121 - 6 Eylül 2002 Cuma

Selam ve selam, hoşbuluştuk. Hoşbuluşturana hamdolsun.


“Ahiret Kardeşliği” Yukarı

"Ahiret kardeşliği" önemli bir konu. Önce dünya yaşamında: Ali İmran 102'yi hakkıyla yaşayıp kalplerimiz arasına sevgi ve barış koyup, birbirimizin ayıbını örtüp tolere ederek KARDEŞLER olmamızdan sonraki aşamadır AHİRET kardeşliği... Yani dünyanın en zor şeyi. Ahiretin de en kolay şeyi.

Ali İmran 102: Ey iman edenler! Allah'tan, kendisinden korkmaya yaraşır biçimde korkun. Allah'a teslim olmanın dışında bir hal üzere sakın can vermeyin
Ali İmran 103: Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız.

Çünkü onun ardında bizi "Cehennem uçurumu" bekliyor. Ahiret kardeşliği olanlar o Cehennem uçurumuna uzak tutulacaktır.

Müslüman olmak bu işin en AZ minimum kurtuluşudur. Hanif Müslümanlıkta MEZHEB yoktur, Allah'ın ipi vardır (Hablillahi). Hanif Müslüman mezheblere ve fırkalara bölünüp ayrılmaz. Bir imece ve tek bir yumruktur. Allah'ın nimetleri ise NAİM Cennet’tedir. Naim Cennet ise Sabıkun diye de bilinir. Cennet, Cehenneme çok yakındır ve arada bir uçurum vardır. Ama Naim Cennet/Sabıkun Cennet uzaktır. Müslüman olarak can vermek, "Minimum" olandır. Gelin biz HANİF Müslüman olarak can verelim. Şehit olalım... Ve biz iki kere barış ve sevgiyi yaşayalım. İki kez selam verelim, iman edelim, Allah ile karşılıklı rızalaşalım. Biz Hanif Müslüman olarak canverelim. Sadece kardeş değil; ÖZKARDEŞ, hatta İKİZ KARDEŞ olalım.

Ayette Allah'ımız “en azını” belirtmiş. Neden biz ençok olanı istemeyelim ki? Sevginin kaynağı ALLAH'ımızın, yani yaratanın KULUNA düşkünlüğünden ibarettir. Yaratılana VELİ olmasından dolayıdır. Allah sevgisini bizlere vermiştir: “Rahman” > “Baba”, “Rahim” > “Anne” gibi sevgilerin temeli doğrudan ALLAH'ın adlarının talimidir. Baba çocuğunu niçin sever? Çünkü “RAHMAN” ismini talim etmektedir. Anne? O “RAHİM” ismini talim etmektedir. Pekiyi niçin çocuklarımızı severiz? Çünkü Allah KULUNU nasıl severse aynısını talim ederiz... Ve çocuklarımızdan sevgi bekleriz. Rahman ve Rahim de sevişirler. Yani baba ve anne bu beşeri sevgidir ve de erkek ve dişiyi birbirine meftun eder, duçar eder, ortaklık-birliktelik kurumu oluşur. Sevmek sanattır! Bu sanat uğruna nice Leyla Mecnun / Ferhat Şirin destanları yazıldı... Kerem ve Aslı, Romeo ve Juliette... Önce anne babamızı, sonra arkadaş çevremizi, sonra karşıt cinsi, sonra çocuklarımızı severiz.

Sevgi öyle bir şeydir ki, Allah İbrahim'i dost edinmiştir. DOST edinmek karşılıklı sevmektir. Sevmek, nefsinizden karşı bir nefse akan en güzel ilahi bir termodinamiktir (Love-dynamics)... Sevgi paylaşılır. Sevmek ve sevilmek diye sevmek ve sevilmek herşeyin başıdır. Bu dünyevi sevgilerden sonra "içsel" olarak bizi dürten bir şey daha vardır: İlahi sevgi! Dünya’nın bittiği yerde başlar ve ebedi sürer. Sevginin kaynağı-motoru-jeneratörü kalptir. Allah'ımız KALP denen organdan tecelli eder. Zaten kalbinizin burulduğunu hep hissedersiniz. Dalak ya da karaciğeriniz değildir! Kalp demek "Tekabül etmek" demektir. Kalbin tüneli ise aort (Hablilverid/şahdamarı) olup Allah o tünelde tecelli eder. Bize ondan da yakındır. Kalbin görevi sevmek, merhamet etmek ve şefkat etmektir. Boşuna sevgiyi kartpostallarda ve grafiklerde KALP işaretiyle göstermiyorlar?

Kalbin bir yanında turuncu bir yazıyla ALLAH diye yazmaktadır. İnsan kalbinde bu vardır. Bu mühür vardır. PARANORMAL olarak vardır. Benzetme değildir. Diyelim ki bu bir rastlantı. O zaman “QURAN Fish”, “Kur'an Balığı”nın kuyruğunda düzgün olarak “ŞANÜLLAHİ” yazılıdır, ki daha uzundur ve bu da bir rastlantı değildir. Sevginin mekanı KALP'tir.

Nasıl ki kadında Rahim, 50 bin yıl tutan bir günlük yol olarak Ruh alemi olan ve RAHİM biçimindeki NEFHİ SUR (Corn Hole)'a uzanıyorsa, kalp mekanı da BURADAN TA ALLAH'IN katına kadar hem çok uzak hem de şahdamarından yakın olduğu için BİTİŞİKTİR. Takyonların yer aldığı tüm VAKUM'un adı GÖNÜL'dür. Yani sevgi atmosferidir. Bu felsefece değil, BİLİMSEL bir tanımdır. Bizi kuşatan vakumun tersine, takyonlar evrenindeki vakum GÖNÜL mekanıdır. Allah'ımızın ambiyansıdır. Sevgi diyorum, nefret değil... O halde Sevginin birincil şartı nefret etmemektir. Yani Barıştır. Barışın olduğu yerde kavga, savaş, nefret ve kin yoktur. Hoşgörü vardır, horgörü yoktur. Uzlaşma vardır, uzaklaşma yoktur, iftira vb. yoktur.


“11 Boyutlu Evren - Kuarklar” Yukarı

Boyutlar asla dört değildir. İllaki 11 boyutludur. 11 tanedir. 4 boyutlu evreni ise BEŞİNCİ boyut idrak eder. Yani evrendeki BİLİNÇLİ GÖZLEMCİ, bir altta kalan cansız dört boyutu İDRAK ettiğine göre, kendisi BİR ÜST BOYUTTADIR. Beşinci boyutun başlangıcı Süper Uzay’dan bize de Solucan Deliği ve Kuantum Tüneli diye uzanan GİRİŞlerdir. Magnetizma beşinci boyut KAPISINDA saklıdır ve bizdeki elektrik kuvvet ile BİRLEŞMİŞlerdir. Yani bir bilinçli gözlemci bu tünel içinden bakmaktadır. Tünelin dışına çıkınca dört boyut içinde cansız kalır. RUH (Göbek kordonu benzeri bir kablo/tünel) ile biz 11 boyutun görünmeyen tünel ardında ve içinde, iç uzayda kıvrılı kalan diğer 7 boyutuna da vakıfız. Ama bunu idrak edemiyoruz. Çünkü Tünelin adı “Şahdamarı”dır.

Atar damar (Arter, Ariter) Bunun anlamı şu: Atar damar tek yönlü olarak pompalar. Yani bir çağlayan gibi rızkımız, ilhamlarımız vb. akar. Çağlayana ters yönde, başyukarı giremeyiz. Ötekisi toplar damardır ki, Kur'an’da bu örnek ile geçmez. Ama şu çıkarsamayı yapabiliriz. KUSAN damar >>> giremediğimiz tünel >>> AKDELİK kapısı olmalı. Bunun tersine YUTAN DAMAR/Toplar damar girebildiğimiz >>> KARADELİK kapısı olmalıdır.

Elektromagnetik kuvvetin ELEKTRİK tarafı bu toplar damarda magnetik bileşeni de ATAR DAMAR ağzında bulunmaktadır. Böylece ikisinin bileşeninden bir TEK kuvvet “Elektro Manyetik Güç” ortaya çıkmaktadır.

Kuarklara gelince: Bunlar da “Strong Nuclear Force”un elemanlarıdır. O halde bir kuarkın kendinden ağır olmasının nedeni: dört boyutlu uzaya ölçümlenen ağırlığını verirken; tünel ardındaki 7 boyutlu görünmeyen evrende ise kütlesinin kendinden büyük olmasını gerektiren saklı kitlesi bulunmaktadır. Böylece bir kuarkın BAĞ enerjisi kendinden 93 kat ağırdır (Al bir paranormalite daha!). İçi dışından büyük ve ağır! Bunun için Pulp, TORBA Modeli’ni incelemenizi öneririm. Torba dediğimiz şey kuarkların saklı safrasını açıklayan teoremdir. Öteki teoremin adı da Kuark Renk Dinamiği... İki model de GERÇEK yaşamda geçerlidir. Kuarkların saklı elektrik yükleri de Tünel/Torba ardında saklıdır. Aslında elekrik yükünün +1 ya da -1 olması BARYON denen kararlı parçacıklar için bir ölçümleme ve kriter sistemidir. Ama Hyperon denen kısa ömürlü şıhab gibi şiddetli parçacıklarda elektrik yükünün +4 ve -4 olduğunu da göreceksiniz. Yaklaşık 2007 yılının ortalarında bir takım kuark ve bunun nötrinosu ile ağır elektronu bulunacaktır. Bunlara muhtemelen “High” ve “Low” Kuark adları verilecektir ve de bunların tuhaflık derecelerine "intervalid" denecektir. Şıhab ailesi doğru seçimdi. Şıhablara doğru gidiliyor...


“Kaf Dağı” Yukarı

Kaf Dağı şudur: ÖKLİD bir uzayda gerçek DÜNYA -ki öyle- BİR cam veya AYNA gibidir. Bir top (Riemann) hamuru düşünün, bunun bir yüzeyi bir de İÇİ/çapı/yüksekliği vardır. Fakat evren aslında başka türlüdür: Bu hamur topunu oklava/merdane ile açıyorsun ve çap/derinlik yükseklik yok oluyor. Yani iki boyutlu bir yüzey oluveriyor. Artık GÖK yok, YER de yok! ikisi BİRBİRİ üstüne BİR TEK şey olmak üzere basılmışlar. Oysa ayetlerden biliyoruz ki: GÖKLER ve YER bitişikken onları AYIRDI ve göğü yükseltti"... Bu ayetlere göre, aslında bizim İKİBOYUTLU bir EVRENDEN geldiğimiz anlaşılıyor.

Böyle bir evren vardı: MAHŞER MEYDANI! Dümdüz! Kalınlığı: YER bölümü 70 cm kadar. Bunun üzerinde de bir o kadar GÖK bölümü ve arada biz MAHŞER EHLİ! Yaratılışta, GÖK VE YER İKİYE ayrılmışlar. Gökler 7 tabaka olduğundan 70 cm yer kalınlığını 7 ile çarparsak: 490 cm (5 metre) yukarıya ise GÜNEŞ yine yufka biçiminde açılarak ve bizim YER dediğimiz Mahşer meydanına paralel olarak uzatılacak. Bunu bir aynaya benzetebilirsiniz.

Aynanın altındaki siyah bölge (sırrı kaplayan kağıt) 70 cm.lik bir MEZAR kalınlığı .Aynanın camının kalınlığı ise bunun 7 katı yani beş metre... Fakat buradaki yaradılışta bu ÖKLİD uzay yoktur. Riemann ve Lobatchewski uzayları vardır. Riemann uzayından örnek vereyim: Bir balon, tıpkı Dünya’mız gibi yuvarlak. Dolayısıyla kısıtlı bir sonsuz ve asla verilen bir noktadan bir doğruya paralel çizemezsiniz. Oysa Öklid (Mahşer) uzayında verilen noktadan bir doğruya BİR TEK paralel çizebiliyorsunuz. Riemann ve Lobatçevski (kısaca Gauss Uzayları da deniyor) modellemelerinde hep EĞRİLİK vardır. Dışarlak ya da içerlektir bu eğrilikler (Karadelik çukurları bunların en AŞIRI halleridir). Oysa Öklidyen Uzay’da eğrilik yoktur. Bildiğimiz Einstein Gravitasyonu yerine, Newton çekimi vardır.

Eğer Öklid olmayan bir uzayda isek (ki şimdi öyleyiz, ancak Kıyamet’te yeryüzü dümdüz uzatılıp Öklid yapılacak ve Mahşer kurulacak) zorunlu eğriler vardır. İşte bu zorunlu eğrilere (vadi ve tepelere) KAF Dağı diyebiliriz. Pekiyi bu Kaf Dağları nerede? Bunun HIZ formülü ile ilgisi var. Hızlı bir canlı takımı biliyoruz, cinler: Maddeden değil enerjiden yaratıldıkları için elektron beta ışını hızından tam ışık hızına ve bunu biraz aşabilen nötrino (şeytan) hızına ulaşabilen bu enerji insanların doğal hızları ve relativiteleri vardır. Bu yüksek hızları nedeniyle onları mekanda (Yüksek titreşim) ve zamanda (Çoktan geleceğe geçmiş oluyorlar) göremiyoruz. Diyelim ki bizler, insanlar da günün birinde maddeye bu cinlerin hızına yakın bir hız verdik. Acaba neler olacaktır? Bir deneyelim bakalım...

Daha önce birtakım önemli sırlar vermiştim (ki bunlar 2053'lerde yazılması gerekenlerdi), TARIK semaya çıkıyor! Ve Tarık zaman yolculuğunu başarıyor. Tarık yüksek bir titreşimle ve ZAMANI gelince kendini VAR EDİYOR. Zaman yolcusu DÖNMEK isterse, o 70 cm yukarıdaki UFO'nun kapısına zıplıyor. Zıpladığı anda takvim 300 yıl sonrası oluyor. Yani zıpladığı yerden aşağı indiğinde üç asır geçiyor... Ve Eğer Tarık SEMASINDAN gelen zaman yolcusu DÖNMEK istemezse yani kanat indirirse ne oluyor? Bu kez yerin 70 cm altında DABBET oluveriyor. Zamanı 1080 kez donuyor. Pekiyi şimdi bu durumda: MAHŞER için demiştim ki: 70 cm. altı var (bunun bir altı daha yok) ve bir o kadar, ya da bunun 7 katı bir ÜSTÜ var. Yani gök ve yer bitişikti dedim. Şimdi Tarık'ın SEMA'sı ve ARZ'ın DABBET'i ile MAHŞER meydanı ve “GÖK İLE YER BİTİŞİKTİ BİZ AYIRDIK” türü ayetler TEK BİR NOKTAYA TOPARLANABİLİR Mİ? Çünkü burada anlatılan öncelikle MAHŞER, ikincil olarak tarık Sema/Dabbet Arz açıklamasıdır.

TARIK Seması, DABBET ARZI, yani "Yeryüzündeki mahşer" düz Öklidyendir (Willem De Sitter Uzayı); ama gök ve yeri ayırırsanız, yani Riemann balonunu oluşturursanız bu kez göklerin ÇAPI (Aktarı Semavat) ortaya çıkar. O çıkınca da ENGEBELER, vadiler dağlar ortaya çıkar. Uzayın karadelik çukurları vadiler; akdelik kraterleri de dağlardır. Gelelim Dünya’ya! Zaman yolcusu ışık hızına yakın bir hız elde ederse, bir anlamda CİN HIZINI elde etmiş oluyor. Relativitenin garabetlerini hatırlayınız. Yeşil renk bu hızlarda mor oluyor. Yeşil renk asıl ise yavaş hızda kırmızı, yüksek hızda ise mor (eflatun, lila) rengi görünür. Oysa yeşildir sadece... Ve yüksek hızda hareket doğrultusunda kısalır. Böylece yeşil düz binalar caddeye eğrilmiş ve çok uzamış mor binalar gibi görünür. Biraz daha hızlandınız mı ultraviole bölgesine geçersiniz. O zaman bambaşka bir şey olur: Tarık (Wanen, UFO ne derseniz artık) ve içindekilerin boyu giderek kısalır, neredeyse noktasallaşırlar (IR bölgesi). Bu ikisi arasında bir değişme olacaktır: Uzaklaştığınız Dünya MOR renkli olacaktır ve sosis gibi uzayacaktır. Bıraktığınız Dünya’da sosisin başı ile sonunun birleştiğini göreceksiniz. Bir halka. Halkanın boşluğunda BİZİM DÜNYA vardı nereye gitti? Yer GÖK oldu, bunun tersine gökte bir sosis simit gibi bir YER belirdi. Gök de YER oldu! Şimdi o Gök -pardon- yere yaklaşalım:

Düzgün sekiz dağ var (Oktadron olmak zorunda)... Biraz daha inelim bakalım: O da ne? Şimdiye kadar hiç görmediğimiz uzun boylu ve IR (infrared/enfraruj bize siyah görünür) renginde devasa bir takım yaratıklar. Elller ayaklar ve yapı bizim gibi, ama uzun ve tuhaf, başı kulakları aynı, ama çekik. Sanki birileri çenesini aşağı çekmiş sakalımsı bir çıkıntı oluşmuş (Firavunu anımsayınız, bir altın sakal takardı). Öte yandan da birileri kafasını ya da postunu yukarı çekmiş iki boynuzsu şey oluşmuş. Kulaklar vb. de bu yüksek hızda uzamış. Gözler mongollarınınkinin üç-beş katı daha abartılı çekilmiş. Bunların adı var: Ephrates >>> İFRİTLER. İfritler en düşük hızdaki CİN topluluklarının adıdır. Ve Sebe Melikesinin tahtını Hızır'dan önce getirmeye çalışan bir İFRİT'i anımsayınız. Bir de Süleyman'ın mabedinde çalıştırdığı şeytanlaşmış ifritleri anımsayınız, ki bir kısmı dalgıçlık bile yapıyorlardı.

İFRİT diye geçenler, Neml Suresi 39’daki EN YAVAŞ giden cin topluluğu, bu yüzden boyları çok uzun. Ama ışık hızına pek yakın giden orman cüceleri (Gnomlar) ise bir parmak boyundadır ve renkleri de iyice belirgindir. Ohmer (Kızıl), Ebyad (Beyaz), Esved (Siyah) vb. bunların HIZINA bağlı renk/ırklarıdır. Kur'an bunu böyle tanımlıyor.

Şimdi bizim yaşadığımız hayatı düşünelim: Biz chat başındayız! Ötekisi mutfakta, yolda vb. Birden Dünya’yı ışık hızına çok yakın bir hızda hızlandıralım. Dünya KONVEKS iken konkav olacaktır. Ve herkes hayatına devam edecektir. Bir farkla ki, bu oyuk (Hollow) Dünya’da Amerika'da Boston’dan kalkan bir gemiyi mesela Lizbon'daki biri görür. Yani bir Dünya düşünün ki içinde yaşıyoruz. Dolayısıyla ufuk çizgisi aramayın. Ufuğun ardından geminin yavaş yavaş çıkmasını da beklemeyin. O gemi çap doğrultusunda ta öteki kıtada iskeledeyken görürsünüz. Ve bizim hızlandırılmış hayatımız gibi onlar da NORMAL (Bize göre paranormal) yaşamaktalar. Kimi mutfakta, kimi yatakta vb. Cinlerin dünyasını düşünürken , sanki bizim dünyayı çok hızlandırılmış gibi düşünün. Herkes yine ne yapıyorsa onu yapacaktır.

İfritlerin hızına erişen UFO onların trafiğine dahil olunca kazalar oluyor ama hızlanıldığında yeniden KAFDAĞLARI ortadan kalkıyor ve Dünya’yı yeniden yuvarlak görebiliyorsunuz. İfritler en yavaş giden CİN ırkının adıdır. En hızlı olanlarını ise cinler bile göremezler (Şeytanlar ve İblis'i cinler bile göremez).

Tarık durmaz! Sadece hızlanır! Bu yüzden bazı arabalardaki gibi 10 saniyede yüz km hıza çıkmak gibi, Tarık hızlanırken İFRİT (Ephrate Zone) bölgesine de teğetleşir. O arada bir ifrit geçişi varsa, istemeden kaza da olabiliyor. Apollo uçuşlarında 30'dan fazla astronot ölmedi mi? Bunun gibi 3 asır sonrasından gelenlerde bir kaza yok ama, DENEME yaratığı (ilk UFO)da hybrid kullanamadığından kaza oldu. Hybrid öldü. UFO'su da Daytona'da bir üste saklanıyor.

İfritleri Hybrid şaşkına çevirmişti. Çünkü kendilerinden çok emindiler (Süleyman'dan sonra asla insanlara köle olmamışlardı) ama bir insan yapısı Tarık Sema'ya çıkınca kendilerine zarar geleceğini anladılar. Onların yapacağı bir protokol yok. Yani bilim ve teknolojileri yok. Oturup konuşacağınız bir şey yok (çizelge oluşturamazsınız), yeni trafik kuralları oluşturamazsınız.

Cinler, Melei Ala denen bir MAGNETOSFERİN belirli noktalarına (ki 8 tanedir) yerleşirler ve buradan kendilerinden daha hızlı olan melekler ile kendilerinden daha yavaş olan biz insanlar arasında "Yukarıdan dinlediklerini, BİZE naklederek" bir interface gibi davranıyorlardı. Ta ki Melei Ala (Magnetosfer) onlara yasaklanana ve şıhablar onları kovalayana kadar...

Geri Dön     Yukarı