Chat n° 011b - Tarih: 21 ekim 2001

Not-1: <> ile başlayan satırlar sayın Aiberge ait değildir, sohbet/chat esnasında onunla konuşan diğer kişilere aittir. [] ile başlayan satırlar ve [ ] arasındaki kesimler yine sayın Aiberg'e ait değildir, sohbete sonradan eklenmiştir.

Not-2: Eski sohbetlerde işlenen bazı gündem konularının yıllar sonra değişmiş olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmak gerekebilir. Sohbeti okurken karşılaşacağınız her türlü sorunu/hatayı vb. info@aiberg.com adresine bildirebilirsiniz.

 

SiegSaga'nın bizlerden sakladığı bir çok isim var. Ben sadece 7SCE, 9SCE ve 10SCE'yi biliyorum.

1SCE halen bizim için meçhul. Bir de bir rivayet var ki 1SCE doğrudan Zülkarneyn'in kendisidir. Bunu Dr. Siegfried Saga söyledi. Ama "Kur'an'da zikredilen isimler üzerinde ŞAKA bile olmaz" diyerek uyardık. Olumlu-olumsuz hiçbirşey söylemedi Sieg Saga bunun üzerine... Yani o meçhulde kaldı.

Kafa patlattık acaba Vanessi Zülkarneyn mi diye? (Zülkarneyn'in aracının adı da vanessi çünkü)

10SCE (1N=Vanen) ama Vanessi serisi Tarıkların Vanen tarıklardan bir farkı var: Vanessi'ler karadelik tekilliğini kullanarak geçmişe "Oldukları gibi" giderler.

Yani yaşça küçülüp bebek olarak doğmaksızın, kendileri, araçları yanlarında ne varsa (Hamburger, ketçap, özel notları, dev bir fabrika vb.) olduğu gibi geçmişe gidebilirler.

Buna Veloction yoluyla nakil deniyor.

Geçmişte yapılmış bir çok belge de zaten bu nakille gerçekleşmiştir. Bir örnek: Hint Wimana resimleri... Walhalla'nın adı, Walkirie'nin adı, bir çok efsanenin adı "Gelecekten geçmişe" veloction belgelerden ibarettir.

 

[] Veloction ne demek?

 

Veloction'un tam bir kelime anlamı yok ama şöyle düşünebirsiniz: "Gelecekten geçmişe bırakılmış arkeolojik bulguların teleportasyonu".

Bunu yapmak için dönen ve halka tekilliği olan, üstelik güvenli bir dönme hızı olan karadelik bulmak gerekir. Bunu Zülkarneyn'nin bulduğu (1SCE) bir gerçek gibi... Çünkü Zülkarneyn üç yolculuğunda da "Geleceğin teknolojilerini" kullanmıştır. Batı, Doğu ve ORTA yolculuklarında üç imalat yapmıştır.

Bunlardan "Orta" olan sedd mimarisinde Stephen Hawking'in bulgusu olan "Minikaranokta" teknolojisi yaratmıştır. Demir kütlelerini hidrojen atomundan küçük bir minikaranoktacık yapmıştır. Yüce-Cüce (Yecüc-Mecüc) bu sayede bir zaman bükülümü altında izdüşümlü bir radyan dünyada yaşayagelmektedirler.

Minikaranoktacık sayesinde önce bu Gog/Mog'lar geçici olarak diskalifiye edilmiş (Uzay-Zaman çekmecelerinden birindeki paralel cosmos'da yaşamaktadırlar).

Aynı karanokta kaldığından, bu kez Ashabı Kehf'in MAĞARASI (yani karadelik tekillik hunisi) için de etkisini sürdürmüştür.

Aynı karanoktacık enerjisi "Tabutüssekine" ile LİNK kurmuştur. Denizin ayrılmasında rol almıştır.

Aynı karanoktacık patlayıp akdelik biçiminde açılınca (çünkü bir karanokta ne kadar küçükse, o kadar çabuk Hawking buharlaşmasına uğrayarak patlayıp açılır)

Her minikaranokta yarattığınızda karşılığında otomatikman bir "aknokta oluşur". Bu aknokta da tam tersine çekimci dalgaları emerek yok eder ve sığası=kapasitesi dolunca da elektrik yükünü yok ederek açılır. Bu bir tür mini-minnacık Big-Bang gibidir.

İşte bu sayede, sözkonusu karadelik akdelik genleşmesi yapınca Hz. İsa göğe alındı. (Uzay-zaman küresi dışına çap doğrultusunda çıktı.)

Mini karanokta da ileride patlayıp içeriğini boşaltınca Yecüc-Mecüc istilası başlayacak. Çünkü dünyamız ile izdüşüm dünyamız birleşecektir.

Hatırlarsanız, uykuda ya da bir deneyde "Elektrik ve magnetik alanlarımızın, birbirine dik olarak ayrıldığını, uyanınca da birleştiğini" söylemiştim.

Böylece elektrik alanda bizim dünyamız, magnetik DİK alanda ise "Yecüc-Mecüc dünyası" AYRIK DURMAKTADIRLAR.

Bunu beceren minikaranoktacık, yani Zülkarneyn'in yapay karadelik imalatıdır.

Bu sentetik karanoktacık Hawking Buharlaşması'yla içini boşalttığında Kiriş=Sedd olarak dünyamıza dik dipolarizasyon oluşturan Yecüc-Mecüc dünyaları da birleşmiş olur. O zaman Yecüc-Mecüc hep tepeden (osilasyonun tepe noktası) dünyaya yayılırlar ve/veya biz onların dünyasına yayılmış oluruz ve/veya kiriş ile yayparçası birleşip aynı şey olur.

Bu olay olmazsa Hz. İsa'nın Aknoktacık kanalıyla dönmesi imkansızlaşır. Yani iki olay birbirine takma geçmedir. Dolayısıyla Yecüc-Mecüc'ün yokedilmesi de "Hz. İsa'nın" görevidir.

Hz. İsa'nın göğe gidip gelişi iki gündür. Bir KOZMİK gün=BİN YILDIR.

Bir gün gidiş=MS 1000. yıl. (İlk millennium)

Dönüş de bin yıl=İkinci millenium yani MS 2000 yılı. Pratik olarak gitti-döndü MS 2000 yılıdır.

Ancak "Yukarıda ne kadar kaldı?" Mesela 7,4 saat kaldıysa eder 309 yıl yani yaklaşık 8 saat kaldıysa bu 333 yıl eder demek istiyorum...

 

NEXT=Gelecek zaman, komşu zaman. (Genelde arada üç asır vardır. Bermuda'da kaybolanlar da üç asır sonrası ağırlanırlar. Çünkü zamanda ileriye gezmenlik=Z.i.g yapmışlardır.)

N'yi dışarlarsan EXTRA kalıyor. Görevimiz Extra bilim dallarını da öğretmek. 65 bilim dalına tamamlamak.

Cebir'e eksi-artı sayı skalasından başka eklenen soyut (kompleks sayılar) skalası ile bir ARTI oluşturuldu.

Bu + biçimindeki grafiğe bir de yukarıdan "Gözün" ile artının "Sıfır noktası" arasında bir DİKME (z koordinatı) ekleyerek ÜÇLÜ bir cebir skalası ve/veya bir xyz (en boy yükseklik ve/veya eksen, absis ve ordinat ekleyerek), zamanı da dahil ederek bir ALGEBRA ötesi ALCHİFREE yani Al-Şifre bilimi yapabilirsin. Böylece 6. dereceden 11. dereceye kadar denklemler kurarak, PARAMETRELERİ külliyen silebilirsin.

İşte bu EXTRA bilim dallarından biri... Herşey için.

Cebir'i bir sayılar kümesi olmaktan kurtarıp (Kur'an'da adı Rakim) onu işlevlendirebilirsin, yani geometrisini kurarak (Kur'an'da adı KEHF=Topoloji) istediğin konuda istediğin bulguyu yaparsın.

Bunların yeni adları var: Meta-Matik (metafizik gibi), MateMatriss, GeoMatrix. Bunları kullanarak Holografikler elde edebilirsin:

1. Halu-Grafi (Halusinasyon hologramı),

2. Halau(Halo)grafikler,

3. Hole-grafikler (Black-white-Worm) HOLE-grafikleri,

4. Holly-grafikler (Meleklerin biçimlerine kadar uzanan inanılmaz bir hologram dizisi),

5. Whole-grafikler. İngilizce Whole "Külli Şey'in" demektir. Allah Külli şey'in'i (her bir noktasal koordinatı) bir araya getirdi. Whole-gram bu anlamda. Her bir nokta da ise

a. Ya çifttir:

aa. Antisi ile birlikte antinom'dur. Yani eşleniktir.

ab. Ya da özdeştir. İki nokta Binom'dur.

b. Ya tektir MONOM'dur: Yani Mono-Nome'dur = MoNom. Bunlar yaratıklardır.

Bir de Allah ruhundan ÜFLER ya. "Ol der, o şey oluverir". O şey bize eklenmez, ya da Allah'tan eksilmez. Buna da NONOM=None Nome, Non-nom deniyor. Allah'ın dilemesi bir katalizant. Allah eksilmiyor, katalizant ol/üf yine yaratıcıya dönüyor. Allah'ın bu durumuna da son olarak:

6. WHOO-LOG-RAM deniyor. Açalım: Who = İngilizce Kim demek. Whoo biçiminde olduğunda ise he, she, it olmayan YARATICI demektir. Whoo=HUU okunur, sanki Hu=Hüve gibi. Log=Bilgisayar Log-in'i gibi ise de aslında Analogy=Benzeşmek.

Yani Allah'ın bizi kendi suretinde yaratması. Allah'ın bizi kendisine benzetmesine ve Ahseni Takvim=En güzel biçimde/kıvamda yaratmasına rağmen, Allah bize hiç benzemez, dolayısıyla biz de Allah'a benzemeyiz. Bu ANA+LOG'un paradogmatik olarak ANA'dan yoksun olmasıdır. Yani geriye salt LOG kalır.

RAM da sanki bilgisayar deyimi gibi duruyor ama Rastgele=Random bellek değil bu. Allah rastgele yaratmaz. Rastlantı, random Access yoktur. Bu yüzden Log ve Ram'ı, Kerem, İkram, Keramet vb., en doğrusu da İKRAM gibi düşünün, Hüvel İkram gibi. WhoologRam budur.

Allah'ın bizi KENDİ suretinde ama "Muhalefetün Lil Havadis" yani bize benzememek kaydıyla yarattığını düşününüz.

Vacibülvücud=O kendinden vardı.

Kıyam bi nefsihi=Kendinden Kaim, kayyum idi.

Dolayısıyla hep sıfatlara girmek zorunda kalıyoruz. Allah'ın sıfatlarını şimdi daha iyi anlıyor muyuz?

 

[] Evet

 

Bu okullarda din derslerinde sayılan sıfatı subutiyye, zatiyye ötesinde bir şey. Allah hep şöyle sorar: "Ma Edrake?" İdrak ediyor musunuz?

 

[] İnfitar/17-18: Ve mâ edrâke mâ yevmud dîn - Summe mâ edrâke mâ yevmud dîn

 

Evet bazen iki kere de sorar. Bazen üç dört kere yerine YEMİN ederek sorar. Vakıa 76'da ne diyor: "Andolsun yıldızların yerine (Karadeliklere). Bilseniz bu ne BÜYÜK bir yemindir" demiyor mu?

 

[] Evet

[] Vakıa/75-76: Fe lâ uksimu bi mevâkiin nucûm - Ve innehu le kasemun lev ta’lemûne azîm

 

CHAOS (Haos okunur) Sonra da Cosmos (Künnes). Chaos ve Kozmos/Hunnes ve Künnes.

Arada da Compansating channel, Compance Canale, yani OSMOS var.

Ve gelelim bu üç skalalı bilim meta-matik ve geomatrix bilimlerinden HOLOGRAM (hayal, hülya, halusinasyon) elde etmeye.

Düşünce fotoğrafçılığı... Düşüncenizin resmini çeken Cerenkov ışımalarını kaydeden fotoğrafçılık ile Kirlian yüksek alan fotoğrafçılığı.

Buradan "Psikolojik" resimler çekebiliyorsunuz. İster DÜŞ ve Hayallerden isterseniz parmak ucundan. Orada çekilenler HOLOPLAZMA bilimidir.

Holografik kıvam (hülya'nın takvimi) İDEOGRAM=Düşünce formlarının resmedilmesi, İdeoplazma. Bunların kıvamlandırılarak somutlaştırılması biyoplazma fiziği ve alşimist (simyevi) parabiolojisi...

İşte şu ana kadar saydığım çok kısa özetlediğim bu bilim dalları R.E.Zone'A gereği verilecektir. Oysa bunları 2050 yıllarında ZigZag insanlığa sunacaktı.

Yani şu ana kadar NEXT'ten sonra EXTRA'yı anlattım. Bunlar bilimin EXTRALARI'dır ve Para ile Meta yerine geçer. (Parapsikoloji, Metafizik gibi.) Yani bu iki önek yerine EXTRANS dersiniz. Extra+Trans demek.

Trans=Ötesi demek. Yani Ultra, Hyper, Super, İnfra vb. yerine geçen bir terim.

Trans-Science=BİLİM ÖTESİ BİLİM demektir. Şimdiye dek bulduğunuz bilimlere EKLENECEK olanlar.

Next+Extra+Trans+ScienCENterminal.

ScienCENTER=Bilim merkezi.

Terminal=Bilimin uç noktası, dayandığı son yer, ya da öteki adıyla WALHALLA. Hani Allah'ın adının anıldığı EVLER (Koloni) biçimindeki adıyla ALLAHLAW...

 

Dünyayı da düz sanıyorduk. Ama büyük ölçekte minicik bir küre olduğunu anladık. Evrenin düz olması için şu koşullar vardır:

1. Öklidyen olması gerekir (ki değil);

2. Hiç madde olmasaydı, yani evren eğrilmeseydi çekim etkisiyle kendi distorsiyonunu bozmasaydı, DE SİTTER (Wilhelm, hollandalı) tanımına uyardı.

Yani SALT enerjiden oluşmuş ve MADDE olmamış bir evren bile tam düz değildir, çünkü enerjinin de bir kütlesi vardır. Yani enerji çok seyrek bir maddedir. Ya da tersine madde çoooook yoğun bir enerjidir (E=mc² budur). E=E durumundaki bir evren bile öklid olamaz.

Yalnız yeniden yaratılışta üç tip evren çıkacak ortaya:

1. Öklid evren (Kur'an'da Arş'ın altında ARŞ direkleri arasındaki "Sabıkun" denen bir Cennet-üstü Cennet;

2. Levitik (Antigravitik ya da negatif eğriliği olan eksi-Riemann, eksi-lobatçevski bir evren türü ki, bu da bildiğimiz CENNET. Burada ırmaklar ters akar, ağaçlar ters durur, insanlar uçabilir;

3. Bildiğimiz Karadelik evreni, ya da ÇIPLAK TEKİLLİK evreni. Yani çekimin güneşten bile beter olduğu CEHENNEM.

Bunlar Vakıa suresinin başlarında "sizleri ÜÇ EZVACE (sınıf, takım, tür, model) olarak yaratacağız" diyor.

Üste Öklidi koyuyor (çünkü Arş düzdür ve bu da en üstte ona paraleldir).

Bunun altındaki ise negatif eğrilikli Cennet.

Onun altındaki de karadelik uçurumu bir cehennem. (Ğayya kuyusu, hutame, veyl vadisi vb.)

Bunun altında yani tekilliğin bittiği yerde ise SEKAR diye bir TEK BOYUTLULUK var. Orası Alimlerin cezalandırılacağı bir yer.

Nedensellik ilkesi şudur: Zamanın bizde hep öne akması. Cennet ve Cehennemde ise, bir ileri-bir geri osilasyon yapması (cennette bekaretin yenilenmesi, yaşlığın giderilmesi, cehennemde derilerin bir yanması bir yenilenmesi... yani filmin bir ileri bir geri oynatılması) ile oluşturulan bir ebediyet. Öyle bir ebediyet ki, bir saniye içinde bir ileri-bir geri takılıp kalıyorsunuz.

Bu durumda determinizm ve nedensellik açısından özel bir çözüm gerektiriyor.

Sabıkun denen Cennet üstü Cennet ise bir hapishane değil. Yani bir alt cennette paradoks vardır. Şu kaplumbağa paradoksunu anımsadınz mı? Hani bir cm içinde koşucu kaplumbağayı ebediyen yakalayamıyor.

Bir saniye, ya da bir cm kesirlenerek bölünürse, bu Cennet-Cehennemdeki açmazımıza eşittir.

Sabıkun'da ise oraya gideceklere bahşedilen nimet şu: Allah gibi "Ebedi, sonsuza dek ölümsüz" olacaksınız. Yani bir saniye içinde git-gel yok.

ALLAH gibi diyorum ama, Allah gibi öncesiz değiliz ki? O El Evvel öncesiz değil mi? Biz ise bir ara yaratıldık. Eğer Sabıkun'a giden Mukarrebunlar olursa onlar Allah ile birlikte ebediyen ve NEDENSELLİKLİ olarak orada kalacaklardır.

Yunus Emre "Cennet"i istememiştir, Sabıkun'u istemiştir "Bana seni gerek seni" diyerek.

Cennet ve Sabıkun'dakiler birbirlerini göremeyecekler. Çünkü Öklid ile negatif Gauss uzayları birbiriyle MUHATAP olmazlar.

ALLAH'ın Arş'ı bir DÜZ KAPAK altında dört direk gibi basit bir MASA gibi düşünülürse, Sabıkun gerçek anlamda bir ÖKLİD uzayıdır.

Öklid uzayında farklı olarak şu postulat vardır: Bir doğruya verilen bir noktadan bir TEK paralel çizilebilir. Ama Cennet ve Cehennem uzaylarında böyle değildir: Ya Riemann gibi hiçbir paralel çizilemez, ya da Lobatçevski gibi sonsuz tane paralel çizilebilir.

Aslında bunları bu iki uzay ile açıklamak yetersiz. Çünkü:

1. Önce Galileo sonsuz setlerini araştırmalıyız;

2. Daha sonra Cantor sonsuz ötesi matematiğini (Elif=Aleph noktalarını buldu);

3. David Hilbert'i;

4. Hilbert uzayının 70inci Exponansiyel (Üstel artışı) ile ilgili bilgiler eklemelisiniz;

5. Bunu Feinberg uzayında ve Willem De Sitter uzayında uygulamasını görmelisiniz;

6. Feinberg uzayı Wheeler'in ünlü Super Space'idir=Sonsuz ihtimalin yer aldığı üst uzaylar. Bunların tam kümesidir. Yani AŞAĞI misal alemi diye bildirilen, ya da Geon Geometrodinamik uzay diye bildirilen bölge...

7. Bunun üstünde Hyper Space var. Bu şu demektir: sonsuz yüzlü bir zarı sonsuz kez atıyorsunuz. Yani Elif noktalarını buluyorsunuz.

Hyper Space'i bize bulan ve kanıtlayan Sarfatti'dir. Bu sonsuz yüzeyli sonsuz tane zardan sonsuz kez atarsanız (Bir kez değil, sonsuz kez. Bir kez olan HyperSpace).

Bu kez şu formülü beceriyorsunuz: Elif kez Elif noktası+1=ALLAH determinizmi. Yani Allah sonsuz kez sonsuz kez sonsuz+1'dir...

 

Karadelikte zamanın akmasını engelleyen mekanizmalar var:

1. Tekillik denen karadelik kuyusu uzay+zaman ayrılmazlarını birlikte YUTAR VE TERSİNE ÇEVİRİR. YANİ UZAY 90 AÇI DERECESİ DİKLEŞİNCE VE çap İÇİNE GEÇİNCE, BİZİM BİLDİĞİMİZ "yüzeyden" kopar ve başka bir yüzeye (evrene, elsewhere'e) ait olur.

Tekillikteki noktada uzay boyutlarının üçü de BİR TEK boyut olurlar.

Ama zaman yine kendibaşınadır. Şöyle ki: tekilliğe geldiğinizde zaman boyutu reel olur (Aslında kök içinde eksi bir ile yazılan bir sanal sayı olan zaman bu kez reel/somut olur), böylece uzay sanal fakat zaman reel olur, yani yer değiştirirler...

Tekilliğin görevi bir cetveli kolsaatine ve kolsaatini de cetvele çevirmektir.

2. Karadelikte neden zaman durur? Çünkü karadeliğe tutsak olan kişi oraya "Işık hızıyla" düşmeye başlar. Bu ışık hızıyla gitmek demektir. Işık, çekim dalgaları ve oraya düşen bir tutsak aynı hızda seyrederler. Zamanın akma hızı=Işıkhızıdır.

Yani bir saatin tiktaklarının çalışması için ışıktan yavaş olmamız gerekmektedir. Ama ışık hızıyla karadeliğe düşerseniz tik-tak olmaz zaman TİK diye duruverir. Zaman esir alınmıştır artık. Zaman kendi sonuna gelmiş kendini ölürmüştür.

Artık karadelikten kaçıp dönmesi bize geri gelip evrenin "İki boyutlu" yüzeyine geri dönmesi imkansızdır. Çünkü o ZAMAN boyutu çoktan "UZAY" boyutu olmuştur ve arkadaki bir başka evrende açılacaktır.

Kur'an'da buna ilişkin sayısız misaller var.

Evreni bir kutu gibi düşünürsen (ya da bir kazak gibi) karadeliğe yakalanan bir kutu bastırıp iki boyutlu olur, ya da kazağın içinden siz çıkınca derinliği kalmaz iki boyutlu olur. Bununla da kalmaz, kazak tekillik denen dik, iğne'den içeriye çekilir. Yani kazak sökülmüştür ve artık bir çile ipliği gibidir. İşte bu tekboyutluluk=Singularitedir.

Kur'an'da uzamak "saçlarından ve topuklarından yakalanmak" anlamındadır. Saçınız ile topuğunuz arası yüzlerce kilometre uzamıştır. En sonunda DEVE iğne deliğinden geçen ve arkadaki AKDELİKTEN "ötedeki evrene", en genel biçimiyle biz Ahıret diyelim, orada yeniden iplik olarak çıkar. O iplik yeniden bir kazak olur ve kalır.

Evreni bir hamur topu gibi düşünürseniz bu üç boyutlu topu yufka olarak açarsanız iki boyutlu oluverir. (Bunun anlamı yufka derinliksiz kalınlıksızdır ama bir alanı=yüzeyi vardır. Dolayısıyla iki boyutludur.)

Orası mahşerdir işte. İnsanlar iki boyutlu bir yüzeyde bir tepsi platformda bir stadyum sıklığında tıkış tepiş olurlar.

Orada ÜÇ BOYUTLU olmak için maalesef önce "HESAP" görülmesi gerekiyor. Ondan sonra Üç boyutlu Cehennem ile Cennet'e dağıtım yapılıyor.

"Ben" diyor Allah'ımız, "Kullarımı beni bilmeleri için yarattım".

Bilmek bilimle olacaktır. Bizim görevimiz, akademisyene karadelik örneğin Schwarzschild kritik yarıçapını akdelik antigravitinolarını falan formülle yazmak. Fizik okumayana ise Kur'an MİSALLERİNDEN kolay olanı anlatmak.

Yani bu şekilde BİLİMSEL İMAN oluşur.

Bir ilahiyatçı size bu coşkuyu veremez, sıkılırsınız, bildiklerinizin rutin tekrarıdır.

Ama boyutlar fiziğini yufka, hamur, kazak, çile, iplik, iğne, deve gibi KUR'AN misallerinden verdiğim zaman, o BİLİM DALININ özü, yani "Allah'ı bilme ve buna iman itikad etme, akıl yoluyla inanç" gibi Allah armağanları yüreğimize dolar da dolar...

 

Tersine bir yolculuk yapalım. Çok ince bir iğnenin hani en ucuna gidelim. Orada 500 milyar atom vardır. Yani iğnenin en ucundaki noktada bu kadar galaksi vardır. Bizim de boyutlarımız küçülecektir. Böylece bir atomdan bir atoma gitmek bizim on milyarlarca yılımızı alacaktır.

Dışarıda GÖKTE ne görüyorsan  A Y N I S I  tıpatıp "içimizde de var". Yani iğnenin ucundaki evren ile ikiyüz milyar galaksi aynı şey.

David Hilbert şunu buldu: Planck'ın maddeleşme aralığı (kuantlaşma deliği) olan bir aralıktan küçük aralıklarda (h sabitesi altında) KUANTLAŞMA yani maddeleşme yoktur. Kuant dediğimiz şey ise bir binayı yapmak için gereken TUĞLALARdan ibarettir.

Tuğlaların rastgele yığılmasına NİCELİK=QUANT diyoruz ama onun düzgün nedensel bir biçimde yapılaşmasından ortaya çıkan esere de "Kalite=Nitelik" diyoruz.

Demek ki nicelik, niteliği oluşturmak için bir ARAÇ'tır, AMAÇ niteliktir, kalitedir, kalifiyeliktir.

Bunu anlatmamın nedeni şu: Hilbert diyor ki:

Kuantlaşmamış bir evren GLOBAL bir bütündür. SAF NİTELİK'tir, NİCELİK İÇERMEZ. (Esir budur, kuantlaşmamış herşeye esir=ether=Külli Şey'in deniyor.)

O halde galaksilere baktığımızda ya da bir kalemle konmuş noktanın karbon atomlarına girdiğimizde göreceğimiz şeyin adı aynıdır: makro gökyüzü ve mikro gökyüzü.

Mikro gökyüzü (Planck sabitesinden küçük olduğundan üsteli hesaplanabiliyor) 70inci exp artışıyla DIŞARIDAKİ dev evren olarak şekilleniyor.

Yani şöyle diyelim: bir kalemin incecik noktasından girdik, o mürekkebi oluşturan makromoleküllerden (pigment, karoten vb.) daha da küçüldük moleküllere geldik, daha da küçüldük ve atomlara oradan mesela protona konduk.

Proton denen şey bize dünya büyüklüğünde gelecektir. Bu dünyanın çapının 100 bin kat uzağında ise bir gezegen yani elektron dönmektedir. O gezegene gitmek için bir uzay gemisinden ancak bir asır yolculuk ile gidip dönerdik.

Dünya (proton) içinde küçülelim. Kuarklar denen daha içiçe küçük katmanlar bulacağız. Bunları bir arada tutan Gluonlar, onları bir arada tutan Rishonlar, onları da bir arada tutan Higgs bozonları vasıtasıyla en küçük kuanta ineceğiz. Orası Planck'ın sabitinin olduğu en mini uzay aralığıdır.

Onun da gerisine küçüldüğümüzde bir de göreceğiz ki: İçine girdiğimiz mavi noktacık içinden EVRENİN EN DIŞINA ÇIKMIŞIZ. EVRENİN KENDİSİ BİR NOKTA OLMUŞ.

İçimizdeki=dışımızdaki evrendir.

Biz ise makro-mikro arasında MİDİ bir geçidiz, bir referansız. Yani dışında ne varsa, kaleminin ucundaki noktacıkta da o var. İnsan böyle bir hapishanede yaşıyor işte....

 

Bağdadi, Musa'dan da cahildi, arif idi. Bağdadi ders vermezdi. O Hızır'ın mabeyiniydi. Bağdadi amaç değil ARAÇTI. Hızır'ın ilk KMA'sı gibi bir şey. KMA olamazdı çünkü bilimci değildi. Cantor ilk KMA gibidir. (O zaman bu isim yoktu, KMA bilinmiyordu.)

Hızır'ın el verdiği Şeyhülislam Bağdadi, el verdiği Şerifül islam (The Sheriff ül-Khaniff) ise Cantor'dur.

Şeyhül islam=Ekim Bey olarak süregeldi. Bağdadi sanki ilk Hekim Bey'dir. Cantor da ilk KM.Allein gibidir.

Daha sonra lakaplar seçildi. KMA ve Hekim Bey kurumları kuruldu. Zaman aşımları oldu.

Mesela Bağdadi'nin ölümünden 20 küsur yıl sonra Bağdadi'yi demiryolu inşaatçısı olarak görenler var. Ama aynı miktarda görenler de "Hayır o Hızır as. idi" diyorlardı.

Ben ikincisine inanırım. Çünkü dikkat ediniz Bağdadi'nin doğum ve ölüm yılları bu işi TAMAMLAMIYOR yani bir çelişki var. Bu yüzden ZigZag ve biz ZipZap artık Bağdadi defterini kapatmak durumundayız.

Zaman aşımı bir olay var. Zamanın bir sıkışma-gevşeme (tensoru) var.

Bilirsin ZilZal=Zaman zelzelesi.

Dalga mekaniğine göre iki dalga eşit ve aynı düzlemde birbirlerine 180 açı derecesi çarpışırlarsa ne olur? DURAN DALGA olurlar. (Eylemsizlik çatkısı da denir.) Duran dalga iki yöne de ilerlemez.

Zaman enerjisinin böyle karşı karşıya gelmeleri DURAN zaman (fizikteki adı Blok zaman) yani eylemsiz zaman oluşturur. Buna DEHR denir. Herşey "TIP" diye durur. Saniyeler ilerlemez.

Aslında bu hep böyle de biz durduğumuzun farkında değiliz. Mağaralarında 7 saat uyan Ehli kehf blok zamana düşmüşlerdir. 7 saat 3 asır olmuştur.

Ayette ne diyordu? "Sen onları öylece donmuş bir halde görseydin, dehşetle dönüp geri kaçardın".

Yani dışarıdan mağara ağzından bakan biri için ayet şöyle diyor: "Resmi filmi dondurmak" gibi siz bir blok zamana düşersiniz. Kuş havada donar ve düşmez. Ağaçlar örümcek ağı, pamuk, pamuk şekeri veya her bir şey DONAR ve kalırlar.

Eğer size o donan (blok evren, blok zaman) içine girseydiniz, görecektiniz ki bir örümcek ipini bile kopartamıyorsunuz. Yekpare DONMUŞ herşey. Sanki herşey BİR TEK parçaymış gibi donmuştur. Pamuk helvayı yiyemiyorsunuz, o evrendeki en sertten de sert.

Bir insana zarar vermek istiyorsunuz ama veremiyorsunuz. Belki elindeki kağıdı sırrını öğreniyor okuyorsunuz ama, onu elinden alıp gidemiyor ve yırtamıyorsunuz. Elmasın sertliği 10 ise bu pamuk helvanın sertliği 10 üzeri bin sanki ve Ashabı Kehf için akan zaman ile dışarıdaki geçen zaman arasında senkronizasyon yoktu. Özzaman kısalmıştı.

Sebe Melikesi Belkıs'ın tahtını getirelim bakalım. Süleyman'ın yapacağı bir iş değil çünkü o blok zamanda olamaz. (Olsaydı elçi/resulullah olamazdı Hızır as. gibi isimsiz bir KAHRAMAN olurdu.)

Süleyman'a ifrit diyor ki: "Sen daha ayağa kalkmadan yani buradaki sohbeti bitirmeden alır getiririm". İfrit'in hızı (cinler de ışıktan yavaş giderler) en fazla saniyede 300 bin km olsun.

Güneşe gitmesi sekiz dakika, Jüpiter'e gitmesi bir yıl, en yakın yıldıza gitmesi 4,3 ışık yılı (roketle yüzlerce asır). Samanyolunun ucuna gitmesi 27 ışık yılı, Andromeda falan filan evrenin ömrü tutacaktır.

Ama oradaki bir kul=HIZIR diyor ki: "Sen gözünü kırpıp açtığında burada hazır olduğunu bulacaksın" ve aynen de öyle oluyor.

Hani önünüzde şu anda masa boş, monitör yok. Refleksle gözünümüzü arada bir kırparız ya, o anda bir bakıyorsunuz monitör masanın üzerinde var olmuş ve veya tersi: monitor (Belkıs'ın tahtı) birden yok olmuş.

Bunun sırrı belli: Blok zaman EBEDİYETTİR. İki tik tak arası EBEDİDİR. Bizim şimdilerimiz sıçradığı (impuls yaptığı için) o ebediyetlerin farkında değiliz...

Hele ölüm anımız kesinlikle 309 yıl falan sürüyor dersem Allah'tan İTTEKA (korkmanızı) sağlamış olur muydum?

 

Zaman donduğunda nefes almak gerekmez. Çünkü nefes al-ver tik-tak'lara bağlıdır. Tiktak yoksa nefes almak da gerekmez.

Böyle bir ebediyet işte...

Blok zaman ya da kurşuni hiçlik. Herşey beklemede. Uzaydasınız. Size evreni tutuşturan bir kozmik primer (şıhab) gelip vuramaz, çünkü o da ışık hızıyla geliyor, siz de ışık hızıyla gidiyorsunuz. İkiniz de  D U R M U Ş  gibi oluyorsunuz.

Yani uzaydayım diye oksijensiz kaldım, ya da kozmik ışınlar beni öldürecek, ya da acıktım diyemezsiniz. Çünkü tik-tak yoksa yediğiniz son yemekte orada bekliyor. Yani toksunuz.

Blok uzaya eşlik eden blok zamana DEHR deniyor. (Ayettir) Dehr'in sahibi HIZIR'DIR. İki salise arasındaki ebediyette birden görünür ve sizin zamanınıza adapte olur.

Sonra gözünüzü kırpmayagörün, bir kaybolur ki akıllara sağlık. "Kapı kapalı, bu adam nereden geldi nereye gitti. Yarım aklımız da vardı o da ziyan oldu" diye hayıflanırsınız. Ama o arada monitör (Belkıs'ın tahtı) gelmiş oluverir işte...