HANS von AIBERG'İN YENİ YAZILARI - 63 :
“Hz.
Hızır Hakkında Sorular ve Cevaplar”
İpucu
1: Deccal "Paralel evren yaratığıdır" iki paralel oluş arasında
"minicik" bir asenkronizasyon/eşanlılık yokluğu vardır.
Buna
bir ipucu "Anti evrenden" verelim: Evrenimiz
ilk anda ilk saliselerde bir plazma noktacığıdır. Madde ve
antimadde
ikilisi BİRAZ sonra, yani evren gerekli soğuyunca AYRIŞTILAR dolayısıyla
maddenin zamanda ileriye akması ve aynı anda yatarılan antimaddenin zamanda
geriye akması ANINDA bir asenkronizasyon vardır.
Şöyle ki: Madde ve antimadde henüz birleşik iken ZAMANDA İLERİYE doğru bir genişleme var. Ama iki takım ayrışınca, antimadde SONRADAN zamanda geriye dönüyor. Önce yaratıldığı ana maddeye rastlıyor, sonra da zamanda geriye genişleyen ANTİMADDE EVRENİNDE kıyamete kadar açılışını sürdürüyor.
Dikkat edilmesi gereken şu: Aynı anda yaratıldıkları, zamandaş oldukları halde genişleme nedeniyle aralarına mini minnacık bir zamanda eşitsizlik oluyor. (Bu yüzden evrende antimaddeye rastlayamıyoruz. Aslında o var ve bu evrenin içinde ama, zamanda geriye gittiğinden bigbang başlangıç noktasının ZAMANDA GERİSİNDE kalmış oluyor. Aynı mekanda fakat ayrı zamanlarda olduğumuzdan rastlaşıp etkileşemiyoruz. Evrenimizin yaşı ŞİMDİ 16 milyar yıl yaşında FAKAT antimadde evreni 32 milyar yıl GERİDE kalmış oldu. Baştan madde ve antimadde TEK bir bileşimdi ve zamanda ileriye açıldılar. Sonra antimadde oluşunca zamanı da ters olduğundan GERİYE doğru genişledi. Böylece madde MİNİCİK bir piko saniyeyle ÖNE GEÇTİ yani eşanlılık bozuldu.Madde ve antimadde aynı anda yaratılırlarsa da onları oluşturan ilk plazma ZAMANDA İLERİ genişlediğinden antimadde ile arasına bir adımlık zaman farkı koydu.
Hızır ve Deccal gibi... Hızır bir adım önde (Madde)dir, ama Deccal bir adım geridedir. İki evrenin birbirine DEĞMESİ (Şira teğet noktası) halinde iki balon birleşiyor ve bu kum saati dar boğazından DECCAL içeri giriyor, öteki bölmeye (bize) geçiyor. İki karışım homojene olmadan önce "HIZIR (Misak peygamberi) BİR ADIM ÖNDE"dir. Homojenlikte ise zamanda EŞANLI / senkronize oluyorlar ve Deccal Hızır'a yetişip onu öldürüyor (O zaman misak elçiliği Hazreti Yahya'ya geçiyor).
Bir
örnek: Benim adım antimadde, senin adın madde... Günlerden SALI
ve yarın
belli bir saatte senin evinde buluşmaya karar veriyoruz. Benim zamanım GERİ
akıyor, benim yarınım Çarşamba değil Salı'dan bir
önceki
PAZARTESİ... Seninki
de Çarşamba... Ve sözleştiğimiz yere sözleştiğimiz saatte gidiyoruz.
Herşey
doğru ama... Ne
sen varsın orada ne ben... İkimiz
de birbirimizin gelmediğini, atlattığını düşünüyoruz.
(BUNA GÜNAH
ALMA DENİYOR. Herşeyi Allah bilir ve İLİM ile bildirir -dilerse-).
İpucu
2: Diyorsun ki: "Çünkü Hızır istediği zamanda olabiliyor, yani ölmeden
bir önceki
ana gidebilir..."
Hızır
sadece kendine bu yetkinin verildiği GÜNDEN taaaa DECCAL ile homojene olacağı
(öleceği) güne kadar olan zamanı denetler. Yani akvaryum içindeki balık
gibi dilediği kadar yüzebilir ama, akvaryumdan dışarı çıkamaz. (Her nefs
ölümü tadacaktır). Hızır'ın zamanda yolculuğu kısıtlıdır. Kendisinin
hidayet ve ölümü arasındaki perspektifte seyahat edebiliyor. ÖNCE ve
SONRASINDA değil!
Diyorsun
ki: "... bildiğimiz türdeki Ölüm/komplo/suikast gibi şeyleri önleyebilir".
Hızır
için SADECE karanlıkta dev bir matris olan LEVHİ MAHFUZ'daki:
a)
Kendisiyle ilgili olan
b)
Kendisine lamba gibi aydınlatılan başkalarının kaderi üzerinde oluşan
emirleri yerine getirebilir
Diyorsun
ki: "Demek ki daha farklı bir ölüm/eşlenme süreci var. Hızır neden
ölümünü
engelleyemiyor?".
Farklı eşleşme süreci mekanizmasını anlattım. Minicik bir asenkronizasyon var. Bu durumda Deccal avantajlı ama PARALEL evrenden bir adım önde olarak GERİ DÖNEN İsa'da Deccal'e aynı tuzağı kuruyor ve Hızır ile eşleştiği anda onu öldürme yetisine sahip oluyor. İsa ve Hızır bunu zamanı denetleyerek baştan önleyemiyorlar. Ancak zamanlar eşleştiğinde bu başarılıyor. Deccal Hızır'ı öldürüyor fakat bunu İsa engelleyemiyor. Ancak Deccal ile kendi zamanının eşitlenmesiyle Deccal'i öldürebiliyor (Bu arada Hızır çoktan şehid edilmiş oluyor).
Hızır bir PARATONERDİR. Yıldırımı üzerine çekmiştir. Yani ya evinizi yıldırım düşmesinden koruyacaksınız ya da paratoneri... Mantıklı olan birincisidir. Kaldı ki Hızır evrenin yazgısının bir SİGORTASIDIR. Sigorta atacaktır, yanacaktır. Bu onun yazgısı, fonksiyonu, görevidir. Hepsi bu!
Diyorsunuz ki: "... üzerine fikirlerinizi bekliyorum. bir de Hızır öldü/ölecek... Geleceği görebilen yaşayabilen için ölümden sonraki zamanları görme biçimi nasıl olur ? Ölümü görerek tadarak bilerek nasıl yaşar?”
Hızır ÖLDÜ, çünkü: Ondan sonraki evrede ve sahnede İSA var! Kıyamet kopmamıştır henüz, sadece HIZIR ölmüştür. Yani Hızır'dan sonraki yaşayacaklar zamanın kıyamete kadar olan dilimindeki tüm görüntülere şahittirler.
Hızır ÖLECEK, çünkü: Bizim kol saatimize göre ŞU AN/ŞİMDİ ne İSA geri döndü, ne Hızır'ı zamanın sonuna kıstırabilen bir Deccal var! Bütün bunlar BİZİM ŞİMDİKİ zamanımızdan sonra OLACAK şeyler. O halde öldü/ölecek TAM DOĞRU bir kelime...
Diyorsun
ki: “Geleceği görebilen yaşayabilen için ölümden sonraki zamanları görme
biçimi nasıl olur?”
HIZIR
LEVHİ MAHFUZ OKUYUCUSUDUR. AMA SADECE KENDİSİNE AYDILATILAN minicik yerleri
bilir ve işlevini buna göre ifa eder. Yani kendisine aydınlatılan
bölmeler dışında Levhi Mahfuz'u ASLA bilmez. O bölmeler karanlıkta/ğayb'de
kalır ve okunamaz. "HİÇ
BİR ŞEYİN EKSİK BIRAKILMADIĞI" Kur'an bile Levhi Mahfuz değildir,
sadece BİZİM EVRENİMİZE indirilmiş küçük bir Levhi Mahfuz özetidir.
Levhi Mahfuz "ANA KİTAP" diye geçer Kur'an'da... Oysa Kur'an tüm
azametine rağmen denizde kum gibi kalır o asıl kaynağın yanında... (Sonsuz
sayıda sonsuz evren için sonsuz tane kitap var diye düşününüz).
Hızır geleceğini GÖSTERİLİRSE görür. Ama senin-benim geleceğimi değiştirmek için (Kehf Suresi’ndeki Musa-Hızır-Yuşa kıssasını anımsayınız) verilen görevi Allah'ın izniyle yapar.
Anlatılacak çok şey var elbette ama, bu soruların yanıtlarına bu kadar ipucu yeterli gibi...
Hoşça-dostça
Rabbi Zıdni
İlmi...
26 Kasım 2002