106 - 5 Temmuz 2002 Cuma

Selam ve Selam,


“Nebi-Resul” Yukarı

Nebi doğrudan peygamberlerin (Cin+insan+melek) TÜMÜDÜR. Mesela Cebrail NEBİDİR, ona KİTAP inmemiştir. O kitabı indirir. Postacı bize mektup getirir ama mektubumuzu açmaya HAKKI yoktur. Genel kural olarak: Kitap getiren Nebilere nebi+resul deniyor. Getirmeyenlere de sadece Nebi deniyor. Ancak, eğer bir melek VAHY getirdiyse ve o KİTAP olarak kaydedilmediyse o kişinin de bir tür RESULLÜK hakkı vardır.

NUH NEBİDİR ama GEMİSİNİN PLANLARINI CİBRİL getirmiştir. Tarif etmiş+indirmiştir. Çivilerine kadar anlatmıştır. Lataları, lambrileri, hangi ağaçtan (Gofer=Sedir) yapılacağını, bunun reçinesinin aralıkları kapatacağını... Ve en önemlisi de TENNUR >>> Atom reaktörünü anlatmıştır. Burada kitap var, fakat, bu kitabın tarihi ve sosyal boyutları yoktur. Etik kuralları da... VAHY vardır fakat kitap yoktur. Kitap HER BİLİMİ kapsar. Sadece mühendisliği, tersaneciliği, kalafat ve dok bilgilerini değil...

Hz. İsa ve Resulullah RESULDÜRLER, kitap indirilmişlerdir. Fakat İsa Resul değil İNSAN İsa olarak gelecektir. Yani Resulullah'tan önce, İNCİL'i indirmiştir (Tebliğ, tebşir etmiştir). İncil Kur'an'da da zikredildiği için ve YENİDEN geleceği için ama insan olarak geleceği için, Tevrat yerine Kur'an'a uyacağı için, müstakbel mezarı Resulullah'ın (Ahmed) yanında olacağı için herşeye rağmen resuldür (İncil'i indirmeseydi bizden bir farkı yoktu).

Mehdi'ye gelmeden önce: KİTABI EBEDİ RESUL OLARAK DEVAM EDEN BİRİ VAR: YAHYA peygamber. O ölmedi onun için ölenler NEBİ demektir. Son nebi ise Resulullah, ama İSA, YAHYA, İDRİS vb. ÖLMEDİLER Kİ! Hızır gibi gizli Resulller var (Kur'an'ın kaynağını okuyan tek istisna, Levhi Mahfuz şahidi). Tüm Ehli Kehf de doğal resullerdir (7+5+3+1 adet Ehli Kehf vardır).


“Hz. Adem” Yukarı

Adem’e, ON EMİR benzeri olarak:

1. Allah'ı tanıyacaksın
2. Allah'ı bir tek tanıyacaksın.
3. Allah'tan başka mabutun olmayacak (Korkun vb. de olmayacak, tek Allah'tan korkacaksın)
4. Ana-babana (Ebeveynlerine) üf demeyecek kadar saygılı olacaksın. Unutma onlar seni doğurdu sen onları değil! "Ben mi istedim dünyaya gelmeyi? Doğurmasaydınız beni!" demeyeceksiniz. Çünkü Kalubelada DOĞMAYI siz istediniz. Zaten anne-babanız DOĞUM makinesi olarak sizi doğurdu. Ayet diyor ki, "Çocuklarınıza bir bakın: Onları yaratan siz misiniz YOKSA biz miyiz?". SEN=BEN istedik Allah'ımız da ruhundan üfledi. Kalu Bela'da dileseydik şu masa, sandalye malzemesi olurduk. ÖZGÜR İRADE ile bize sorulmuş. NE OLMAK (Cin, bitki, hayvan, eşya vb.) istersiniz? Biz de demişiz ki: "EN AĞIR EMANETİ, HİLAFETİ VER!", öyle bir kabadayılık yapmışız ki, sonuçta İNSAN olmuşuz.

İnsan olmak ayrıcalıktır. ALLAH'ın SURETİNDE/BENZERİNDE yaratıldık çünkü. Allah “Muhalefetün Lil Havadis”tir yarattıklarına benzemez, ama İNSAN ona benzer. Yine de Allah insana benzemez. Yine de EN ÇOK insan Allah'a benzer. Haşa/haza/sübhanallah/münezzeh Allah!

Sperm gidiyor, Kalu Bela’nın mekanı olan NEFHİSUR boynuzunu (Sur vagina/uterus/rahim de demektir) uyarıyor, oradan RUH'u birim olarak kopartıyor ve ALAK olarak ANA RAHMİNE getiriyor. O yol çok uzun: Bir günü 50 bin yıl kadar uzun ve çok kısa: Genital organların boyunda. Zaten karadelik akdelik birbirinin BİTİŞİĞİ olan kapıdır demedik mi? Fakat bunu açımsayınca yüztrilyon ışık yılı öteye giden bir tünel oluyor. BİR ANDA geçebiliyorsunuz, hatırlarsanız... Cinslerin buluşmasının öyle içgıcıklayıcı anlamı yoktur aslında... Gidip çocuğunuzu (aslında ruhlar kardeş) ta NEFHİ SUR'DAN (Sur borusundan) ALIP getiriyorsunuz. Allah'ımız öyle bir libido vermiş ki, Dünya’nın en büyük keyfi olarak algılıyoruz... Aslında amaç ne? GİDİP RUHU 50 bin yıl olan bir gün öteden yani RAHİM olan Allah'tan üflemesi için almak. Eğer herşeyi genital haz bölgelerine bağlarsanız bunun adı zibidi sekstir.

Ya Kaburga-omurga ne olacak? Biraz daha düşünürsek neden dişi cinsin GÖĞÜSLERİNE (kaburgalarına) düşkün olduğumuz da meydana çıkar. Bebek genital bölgede oluşur ama... Bu ÜREME İÇGÜDÜSÜDÜR, ya BESLENME İÇGÜDÜSÜ? O artık genital değildir. KABURGA bölgesine giydirilmiş süngerimsi meme dokusundan gelen bir Allah rızkıdır. Freud ne derse desin bu iş aslında böyledir. Eğer bildiğimi bilseydiniz, belden aşağı ve yukarı iki bölge olduğunu bilseydiniz, seksin ucuz bir iş olmadığını, RUH almak için başvuru, ibadet olduğunu anlardınız der Hızır dede...

Üreme bel altındaki genital bölgeden, beslenme belden yukarı omurga-kaburga bölgesinden... PEKİ SAVUNMA? Onun bölgesi nerede? (Canlılar, beslenme+savunma+üreme ile motive edilmişlerdir). Savunma bölgesi BELLİ: Cennet (+Sabıkun). Dünya’da savunma yoktur, Dünya hayatında savunamayacağız. Cehennemde de savunamayacağız, saldırıya uğrayacağız. Tek savunma MEKANI ve makamı CENNET'tir. Kendimizi savunabilseydik, Azrail'e karşı savunurduk!

Hz. Adem babamızın serüvenini bir yazımda uzun uzadıya anlatmıştım. Şeytan'a "Şey=Nötrino=Vesvese" vb. dediğini hatırladınız mı? O yazı MEHDİ'yi EĞİTMEK için yazılmış çok büyük bir sırdı. Bu dönemde yazılmaması gereken gizli bilgilerimdendi...

Adem'e gelen üçüncü emir anne-babaya itaati çocuklarına ve zürriyetine öğret emriydi. Sonraki emir "Yalancı şahitlik yapmamak", "İyi komşuluk/barış ilişkileri", "Hırsızlık yapmamak”, “Haksız yere (kısas olmadan) adam öldürmek”, vb. vb. bunlar Musa'ya gelen evamiri aşere on emir değil, ADEM RESULULLAH'a gelen ON sayfa içinde yer alıyordu.

Habil kabil gibi iki kardeşten başladı serüven. Kabil hırsızlık yaptı, kızkardeşini bile çaldı kaçırdı. Kardeşi Habil'i haksız yere öldürdü. Anne-babaya asi oldu. Allah'tan başkasına kurban kesti. Allah'ı YOK (Eskilerin masalı) sayarak kardeşini öldürdü ve sonra olanı GÖRDÜ. Allah'tan başkası için, AMANSIZ şeytan için KURBAN KESTİ. Allah'a şirk koştu. İlk komşusu olan kardeşi HABİL'e amansız ve ölümcül düşman oldu. Günah bohçası oldu. Adem-Havva dışında, HABİL HALİFE, KABİL MUHALEFET olarak insanın iki yüzünü bize sundular...


“Azhab Suresi 40. Ayet” Yukarı

“Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir”.

Resulullah'ın eşlerine ANNE dememiz emredilmiştir. Buna rağmen RESULULLAH babamız değildir (Babamız İbrahim'dir). Resulullah'ın EŞLERİ ANNEMİZ'dir, fakat İBRAHİM'DEN başka hiçbir resul babamız değildir. Hz. Aişa annemdir ama Resulullah babam değildir. Bu farkı ayetten okudunuz mu? Sakın ve sakın bir daha asla "Ben seyyidim, Resulullah'ın soyundan gelmişim" demeyiniz diyor AYET... Gördünüz mü? Hissettiniz mi? Gönül gözünüzle sezdiniz mi? Dabbet'i dinlediniz mi?

SEYYİD falan yok bunlar DÜMEN. Resulullah'ın soyundan gelenler üçgünlük bebeğe kadar susuzluktan öldürülmüşlerdir. Bunun ötesinde bir şey söylemeyin. Resulullah BABAMIZ değildir.Hatice, Hafise, Mariye ise anamızdır.


“Rekat - Zekat” Yukarı

Anne baba+ 12 aile bireyi, eder 14 (Anne baba sen ve eşin, diğerleri çocukların+dede nine+kayınlar+muhtaç akrabalar vb.). Zek'at ise oniki kabilede-bir kabile demek.

Rekat 2 kat demek (Sankritçe “Re” >>> İKİ, YİNElemek “KAAT” >>> katlamak, ikiye katlamak. 14 derken EŞİN VE SENİ çıkaralım, kalan 12, bu düzinedir (12), Zekattır adı. Bir de 2 vardır ki rekattır adı...

Korku namazında ne diyor? "Bir secdeden sonra, namaz kılmamış ikinci grup gelsin seninle namaz kılsınlar" diyor. İmamın iki secde etmesinden REKAT kelimesini anlıyoruz. Cemaatin bir secde etmesi, imamın iki secde etmesinden İKİ REKAT otomatikman ortaya çıkıyordu zaten.

Kur'an'da Kade falan da yazmaz. Ademden bu yana, Secde ve Rükudan ibaretti. Ancak, İbrahim'den itibaren, İftitah Tekbiri (Kıyam) + Rüku (Eğilme) + Secde ve İbrahim ile Kade olmak üzere dört bedensel hareket halinde dizayn edildi namaz. Bunu nereden biliyoruz? "Sizden öncekilere farz olduğu gibi namaz size de farz oldu" ayetinden...

Namazı DİZAYN eden TEK KİŞİ İBRAHİM ATAMIZDIR. Melekler Adem'e secde edince Adem de bir centilmen olarak rüku etmiştir. Ama bedeni ritüeli belirleyip ALLAH'a teklif eden İbrahim'dir.


“Hafif İslam - Hanif İslam” Yukarı

Çok ilginç bir soruyla karşılaştım: Ezan bize kulaktan kulağa yüzyıllardır NAKLEN gelmiyor mu diye? İlginç bir soru: Hadisler de kulaktan kulağa geldi. Hiç Caferilerin nasıl ezan okuduğunu biliyor musunuz? Mesela İstanbul Halkalı'daki Caferi camiisine gidiniz (Sefaköy dolmuşlarıyla) bir dinleyiniz. Onlara da kulaktan kulağa gelmedi mi? Farkımız ne?

Farkımız şu: Biz KALABALIĞIZ, kalabalığımızla övünüyoruz, kalabalıkla seviniyoruz. Bir yığın, güruh gibiyiz. Şakşakçılıkla seviniyoruz. ANKET yapmış ve doğruyu bulmuş gibi kendimizi hissediyoruz. Mesela 1,5 milyar Müslüman CUMA TATİL yapar. İnanmazsan git kalabalığa sor! HAKK istatistik yapmak mıdır yoksa ALLAH'ın yasakladığını yapmamak, tavsiyesini yapmak mıdır? Bunları bir daha yazmak istemiyorum.

Ebu Süfyan'ın ve Muaviye'nin iki eklentisini ne maksatla yaptıklarını, kendilerinin de NAMAZDA katkısı olduğunu vurgulamak üzere "Semiallahü limen hamideh ve Rabbena Lekel Hamd" ı kullandıklarını da yazmıştım. Kendilerini KUTSAL kılmak için, EZANI da, namaz arasındaki gayrı Kur'ani lafları da sokuşturdular. 14 asırdan beri gelmiyor bunlar, SONRADAN çıkma... Resulullah'ın soyunu sopunu kurut. Öldür, cinayet işle. Sonra da kendini şirin göstermek için BUNLARI ekle. "Bak, Allah bizim de namaza katkılarımızı kabul etti!" dedirt. Ben demedim ve onaylamadım. Namazın dışında OKUYORUM böyle güzel şeyleri ama namaza asla yanlışları sokmam, DOSDOĞRU NAMAZ kılarım ve bunu tavsiye ederim. Rabbenaları, Kunutları vb. ben de okuyorum. Fatiha'yı da AMİN ile birlikte okuyorum AMA SELAM VERİP NAMAZDAN ÇIKINCA... ASLA NAMAZ İÇİNDE AYET DIŞI HİÇBİR ŞEY OKUMAM. Selam verip namazdan çıkınca Süfyanilerin namaz içinde okuduklarını (Tahıyyat dışında) ben de okuyorum.

Süfyani/Hadis/Hafif Müslümanlardan farkı NAMAZ İÇİNDE okumamasıdır HANİF'in. Hanif KELAMULLAH'tan başka hiçbir şeyin KIRAAT FARZI olmadığını bilir. DOSDOĞRU NAMAZ ne demek onu da bilir! Ve bildirir.


“Tefsirlerdeki Yanlışlıklar” Yukarı

HERŞEY ALLAH'ı zikr eder. Hiçbiri diğerine dokunmaz. Ses ve titreşimlerde HOLOGRAFİK hafıza vardır. Ayet “ANLAMAZSINIZ“demiyor...

"Neredeyse ANLADINIZ" diye çevrilmesi gerekir. “Kıyametin ne zaman kopacağını bilmezsiniz” demiyor ayet, "NEREDEYSE BİLDİRDİK" diyor. Zaten bildirdi de. Kıyamet, -273.16 C derecede kopacaktır. Daha ne desin Rabb’imiz? O derecede elektron dönemez, protona düşer ve ikisi nötron olurlar. Nötronlar da birbirini itmediğinden KARADELİK olarak bir merkeze çökerler. Ona karadelik deniyor, ucunda ise akdelik! Oraya da AHİRET deniyor. ALLAH basbayağı bildirmiş işte... Hem de "Neredeyse" diyerek.

"Dişinin neye hamile olduğunu siz bilemezsiniz" diyormuş sözde ayet! Aslında "Neredeyse bildirdi" diyor. Bir tür ses röntgeni altında çocukların cinsiyetini belirlemiyor muyuz? Erkek bebek yapacak olan spermler ağırlıkça hafiftir, kız yapacak olan spermler ise başları ağır olduğundan farklıdır. Koyarsın santfüje, santfüjde ayrılırlar (ağırlar çevreye toplanır). Ondan sonra da yapay döllenme, tüp bebek vb. yönetmeliyle istediğin cinsiyette çocuk seçersin. ALLAH bunu bilmiyor muydu (haşa)? Ayet diyor ki, "Dişinin neye gebe olduğunu, yağmurun ne zaman yağacağını" neredeyse bildirdi. Biz onu nasıl yazdık? Yağmurun ne zaman yağacağını ALLAH'tan başkası bilmez! Meteoroloji bile bir hafta önceden biliyor. Civa iğneleriyle uçaklar suni yağmur yağdırabiliyorlar. Haşa, Allah'ımız ACİZ MİYDİ BUNLARI BİLMEKTEN? Cahil müfessirler Allah'ı ACZE düşürmeye çalıştılar.

Tefsir gücü en iyi Y.N.Öztürk, fakat diyorum ki daha bir tek cülmede 4 yanlış yapıyor. İkbal vb. çok iyi insanlar ama 17. ve 18. asır ARABİ kafasındalar. Bunlar en modernleri... Türkiye'de Ateş'in tefsiri başta olmak üzere, uçuk-kaçık ve CİDDİ YANLIŞLARI var.

Benimki ise tefsir değil, DABBETÜL ARZ'IN SÖYLEDİKLERİ. Ben tefsir etmem, acaba demem, bilmiyorum, bakayım araştırayım falan de demem, sonra yazarım da demem.

Resulullah 7 anlam verirmiş. Mümkün değil, o zaman DABBETÜL ARZ diye bir ayet olmazdı. “Ğussae” ayeti unutturulmuş bir kere... UNUTTURACAĞIM diyor ALLAH. Petrolü bilmeden NASIL petrolü anlatacaksın? Üstelik ÜMMİSİN. Eğer bunu bir resul yapabiliyorsa, DABBETÜL ARZ diye bir alamete İHTİYAÇ neden olsun ki?

Daha biz mesela, Kehf Suresi’nin, YEMİN ediyorum, milyonda birini bile yazmadık. Bir de kendinizi kıyaslayın Süleylman Ateş ile falan... Ondan çok üstün olduğunuzu göreceksiniz.


“Rafraf” Yukarı

TARIK'da bire 14, DABBET'de bire 1080... Adler ve Ashabı Kehf için yarım güne ya da çeyrek güne 300 yıl. Tam güne bin yıl, dikine tam güne 50 bin yıl (Soyut kütle ARŞ'a düşer ve giderek hızlanır). Buna RafRaf hızı diyoruz. Raf ivme anlamına da geliyor. İvmenin ivmesi demek. RafRaf olunca... Resulullah'ın gittiği bir yol. Sidre'yi aşınca, mekan bittiğinden, bu kez dışımız içimize tersyüz ediliyor, İÇMEKAN oluşuyor. Hani şahdamarının İÇİ gibi. O zaman MEKAN şartı ortadan kalkıyor, dürülmüş oluyorsun, içinde bir mekan oluşuyor. Cebrail bunu yapamıyor. Çünkü iki yay mesafesi DIŞA AÇILABİLİYOR, ama bu tünel süreci değil, SİDRE süreci. O tersyüz ya da içdış olamıyor, tam tersine görünmesi gerektiğinde parabol anten gibi tüm ufku kaplıyor (Sidre örtüşmesi). İşin tuhafı Resulullah'ın Mir'ac güzergahını bir kez kullanmasına karşılık, HIZIR dede, orayı gidiş geliş yolu yapmış durumda. Sahilde, kordonboyunda tur atarsınız ya, öyle bir şey.


“Kişisel Bilgiler” Yukarı

Keşke bir tatile çıksaydım. Nasıl bir tatil ise? Çok yavaş geçen bir tatil olsa gerek. Denize düşmek 18 dakika düşüyorsa bir metre yukarıdan... Rüzgar esmez, kuşlar suskun, insanlar FAST MOTION, slow motion debelenenler oluyor.

Şu debelenenleri görseydiniz dehşetle tersyüz kaçardınız. Onlar ise sizi zor görür: Bir filmi hızlandırın, sonra 1080 kez hızlandırın, hiçbir kareyi (süredurumu) yakalayamazsınız. Herşey bir anda olup bitiyor ve siz izleyemiyorsunuz. Aslında DEHŞETin öteki yüzü de bu. Herkes cinler gibi, ışık hızı gibi çok hızlı... Siz tek başına yavaş bir yaratıksınız=Dabbet.

SEMA'da tek başına / Kendinize parlayan tek bir ŞEY iken. ARZ'da da tekbaşına mağaraya hapsolmuş bir ŞEYSİNİZ. İki ekstremi de yaşamak çok tuhaf.

Birazdan TASAVVUF'un şu "YUKARI" alemlerine bir GÖZ atalım. Hızır dede Bağdatlı Halid'i gezdirmiş. Bunu çok iyi deneyleyenler var belki de. Allah onu da kullarına nasip ediyor. Din ve bilim ışığında şu yukarı alemlere bir bakalım, zamanı geldi.

Artık paranormaliteler azalacaktır. Hani bir topu yere bırakırsınız bir kaç kez zıplar durur ya, benimki de öyle. Her seferinde daha az yukarı zıplıyor ve NORMALE dönüyor. Biraz zilzal daha var ama onu ne zaman zıplarız bilemiyorum. Ben masumum (Jana ile irtibatım yok o ARZ'da, mağarada, daha çıkamadı), Pazar günü çıkacağını sanıyorum.

Geri Dön     Yukarı