HANS von AIBERG'İN YENİ YAZILARI - 100 :
“Ve
namazı kıl, ve kıldır, gündüzün her iki tarafında ve gecenin zülfelerinde
yani gündüzün başlıca değişme saatlerinin ikisinde ve gecenin zülfeleri,
saçakları demek olan eteklerinde, gündüze yakın olan saatlerinde.
Zülef:
Zülfe'nin çoğuludur ve Arapça'da çoğul en az üç sayıdan oluştuğu için
bu âyetteki ifadeden anlaşılan sonuç, ikisi gündüzün taraflarında,
üçü de gecenin eteklerinde olmak üzere tam beş vakit namaz emredilmiş olduğu
açıkça bellidir.”
YANLIŞLAR:
1) Zülef
"Zulfe"nin çoğulu olamaz. Çünkü, örnek veriyorum: Ketebe
(Mastar/Yazmak) Kitab/Mektub (Yazılan şey) kitaplar >>> ÇOĞUL
>>> KÜTUB (Ketba değil!). Araplar
bir SANSKRİTÇE KUR'AN kelimesini alıp, bunu kendilerine göre değiştirirler.
Örnek:
Dünya
(Sanskritçe, Hind-Fars dillerinin tamamında var.) FİDDÜNYA örneğindeki
gibi Dünya ARAPÇA değildir. Ama arap gramercisi onu kendi kalıplarına
sokar. Hele Kur'an'da da benzerini yakaladı mı, bunu delil sayar.
Dünya
>>> Denii >>> Edna gibi... Oysa
bu kelime Sanskritçedir, yani Sanskrit GRAMERİNDEKİ çoğulu geçerli
olabilir.
Buna göre:
Zulef TEKİLDİR, ZULFE de tekildir. Bunun
anlamını verebilmek için öncelikle İngilizce bilenlerden yola çıkalım:
Sıvılar
için: Some water/Any Water >>> BİRAZ SU... Ama
SU TEKİLDİR burada!... Onu
sanki some/any kelimesi ÇOĞULUMSU yapmaktadır.
Katılar
için: A piece of (Bread gibi) ya da A lot of... gibi tek bir şeyi PARÇALAYAN,
yani çoğul yapmayan (FULL veya ALL=Tamamı demeyen) kural Zülef ve Zulfe için
de geçerlidir. Yani ÇOĞUL yapmıyor, sadece "BİR KISMINI" kesir
olarak alıyor (“a piece of chalk” gibi).
Kelimenin
kökü=Zülf'dür. Zülf
bir SAÇ bütününün, alına, yanağa düşen uzun perçeminin adıdır.
Zulef
(Zülüf) dediğinizde (Karacaoğlan şiirlerindeki gibi ela gözlü nazlı
dilberin, hotozlarından dışarı çıkan perçemler) bunun Türkçedeki karşılığını
zaten anlıyorsunuz. Bir
tutam saç, bir tutam tuz...gibi. Zulfe
ise kendisi ZÜLFİ (Zülfü Livaneli, Zülfikâr gibi) APAYRI bir kelimedir.
Yakından uzaktan Zülf/Zulef ile ilgisi yoktur.
Şimdi
Zulef'in 7 anlamı:
a- Akşam
sularının PERÇEMLENEREK günü bitirip geceyi başlatması. Akşam vaktinin
girmesi.
b- Bu vakit günün İKİ TARAFINDA AYNI İŞLEVİ YAPAR: Tan ağarırken günün şuaları, şafak alacakaranlığı YİNE ZULEF'dir (Zulfe değil). Ayette hem ŞAFAK hem de GURUP (Günbatımı) zülf'leri verilmektedir. Sadece GECENİN HABERCİSİ OLMAYA MAL EDİLEMEYECEĞİNİ dikkatli bir Hanif derhal anlayacaktır.
c-
Zulef saçınızdan koparılmış bir çift saçtır: Birisi siyah (Genç) diğeri
ise ak/kır/beyaz yani ağarmış yaşlı saçı:
Bu
ikisini yanyana korsunuz: Ak ve kara iplik (Aslında saç) birbirinden ayırt
ediliyorsa, artık SABAH NAMAZI VAKTİ girmiştir. Tersine
eğer bu iki saçı (Ak ile kara ipliği) birbirinden ayırt edemiyorsanız, artık
GECE NAMAZI VAKTİ başlamıştır. Namazı
da ORUCU da bu ak-kara SAÇ'ın belirteçliği üzerine başlatır, ya da
bitirirsiniz.
d- Zülef,
orijinali olan Jüleva biçiminde yazıldığında "Şahidi-şurası olan
mahkeme, jürisi olan" demektir. Çünkü kelime kökü itibariyle JÜRİ
bulunmaktadır. Jüri ise hem bizdeki şura, hem de orijinalindeki gibi ŞAHİTLİ
demektir. Sabah namazı özellikle burada ayrıntılanmıştır.
O
zaman AKŞAM ZÜLEF'inde şahitli namaz olan SABAH namazının ne işi
var?
Çünkü
Zülfe'nin çoğulu ve dişisi olur: Zülfi, Zülfiye gibi...
Ama
Zulef'in çoğulu (Some tea, a piece of...Too much, more...daki gibi)
olmaz. Zulfe diyelim ki bir EKMEK ise, 2-3 ekmek olur. Ama
Zülef bir ekmek ise, "A piece of bread" gibi, BİR PAYDANIN/bütünün
zaten PAYI, bir kısmı, bir parçasıdır. Some Water nasıl ki çoğul olmazsa
(The Some Waters denmezse) zülef de TEKİLDİR. Oysa
buna Zulfe anlamı verdiğinizde, hem ÇOĞUL olur hem de günün ortasında bir
kaç kez (Mesela ikindi'de) HAVA KARARMASI, sonra yeniden aydınlanıp tekrar
kararması gerekir ki böyle bir şey görülmemiştir.
e- Daha
ileri anlamlarda Zülef "Güneş tutulması" ve "Ay tutulması"dır
ki, bunun sadece havanın ne kadar karardığı ile ilgisi var. Bir ölçüt
olarak ayete aydınlanma birimi/lümen saklanmıştır. Gece ay olduğunda,
sedef ışık verdiğinden ortalık görünür haldedir. Yani, ak saç ile kara
saç AYIRT EDİLEBİLİR. Ama istenen bu değildir. İstenen AY'ın bulut arkasına
saklanıp, karanlığın gerçek gücünü göstermesiyle kriter edilebilir.
f-
Kutuplardaki magnetik ışımaya (Yalancı şafak denen) da Kur'an Zulef
demektedir. Kutup noktasına gün ışığının ekvatordaki gibi dik değil;
180 açı derecesi yalayarak geçmesi nedeniyle ve de Dünya ekseni 23 derece eğrildiğinden
6 ay gece 6 ay gündüz olması hali ayette ayrıntılanmıştır (Bu konuya şimdi
girmiyoruz).
g-
Güneşin batıdan doğması yine Zulef'dir ve bu konumuzdan oldukça uzaktır.
Ama ilgisi nedir, diyen için, kıyamet alametinden olan Güneş’in batıdan
doğması 3 gün sürecektir. Güneş yeniden doğudan doğduğunda ise TEVBE
KAPILARI kapanacaktır. O
üçgünlük alaca karanlıkta TEVBE için sürekli namaz kılınması ayette
tavsiye edilmiştir (49 anlamının sadece 7 tanesini yazdım. Diğerleri gökbilimini,
Kıyamet senaryolarını, bozonları, ışımayan gölge maddeyi, karanoktacıkları
vb. içermektedir).
Devam
edelim:
”Gündüz
namazlarının kırâetinde cehir (sesli okuma) meselesinde sabah namazı gece
namazlarından sayıldığı için...”
Böyle
bir ayet yok: Her namaz, kendi fısıltını, kulağının duyacağı bir fısıltıyla
okunur.
Sadece
Resulullah'a ait olan ve yalnızca kendisinin kıldığı, bize düşmeyen (sakıt)
olmuş namazda yüksek sesle (Cehren, açıkça) kıraat ettiği yani Kur'an
okuduğu Siyer’de yer almaktadır. Üstelik şu not düşülmüş: "O
esnada Resulullah'ın namaz mı kıldığı, yoksa namaz dışı Kur'an mı
okuduğu, yoksa bir yeni ayet mi geldiğine ilişkin sahabe tartışma yaptılar".
Sesli
namaz kılmak EBU SÜFYAN/Emevi soyuyla peydah olmuştur.
Sözde
Resulullah namaz kıldırırken, Semiallahü limen hamideh" demiş, Ebu
Süfyan da"Rabbena lekel Hamd" diye bağırmış. Resulullah da dönüp,
"Bunu beğendim, bu lafzı namaza alalım" demiş.
Bir başka
hadisde ise Allahüekber diye rükudan doğrulan Resulullah'a Ebu Süfyan
"Semiallahü limen hamideh" demiş ve ileride Muaviye'de imam olarak böyle
namaz kıldırırken oğlu Yezid "Rabbena lekel Hamd" demiş-miş-miş.
Resulullah
niçin namazı bozup "Bravo sana Ebu Süfyan!" desin?
O namazın
halini düşünebiliyor musunuz? Ah
şu maskara eğlencelik hadisler, ah şu iftira hadisler!
Sabah
namazı yüksek sesle mi okunur? Bu
hangi ayet? (Ayet arama, Hadislere bak bulursun)...
"Tarafeyi'n-nehar’dan
murad öğle ve ikindi vakitleri,”
GÜNÜN
ORTASI >>> VUSTA (vasatlama, ortalamak için dikilen direğin gölgesinin
EN KISA olmasıyla bulunur. İKİNDİ denen uydurma zamanın BİLİMSEL bir açıklaması
var mı? Yoksa yine ASR suresiyle mi açıklayacağız? (Daha doğrusu hiç açıklayamayacağız).
"Zülefen
mine'l-leyl’den maksat da akşam, yatsı ve sabah namazları olmak lazımgelir
ki,”
HAYIR... Sabah/şafak
ile akşam/gurup 24
saati ikiye böler:
a)
Aydınlık yüzü gündüzdür.
b)
Karanlık yüzü gecedir.
Aydınlık
yüzü yani gün iki vakittir: Öğleden önce ve öğleden sonra...
Karanlık
yüzü ise tüm gece yani tek vakittir.
”İsra
Sûresi'nde de "Güneşin öğle vakti zevalinden, gecenin karanlığına
kadar namaz kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı gerçekten
de şahitlidir." (İsra, 17/78) diye buyurulmuştur.”
Aynı
ayeti yazıyorum: BİRİNCİ VAKİT DAHA ÖNCEKİ AYETLERDE ANLATILMIŞTI:
"Öğlen
dikmesine olan zamana kadar SABAH namazıdır" diye.
ŞİMDİ
İKİNCİ VAKTİ ANLATIYOR BU AYET: “Öğlen
dikmesinden (Salatı vusta) akşam güneş batana kadar bir VAKİT namaz daha kıl
ve günün iki tarafını bitirmiş ol!". SONRA
DÖNÜP DİĞER AYETLERİ BİR DAHA HATIRLATIYOR: Bir
de bundan öncesi olan SABAH namazını kıl. Çünkü Sabah namazı şahitli
namazdır. AÇALIM
APAÇIK :BUNDAN ÖNCE zaten SABAH NAMAZI kılıyorsun.
”Böylece
öğle ile ikindiye tarafeyi'n-nehar denilmesinin sebebi şudur: Sabah gündüzün
kökü, güneşin doğuşundan öğleye kadar geçen vakit ise gövdesidir.
Zevalden sonra öğle ile ikindi de, ta batıncaya kadar olan kısım da
taraflarıdır.”
UFAK AT
CİVCİVLER YESİN! Günün tamamı, öğlen gölgesinin en kısa olduğu
zamandan önce ve sonra diye İKİYE ayrılmış... İKİNDİ'nin bilimsel bir
direği, gölgesi var mı? HERHANGİ
BİR ZAMANA İKİNDİ demişler ve yalan devam ediyor. Bana
İKİNDİ ve YATSI'nın (Direk, gölge, geceyarısı gölgesi vb.) bir açıklamasını
yazamamış.
”Şer'an
de gündüz vaktinin sabah, öğle ve ikindi olmak üzere başlıca, üç bölümü,
üç tarafı vardır.”
ŞER'AN,
yani KUR'AN DIŞI, yani ŞERİAT olarak, yani HADİSLERE dayanılarak yapıldığını
da itiraf etmiş zaten!
Nitekim
bir başka âyette "Gündüzün tarafları" (Tâhâ, 20/130) diye gündüzün
üç tarafından söz edilmiştir.
BÜYÜK
YALANCILIK: Tüm ayetlerde Etrafen (karşılıklı iki taraf/futbol iki takımla
oynanır gibi) ve TarafEYN (İki taraf) BURADA ÜÇ NEREDE?
Sabah
namazı güneş doğmadan önce olduğu için, sabah ve akşam
namazları
"zülefen mine'l-leyl" in kapsamı içinde kalmış olurlar.
SABAH
NAMAZI GÜNEŞ DOĞMADAN ÖNCE DEĞİL; En uzun gölgenin ortaya çıkmasıyla
yani, AK
ve KARA İPLİĞİN ayırt edilmesiyle başlayıp, bu gölgenin, aynı gölgenin
Öğlen bir direğin dibindeki EN KISA konumuna gelmesiyle biter.
Gölge
yeniden uzadığında ikinci GÜN VAKTİ girmiş olur
Rabbi Zıdni
İlmi. İlimle
ziyade olmazsak, atalarımızın
hadisleri ve şeriatıyla yetineceğiz demektir. Allah
Zenginliği DİLEDİĞİNE verir iken
İLMİ
BU DUAYLA NİYETLENİP İSTEYEN HERKESE VERİR. Bunun
için ayetin başında: KUL
>>> DE Kİ: RABB’İ
>>> RABB’İM, ALMAYA GELDİM ZIDNİ
>>> Çoğaltacağın, ziyade edeceğin, katlayarak vereceğin
İLMİ
>>> SENİN İLMİNDEN....
Hoşça
dostça
28 Mart 2003