur'an üzerine çalışmamız boşuna oluyor değil
mi?
Hayır çalışacağız
elbette.
<> Halimiz duman!
<> Nasıl anlayacağız Kuranı?
Kur'an'ın orijinal
Arapçası ve alfabesi değişime uğratılmışsa
da korunan ZİQR denen bölümüdür
ki, o bize tıpatıp aynen gelmiştir.
Ben de halimiz duman
diyordum. Ama Kur'an öyle bir arkadaş ki inanın, kendisini
buldurtturuyor.
İlk indiği gibi
size sesleniyor.
Onun bu haline ZİKR (Orijinali JİKRA) [deniyor]. Zikr kelimesi bu
yüzden hepsi j yerine z ile yazılınca bizdeki hâlâ ve Hala (Babanın kızkardeşi)
gibi AYNI görünüyor. Oysa biri ZİKR diğeri JİKR.
<> Kaç harf var Arapça'da?
Tüm sami pronounciation ve
transcription sesleri 38 tane.
<> 38 harfi nerede bulabilirim?
Tüm samice (Nebatça) derken şunu
söylemeye çalıştım.
İstanbul Türkçe'si esas
olduğunda harf sayısı 29 ama yöre-şive-lehçe vb. sözkonusu
olduğunda işler değişir. Mesela oğuzcanın İstanbul
ağırlıklı "Yıldırım çakar"
kelimesi, Azare Oğuzcasında "Eldırım ŞaKhar"
biçiminde, Türkmen (Yaka oğuzcasında) ise "ULDURUM JAHİR".
Kıpçakça'ya gittiğinde
ise karşılayacak harf sayısı fazlalaşmaya başlıyor.
Örneğin "Yeni"
kelimesi, aslında Kazak-Kırgız dillerinde "YENGİ"; aradaki ng İngilizce'deki
"go+ING" gibi geniz Ng'si.
Bunlar bizim alfabemizde yok. Bir ortak Türk alfabesi yapılsaydı,
harf sayımız otomatikman artacaktı.
Sami dilleri de böyle işte...
38 harf karşılıyor bu dili ve dolayısıyla KUR'AN'ı.
Örneğin B harfi NOKTALI, P harfi ise aynı
harfin NOKTASIZI idi. Şimdi ise
B ve P harfleri hiç alakasız biçimde yazılıyor.
<> Hocam yarınki mesaiden dolayı
ayrılmak istiyorum.
Yorulduysanız bırakabilirim.
<> Hayır, bu konu isterseniz bitsin
doktor
Arapça konusu mu?
<> Bence Kuran konusu desek daha iyi olur
ARAP'ça (A'RABI) zaten Kur'an'ca demektir.
<> Arapça'daki be harfi samicede başka
mı yazılıyordu?
B harfi ile P harfi AYNI yazılıyordu ve sadece
B'ye nokta konuyordu. Kureyşliler P diyemezlerdi B derlerdi. Kendilerine
bile aslı olan araP'ı söyleyemeyip ARAB demek durumunda kaldılar. Ama
RABB doğru yani P ile değil.
AraB ise aslen AraP.
Bunlar artık olmuş
bitmiş. Ben ise bir arkeolog gibi bu bitmişlerin çıkarımına
çalışıyorum o kadar. Yani geçmiş ola... Nasıl kaldıysa
öyle devam edeceğiz. Be beyli bala bula bamburbeyli bab bub diye...
<> Olan bize oldu o zaman
Ve arapların hiçbiri de
Kur'an'ı anlamayacaktır. Bu Allah vaadidir.
Bu yüzden Kur'an'ı
sadece gerçek alimler (Fıkıhçı, mıkıhçı, lügatçi
değil) anlar. Dilerse yukarıdan aşağıya okur. Dilerse
digitalize eder. Dilerse sağdan sola okur. Dilerse bir ışığı
7'ye ayırıp renk renk okur. OKU'r, çünkü "OKU"mak
bir F
A R Z 'dır.
Bu konuda sorular var mı
dostlarım? BU KONUDA yoksa
ötekilere geçeceğiz.
<> Bende yok. Ben Kuran öğrenmek
istiyorum ne yapayım? Çok muğlak oldu ama bugüne kadar bir sürü Kuran
gördüm hepside harekeli, yanlış dizilmiş, çeviriler zaten
berbat.
<> Sağlıcakla ve sevgiyle kalın,
hepinize iyi geceler.
İg.
Evet şimdi ne yapıyoruz?
<> Yuşa'nın konusu bir sonraki
chat'e mi kalıyor? Hızlı bir şekilde Musa ve Yuşa'yı
anlatsanız...
<> Musa ve iki denizin ayrılması
lütfen
61. ayeti rica ediyorum
yeniden...
<> 18-Kehf/61: İkisi, iki denizin birleştiği
yere ulaşınca, balıklarını unutmuşlardı, balık
bir delikten kayıp denizi boyladı.
"İKİSİ", "İKİ DENİZ" ve meşhur balık. Balığın
öyküsünü hiç bilmiyoruz. (Yani Kur'an tane tane indiği için, mesela bu
ayetten sonraki ayet üç gün sonra geliyor.)
Bu ayetten şunu anlıyoruz:
Bir olay OLMUŞ BİTMİŞ, S O N U C U anlatılıyor.
Örneğin ÖLDÜ diyoruz. Ama önce DOĞMASI gerekmez mi? Hele bir doğsun,
erginleşsin, kendine benzer bir varlık bırakıp EN SONRA ölsün.
O halde FİLM SONDAN BAŞA DOĞRU OYNUYOR. Yani BALIK CANLI. İyi ama daha Ö N
C E ölmedi miydi? Şimdi Nasıl CANLANDI da iki kaya arasından DENİZİ boyladı?...
Çünkü zaman ters çalışıyordu.
Hatırlarsanız, daha
önce bu konuyu anlatırken, bir balığın yakalanmasını
filme kaydetmiştik. Oltaya yakalandı-Çırpındı-Öldü-Erzak
çantamıza girdi. Bu evreleri filme/videoya çektik.
Burada daha balığın
bu öyküsünü bilmiyoruz. Yani NEDENİ
anlatılmadan SONUCA gidilmiş.
Birden sonucu anlatılıyor. Sonuç da şu: Balık CANLANDI.
PEKİ NEDENİ neydi? ÖLÜYDÜ.
EVET, artık
film ters oynuyor, bunu hissettiniz mi?
<> evet
<> Önce canlanıyor sonra ölüyor
<> 18-Kehf/61: İkisi, iki denizin birleştiği
yere ulaşınca, balıklarını unutmuşlardı, balık
bir delikten kayıp denizi boyladı.
Tamam da dikkat ettiniz mi
olay ters sarıyor.
Özellikle "UNUTTULAR", "balıklarını unuttular" derken
bu UNUTMAK neyin nesi?
Şöyle açımsayalım:
Bugünkü chat konusunu biz biliyoruz. Şu anı yaşıyoruz
çünkü. Ama eğer Z A M A N oku T
E R S
dönseydi, yani yarın DÜN
olsaydı, bu chat metnini UNUTMUŞ
olmayacak mıydık?
<> Ya da balığı hiç tutmamış
olacağız, doğru mu?
Bir bakıma...
Şimdi zaman tersine çalışınca
olaylar da tersine gitmeye başlayacak.
Diğer ayeti lütfen...
<> 18-Kehf/62: Oradan uzaklaştıklarında
Musa, yanındaki gence, "Azığımızı çıkar,
andolsun bu yolculuğumuzda yorgun düştük" dedi.
<> 18-Kehf/62: (Buluşma yerlerini) geçip
gittiklerinde Musa, genç adamına, "Kuşluk yemeğimizi getir
bize. Hakikaten şu yolculuğumuz yüzünden başımıza
(epeyce) sıkıntı geldi," dedi.
Yine Alimlere misal olarak şu
kelimelere dikkat:
"UNUTTUKLARI" noktadan uzaklaşıyorlar. (Yani balığın
canlı olarak denize kaydığı dakik noktadan)
Musa "HEM BALIĞIN CANLANDIĞINI"
görüyor fakat zaman tersindiğinden "UNUTUYOR".
Sonra zaman bir daha ileri akıyor.
Musa diyor ki: "KUŞLUK (Duha) yemeğimizi
getir. Yol yorgunluğundan acıktık."
Şimdi bir şeye daha
dikkat: (Onu birazdan anlatacağım)
ÖĞLE
yemeğine rezerve edilmiş balığı (Tahminen 13:00 cıvarında
yenecek idi) öğleden önce yani Sina için 09:45 cıvarında
yiyorlar.
BİR ŞEY T E
R S değil
mi?
<> Evet.
<> Çünkü Zaman 13.00, 12.00, 11.00... diye
akıyor
Onların zamanda
13.00'den 10.00'a geri gittiklerini, dolayısıyla ÖĞLENLEYİN (13. cıvarında) canlanıp da
denize kaçan balığın 11.00 cıvarında yenilmesi gerektiğini
düşünüyorlar.
Çünkü kuşluk vaktinde
balık diri değildi. Öğle vaktinde dirilmişti.
Ama saatler ters çalışınca
balığın canlandığını UNUTTULAR, gördüklerini anımsamadılar.
Bu neden böyle oldu? Zaman
neden tersine döndü ve ne kadar tersindi? Bunun yanıtını da
izleyen ayet verecek. Bakalım yanıtı neymiş?
<> 18-Kehf/63: O da, "Bak sen! Kayalığa
vardığımızda balığı unutmuştum. Bana
onu hatırlamamı unutturan ancak şeytandır. Balık şaşılacak
şekilde denizde yolunu tutup gitmiş," dedi.
Evet yanıt şurada:
"ŞEYTAN UNUTTURDU"
Şeytanın zamanının
nasıl aktığını yazmıştım değil mi?
<> Evet Bir ileri bir geri
Şeytan nasıl "UNUTTURUR"?
Bu Kur'an da beş-altı
ayette geçer "Şeytan unutturdu" diye... Sizce nasıl bir
unutturma mekanizması?
Yani şeytan'ın
zamanına "Geriye" doğru birlikte akmaktalar. Orada o özel
gün ve anda CPT'nin tüm T
simetrileri birden işbaşında.
1. Zaman ileri akarken
2. Geri de aktı.
3. Ama hep geri akmadı.
Yani bir ileri bir geri aktı.
Dolayısıyla orada
uzay-zaman burulması oldu. Orada Zülkarneyn'in (İki zaman, iki kuşak
sahibinin) KARNEYN kirişi de
oluştu. Tüm simetriler birbirine girdi.
Zülkarneyn zamanı demek İKİ zaman demek. Öyleyse
denizin YARILDIĞI bir an var
bir de YARILMADIĞI...
İki deniz kavuşmadan
önce yarılmışlardı. Bu "Musa'nın gelecekte geçtiği
deniz" idi.
Nasıl ki Zülkarneyn
Geçmişte Yecüc ve Mecüc'ü bir SEDD
arkasına kavuşamaz biçimde hapsetmişti, Ancak gelecekte iki SEDD birbirine kavuşacak ve Yecüc
Mecüc ile BİR ZAMANLI (Eş-Anlı,
senkronize) olacağız.
İşte burada ayet
bir şeyi daha haber veriyor. "İKİ
ZAMANLI" bir olgu var.
Gelecekte "Yecüc Mecüc çıkacak" gibi = "Gelecekte deniz buradan yarılacak"
haberi veriliyor.
Deniz yarıldı,
ancak zaman geriye çalıştı ve Musa geleceğini doğal
olarak unuttu. Ama o balık bunu hatırlattı.
<> Musa Kızıldeniz'i nasıl
ikiye ayırdı? Bunu anlatmadınız henüz değil mi?
O ayırmadı, denizin
doğasıydı bu.
Düşün bir kere, Keban
barajı yapılmadan önce o topraklar büyük bir göl altında mıydı?
Bugün GAP baraj gölü Van gölünden
daha büyük olduğundan eskiden Türkiye'nin en büyük gölü derken VAN sonra da Tuz gölü falan derdik. Şimdi
Birinci Baraj gölü, ikinci Van gölü...
GAP öncesine zamanda geriye
gidersek şunu görürüz: O bölgede Murat ırmağı akmakta, Van
ise en büyük göl.
Sonra zaman bir daha ileri
akarsa söyleyeceğimiz tepki cümlesi şudur: "Tüh be nasıl
unuttum, GAP'ın en büyük göl olduğunu?"
<> Ama siz denizin molekülleri ile ilgili
birşey söylemiştiniz?
Bu arada biz "Her ayetin
7 anlamı vardır" üzerinden şu anda ilk mealini veriyorum.
Moleküler OSMOZ'a sonra değinebiliriz.
Yani (Kendimi reklam etmiş gibi olmayayım ama) daha BİRİNCİ anlamı
veriyoruz.
(Reklamları izlediniz)
;-)
Gülen de yok, soru soran da
yok????
Bu kısım anlaşıldı
mı?????
<> Diğer mealleri de izlemeyi bekleriz
:)
Elbette sırayla mealleri
vereceğim inşaallah. Chat günleri ne güne duruyor?
<h> Şeytanın unutturması,
bilginin bilinçaltına atılması gibi mi?
Şeytan unutturmuyor.
Sadece zamanın akma yönündeki mecburi şelaleden geri gidiyorlar.
Bu konu irdelenince (ikinci
anlam olarak Ekminezis=Hipnoz altında geçmiş zamanları hatırlama,
Şeytan işgaliyle unutma-anımsama, ve üçüncü meal olarak da aynı
ayetin "REENKARNASYON"
aldatmacası olan UNUTTURMA
bölümüne burada girersek, yarına biteriz uykusuzluktan.
O yüzden bunları
özellikle senin sitene de yazmak isterim. Haniflerin ilmi ortaktır,
patenti yoktur.
<h> İnşallah hocam memnun olurum
Şeytanın aldatmacası
içinde "Ekminezis" üçüncü anlamda, "Reenkarnasyon" dördüncü
anlamda MEAL veriyor.
(Kendimi reklam etmemiş
olayım ama) merak etmeyin 7 anlamı da bende sabit var. Arada bir
belki altıya iniyor olabilir o da benim acizliğimden. (Renk körleri kırmızı
ve yeşili birbirine karıştırır ya, renk körü gibi düşünebilirsiniz
arada bir bilmediklerimi...)
Yani biz sadece şu anda BİRİNCİ anlamını
veriyoruz. (Elmalı dahil diğerlerinin tevilleri SIFIRINCI anlamdır. Yani düz mantık ile düz yazıp
genişletmektir.)
<e> Doktor değişik bir onu
sorabilir miyim?
<h> Konu bitmedi [e]
<e> ok
[E] bir şey sorsun da hatırı kırılmasın
;-) Benim Allah'ımın Hanifleri çok değerlidir. [E] sorabilirsin.
<e> Yok buyrun siz lafınızı
tamamlayın
<h> 7 anlamı da toplu olarak siteye
koyacağım inş
[H], siz de bizden istediğinizi alabilir ve
koyabilirsiniz. Siz biz yok BİZLER
varız artık.
<e> Sanat, yani bir Hanif'in sanata bakış
yönü nasıl olmalı?
Cennet ne güzel değil
mi? Cenneti anlamak için şu şelalenin yanındaki yeşil
serinlikte bir piknik yapmak, o enfes nilüfer çiçeklerinin yayıldığı
suda. O inanılmaz güzellikte kokan ve veremlileri tedavi eden Çam kokusunu
içine çekmek. Muhabbet kuşlarının rengi ne kadar güzel değil
mi? Tel tel renklemişler.
Zebra balığı BJK'lı gibi siyah beyaz. Şu
lepisdes ise kıpkırmızı bir mercan renginde...
Aman tanrım şu
meyve ne güzelmiş. Çekirdeksiz üzüm... Kim bu tadı verebilir? Kim bir
meyve suyunu "Karpuz denen bir kabuğun" içine şişeleyebilir?
İddiaya varım ALLAH bir sanatçı
Musavvir=Tasvir eden,
tasavvur eden. Vehhab=Onun tablolarının bir eşi daha yoktur. O
Rasim'dir resmeder.
Cennetin seslerini kokusunu O
betimledi. Elhamdülillah!
Allah=Baş sanatçı.
Bilim ve Sanatın kaynağı
KALPTİR. Demek ki eşit ağırlıklı
ve bir dilemmadır. Bilim mantık öğesine dayalıdır;
Sanat ise duygu öğesine. Bilim'de BABA gibi RAHMAN gibi BİR AĞIRLIK, Sanatta ANA gibi RAHİM gibi bir HAFİFLİK
vardır.
İkisi ile insan insandır.
Zavallım melekler tek
mekanizmaları MANTIK. Duygu yok
ki? Duygu nefsanidir. (Enfustadır) Mantık ise afakidir. (Dış
kabuktadır)
Melek mantığıyla
hareket eder. Adı Azrail ise ACIMAKSIZIN
öldürür. Memurdur çünkü, misyonu budur. Orada Allah'a karşı "Bu
bebek çok küçük, çok şirin onu öldüremem" diye ağlamaya bile
hakkı yok. Zebani denen meleklerin ne yalvarmaya ne insaf dilenmeye karınları
toktur. Çünkü onlar MANTIK'tan başka
bir şey bilmezler.
Bilim'de mantık maalesef bizi mahveder. Bilimin
zekadan (Kurnazlardan) ve mantıklılardan (Radikal, fundementalist ve
sceptik bilim adamı tiplemesi. Bunlar kendilerini hep Rasyonel sanırlar.)
kurtarılması ve zeka-mantıktan soyutlayıp tek kaynağa AKIL'a yönlendirilmesi gerekir.
Bir örnek verelim: Bilim adamı
AKIL'lı ise sorun yok. Ama
Bilim adamı Zeki-kurnaz geçiniyorsa maymunun çenesine insanın kafatasını
geçirip PİLTDOWN adamı
diye herkese yutturur ve foyası meydana çıkana kadar da EVRİMCİ toplar kuşaklar
boyu, evrime kandırılmış kuşaklarımızı.
Buna Zeki (Kurnaz anlamında)
bilim adamı tiplemesi diyoruz.
Salt mantık bir bilim
adamı ise tam anlamıyla bir açmazdadır. Mantığı
atom bombası yapmayı emrediyorsa ya da laboratuarda anthrax üretip de
"İDEOLOJİSİNE"
bilimi feda ediyorsa onda ve öncekinde olmayan tek şey AKILDIR.
Bilim adamı Akıllı
ise BİLGİN'dir. Salt mantıklı ise belki BİLGE'dir. Ama Zeki geçiniyorsa BİLGİÇ'tir. Üçü de farklı:
Bilgiç=Ukala'dır.
Bilge=Makuldur.
Bilgin=Akildir.
Üçü de A-K-L kökünden geliyor: Ukala-Makul-Akil. Bilgiç-Bilge-Bilgin.
Einstein örneğin AKİL'dir, Bilgindir. Çünkü SANAT tarafı büyüktür. Yahudi Menuhin
kadar güzel bir keman çalan bir dahi o? Müthiş bir Hayalgücünü çizerek
gösterirdi.
Aynı güç yine Einstein
gibi Balık burcundan olan LEONARDO
DA VİNCİ'de de vardı. Leonardo usta, bilim adamı, mühendis,
sibernetik robot imalcisi, ünlü bir ressam ve heykeltıraş ve rönesans
müziği bestecisi... Ama en önemlisi bir mühendis ve bilim adamı...
Onun ünlü yazıtlarında hep teknik çizimler vardır. Bilirsiniz...
<> Peki Hızır, farklı bir
kategoride mi?
Hızır başka
bir kategoride...
Böylece bilim ve sanatın
ayrılmazlığını yanıtlamış oluyorum.
(Reklam olmasın ama bir
çok sanat dalı da var bende... Evet reklamları izlediniz, şimdi
yeniden haberlere dönelim...)
<> Allah razı olsun
Nerede kalmıştık?
Musa konusundaydık. Laf lafı açınca ben de nerede kaldığımızı
unuttum. Dönüp okumak da bir külfet ki sormayın... En iyisi biz izleyen
ayeti yazıp bakalım:
<> Zamanın akışından
dolayı unutmak
<> 18-Kehf/63: O da, "Bak sen! Kayalığa
vardığımızda balığı unutmuştum. Bana
onu hatırlamamı unutturan ancak şeytandır. Balık şaşılacak
şekilde denizde yolunu tutup gitmiş," dedi.
<> 18-Kehf/64: Musa, "İstediğimiz
zaten buydu" dedi. Hemen geldikleri yoldan izleri üzerinde geri döndüler.
Evet, ANIMSAMA anında yani "Geriye dönen zaman" daha sonra
yeniden "İleriye dönmüş" oluyor. Bu durumda bir şey
çok önemli: "İzlerinin üzerine"
G E R İ dönüyorlar.
Bu yanlışlıkla
uykuya kalıp da otobüsten inemeyen yolcunun durumu gibi. Uyanınca bu
kez başka bir vasıta bulup "GERİ
dönüyor" ya da biz buna "Uzayın yürütülmesi" de
diyoruz.
Böylece Musa'nın beklediği
ünlü işaret, yani "BALIĞIN
gittiği" o bölgede GELECEKTE ümmetini
geçireceği YERİN TANIMI
var. İstenen alamet buydu. Bu yüzden "Zamanları, şeytanın
osilasyonik zamanına doğru paralelellendi."
İzleyen ayet? (65)
<> 18-Kehf/65: Bu arada ikisi katımızdan
kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz
kullarımızdan birini buldular.
İKİSİ yani Musa ve Yuşa birini buldular ki, o Allah'tan bir rahmet
(Yağmur gibi indirilmiş, zenginlik gibi Allah'tan verilmiş) ve
aynı anda "Yukarı çıkıp" Allah'ın yakasına
-haşa- sarılarak ilimi kendisi almış bir kul buldular.
Ayet diyor ki: "Kullarımızdan
bir kul." Bu büyük bir şereftir. "İSMİ ZİKREDİLMİYOR" ama İKİ KEZ KUL.
Nasıl ki İbrahim TEK DOST, Nasıl ki İdris İLK ALİM, Hızır ise
hem İbrahim gibi Rahmeti hem de İdris gibi ilmi ikisini birden alıyor.
DUBLE bir üstünlük.
Kullarımızdan bir
kul demek: İbrahim (Çünkü RAHMET
diyor ayette) ve İDRİS
(Çünkü İLİM diyor ayette.)
Hem de İlmi Ledünni diyerek, Allah'ın Alimliğine -haşa-
ortak olacak kadar büyük bir ilim adı ayette LEDÜN diye geçiyor. (Arapça bilenleriniz bu büyük cümleyi
göreceklerdir.)
Kısacası orada
Rahmet misaliyle İbrahim, İlim misaliyle İdris İKİSİNİN İLMİ
VE RAHMETİ var. Yani ikisinden
üstü kapalı söz ediliyor.
Misal olarak verilen RAHMET+İLİM=İbrahim+İdris=HIZIR'dır.
Allah zenginliği dilediğine
verir=indirir. Ama ilmi İSTEYEN "YUKARI
ÇIKAR" ve ALLAH'IN KATINDAN
SÖKE SÖKE alır.
Hz. İbrahim söke söke
peygamberliği ve Allah dostluğunu (Halilullah ve HalilürRahman) almadı
mı? İdris de öyle...
İlk alim olduğu
için peygamberlik doğal olarak geldi. Hızır ise tıpkı İdris
gibi "Yüce bir makama" gitmek durumundaydı.
(Hz. İdris ölmemiştir,
ölüm tattırılmış ve öldürülmeden yüce bir makama alınmıştır.)
İdris enterne edilmişti.
Çünkü sermayesi Alim oluşuydu.
Hz. İbrahim ise
ölümlüydü.
Hızır ise HER İKİSİYDİ.
Rahmani tarafı ölümlü, İlmi tarafı ise İdris as. gibi ÖLÜMSÜZ idi. İkisinin ortalaması
ise "Uzun bir süre zamanda kalmak" idi hızın zamanı,
zamanın efendisi ya da DEHR'in
sahibi. (Allah, Hızır'ın zamanı olan DEHR CPT'sine Kur'an'da
ayette yemin etmektedir.)
Musa'da ise her şeye rağmen
o mübarek Tevrat'ın orijinalini almasına, Tur dağında ve
Tuwa vadisinde kutsanmasına rağmen İbrahim ve İdris'in hele
hele Her ikisini birden bünyesinde toplamış olan (Bünyesine katmış,
birleştirmiş anlamında yazdım) Hızır'ı özel
bir statüde tutuyordu. Hızır'a Levhi Mahfuz'a (Kozmik bilgisayara)
bakma hakkı verilmişti.
Oysa Cebrail'e bu hak
verilmemişti. Levhi mahfuzdan Kur'an Sidre'ye iner. Oradan da Cebrail alıp
dünyaya getirirdi. Hızır doğrudan Levhi mahfuzla muhatap olduğundan
oradaki her bir varlığın ayrıntısı biliyordu.
Bunlar ayet değildir. Ayrıntıdır.
<> Peki HIZIR, yer içer mi? Yani fiziksel
her uzvu, normal bir insan gibi mi, fazla ya da bir eksik? Ve bu ilmi ne
yaparak hak etti? İlmi almadan önceki hayatı?
Hızır ile ilgili
sorduklarında tam 7 uzun soru var. :-) Bunları bizde konuşabiliriz
ya da başka bir günün konusu yapabiliriz. ;-)
Hızır ilmi kendi almıştır.
Kimse vermemiştir. Allah sadece "Rabbi Zıdni İlmi"
derseniz, kendi adı olan El-ALİM'in
rahmaniyetini o kuluna akıtıyor. Yani bedava bir ilim gelmiyor. Ermiş
falan olmuyorsunuz. Yine çalışacak, araştıracaksınız,
hakedince geliyor o ilim...
Ne tuhaftır ki, büyük
buluşlar hep bir rüya ürünüdür. Rutherford o ana kadar hiç bir şey
bilinmeyen atomu bir güneş sistemi olarak rüyasında gördü. Murray
Gell-Man da kuarkları rüyasında gördü. Weinberg bozonları (w ve
Z) rüyasında gördü. Hem ne rüya...
<> bunlarda Hızır'ın parmağı
var sanki, yani tuyolar
Weinberg bizden olabilir.
Gelmann değil ama onun akıl hocası Zweig bizden. Bu durumda
söylediğin doğru oluyor olabilir. Gelmann değil ama onun akıl
hocası Zweig bizden. Bu durumda söylediğin doğru oluyor olabilir.
Kuşkusuz her şeyi
yapan ve yaptıran Allah'tır. O'ndan gayrısı boş. Ne Hızır
umurumda olur, ne Mevlana Halidi Bağdadi, ne de ben, kendi umuruma gelmem.
Herşeyi yapan ve yaptırtan
Allah'tır.
Bunun dışında
Hızır şu bu hatta Resulullah'tan bile şefaat dilenen
maalesef şirktedir.
Allah'tan isteyeceğiz.
Ne kadar büyük bir kul olursa
olsun Hızır, İbrahim, İdris ve her salih kul... Kimse
kutsal değildir. Beşerdir, şaşardır. İnsandır,
kusurludur. Hatta Musa gibi katildir. Hiç kimseyi Allah'a ortak koşmamak,
hiç kimseyi yüceltmemek gerekir.
Bunlar olmasın diye
Allah çoğunlukla çok sevdiği kullarını (Melekler de kullarıdır)
ismen yazmayıp gizler. Hatırlarsanız Azrail'in adını
ve Hızır'ın adını Kur'an'da bulamamıştık.
Bir de Cebrail diye bir tek isim bile yoktu, hatırladınız mı?
<> evet hiç birinin doğruan ismi yok
<> Melekler de kul sayılırlar mı?
Allah melekleri için
"Onlar onurlu kullarımdır" der. Mesela kiramen katibin
derken Kiramen "Allah'ın keremine, ikramına direk erişmiş"
ve Katibiyn=İKİ KATİP
demek.
<> Bazı ilahiyatçılar HIZIRa
melek diyorlar, Kuran buna ne diyor, nerden anlıyoruz insan olduğunu?
Hızır'a melek diyen
bir tek kişi var. O da on yıl önce öldü: Reshad Khaliffe. Bir başka
kişi çıkıp da "Melek" olduğu iddiasını şimdiye
kadar bildirmemiştir.
<> Bazı ilahiyatçılar halen
savunuyorlar.
İlahiyatçılar dediğiniz
üç kişi var: Edip Yüksel ilahiyatçı değildir ve oldukça da
Kur'an cahilidir. Bir meal yapmış, inanılır gibi değil
her kelime yanlış. Kendini sözlükçü yerine koymuş. Lügatçi,
Kureyşçi.
Hocası Reshad Khaliffe.
Yani Bahai-Babi ve 19.cuların son peygamberi olan Reshad Khaliffe...
<> Reshad Khaliffe sahte peygamber değil
miydi?
Evet, maalesef Türkiye'den de
kendisine mürid buldu. Çok sayıda insan özellikle 19'cular Tevbe suresinin
son iki ayetini Kur'an'dan çıkardılar.
Kur'an'ın eksik ya da
fazla olduğunu söyleyen kimse otomatik DİN dışı kalıyor. Yani ne kadar müslüman
kisvesi altında çalışsa bile, dinden çıkmış
oluyorlar. (Müslümanın kendi kendini dininden çıkarıp, yeni bir
din oluşturmaya çalışmasına MÜRTED'lik denir, ki bu Münafıklıktan daha ağır
olan Kafirlikten de ağırdır.)
<> Edip, bir TV programına çıktı;
aşktan meşkten konuştu.
Ben izlemedim. Yakında mı
çıkmış?
<> Geçen Cuma.
İyi de benim bildiğime
göre, Edip Yüksel ve Fethullah Gülen için TUTUKLAMA
emri var. Türkiye'ye girdikleri anda hapse konacaklar. Belki de TV stüdyosu
Almanya falandır. Edip Yüksel'in Türkiye'ye girişinin engellendiğini
(F.Gülen'in de) tam MGK kararlarından biliyorum. Bir af falan da çıkmadı.
<> Edip Yükseli hapis bir yana alnından
vuracak müslümanlar.
<>Fethulah güleni bilemem ama edip yükselin
hakkında idam fetwası var, Salman rushdi gibi
Edip'i tanırım uzun
görüşmüşlüğümüz var.
<> Edip neden size bu kadar saldırıyor?
Siz ona ne yaptınız ki?
Babası ve rahmetli ağabeyi
ile de arkadaşlık yaptık. Edip kendine yazık etti. O artık
dönüşsüz yolda... Kur'an'ın iki ayetini attığı için ve
"La ilahe illallah Reşadün
Resulullah" dediği için.
Oysa Kur'an'da Resulullah
"Hatemül Enbiya", yani sonuncu elçi olarak yazılıdır
ve hakikaten Reşad Halife dışında bir tek kişi gelip
de peygamberlik iddiasında bulunmamıştır.
Cebrail'i bilirsiniz
peygamberlere gider.
<> Cebrail'in son göreviydi Muhammed'e
müjdelemek
Evet. Resulullah vefat edince
bir daha da Cebrail gelmedi. 1430 yıldır bu kurum kapalı
duruyor. Şimdi Reşad Peygamberliğini ilan edince bu kez Cebrail
12 yıl önce Reşad'a geliyor. Ayrıca Reşad'ın şu
andaki havarisi olan Edip Yüksel'e de geliyor.
İnkılap kitapevinde
bir gece yarısı Cebrail'in gelip de Kur'an'ın iki ayetinin fazla
olduğunu söylediğini Edip Yüksel maalesef yazdı çizdi, itiraf
etti. Böylece Reşaddan sonraki "Peygamberlik" yolunu açtığına
hükmettik. (Biz bir arkadaş grubuyduk, Edip Yüksel de ortak arkadaşımız
idi.)
<> Nerede yazdı Edip bunları?
Nerede yazdığını
bilmem, çünkü kendisinin yazdığı bir tek kitap bile yok. 19
mucizesi falan başka yazarların (Ahmet Deedat ve Reshad Khaliffe'nin
vb.), bunlara ismini koyuyor, yani tercümanlığını yapıyor,
sonra da kendi kitabı diye yutturdu yıllarca...
Daha sonra kitap yazdıysa
bilmem, ben hiç okumadım kitaplarını...
Benim okuduklarım
tercümeydi, kendinin tercüme ettiği ve İnkılap kitapevi tarafından
tutulmuş bir tercümandı Edip yüksel...
Tabii ki, başkalarının
yazdığı kitaba bir iki sayfa da kendi yazıp ekleyerek,
kitabın tamamına sahip çıkmak çok ayıp bir şey. Bu
yüzden bizler Edip Yüksel'i bu tehlikeli serüvenleri nedeniyle terk ettik.
Edip Yüksel'in her yerde
"Cebrail"in gelip kendisine göründüğünü ve "İKİ ayetin" fazla olduğunu,
bunların hadis olduğunu, "kendisinin Allah katından böyle
iki ayet indirmediğini söylediği" yazısını kendi
ağzından Alternatif forumda eski sayfalarda da bizzat okumuştum.
Sizler de iyi bir biçimde
arayıp bulabilirsiniz.
Hem bize ne Edip Yüksel'den?
Gayrı ciddi ve bilim dışı bir adam, zır cahil, iyi bir
devşirmeci.
<> evet ya, ayrıca sinir bozucu bir
gülüşü var
O gülüş biçimi kendi
kompleksidir. Türkçe'si çok kötü. Diksiyonu yok. Tipini de "Ortadoğulu"
buluyor yani bundan utanıyor.
Onlar İran göçmeni bir
molla aile... Kürt asıllılar. Edip Yüksel bu yüzden kendisini asla
Türk hissetmedi. Bu yüzden biraz da ondan ayrıldık.
Şimdi o Amerikan yurtdaşı.
Eşi de yine kendisi gibi İranlı bir Amerikalı hanım.
<> Batı hayranlığı almış
yürümüş
Evet batı hayranlığı
aşağılık kompleksi halinde almış yürüyor.
<> Fizik biyolojik beden ortadan kalktıktan
sonra yaşam nasıl devam ediyor?
Yaşam bir elbisedir.
Fizik beden kalktıktan sonra öteki beden işlevsizdir.
(Kök içinde eksi beden dediğimiz
ya da aynadaki görüntümüz olan beden) asıl olan o bedendir.
Bu beden adı üzerinde
cesettir.
İkisi de birbirinden ayrı
olamazlar.
Yani cesedin canlanması
için öteki "Eksi bedene=Bilince" ihtiyaç vardır.
Bilincin ise bedene ihtiyacı
vardır, çünkü mekanizmi bedeni araba gibi kullanarak yürütür. Yani bedenin
şoförüdür. Beden ise bir otomobildir.
Yeniden yaratılmadığı
sürece bir ruh (Zihinsel üst boyut) hareketsizdir. Kıpırtısızdır.
Ahırette tutuklanmıştır.
Rüyamızda sonsuz özgürüz
her yere koşup gidiyoruz her yerde olabiliyoruz. Ama aslında yataktan
çıkamıyoruz. Hatta rüya bir karabasana kabusa bile dönüşebiliyor.
Kıpırdayamadan kara bir rüya içinde kaskatı oluyorsunuz.
Bu bize vücut olmadan
bilincin hiçbir hareket yeteneği olmadığını
gösteriyor.
<> Rahmetli birisi mesela Haluk Nurbaki
diye bir kişilik, var mı şu anda?
Var ama, "Aynanın" öte tarafında... Ya da monitörün arkasında
diyebiliriz.
<> Peki biz ya da o; iletişim imkanı
var mı?
Bir spiker gibisin yaşıyorsun
çünkü. Mesela mezarı başında Nurbaki'ye rahmet okuduğunda o
Kur'an sevabının ona gittiğini sen göremiyorsun. Spikerlerin
evimizde olması gibi... TV'den bize örneğin haber okuyorlar. Biz
onları görüyoruz onlar ise bizi göremiyorlar...
Burada spiker olan canlılar
seyirci olan ise ölülerdir. Bunu Kur'an ayetle şöyle anlatıyor:
"Onlara ölü demeyin, çünkü onlar sağdırlar, ölü olan
sizlersiniz."
Bu ayet ve bir de Şehidler
ile ilgili bir ayet vardı ki, buna dayanarak spiker ve tv izleyicisi örneğini
verdim.
Bu arada saat de oldu 04.00.
<> evet
<> Aynanın arkasındaki, buraya
müdahale edebilir mi?
Edemediğini söyledim.
Yani spiker=Yaşayan, Evde TV'deki spikeri izleyen=Ölen.
Spiker her eve (Mezarbaşına)
gidebilir ama mevtalardan hiç biriyle konuşur değildir. Oysa ölü
dediklerimiz onlar spiker gibi pasif değil tamamen aktiftirler. Dilerlerse
TV'yi kapatırlar, kanal değiştirirler vb. ama spikerin böyle bir
şansı yok. İnteraktif olarak konuya giremiyor spiker (Diri)...
<> Kabir azabından bahsetsek biraz
Bu arada çok geç oldu, günün
yorgunluğu beni mahvetti. Ben izin istiyorum.
<> Evet sizi yorduk
Sahur yapmış gibi
olduk...
<> Benim de kaçmam gerekiyor herkese iyi
geceler
İyi geceler.
<> Size de hocam
<> i.g
i.g. bye.