151 - 13 Nisan 2003 Pazar

Selam hoşbuluştuklarımız Selam,


“Tıptaki Gelişmeler” Yukarı

Sanıyorum bu yıl itibariyle Hepatit için "Gizli ve özel bir çalışma" yapılmış. Eskiden A ve C tipinde başarılı olan bu çalışma, nihayet B tipi hepatit enfeksiyonlarını da gidermiş (Zig Zag'dan bildirildi: En geç gelecek yıl şeker hastalığına da aşı gelebilir, bilgilerinize sunulur). Kur'an'da TIP, ALİMLİK konusu olarak ilan edilmiştir. Yani sosyal bilimlerden sayılmamıştır. Hekimlerimize "Maaşallah" diyorum.

Domuz karaciğerinde "Hepatit B için bir gizli çare var". Ama YENMİYOR elbette. "Nakil yoluyla" en uygun, insana yakın karaciğer kuşkusuz domuz karaciğeridir (Eşek sütü de anne sütüne EN YAKIN olandır). Domuz yemek haramdır. Ama bu domuzu organik olarak ya da "implant" olarak kullanmayacağız anlamına gelmez. Kanserin erken teşhisinde tam çözüm olan İnterferon’un ise "Maymun kanından" süzülerek yapılanı makbuldür. (Sığır kanı üçüncü sınıftır). Domuz bir ALLAH yaratığıdır. Onu yeMEMEmiz emredilmiştir. Bu ZATEN yenmeyecek olan domuzun KATLİNİ önlemek içindir. Domuz yiyerek onu katlediyoruz. Bu kanarya yemek gibi bir şey, ya da bülbül... Yani bülbül yemek haram olsaydı, bu "Zavallı hayvanı korumak" içindi.


“Yahudiler” Yukarı

İbrahim, Yahudiler, monofizist Hristiyanlar ve Müslümanlara "HARAM" olduğu bildirilmiştir Domuz'un... Yahudiler de HİÇ yemez. Ama onlar farklı olarak herşeyi algılıyorlar. Mesela İÇKİ Yahudilerde "Uzak durulması" gerekendir (Haram değildir). Haram olsaydı yılda bir kez yapılan HAHAM şarap bayramlarında Rabenler şarap içmezdi. Yılda bir kez sarhoş olmalarına Talmut (Kanun kitabı, Tevrat fıkıhı) izin vermektedir. Hahamlar bu sırada yaptıkları hiçbir şeyden sorumlu değillerdir. Kendilerini şaraptan sakir olmuş "Lut Peygamber" yerine korlar. Bu arada "Küçük kızlarla pedofili de yapabiliyorlar ve o gün suç kabul edilmiyor. Zaten Hahambaşları doğrudan Tanrı Yahwe'dir (Yahova=İsrail Allah'ı). Yani onlara her şey helaldir.

Günah keçileri de kurban kefareti değil; Bestialite için çıkarılmış bir sapıklık. Günah keçisi DAİMA dişidir, bilmem anlatabildim mi?

Goşur'un Hamursuz (Paskalya ekmeği) bayramıyla ilgisi var. Mayasız, şekersiz, tuzsuz bir hamur ve bundan yapılan pandispanyalar vb. Oruç Yahudilerde de var elbette. Yarım gün... Uyanınca öğlene kadar aç kalıyorlar. (İyi de BİZ DE KAVHAVALITADN SONRA ÖĞLEN YEMEĞİNE KADAR HER GÜN AÇ!!!! KALIYORUZ) Bunun neresi oruç anlayamadım.

Ğuşer kurallarından biri de "Cumartesi" septi (Sabbatı)dir. Ellerindeki yiyecekleri elden çıkarmak zorundadırlar. Mesela hayvanlarını Müslümanlara "geçici" olarak verirler. Cumartesini "ETSİZ" geçirirler. Ama Pazar günü bunu geri alırlar.

Yani bu komedileri Talmudu incelerseniz bol bol bulursunuz (Talmud Tevrat fıkıhı ve ilmihalidir).


“Nahl Suresi 78. Ayet” Yukarı

Nahl 78: ALLAH sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmiyorken çıkardı, şükredesiniz diye size kulak, gözler ve kalpler verdi”.

Kısa bir açıklama yapalım: Çok kısaltıyorum: Ayette embrio evrimi var. (Kuyruklu, kurbağa gibi amfibi vb.) Gözün oluşumu var ki >>> BU ÇOK ÖNEMLİ >>> GÖZ EVRİM geçirmeden direkt olarak verilir varlıklara... Yani sineklerin petek gözlerinden sonra bildiğimiz gözlerin BİRDEN ve EŞSİZ oluşumunu Darwin açıklayamaz. Ve teorisinde "GÖZ HARİÇ" evrim olduğunu yazmıştır.

Kalpler diye geçen bölüm ise DİKKAT edilirse, orijinalinde "SICAKKANLI HAYVAN" doğasıdır. Kurbağa, balık gibi kirli ve temiz kanları karışan kategori değildir. (Soğukkanlı hayvan deniyor galiba).


“Kader - Kaza” Yukarı

“K” (“CK” Kalın olan) ince olan “Q” (Kef) ve bir de “GOF” (Bildiğimiz “G” harfi) vardı. Bu yüzden KADER'e adını veren KaDeRe kökünden başka bir de Ga-de-re var. Ama “G” harfi kaldırıldı sonradan (İbranice ve Asurice devam ediyor). Dolayısıyla Allah'ın adı KUDRET, KAADİR olması, taKDiR etmesi KaDeR etmesi, muKaDdeR olması, hem Güç kelimesiyle bağlıdır, hem de G ile yazıldığında ÖLÇÜ koymak anlamında >>> TaGDiR'dir (Sonradan Takdir diye yazıldı). Biri KUDRETE, kuvvete havidir. İkincisi ise "ÖLÇÜ, PLAN, PROJE" yapmaya havidir.

Bu etimolojisinden sonra GAADER'i anlatabiliriz. Bizim ÖZGÜR İRADEMİZ VARDIR. Dilediğimiz yapabiliriz. Fakat yapamadıklarımız vardır ki, bunlar da bizim CÜZİ irademizin üzerindeki Mutlak Külli iradenin elindedir. Mesela DOĞDUĞUMUZ ZAMANI SEÇEMEYİZ, DOĞDUĞUMUZ YERİ SEÇEMEYİZ, ANNE-BABAMIZI SEÇEMEYİZ (zenci, mongol da olabilirdik), ÖMRÜMÜZÜN UZUNLUĞUNU seçemeyiz, RIZKIMIZI seçemeyiz, nefes sayılıdır, rızk artar veya eksilir. KADER bunlardır... SEÇEMEDİKLERİMİZE KADER deniyor. Seçtiklerimize de GADHA (Kaza) deniyor.

Kaza şudur: Kaderin belli anlarda tecelli etmesidir. Örneğin rızkım 5000 ton besindir. Bu bitince ÖLÜRÜM. Bunu bir kerede yemem elbette... Günde üç öğüne bölerek bu KADER rızkımızı öğünlerle KAZA ederiz. Nefes alıp vermek de KAZADIR (Toplam nefes sayısı KADER'dir, an be an nefes almak ise bu kaderin kazasıdır). Demek ki SEÇEMEDİKLERİMİZE KADER diyoruz. Kaderin REZERVİ ise "Nedensellik ilkesi" gereği yeryüzünde nefes nefes, öğün öğün KAZA edilmektedir. Cennet takviminde iki ölçü (takdir) vardır. Sabıkun'da bir gün >>> 50 bin yıl ve SONSUZ TANE BİR GÜN var...

Buna NAİM (Nimetler) cenneti denmektedir. İkinci bir Cennet daha var ki, o da Sidre takvimidir: Orada da bir gün, bin yıldır. Böylece bir saniyenin 18 yıla, bir saniyenin 18 dakikaya, bir saniyenin 14 saniyeye vb. eşit olduğu "Nedensellik/Causality" takvimleri vardır ama DÜNYA denen sürgün gezegeninde, bir gün=1 gündür. Yani ışıktan YAVAŞ olmanın bedeli olarak

"OL VE ÖL AYNI ANDA" olmaz. Oluş (Neden) ÖNCE; ölüş (Sonuç) SONRA gelir. Evren de böyledir: İmpulslarla tik-tak atarak genişlemektedir, yani zaman impulsları olan nabız darbeleri vardır. İşte bu impulslara biz "Kaza" diyoruz. Ama evrenin ömrü, yeri, büyüklüğü vb. KADER olarak belirlenmiştir. Genişlemesi ise KAZA edilmesidir. Işık hızına erdiğinizde NEDENSELLİK ilkesi ortadan kalkar ve "OL=ÖL" olur demiştik. O zaman KAZA edilmesi gerekmiyor. Son aldığınız NEFES ebediyen size YETERLİDİR. Son yediğiniz besin sizi EBEDİ tok tutar. Bunları yazmıştık (Tarık Seması’nda özellikle). Ya da basit bir örnek: İki öğün arasında uyuyan Ehli Kehf uyanınca izleyen öğün yemek isterler. Ama 300+9 yıl geçmiştir. Zaman burada ÖZELLEŞTİRİLMİŞtir. (Karanoktacıklarda zaman bu şekilde burulur). Kader değişmez değildir. "Allah dilediğinin ömrünü uzatmaktadır" ayeti gereği böyle... Ya da MUSA KATİL Mİ? Yoksa Hızır mı onun yerine Katil oldu? Ya da Yuşa öldü mü ölmedi mi? KADER bu durumda NASIL bir şey?

Basit: Baştan yazılır. Ama bu DUALARLA veya salih amellerle değiştirilir (Beşikteki çocuğu öldüren Hızır’ın eylemi değil, anne ve babasının çocuk hakkında hayır dilemeleridir). Hayır duası gibi Salih ameller de KADER'i değiştirir (Hızır der ki: O gemiyi deldim, çünkü onlar çok iyi salih amelleri olan insanlardı). Pekiyi Kader böyle değişebilen bir şey ise, bu Allah'a GÜVENSİZLİK doğurmaz mı? Yani Levh-i Mahfuzu bir Hacker cyberpunk vb. takedown mı etti.

Allah buyurur ki: "KADERİN DEĞİŞMESİ DE KADER OLDUĞUNDAN, EN SON BİÇİMİ KADERDİR". Mesela A kaderinde Musa YETİŞKİN YUŞA'yı öldürüp katil olur. B kaderinde Yuşa YETİŞKİN olmadan çocuk iken HIZIR TARAFINDAN öldürülür. Musa Katil >>> KADER A iken, Hızır Katil >>> Kader B olmuştur. Ama Yuşa "Zamanda geri gidip" yeniden doğunca, sıfırlandığından, ne Hızır ne Musa tarafından ÖLDÜRÜLMEMİŞ olur. Ortada ne katil vardır ne de maktul (Katledilen). O halde suç yoktur (Günah İSMET sıfatı nedeniyle) SİLİNMİŞTİR. Ama A ve B olaylarının, yani kaderin İKİSİ BİRDEN vukubulmuştur. Şimdi bir fikir jimnastiği olarak soruyorum: Yuşa'nın KADERİ HANGİSİ?

Önlem, “Allah vekil” demek ve sonra hayır ve şer kazasını beklemek... Bu Kur'an yöntemi. Önlem=Tedbir... Allah Vekil demek >>> Tevekkül. Buna rağmen KAZA geliyorsa o da İMANIN ŞARTIDIR, Allah'ın taKDiRine teslim oluruz.

"Bil Kaderi..." İmanın şartıdır bilirsiniz. Kader PAYLAŞILIR bir kavramdır. Yani ÇİFTLEŞTİRİLEREK yaşanır. Kaderler işbirliği yapar birbirini etkiler. Bir bileşke-bileşik KADER rotası çıkar ortaya... Örneğin EVLİLERİN birbirini SEÇMESİ tamamen KENDİ İRDELERİNE kalmıştır. Bu kazadır, özgür seçimdir. Hatta “self determination”dır.

Ama bu evlilikten doğan çocukların "ırkı, geni vb. yanında rızkı, ömrü" ALLAH'tan verilmektedir. Artık bizlerin çocuklarımızın KADERİ ile ilgimiz sıfırlanmıştır. Ama eşimi ben seçerim. O da beni seçtiği sürece "Muta+baakat/Nikah yapmış oluruz. Böylece eşimin özgür seçimi kendisini de etkiler.

Ya A insanı ile evlenir (O köylü bir gençtir, ve hayatı boyunca o köyden çıkmazlar); ya da B insanı ile evlenir, mesela yabancı bir ülkeye yerleşir. Çocuklarının rengi (Göz, saç vb. yanında kalıtsal hastalıklar vb.) BU SEÇİMİMİZDEN ortaya çıkar.

Diyelim ki benim üç eşim var: Beyaz, Zenci ve Moğol. Çocuklarım da FARKLI olarak genetik özelliklerini taşıyacaklardır. Bu çok basit misalden yola çıkarak, daha karmaşık olan Kur'an misallerine bir göz atalım:

1. HIZIR'ın kaderi
2. Musa'nın Kaderi
3. Yuşa'nın kaderi...

Bu üç alternatif 24 AYRI kader örgüsü verir, her biri ayrı ayrıdır. Katil Musa, Masum Musa, İSMET sıfatıyla cinayet günahı SİLİNMİŞ Musa...

Hızır'a rastladığı için kaderi üç kez değişirken, Hızır da aynı durumdadır: Katil Hızır (İnanmazsan Kur'an'a bak, çocuğu öldürüyor). Katil olmayan Hızır (Ölen BİRİ YOKKİ!).

Ve Yuşa:

a) Zalim Yuşa ve YETİŞKİN >>> MUSA onu öldürüyor.
b) Sabii-bebek YUŞA (Daha Musa'nın öldüreceği kadar BÜYÜMEMİŞ, onun katili HIZIR).
c) Hızır'a rastladığında zamanda 17 yıl kadar geriye giderek "SİLİNEN" ve yeniden DOĞAN YUŞA.

Yuşa, dikkat ediniz kaç kez öldü veya zamanda geri-ileri gitti? Allah KÖTÜ Yuşa'yı MUSA eliyle öldürüyor. Ama öte yandan, "anne babası DUA etmişler", "Ya Rabbi bu BEBEK hayırlıysa bize ver." Dua kabul olmuş. Bu öyle bir dua ki "İLERİDE ANNE VE BABASINI DA DİNDEN ÇIKARACAK, KAFİR YAPACAK OLAN YUŞA” yani ÜÇÜ BİRDEN BERAAT EDİYOR.

Anne-baba ve Yuşa... Anne baba da ÇOCUKLARI kadar aslında KENDİLERİNE de DUA etmişlerdir ama farkında değillerdir. Çocuklarının iyi olmasını dilerlerken "Kendilerinin de DİNDEN ÇIKMASI" önlenmiştir.

Bunun için duayı ÇOĞUL olarak yapınız diyorum. Dua ettiğiniz içinde SİZ de olun, ama indirect/dolaylı olarak. Böylece kompleks biçimde KADERİN nasıl etki ettiğini ve nasıl değiştirilebileceğini anlamış olursunuz/oluyoruz.

Sadece Yuşa-Musa-Hızır üçlemesinde 24 AYRI kader var. (Yuşa'nın anne ve babasını da katarsanız, binom açılımı 24 oluyor).


“Araplar” Yukarı

ARAP HALKI KENDİ KADERİNİ KENDİ BELİRLEMİŞTİR. Yani BELA İSTEMİŞTİR ARAPLAR! Allah da zaten "BÜTÜN BELALAR SİZİN OLSUN" diye ayetlerinde peşin peşin Araplara YUH çekmiştir. Araplar Tevbe Suresi'ndeki kaderlerini yaşıyorlar. "Bütün Belalar Araplar'a olsun" gereği (Bu ayettir).

Allah'ımızın Araplara BELA okumasıyla ilgili ayetler:

Tevbe 97: Araplar; küfür ve nifak bakımından en şiddetli; Allah'ın resulüne indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamaya en yatkındırlar. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

Tevbe 98: Araplardan öylesi vardır ki, infak ettiğini bir angarya/bir ceza ödeme sayar ve sizin başınıza belaların gelmesini bekler durur. En kötü bela onların başına olsun! Allah çok iyi işitir, çok iyi bilir.

“... ve sizin başınıza belaların gelmesini bekler durur. En kötü bela onların başına olsun!” Irak BU AYETİ YAŞADI. Yoksa bizden DAHA BARIŞÇI (iki kez selam selam diyen) bir topluluk daha yok.

Tevbe 90: Araplardan özür bahane edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah'a ve Resulüne yalan söyleyenler de oturdular kaldılar. Bunlardan kâfir olanlara acıklı bir azap isabet edecektir.

Hucurat 14. ARAPLAR: "İman ettik." dediler. De ki: "SİZ İMAN ETMEDİNİZ. Ancak teslim olduk deyin. İMAN SİZİN KALPLERİNİZE GİRMEMİŞTİR. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir."

BEN MÜSLÜMAN ARAP KARDEŞLERİME HİÇ ACIMADIM. ACABA BEN ZALİMLERDEN MİYİM?

Barış edebiyatı hiç yapmadım. (Yapsaydım Allah'ın bu ayetlerine KARŞI çıkmak olurdu.) Bulgar için barış türküleri çağırırım ama Suriye, Irak ve oligarşik Araplar için asla! Bütün Petrol Şeyh ve Melikleri ile Emirlerin tamamı ÜLKELERİNİN MİLLİ SERVETİNİ YURTDIŞI BANKALARA ŞAHSİ olarak YATIRDILAR. KENDİ PARALARI değil, o MİLLETİN parası... Ama bu millet de GÖZ YUMUYORSA, ACIMAYIN. Onlara ALLAH'ın ayetleri bile acımıyor. Belalar Araplara olsun. Lanet de Yahudilere!

Mealcilerimiz/tefsircilerimiz bildikleri halde Arap'ı Bedevi yaparak GERÇEĞİ ÖRTÜYORLAR / GİZLİYORLAR. Ebu Süfyan'ın EMRİYLE gizliyorlar. Allah Abese ve bu Tevbe ayetlerini, kimi Hucurat ayetlerini özellikle Mekke Reisi Ebu Süfyana göndermiştir. BUNU BİLDİĞİ İÇİN, SÜFYAN, Arap kelimesine bedevi KAVRAMI yükleyerek zavallı göçebelere yüklendirmiştir.

Bütün bunlara nereden geldik? KADER'in kombinasyonlarını (Pascal açılımlarını, binom açılımlarını) yürüterek ulaştık. Gördük ki SADDAM tekil bir KADER ama onun SEÇMENİ "KAVİM >>> ÇOĞUL KADERDİR". Yani BİR KAVİM KENDİSİNİ DÜZELTMEZSE ALLAH DA O KAVMİ DÜZELTMEZ, BELA VERİR!

Geri Dön     Yukarı