HANS von AIBERG'İN YENİ YAZILARI - 8 :

 

slm&slm 104 Hanifler
svg.dğr Türk Zig-Zag!

Ali İmran suresi 110. ayet çoktan vefat eden Resulullah sahabelerinin mezhebsiz, hadissiz ve ilk (MONOFİZİST) dönemidir. İlerideki çağlarda sizlerden 104. ayet uyarınca, ata dininizin dejenerasyon ve deformasyonuna karşı çıkmanızı ve artık onlardan ayrılmanızı 110 bazında Mişnasız (Mezhebsiz demektir, Kur'an dışı başka kaynak kitablara revaç edenlere Mişna=Mezhebli, mesnetli yalan atan demektir.) iman etmenizi istiyor. Budizm, Hinduizm, atalarından taklit ve nakil üzerine kuruludur. Aynı mantıkla şu andaki durumumuz, atalarımızdan taklitle bizler de SÜFYANİ müslümanlarız. Yani Tibet, Çin vb. de doğsaydık adımız Budist olacaktı. Atalarımızın dini (Bakara 170.) gereği müslüman atadan doğmuşuz ve bir tür İslam Budizmi gibi bir din oluşturmuşuz.

110 Sahabeler Hanifti, günümüzde ata dininden ayrılması gereken sizler de Ali İmran 104. ayette bildirilen "SONRAKİ HANİFLER" olmanız gerekenlersiniz. Biz ehli kitab içindeki, ata mirası, akil ve taklit yoluyla değil de bunları reddedenler ise Ali imran 113, 114 ve 115. ayetlerde adresleniyoruz. Bizler ata mirasını (BATIL BATI) reddediyoruz. Örneğin annem-babam ve 9 kardeşim halen hristiyanlar. Ben onların mirasını reddettim. Naklen değil Aklen, takliden değil tahkiken (Sorgulayarak) müslüman oldum.

Bizler sizin de ata inancınızı (DOGMA DOĞU) reddediyoruz. Bizim gibi sonradan müslüman olanlara(114) ve pek azınız gibi atalarının dinine(Bakara 170)  karşı çıkıp müslüman olanlara (104) ve müslümanlığın temeli olan 110 sayılı Resulullah ve çevresindeki monofizistlere gelen emir şudur:

* "Ey iman edenler BİR DAHA İMAN EDİNİZ. (Ey müslümanlar bunu da aşıp HANİF olunuz)   * "Yüzünüzü Hak din, Allah'ın indindeki en güzel ve en gerçek din olan Hanifliğe çeviriniz ki, Allah sizden razı olsun, SİZ DE ALLAH'TAN RAZI OLUN!" (Müslümandan Allah razı olur ama, Hanif Müslümandan Alla'ımız razı olduktan başka, KULUNUN DA KENDİSİNDEN RAZI OLMASINI İSTER"        

*Vakıa suresi7. ayet  "Sizler üç sınıf olacaksınız." buyurmaktadır. Sol=En alt= Cehennemlikler(9), Sağ=Orta=Cennetlikler (8) ve bunun üzerinde Sabıkun=En üsttekiler, Mukarrebun=Allah komşusu, Kerrubi ya da Naim=Cennet üstü Cennet diye tanımlanırlar. (Vakıa 10-11-12 ve ayrıca Rahman  Suresi 16,18,23,28, 30, 32, 34, 36, 38, 40, 42, 45, 46,47, 51, 53, 55, 59, 61, 62, 63, 64, 65, 67, 69, 71, 73,75, 77,78. ayetlere bir bakınız, Naim Cennet=Yalanlannmaması gereken ve çift çift verilen Cennet size kaç kez sorulmuş ve yalanlamamanız istenmiştir. )

Peki "Rabbinizin hangi nimetini şimdi inkar edersiniz" diye defalarca sormasının niçini nedir?  Yanıtı gayet açık: 1200 küsur yıldır ne kadar mezhep imamı, evliya(!)  imamı Gazali, Rabbanimiz vb. varsa bizi hep "Bir Cennet, Bir cehennem vardır, bir de günah ve sevabı denk olanlar için ara bölme ARASAT vardır diye üç sınıf yapmışlar ve bizi uyutmuşlar. Oradaki sınıf  ezvacen'dir. Bunun anlamı (Zevc-zevce gibi çifter) demektir. Zaten Vakıa 10.ayetteki Sabıkunüs Sabıkun da bir çifttir. Bunun ardından gelen Mukarrebun=Kerrubi=Çiftin çiftidir, Bunun gbi Vakıa  46. ayetteki "İki Cennet" ve 62. ayetteki "Bu iki Cennetten başka iki cennet daha var" ifadeleri sizce neyi açıklıyor. İpucu şöyle:

"Cehennem üstünde sağda (Varılacak Cennet Sidretül Münteha=Cebrail'in üste çıkamadığı yer'e kadardır" ayeti uyarınca bitmektedir. Buradaki en yüce mevki "Mahmudiye köşküdür ve Cebrail ile kardeştir, komşudur.) 

Ancak Resulullah'ın "Üzerinde hiç bir şey" olamaz ilkesinden yola çıkarsanız, Cennet'i orada bitirirsiniz. Kur'an ilkesinden yola çıkarsanız, bunun üzerinde, (Sidre-Mahmudiye üstünden başlayıp, Arş'a bitişen NAİM Sabıkun-Mukarrebun) NAİM  vardır.

Bu yüzden ben yazana kadar üç sınıf olduğunuz cehennem-cennet ve ötesinde bir yerin olduğunu ne onlar size göstermek istediler ne de görmek istediler. Kandırıldık yani... (Yunus Emre, Allah'ına "Neyleyim Cenneti, bana seni gerek seni!"diye yazarken  ne demek istedi acaba? Gerçek Kur'an mahşerde okunacak ve onu en iyi bildiğini iddia edenler, hafızlar, fukaha, kurralar vb. "Biz bu neyse  ilk kez işitiyoruz, bu nedir?" diye soracaklar. Bunu duyan Kur'an ise onlardan davacı olacak ve "Ya Rabbi bu müslüman ümmeti beni yalnız bıraktı" diyecektir. Bu ayetlerin anlamı nedir acaba?

Şimdi bir daha üç ezvaceh'i alttan üste gözden geçirelim.

**Cehennemlikler iki takım olarak orada ebedi kalacaklar kimselerdir.  Vakıa suresi 41 ila 45,(Müslümanlar) ve  46 ile 74 arası (ateistler) olarak iki evvaceh=çifttir.

**Cennetlikler Vakıa 27 ila 40. ayetler arasındadır. 39 ve 40. ayetler "Cennete alınacakların çoğunun şimdiki müslümanlardan, pek azının ise önceki ümmetlerin günahkarlarından transfer edileceğini" söylemektedir.

**Naim'ler en üsttekiler, Makamı İbrahim'in Makam'ı İdris'in Ali İmran 110, 104 ve 114'lerin yeri olan NAİM'e alınacaklar için Vakıa 13-14. ayetler şöyle buyurulmuştur: "Naim'e girecek olanların çoğu önceki ümmetlerden, pek azı ise sonraki ümmetlerdendindir" buyurulmuştur. Babil krallığı, Lut döneminde dünya nüfusu yüzbinden az, Hz. İsa'nın doğumunun esas alındığı milat yılında ise 500 milyondur. Bunun yarısı çinliler gibi mongol ırkı, kalanın yarısı Negro totemcileri ve kalan da beyaz ırktır. Sadece Hz. İsa'nın çağında, Meryem-İsa yanında onu Vaftiz eden Yahya ve Ali İmran ailesinin hamisi Zekeriya peygamber ile Danyal Peygamber vardı. Yani 500 milyon kişinin yaşadığı dünyada sadece Nasıra ve yöresinde bile 6 elçi vardı.

Bir dinin ilk inançlılarına monofozist=Sabiiye denir. Kur'an'da da geçen Sabiiye dini mensupları ve Hz. İbrahim'in HANİFLERİ, diğer bozulmamış dönemdeki havariler, İslamiyetin daha bozulmadığı dönemdeki Ali İmran 110 sahabeleri. İslamın bozulmasıyla sahabelerin monofizismine dönmek isteyen Ali-İmran 104'leri ile ehli kitab batılılardan akıl ve tahkik yoluyla müslüman+HANİF olan Ali İmran 114.leri toplasanız, çok az bir sayı tutar. Bu yüzden, Sabii, kitabi islam dinleri ve HANİF dini toplamı itibariyle NAİM'e girenlerin PEK ÇOĞU önceki ümmetlerden; PEK AZI' da sonraki ümmetlerdendir.

Biraz daha açmak gerekirse, şu an dünyada 1 milyarı aşkın müslüman var ama, bunların PEK AZI (104 ,110 ve 114 mensupları) Naim'e gireceklerdir. Diğerlerini ise ya bir aşağıdaki SAĞ Cennet İLE YETİNECEK  ya da Cehennemi  kucaklıyacaklardır. (O gün Cehenneme sorarız, doldun mu? Cehennem der ki, "Daha var mı?" ayetinin sırrı da budur.)

(1) En üstte ÜST=HANİF'ler, (2)altında her çağın her dinden bozulmamış SAĞ= MÜSLÜMANLARI,  (3) bunun altında dünya benzeri olan ve günah-sevab tartısı eşit olanlar diye tasvir edilen ARASAT, (4) onun altında Cehennem ve (6) Cehennem kazanının altında ateşin ta kendisi olan Sekar! Bir de yine en üstte ve bir tek kişinin bulunduğu "MAKAMI İBRAHİM ile 7 kat...

Cehennemi bir kazan gibi düşürseniz, bunun ısı katmanları, bunlar içinde anaforlar (Kuyular, ğayye uçurumlar Veyl uçurumu vb. vardır. En altında Siccin yani kazanın dibi vardır. Bunun da altında tam bir felaket yani, kazanı ısıtan direkt ateş, yakıt anlamına gelen ve kazanın üstüne  geçilmeyen SEKAR vardır. (Müddesir suresi 26.27,28, 29,30,31.ayetlere bakınız.) 

Şeytan bile kazanın  en dibi olup metal azabı veren Siccin'de ebedi konukken, kazanın  altındaki ateş içinde kimler olabilir ki? Yanıtını ekstremlerde aramamız gerekir. En yükseğe (Naim'in de tepesi olan İLLİYYİN'e alınanlar, Hanif alimlerdir.

Ama bunun tersine kazanın dibindeki ateşe atılanlar ise yine ALİMLERDİR. Nitekim, tüm zamanların en büyük gelmiş geçmiş alimi olan İbni Muğiyre bile Sekar'a atılacak olan pek az kişiden biridir. Bu yüzden Alimlerin ilmini hangi amaçla kullanmaları gerektiği yani yollarını iyi seçmeleri gerekir.

Allah'ın yolunda olanlar için en üst makamlar, şeytanın yolundakiler için ise  Şeytanın bile altındaki SEKAR vardır. Alimler için sadece siyah ve beyaz vardır, ortası arası, GRİ dereceleri hiç yoktur. 

Ya Herru ya Merru örneği, Ya "Devletbaşa ya kuzgun leşe"  NAİM(İlliyyin) ve SEKAR(Siccin=Kazan, sicil altına) dışında seçenekleri yoktur. Cennet, Arasat, Cehennem'de bir tek gerçek alim bulunmaz. (Kendilerine Hadis, Tefsir, Mezheb alimi diyenler hariç)  Çünkü alimlik mertebesini, Allah bunu hak etmiş kullarına en son nefeste söyler. Kim kendinin alim olduğunu söyler ya da müridlerine söyletirse, gideceği yer SİCCİN'dir ve şeytan ile birlikte azap görürler. Sekar'dır. Eğer gerçekten Allah'ımızı yolu dışında sapık bir Alimin gideceği adres SEKAR'dır.

Şeytan (İblis) Cennet'e alınmıştır, çünkü mümin olmuştur. Çünkü Ali İmran'daki gibi "Siz inanmanızdan sonra Kafir mi oldunuz?" ayetinin muhatabı olarak, son nefesinde sapmıştır. Yani Şeytan zekidir, Allah'ıyla Cennet'te muhatap olmuş, Cennet Haznedarı MELEK=Azazil adını almıştır. O Allah'Imıza bizden daha çok şahittir. Zeki olan biri konuştuğu  Allah'ı inkar etmez, ama size-bize  inkar ettirir. Ademe secde etmeyerek, önce ağzından taşanları, sonra bundan da büyük olan kalbinden geçenleri kusmuştur, İnsan'a olan kıskançlığından parmaklarını kemirmiştir, Secdeyi reddetmiş ve son nefesinde ALLAH ile anlaşma yapmış "Öldürülmemesini, zamanda bir ileri bir geri giderek, önce yaşlanıp, sonra gençleşerek (alternatif akım benzeri CPT4) zamanını dilemiştir ve Allah da ona bu isteğini vermiştir. (Alternatif zaman, zamanda hep ileri ya da hep geri değil de, bir ileri bir geri giden zamandır. Şeytan tam ölecekken, zamanı geriye çalışır ve gençleşir. Allah'a asi olduğu güne gelince yeniden zamanı ileri çalışır. Alternatör zaman CPT simetrilerinin T=Zaman simgesinin T4 tipidir. Bunu ayetler de doğrulamaktadır. Örneğin "Cehennemdekilerin derilerini bir kavurur bir de hiç yanmamış gibi yaparız ve yeniden yakarız...." ya da "Cennet'teki hurilerin bekaretlerinin izale olmasından sonra yeniden bakire olmaları" ayetlerini araştırmakta yarar var. Araştıracağız, çünkü karşınızdaki kişi Hans Ayberg olup, araştırarak, tahkik ederek, bilimsel soruşturarak, Kur'an'ı analiz ederek bu günlere geldi.)

Konu'da kritik bir noktaya geldi: Pekiyi gelmiş geçmiş bu kadar müslümanın adresi var mı?

Elbette yine Ali İmran suresinde var: 102-103-104. ayet "Doğulu Hanifleri DOĞRU DOĞU" yu yani bunları benimseyen sizleri anlatır.

101 ve 110. ayetler O çağın müslümanlarını, Merkezci Hanifleri anlatır. Örneğin 101. ayet "Allah'ın ayetleri size inip okunurken, aranızda da RESULÜM  bulunurken nasıl inkar edersiniz? Kim ayetlere sarılırsa kuşkusuz doğru yola iletilir." Onlar da DOĞRU DOĞU'dan ve aynı zamanda bizim kaynağımız olan kişilerdir, Bizler "BATIN BATI=Saklı Batılı olduğumuz için kaynağımız da DOĞRU DOĞU'dur.

Doğru Doğulu içinde kalanlar 104. ayet sonuna kadar, fakat dışana çıkanlar 105. ayette anlatılır.  Bu ikinci gruba "DOGMATİK DOĞU, DOGMA DOĞU" denmektedir. Anlamı ise Tahrif eden, tahrip eden, İNAK'lara sapar, orijinalini bozandır. Onlar DOĞRU DOĞU'da DOGMATİK DOĞU'ya kayanlar olup tanımı  şöyledir. (105)

"Kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra (örneğin hristiyanların asıl, ortodoks, katolik mezhepleri gibi) tefrikaya ve TELEF'e (Ayrılık ve kayıplar, alt mezhepler ve  fire verenler ile bunların kurucularının yoluna  vb.) düşenler gibi olmayın onlara (Kurucu ve müridlerine) büyük bir azab vardır.

106:"Kimi yüzlerin ağardığı (101 ila 104 ayetlerdeki kardeşlik sevgi, Allah'ın ipine tutunmak gibi tek din vb.) kimi yüzlerin karardığı (116 ve sonrası)  o günü düşünün. O gün yüzleri kararanlara, inanmanızdan sonra (Tek din ve mezheb emrine karşı çıkıp, Hakem Amr İbnül As, Muaviye Hakem oyunları sonucu ortaya çıkan Ali yanlıları ve Muaviye yanlıları mezhepleri, ilk ayrılık ilk telefler, ayetlere inanıp, sonra şii ve sünni diye iki mezhebe parçalananlar kastediliyor) KAFİR mi oldunuz? İnandıktan sonra inkara sapmanız karşılığında tadın bakalım büyük azabı" denir.

Bu izleyen 107-108-109. ayetler ise yüzleri ağaranları anlatır.

110.ayet 101.de kalan "Sahabe" sözünü  alır ve tıpatıp 104-114 gibi "İyiliği emredip, kötülüğü yasaklamaktan" paralellik oluşturur. Öte yandan 110.ayetin içindeki "Eğer Kitab ehli de inanmış olsalardı, kendileri için çok hayırlı olurdu. İçlerinde İNANANLAR da var olmakla birlikte çoğu yoldan çıkmıştır" diyerek 112.ayet sonuna kadar bu BATIL BATILILARIN kötü durumları anlatılır. BATIL BATILI'nın anlamı, DOGMA DOĞULU gibi kendilerine inen ayetlerin meallerini bozarak, Hadislere (İncillere) boğarak başka bir din oluşturup, adını HAK DİN diye lanse edenlerdir. Bugün batıda hangi fırkaya (Fraksiyona, mezhebe) sorarsanız sorun, "Hak din biziz, Hak mezheb biziz, hak tarikat biziz" derler. (Orthodox ve Catholicler vb. İslam Katolik ve ortodokslarına da Sünni_Şii deniyor) Oysa bunların dışında çıkan PROTESTANTLAR=Hanifler ise en iyi (Ehveni şer, Ğalatı Meşhur) ananlardır. Allah ile kulu arasına ne papazı korlar, ne günah çıkarırlar ne de süslü kilise heykellerine tapınırlar. Müslümanlık en yeni din olduğu için , eski dinler gibi henüz PROTESTANTLIK aşamasına gelmemiştir. Zaten İslamda Reform da olmaz, İslamın ilk biçimi olan HANİFLİK=PROTESTANTLIK  baştan Allah tarafından bizlere önerilmiştir.

İslam'ın ortodoksluğu Sünnilik'tir, Katolikliği de Şiiliktir. İslam'ın protestantlığı ise yeni bir reform değil Hanifliktir.  Haniflik İbrahim'den 110 adreslilere  ve onlara ileride uyacak olan 104 ve 114 adreslilere aittir. Doğulular nasıl sapmışsa, daha önce de batılılar sapmıştı:

113. ayete kadar BATIL=İptal edilmiş, battal batılalar anlatılıyor ve 113.ayette  sözü yeniden "Kitab ehlinin hepsi bir değildir. Onlardan az bir kısmı geceleri (Batılı Gizli müslümanların geceden başka şansı yoktur.) secdeye kapanarak (Göstermeden, yakalanmadan  ibadetlerini yaparak) Allah'ın ayetlerini (Bilimsel çözümleme yoluyla, bakınız Ankebut 43. ayet: Allah bilimsel misallerini tüm insanlara veriyor ama onu sadece Alimler anlıyor.) durmadan okuyanlardır.

114-115: Onlar Allah'a (Allah'ın üzerine Resulullah'ı onun üzerine Şeyh efendiyi koymazlar) ve Ahiret gününe inanırlar, (Emekli müftü sormuştu, hakikaten bir daha halk edilecek miyiz? Ya biz yaratılmazsak? diye samimi konuşmuştu ve cevaben "biz Karadeliğin yutacağı bu evrenin ardındaki tünelden akdeliğe nakledileceğini ve burada yutulan ne varsa aynen orada yeniden yaratılacağını ispatladık, bizimyeniden yaratılmaya ve Ahırete ilişkin zerrece kuşkumuz yok") iyiliği emrederler, kötülüğü yasaklarlar, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyilerdendir. Onların yaptıkları hiç bir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah kendisinden çok korkanları bilir." 

Kimdir çok korkanlar? Cevabı hem Ali İmran 102'de var hem de FAATIR 28 "Allah'tan kulları içinde yalnızca Alimler korkar" bildirgesinde var. (Aşk ehli yılışıktır, Allah'tan korkmak yerine aşık-maşuk misali Gelin gitmeye bakar. Sevgi tamam ama, Mütteki=Saygı yani "Korkuyla karışık sevgi başkadır. Bilim ehli yılışık değildir, Allah işlerinde çok ciddidir, Allah'ı gözüyle gören, Allah'ı bilen ve Allah ile birlenen ŞUARA yalanlarına inanmaz. Resulullah bile Mir'ac'da 70 bin perde arkasında Allah'ı görmedi, bilemedi ve birlenemedi, ama, ehli şiara (Aşk ehli, şeyh-şıh vb.) her gün Allah ile halvet içindeler. Onların yanıtını da Şuara suresi veriyor:

218 " O Allah ki namaza kalktığınızda  görüyor." (Dosdoğru namaz kılanlara ya da Maun=Yüzüne çarpılan, kabul edilmeyen,  iade edilen namaz ikilemini bildiriyor. Çünkü namazı günümüzde sadece müslümanlar kıldığı için ehli kitaba hitap etmiyor, SİZE ve BİZE hitap ediyor. Ayrıca "Onların kıldığı namaz onları azdırmak içindir, kıldıkça azarlar. Tuttukları oruç ise sadece açlıktır, tutmasalardı" verilerini de anımsayınız. )

219-220: Secde edenler arasında dolaşmanı da görüyor. (Neden Resulullah secde edenlerin arasında dolaşıp secde edenlerin önünden geçip namazlarını bozsun ki? Buradaki secde Ali İmran'daki Senin ardından senin adına kurulacak olan sayısız mezheb, fırka, telefat, tarikat, Din bir tek HANİF'lik iken binbir fırka ve fıskk oldu.) O işiten ve bilendir.

221:Şeytanların kime ineceğini haber vereyim mi? (Şeytanlar "Şeyhi olmayanın şeyhi Şeytandır" ve "Şeyhe herşeyinle teslim ol" diyenler üzerine inerler. Kulu ile Allah arasında üçüncü şahıs olarak dikilip buna şeriat diyenlerin üzerine şeytanlar iner.)

222: Onlar günaha ve iftiraya düşkün olan herkese inerler. (Ehli tarikatlara selam yola devam!)

223: Onlar şeytanlara kulak verirler, çoğu yalan söylerler. (Söyledikleri şeyler Allah'tan değil şeytandandır.)

224: Şairlere ise ancak azgınlar uyar. (Şuara=Şıh, Şeyh, Misyoner, maaşlı Ruhban yani cami imamlarımız ve müezzinlerimiz ve özellikle sapık TASAVVUFÇU'lar. Bunlar Şeriat, Tarikat, Marifet  ve Hakikat masallarıyla ve şiirlerle, ilahilerle gözboyarlar. Aradıkları hiçbirşey Kur'an'da olmadığı için Hadislere dört elle sarılırlar. Bu onların kitaplarıdır.)

225: Görmez misin onlar her vadide şaşkın olarak dolaşırlar. (Tarikatlarının şubelerini açar, bir beldeden bir beldeye müridlerini gezer ve tahsildar gibi para toplar, finans kurarlar, banka kurarlar, sözde Bosna'ya para toplarlar yani dağ-vadi dolaşırlar. Dağ yamaçları kıtaları vadi okyanusu simgeler.

226: Ve onlar yapmadıkları şeyleri söylerler. (Evliya olup uçtuklarını, Allah'ı gözleriyle gördüklerini, Allah ile birlendiklerini, zuhuratlarda her gece Resulullah ile konuşup, yeni yeni bin Hadis daha aldıklarını, kerametlerini vb.)

227: Ancak iman edip yararlı işler yapanlar Allah'ı çok ananlar ve zulmedikten sonra öclerini alanlar müstesnadır. Haksızlık edenler, hangi sonuca gideceklerini yakında bileceklerdir. (Tasavvuf ehli içinde gerçek ermiş, gerçek şair, gerçek sanatçılar vardır. Ortadoğu ve Doğu (Hindistan Babür vb.) tasavvufları Nirvana'cıdır (Fena filah, Allah ile birlenme) evliyaların öldüktenrn sonra yeniden doğup kutup olduğuna inanırlar. (Reenkarnasyon sapıklığı) Allah'ı (Buddha'yı) gözle görürler ve sonra kendileri Nirvana olurlar. Hint yoluna şeri'ati Hint okullarına(Ekollerine) Tarkana=Tarikat ve Yogaizm, Fakirizm, Brahmanizm gibi istidraclara da MARİFET derler, varınr siz HAKİKAT'i bulun! Oysa Batı'daki (Endülüs) Muhiddini Arabi ve İbni Haldun gibi bilime dayalı Tasavvuf  ile, Kuzeydeki (Dede Korkut öğrencisi Hoca Ahmed Yesevi ve onun öğrencileri olan Taptuk Emre, Şemsi Tebrizi, Hacı Bayram Veli ve bunların öğrencileri olan Yunus Emre, Celaleddini Rumi hacı Bektaş Veli vb. GERÇEK tasavvufçulardır. Bu ulu kişilerin öclerini, intikamlarını onları yerin dibine sokan EDEB ALİ'den nasıl aldığını ileride anlatacağım.

Yeniden dönelim  Şuara Vakıa ve Ali İmran içindeki "Kafir" diye anılan müslümanlara: Hani ateş halkı, ebedi cehennemde olacak olan yüzleri kararacak olanlara... Bunlar Şuara'da,  Vakıa 45. arkasındaki Cehennemliklerde  ve Ali İmran 116.ayette adreslenenlerdir.

Ali İmran, 116: O İnkar edenler var ya, onların ne malları ne de evlatları onları Allah'a karşı hiç bir yarar sağlayamayacaktır. Onlar ateş halkıdır. Orada ebedi kalacaklardır. (Cennet tapusunu cebinde bilenlere selam)

117:Onların bu dünya hayatında harcadıklarının durumu 'kendilerine zulmeden bir topluluğun, ekinlerini vurup da mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın hali gibidir. Allah onlara Zulmetmedi, onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

Ali İmran 118. ayet klasik müslümanlarla (Süfyaniler) biz Hanifler arasındaki ilişkiyi şöyle anlatıyor."Ey inananlar birbirinizden (Haniflerden 104 ve 114 grubu)  başkasını sakın sırdaş edinmeyiniz. Çünkü o içinizdeki kafirler (Süfyaniler)  sizlere fenalık etmekten bir an bile geri kalmaz, her türlü sıkıntıya düşmenizi dilerler. Öyle ki, kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha da büyüktür. Düşünürseniz, biz size ayetleri açıkladık.

119-120: İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları bile seversiniz.Oysa onlar sizi asla sevmezler. Siz kitapların tümüne inanırsınız. Onlar sizinle buluşup "biz de sizin inandıklarınıza inanıyoruz" derler. Ama başbaşa kaldıklarında  tırnaklarını kemirirler (parmaklarının uçlarını ısırırlar.)  De ki kininizle geberin, Kuşkusuz ki Allah kalplerin içindekileri hakkıyla bilmektedir. Size bir iyilik dokunsa bu onları üzer, başınıza bir musibet gelse bu onları sevindirir. Eğer sabreder ve Allah'tan gereğince KORKARSANIZ onların hileleri hiç bir zarar vermez. Çünkü Allah, onları kendi hileleriyle kuşatmıştır."

Ayetlerde artık onları sevmememiz, siz ve biz müslümanız diye hoşgörmemiz yasaklanmış onlarla savaşma emri gelmiştir: "Onlara deyin ki, 'artık kininizle birlikte geberin! Kuşkusuz Allah kalplerde gizlenenleri hakkıyla bilicidir. Size bir iyilik dokunsa bu onları üzer, başınıza bir musibet gelse onları sevindirir. Eğer siz Allah'tan korkmakta sabırlı olursanız, onların hileleri size hiç bir zarar veremez. çünkü Allah onları gelecekte yapacakları her şeyleriyle birlikte kuşatmıştır. "(Bu ayetler aynı zamanda gelecekteki "Mehdi Hanifler ile Süfyani Hadisler kavgasıdır ve kıyamet alametidir.)

Kıskançlık ve kin  ve düşmanlık ağızlardan taşmaktadır.. Oysa biz BARIŞçıllar "Sırf müslüman olduklarını söyleyerek münafıklık ve riyalarıyla gözlerimizi boyayanlardan,  ve de iyi niyetimizi istismar ederek kafirleşenlerden oldukları kalplerinde depolandığı halde, biz onları bile sevdik ve seviyoruz. Ama ayetlerden anlıyoruz ki, sevemeyeceğiz. Onların bizi sevmediklerini artık iyice anlıyoruz.

Haydi Hanifler, Burada bir yol ayırımına girdik.  Ya ayetleri savunan HANİFçi ya da (Yusuf 111. ayetteki "Ma Kane HADİSen YÜFTERA=Kur'an sizlerin İFTİRA ettiği HADİSler gibi uyduruk değildir./O Kelamullah =Allah sözüdür" gereği)  HADİSçi olmak zorundasınız. Hanif=Mehdist ve Hadis=Süfyani olmak zorundasınız, çünkü sizin genlerinizi izleyerek çocuklarınız da bu iki seçenekten birini tercih edecektir. Budist niçin budisttir? Atasından aldığı genlerle.... Süfyani niçin Süfyanidir, atasının genleri sayesinde....

Siz Hanifler gelecekteki doğacak ve milyarları bulacak kuşaklarınızın atasısınız ama hatası olmayın ve artık yolunuzu seçin, haydi kımıldayın biraz! Doğru doğu ile Batın Batı tek millettir. (104, 110 ve 114 Milleti İbrahiyme diye ayette geçer) Dogma Doğu ile Batıl Batı da bir tek millettir. İlki Mehdist ulama  Hanifçiler ikincisi Süfyani fukaha  Hadisçiler...

İki doğu ve İki batı'nın Rabbi olan Allah Rahman suresinde bunu söylüyor hala anlamadınız mı? Her şey iki kutupludur, zıttıyla kaimdir!

 

3 Temmuz 2001