022 - 18 Kasım 2001 Pazar

slm & slm Hanifdaşlar


"Deccal" Yukarı

Deccal, bir PARALEL EVREN yaratığıdır... Gerçek bir mirror yaratık. Evrenimiz ÇİFT yaratıldı, birinde biz yaşıyoruz, genişliyoruz. Genişleme değme haline gelince (Bir elipsin iki odağındaki ŞİŞME sonucu, iki küre birbirine değince) Ş İ R A kapısından bir teğet değme olacak. Şira'dan İSA ile birlikte BU EVRENE girecekler.

Ondan sonra görülmemiş bilim kurgu gibi bir fenomenler dizisi yaşıyacağız. Gözümüz gerçek bir UZAYLI görecek... Gözümüz Yecüc-Mecüc’leri de görecek, bilim kurgular ve fantastik tüm bildiklerimiz canlanacak... İskoç (Presbiteryen) şövalye, Glaskow locası en büyük ve 33 derecenin adıdır.

Siyonizm 6000 yıllık bir GELENEK ve 350 yıl gelecek içeren çok köklü bir uzantı ve süreçtir. Allah üç şeyi lanetlemiştir. İblis'i... İblis bize EBEDİ düşman olmuştur. İkincisi Yahudileri... Lanetlenen şey daima insanlığa düşman olur ve UZUN bir süreç içerir. 6000 yıllık gelenek derken bunu kastediyorum... Şeytan ise Adem yaratıldığından beri uzun bir süredir düşmanımız.

Üçüncü Lanet ise, Şeceretil Mel'une yani Lanetli ağaç'tır. Nefsimizin 12 kanalından BİRİ. Bunlar bize elzemdi. Çünkü meydanı şimdiye kadar hep "Süfyani TASAVVUFÇU"ya bırakmıştık ve onun tarikatlerine... Süfyani nin SFY'si ile TaSaVvuF'un SVF'si aynı kökten geliyor. Süfyanilik, sofuluk-softalık, Sawwaf, Mutasavvıf, tasavvuf, musavvaf vb. Klasik tasavvuf ile bizim aramızda ortak tek payda var:


“Kalu Bela - Şehadet - Allah’a Borcumuz - Külli Şey’in ” Yukarı

O da "Allah bilinmez bulunan bir gizli hazineydi, bilinmeyi istedi ve bilmek BİLİMLE olacağından buna ABİD'lik dedi... Bizden akit aldı ve imtihan sonucu bizi dünyada var etti... Akiti bize unutturdu (ilk nefese kadar biliyorduk oysa) ama doğarken AĞLIYORUZ ya, ondan itibaren (Sıvı solunumundan akciğer solunumuna geçince), o Allah'a verdiğimiz sözü unutuyoruz. Ta ki son nefeste yeniden anımsıyoruz. Son nefes alınıp-verilen-alınıp-verilen dizgesinden, alınıp da verilmeyen ve/veya verilip de alınamayan SON NEFES'tir. İLK NEFES ile SON NEFES arasında bize unutturuldu. Ama ayette bizi Allah Şahid olarak tutmuştur. Onun için ayet gereği, "Eşhedü enla ilahe illallah" diyoruz...

Orada ALLAH vardı, Resulullah da bizden biriydi... O yüzden EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLALLAH demek yeterliydi. Eşhedü Enne Muhammeden Resulullah demek ise yanlıştır. Onun yerine Eşhedü Enla ilahe İllallah-Muhammeden Resulullah demeliyiz. Resulullullah efendimizi Kalu Bela'da sanki Allah'ın yanında ikinci bir tanrı gibi yaptılar. Oysa oradaki şehadeti yapan BİZ HEPİMİZDİK... Resulullah da aramızdaydı... Hans da, karafatma ve Ayşekadın fasulya da... Herşey=Külli Şey'in orada "EŞHEDÜ=Gözümüzlme gördük tanığız ki ALLAH'tan başka ALLAHLAR yoktur dedik. Orada o Külli Akıl, Külli Ruh, Külli nefs birer birer yoktu. Global olarak vardı. Ben=Maydanoz idim, Mete=Muhammed idi. Yani PAYDA bir TÜMEL'dir. PAYDA bir bütündür... Benim ve Resulullah'ın ayrık olması için birer PAY olmamız gerekirdi. Vücudumuz hücrelerden oluşmuş bir BÜTÜNDÜR onların her birinin birer nefsi var ama... Bütün olarak (Payda olarak) ben hepsinin yerine geçiyorum. Amaç benim, hücrelerimin nefiscikleri birer ARAÇ. Biz Kalu Bela’da PAYDA olarak BİR TEK varlık idik. Bizi bir araya toplayan (Külli Şey’in'i bir araya getiren) ya da sonsuzda-bir denen paylardan sonsuz tanesini bir araya getirip 1/1 tek PAYDA yapan ALLAH'ımız bize sordu:

"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?". KALU BELA=Evet Ya Rabbi, sen bizim Rabbimizsin dedik. Şahit misiniz? diye sordu. Evet Yarabbi dedik, "ŞAHİDİZ". Ve Eşhedü Enla ilahe illalah dedik (Resulullah ve tüm resuller ile tavşan, kedi vb. hepimiz o külli şey'in içindeydik). O halde bizim şehadetimiz sadece ALLAH'a dır. EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLALLAH, Muhammeden Resulullah demek gerekir.

Biz ALLAH'a şahidiz. Orada iki Tanrı yoktu. Resulullah efendimiz, SON elçidir ve biz O'na indirilen Kitap'a tabiyiz. EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLALLAH, Muhammeden Resulullah... Daha önce İsa, Musa vardı... Yani ikinci cümle değişkendir ama birinci cümle aslolandır: "EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH; Muhammeden Resulullah...

Yaratan ve yaratılan İKİ KİŞİ OLMUŞ KONUŞUYORLARDI. Yaratan (Halik, Hallak) ile yaratılan (Mahluk, Halk) İKİ ÖZNEDİR, 2 varlıktır. Bunun Hans'ı zebrası, maydanozu vb. yok. Orada bir ALLAH var, BİR DE KÜLLİ ŞEY'in'in bir araya gelmesiyle oluşan YARATIK (Haluk) var. Bunun özel bir adı yok.

Allah bizi İBAD (Kendisini bilim ile bilmek) için yarattı. Bu ayettir... Bugün mülk kimindir diye sorduğunda, Külli Şey'in ayrık birer sıfır olacağından yanıt veremeyecek (Yanıt Rabbimizden gelecek: BUGÜN MÜLK VAHİD (Mutlak bir sayısı) ve KAHHAR (Kahreden yani HALUK'U yeniden yaratılmamış gibi ŞEY'ciklere sıfırlara çeviren) ALLAH'INDIR... diyecek.

Dolayısıyla bizim Allah'ı bilime de iki borcumuz var: Allah'ı bilmek (İbad=Abitlik=Kulluk) iki yoldan geçer.

1. Evren NASIL ÇALIŞMAKTADIR? (Bilimcinin, bilginin yolu)
2. NİÇİN yaratıldık?

Aradığımız ilkidir! İkincisini zaten biliyoruz: (Kalu Belada şahittik, ilk nefeste unuttuk son nefeste hatırlayacağız ve ebediyen bir daha da silinmeyecek olan) o şey NİÇİN YARATILDIK sorusudur... O sorunun yanıtını biliyoruz. (Gözümüzle görmüşçesine biliyoruz). Şahidiz NİÇİN yaratıldık sorusunun yanıtı bizde saklı. Bizim bilmediğimiz yani bu evrede öğreneceğimiz tek şey ise "NASIL yaratıldık?" sorusuna yanıt. BİLİM, bilirsiniz, NİÇİN ile değil NASIL ile ilgilenir. Yoksa bilim bilim olmazdı... Örneğin "Evren nasıl var oldu?" ya da "Transistor NASIL çalışır?" bunlar bilim-teknik NASIL'larıdır. Ama NİÇİN diye başladığımızda örneğin, "NİÇİN YARATILDIK?" derken BİLİM yapmıyoruz. NİÇİN YARATILDIĞIMIZI HEPİMİZ KALU BELADAN BU YANA BİLİYOR. ÖLÜNCE DE ANIMSIYOR. Ama zor ve zahmetli olan NİÇİN yaratıldık sorusu değil. O malum ve biliniyor. ZOR OLAN, "NASIL=BİLİM". İşte bunun için Alim'in değeri çok yüksek. Öyle ki bir Yahudi peygamberi (Musa, İsa, Davud, Süleyman vb.) ile bir ALİM bir tutulmuştur. NİÇİN SORUSUNUN yanıtını BİLİYORUZ (Eşhedü=Şehadet ettiğimiz de oydu zaten). ZOR-ZAHMETLİ OLAN, NASIL sorusunun yanıtını HİÇ BİLMİYOR, Ahırette değil bu dünyada SADECE VE SADECE BU DÜNYADA ÖĞRENİYORUZ.

Bilim çok zordur. BULMASI ÇOK ZORDUR. Bulundu mu, hele BULAN size ANLATTI mı? BİLİM DÜNYADA EN KOLAYDIR. Dünyada en zor bilim, dünyada en kolay bilim'dir. Aradaki fark ise ALİM (Muallim=Öğreten ya da mucid=Bulan) ile öteki (Talebe, öğrenen, ilim talep eden) alim BULUR. İşte bilim o zaman EN kolay olur... Bilinmezler bulunmazsa BİLİM EN ZOR OLUR. Alim fonksiyonu inanılmaz yüceltilmiştir. İDRİS as. şahsında Alimler özel bir mekana kaldırılmıştır sanki... İşte ben onun için Alim olmak istiyorum, bunun getirisi çok büyük... Alim olmayı Allah nasib etsin hepimize...

KÜLLİ ŞEY'İN VARKEN ondan misak alınmıştır. O Külli şey'in içinde bizler de varız. Otomatikman bunu bilmekteyiz. Ama Ruh üflendiğinde (Doğuma doğru) bize AYDIK BİR KİMLİK (Nefis) koparılıp üflendiğinden KÜLL'den ayrılıyoruz. Biz bir CÜZZ (pay) oluyoruz... O zaman da İrademizden başlayarak her şey CÜZİYE oluyor (İradei Cüziyye gibi).Bize üflenen şey bizim paydanın (KÜLL ve EKSERİN) bir PAY'ı dır (CÜZZ, KALİL'idir). O nedenle KÜLL'den ayrılınca, Cüzz olunca UNUTUVERİYORUZ. Ölünce bizim CÜZZ (Nefs) yeniden KÜLL Paydaya, Alemi Ervah'a, TÜMEL olan, KÜLLİ ŞEY'İN fundemental varlığına geri dönmektedir. Döndüğünde de anımsamaktadır. "EŞHEDÜ=ŞAHİT MİŞİM MEĞER" demektedir. Eşhedü EN LA İLAHE İLLALLAH, Muhammeden Abdühu ve Resulullah.

Konu bir önceki haftadan sarkan bir konu, NİÇİN yaratıldık idi. KÜLLİ ŞEY'İN denen TÜM İHTİMALLERİ (Sonsuzda bir=Pratik olarak sıfır olan sayılardan oluşmuş sonsuz tane koordinat noktası=Esir" gibi konuları deşmiştik. İblis, Yahudi bir de Lanetli Ağaç Kur'an'da lanetlenmiştir dedik.

Allah Akıla, Ruh'a sordu: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye. Bunlar HUNNES'den olduğundan hemen merkezcil kuvvet yardımıyla RABBLERİNE RÜCU ETTİLER (Döndüler). Nefis ise Künnes'dendir. Yani Akıl, bilinç, ruh, zihinsel boyut ve bilgelik (Allah'ı bilme borcu) HUNNES'dendir. AKLI KÜLL'den KÜLLİ İRADEDENDİR. Ama NEFSİMİZ CÜZZ İrade-i Cüziyye ve Akli Cüziyye (Kurnaz zekalı) kapsamından gelişmektedir. Beslenme, savunma, üreme, BİREY olma, kişiselleşme, ego ve Süper ego gibi kendibenlidir (Ego-Santrik).

NEFSİMİZ direndi: "SEN SANA BEN BANA"dedi. "EVET demedi" (Evet, Sankritçe BELA'dır, Arapça ise Ey ya da Eywa'dır). Nefsin KÜNNES=Merkezkaç kuvvet olarak merkezcil kuvvete (Hunnes'e) ZIT bir yönü vardır. Rabb’ine RÜCU etmez, Rabb’inden kaçar. Nefsimiz kendisini "KÜÇÜK DAĞLARI YARATAN KÜÇÜK TANRI KABUL EDER". Rabb’ine "SEN SANA BEN BANA" der... "Sen tanrı isen bana ne, olmasaydın?" demiştir. "Yaratmasaydın beni, sana yalvardım mı?" demiştir. Ve BELA=EVET yerine hep "Ü F F Ü N" demiştir. Üfff! "Üff be! Beni yarat/doğur mu dedik? Ben mi kendimi kul olarak sana sipariş ettim? Yaratmasaydın Üff çekil başımdan bırak beni". Hep böyle idi nefsimiz ASİ BİR EVLAT. Allah Onu 12 kanaldan besliyordu.


"Nefs" Yukarı

12 kanal çok ilginçtir: ÜÇÜNCÜ GÖZ (Alın boşluğundaki tepegöz), ön alın lobu ve ŞAKRA'lar'dan başlayarak bilmediğimiz PADME (Manevi) organlarımızı temsil eder. Evet tantralar aynen Hermesçi her dinde vardır. Kabbala'da da aynısı vardır.

Kirlian fotoğrafındaki SAÇAKLAR ve RENKLİ AURA'lar NEFSİN ta kendisi. Yani NEFS bizi içeriden kavrayan ve dışarıdan (Surrounding olarak) sınır çizen bir BİO-PSİKO-İDEO-HOLO-ELEKTRO-MAGNETİK BEDENİN ADIDIR. TAMAMEN ENERJİDİR. Eğer tek başına yaratılsaydı (İnsan bedenine bağlı olmasaydı) adı CİN olacaktı (Cinler bedensizdir de ondan). Çünkü Cinler SALT nefis'ten aura'dan yani Kirlian alanından yaratılmıştır. Sırları birer birer dökerken de EVRENİN bir biçime girdiğini görüyoruz artık...

Enerjinin cinsleri vardır. Negatif enerji, sonsuzözenerji (Sonuşmaz, intrinsic enerji) vb. Bunların üç, iki, bir ve noktasal hatta SÜPER STRİNG (Sicim teoremi) olarak karşılıkları vardır. Şakralar "MADME=SOMUT" değil, PADME=SOYUT organlardır. Öyle varsayılıyor gizemli ögretilerde...

Bilim bunu Kirlian fotoğrafçılığıyla AURA olarak ONAYLAMIŞTIR. Din zaten NEFS diye bunu anlatıyor... (Nefs=Kirlian fotoğrafçılığındaki holoistik uzay kalıbının ta kendisidir. Süper sicim saçaklarıdır vb.). Parmak ucunda daha iyi OPTİK veriyor. Kalpten getiriyor mesela... 7 Tantra ve 5 Chacra. Sankritçe çok basit bir anlamı var. ŞAK'layan demek, patlayan, çatlayan, zangırdayan, gümleyen der gibi. Bunlar ADEMCE'dir... Kırmak, kırılmak=Crack bunlar ORTAK DİLİMİZDİR. Şakra'nın bizdeki ŞAK+AK (İki şaklama) ile doğrudan ilgisi var. Allah korusun, o noktaya parmak ile yapılan bir basınç insanı kör ediyor. Bir daha da göremiyor. O noktayı söylemek istemem ama çoğu kimse bilir. Mesela gözlüğünüz varsa kulağınıza gelmeden ve şakağınızın bir yeri vardır ki, daha elinizi sürseniz bile tedirgin olursunuz. Çünkü orası doğrudan kortex aracılığıyla görme merkezine ulaşıyor. "ŞAKAK ŞAKLATMA" yoluyla bir insanı Allah korusun KÖR edebilirsiniz. Eğer parmak ile darbe atarsanız doğrudan ölür insan.

Bazen iki kişi birbirinizi itersiniz. Bir elektrik sesli olarak ŞAK diye sizi çarpar. Bu iki insan arasında "GERİLİM FARKI" olduğunda ortaya çıkar. Her insanda olmaz. Bu burçlara göre değişir ya da (Biyoseksüel elektrik arkındaki gibi) özel yoğuşmalarda bazen de havanın soğuk olduğu, metal üşümelerinde ortaya çıkar (Kışın dışarıda bıraktığınız otomobilinizin kapı koluna eldivensiz dokunmayın, bir çok ani KALP krizi sonucu ölüm nedenidir. İnanmayanlar grubumuzun doktorlarına sorsunlar).

Kalp manevi yönden üç şeyi sevmez:

1. STRESS
2. Hava Kabarcığı (Hemen üç saniyede ölüme neden olur.)
3. Biyo-elektriksel gerilim farkını (Ani deşarj olmayı ya da Aura'nın mesela otomobilin donan kapı koluna geçmesi gibi)

Metaller çok ilginçtir. Elektronlar atomlara bağlı değildir, doğrudan dışta bir tabaka halinde birlikte yaşarlar. Bu meşrebin aynısı bizim KİRLİAN bedenimizde de var. Yani bizi SERBEST ELEKTRON GİBİ bir tür METAL elektronları yumağı gibi kuşatmış oluyor şu NEFSİMİZ. Arabanızın çarpmasının nedenini kaldırmak için onu topraklayınız. Bu da şu demektir: Pencereyi çevreleyen ince lastik var ya... Ona jiletle bir KESİNTİ verin göreceksiniz sizi çarpmaz. Eğer "Arabama kıyamam" derseniz, o zaman ayakkabı tabanlarınız KÖSELE olacak. Lastik vb.den kaçınmalısınız. YERLİ arabalarda bu dert var. Pencere ve kapı çevrelerine sızdırmaz olarak koydukları lastikler maalesef kesintisiz olduğundan yerrli arabalar bizi çarpabiliyor.

İnsan Aurasında 12-24-36 üç tip DİNAMO var (Bunlar voltaj değerleridir). 12 normal olanı, 24 CİNSEL (Libido elektriği, biyoseksüel elektrik arkı), 36 ise ÖFKE, DELİ KUVVETİ. İki karış boyunda birilerinin kızınca nasıl koca adamları dövüp yere attıklarını duymuşsunuzdur. Babası ve amcasını balkondan atan 11 yaşında bir nevrotik laz çocuğunu bizzat tanıyorum. O bölgeden Ley hattı geçiyor. Rize'nin ARAKLI'dan başlıyor. Eğer bir Türkiye haritanız varsa devam ettirin bu AR'ları, ARpacık, ARtvin, ARas, ARarat(Ağrı), Armenia, Arpaçay, Arsapad (Ermenistan'da devam ediyor), ARevan (Erivan). Rize kıyısındaki ARaklı'dan ARdeşen'e falan geliniz, O ley hattı üzerinde köyler dahil 75'den fazla AR bulacaksınız. İŞTE o bir LEY hattıdır. O hat üzerindeki kişiler NEVROTİK oluyorlar (Lazlar, Lezgiler, Acaralar, Gürcü kabileleri vb.)

Lazlar kendileriyle dalga geçen hoşgörülü esprili muhteşem bir halk ama bir de LAZ damarı tuttu mu? "Furdi furdi furuldi" diye malum hikayeleri de yapıyorlar. Ben MOHTİ ve Pontus (OFLi) lazları ve Batum, Poti Acaraları olan bizim soydaş lazları kastettim). Gürcüler diye bir millet yoktur. Gürcüler 7 kabiledir, federasyondur. (Kutaysi kabilesi, Kolhıs kabilesi vb.). Toros insanı mülayimdir tersine... Rize'ye 365 gün 24 saat yağmur yağmıştır. Sert ve diridir LEY hattı Ra-2. ÇAY oranındır Ve EN GÜZEL TÜRKİYE DOĞASI, Rize Araklı'dan başlar. Ardeşen, Arhavi, Artvin, Arkur (Acaristan) enfes yemyeşil bir doğadır o... Hiçbir yeşil böyle muhteşem olamaz. Bunun bir eşini de Keşmir yüksekliklerindeki vadilerde görmüştüm. Türkiye doğasının en güzel yeri bence ilk olarak AR hattıdır... Hatta bu hat ahıska ve ahılkelek (Mesket Türk’leri illeri) yönünde ve daha sonra Aras, Arpaçay, Arapşad, Ararat üzerinden ta Arabagi (Karabağ) ye kadar gidiyor.

Evet "Nefse Allah bu tantralardan eziyet etti. Yani SICAK (ÇÖL) ile soğuk ile (KUTUP) ile. Her seferinde sordu: "Ben senin rabbin değil miyim?" diye. Hep aynı yanıtı aldı: "Üffff be! Senden bana ne, tamam sen sana ol beni de bana bırak". Tüm TANTRALAR ile türlü EZİYET (Ceza) denendi. SABIR ile deneniyoruz, ŞÜKÜR ile deneniyoruz. Bunların her biri bir tantra Bela=Evet'i 12 tantranın GÖBEK KORDONU'na (Adı RAMA DANA) gelince dedik. O güne dek, her eziyette mutlaka bize RIZK veriliyordu. Yani akım hiç kesilmemişti. Allah'ımız bu kez nefse "İyi bakalım sen doğdun, göbek bağını=Kordonunu kesiyorum" dedi... 12. eziyet (Rama Dana Tantrası), zaten en önemlisidir.

RUH'u bedene bağlıyor. Göbek deliğinin olduğu yerde ayrıca NEFİS ile bir üçlü kombinezon kuruyor. RUH, NEFİS, BEDEN (Takyon, lukson ve tardyon) BİR ARADA olabiliyorlar GÖBEK BAĞINDA.

Gümüş kordonu hatırladınız mı? Hani bedensiz astronomide, hep uzayan hiç kopmayan bir gün=50 bin yıl boyunca gidebilen, böyle GÜMÜŞİ bir kordon var gerçekten (Parabioloji denen yeni bilim dalı oluşmak üzere: İnsanın SUPTİL dublesini dışarı alıp onu HOLOGRAMİZE edebilen, ektoplazma vb. denen bir uçuk biyoljik salgıdır bu. Orada vücudun eşini SAYDAM olarak görüyorsunuz ya da DÜŞÜNCE FOTOĞRAFÇILIĞI denen medyumsu ve telepatsı hassas kişiler aracılığıyla resme alabiliyorsunuz. O bilim dallarına çok az kaldı. Bu arada GÜMÜŞ KORDON da resmen resmedilecektir. Az sabır FASBİR.

Bu bilimdallarını gayrımüslimler değil ZİP-ZAP biliyor ve sunacak. FASBİR=SABIR sadece yeni kitaplarımı yazmalıyım. Orada HEPSİNİ BULACAKSINIZ. Can İnsan bandını yazdığım sırada, henüz bu 2050 yılları bilgilerini vermeye hakkım ve yetkim yoktu ama "İnşaallah" sayesinde 50 yıl gelecek lehimize erken geldi.

Teleportasyonu neredeyse yapıyoruz. Hatta ekipte iki türk doktorun da parmağı var. OPTİK KARADELİK uzmanları. Tıb ile ilgili değiller. Optik karadelikler laboratuarşartlarında oluşturulabilir. Işığı tekilliğinden naklediyor dilediğiniz yere (Tesla karadeliği).


"Amin" Yukarı

AUM MANİ (Om-Mani=Sankritçe Amin demek). Devamı da var: Aum Mani Padme Hum. Amin ve Hum=Ona (İng. Him, Arapça Hüm). Padme nedir merak ettiniz mi? İki şey var:

POD ve ANTİPOD. İki kutup. POD=PA=BABA=AYAK UCU. POD=SOYUTTUR, Antipod ise Somuttur Maddedir. Onun adı da MOD=Matter, Moder, Mother, ana. POD Spirtualdir, Mod ise materyaldir. Pad=Father, Peder, aynı zamanda ayak=PA (sankritçe ve farsça vb.)

Ommani (Amin=İman ettik, Amenna) Padme (Materyalin tersi spirtal olan, yani görünmeyen) Hum=Ona... Dikkat ediniz ki Sanki GÖRMEDEN gözümüzle görmüş gibi şahidiz ve iman ediyoruz O'na diyor... Sanki aynı şeyi söylüyoruz VED (Buddha) ile. Suvaga ya da Suva da ŞİVA (Şinto tanrıça), aynı zamanda Brahman ve Hindu ortak tanrıça (Diğeri Krişna). Şiva ve NES'in (Nisra=Kartal, NESRİN=DİŞİ KARTAL) ikisinin bayan olduğunu biliyoruz. Diğerleri VED (Vidd, Buddha) Yağus, Yeüke vb. erkek... Bunların her biri BİR RESUL idi... Bir din idi. Bozuldu bozuldu böyle oldu... Şamanizm gibi, biraz paganist biraz Caynacı biraz da felsefeci.

Artık biliyoruz ki, Hz. İbrahim'den itibaren (Brahman dininde O ma mani padme Hum) aynen gelmiş, amin olmuş, amen olmuş kullanıyoruz (Yalnız dikkat: Fatiha'dan sonra NAMAZ İÇİNDE amin demeyiniz. Namaz dışında AMİN KULLANILIR. Ola ki Amin sesli ve koro gibi söylendiğinden NAMAZI bozmakta olabilir...


"Ölüm" Yukarı

Uykuda bizim DİKGEN olarak elektrik ve manyetik alanlarımız dipole oluyor. Bu küçük ölüm. Uyanınca yeniden iki alan yatay olarak bir araya geliyorlar. ÖLÜM'de ise SÜREKLİ AYRILIYORLAR yani dünyaya uyanamıyorsunuz artık... Yatay(Ceset ile) bağınız kopuyor. RUH "Yukarı" düşüyor. Sonsuzluk Kulesi ikinci ciltte resim ile birlikte yayınlamıştım.

Azrail o şekildeki düğüm-karın noktaları düzlemini FAZ (Phasis) olarak kaydırıyor. Elektrik alan ve magnetik alanın DÜĞÜM'de buluşması (Uyanmak budur) mümkün olmuyor. O zaman magnetik alansız (Ruhsuz) elektrik alan (Cesed) dağılıyor. Magnetik alan (Ruh) ise TÜNELDEN (Elektromagnetizma tünel ağzında kıvrılı kalmış bir boyuttur) YUKARI DOĞRU DÜŞÜYOR (Eksi kütle, soyut kütle sıfırdan küçük olduğu için GÖĞE düşer). Ruh göğe düşüyor ta ki bir günün 50 bin yıl olduğu o EN YUKARIYA (Nefhi Sur içine) DÜŞÜYOR. Görüyorsunuz ki, bilim o kadar karmaşık ve zor değil. Bilim HORN HOLE=Levhi Mahfuz'u matematik olarak kanıtladı şimdi.


"Fil Suresi" Yukarı

1: Görmedin mi Rabbin ne yaptı fil sahiplerine!
2: Tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
3: Üzerlerine sürü sürü kuşlar saldı.
4: Onlara balçıktan pişirilmiş sert taşlar atıyorlardı.
5: Derken onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi.

Fil=Afant'tır arapça. FİL ise Afant denen hayvanın koşumları (Zırhı, gütme kulesi vb.) yani kuşam ve takımlarıdır. Zırh gibi: İçi boştur ya zırhların. O insan değildir artık. Onun adı zırhtır. Afant değildir (İnsan değildir) o, FİL=ZIRH ve donanımdır artık o. Adiyat=AT değil ama BEYGİR GÜCÜ (İŞ BİRİMİ), FİL=DONANIM (File giydirilmiş olan donanım ama, FİL değil). Rabbi(Öğreticin), ASHAB=Sahip ve güdücü, izleyici, izsürücü. Rabbi'nin FİL sahiplerine ne yaptığını gördünmü? Baskınlarını savuşturmadı mı? Ortada Afant yok...Ama GİYSİSİ VAR! Kalın bir zırh, filin tepesinde bir kule... Hortuma bağlı bir gülle (Kale kapısını yıkması için). O hortum ve o gülle, ne kadar benziyor bir topa? Hele Kule... Sanki bir TANK'ın top taşıyan üst bölümü gibi . Ebabil kuşlarının iki resmi var. İkisi de önemli... Biri YEREL filo, ikincisi ise YUNUS BALIĞI RESMİ gibi uçuş düzenleri.

Geri Dön     Yukarı