Atatürk’ün kurduğu 5 denge, Diyanetin geliri…

duaaaa

TC / Tr prototip olarak kurulduğunda 7 milyon nüfusunun önemli bir bölümü Miskinler Tekkesi ve seviyesizler zaviyesine bağlıydı.

 

Bunların tamamı da HALİFE Osmanlı padışahlarına bağlıydı. Yani YEZİDİLİK büyük bir kesime sinmiş ve karşıtları da sindirilmişti. Kurucu Atatürk bu realiteyi gözardı edemezdi. 

 

 

 

Saltanat'ın yıkılması başka; diyanetin kurulması başkadır.

Atatürk şu 5 DENGEYİ oluşturdu :

1. Saraylı ve buna bağlı bürokrat / memur kesimleri illa ki YEZİDİ (Edebalı / Edip Ailesi gizli mezheb geleneği) Bunu saltanatı ve hilafeti kaldırarak giderse de, SÜNNİ'liği olmazsa olmaz bir DİN sanan HALK'ı da gözardı edemezdi. Oysa Anadolu'nun büyük bir bölümü Şİİ idi. Atatürk yüzyıllarca işlenmiş bu Sünni-Şii düşmanlığına dokunmayarak, Sünni Yezidiliğe karşı, şii kesimi BİR KONTROL ve DENGE mekanizması olarak tuttu. Şiilerin, katil Yezidilerin körükörüne inançlarına ve körkütük Hadis meralısı olmalarına karşılık, Alevi toplum daima bu zaaflara meydan okuyarak, islamiyete "Eleştirel" yaklaşarak, birçok bidatın sağlamasını yapmıştır.

Atatürk'ün babasının adı Ali Rıza (Pektaş) dır. Dini inanç olarak adından da belli olacağı üzerine ALİ ve RIZA (Şahların genel adlarıdır) Makedonya'lı Cerrahi tarikatına bağlıdır. Cerrahiler daima Ehlibeyt'e sadık olup, folklorik olarak "Semah, Meşk” vb. yapmak üzere CEMHANE'lerde toplanırlar. Bugün bile Makedonya'nın (Selanik bu eyaletin LİMAN KENTİ idi) Babuna ve Tikveşli bölgeleri CERRAHİ ve bunun alt dalı olan MEVLEVİ tekkelerine bağlıdır.

Annesinin adı ZÜBEYDE'dir. Zül (Ehli) Beyt isiminin dişisidir. (zabit ve benzeri isimlerle ilgisi yoktur. Z kalın değil zül olan peltek z'dir) Atatürk "Cerrahiliğe" en yakın olarak "Mevleviliği" görmüş ve hatta korumuş, tek açık bırakılmış "Tekke" olarak korumuştur. Cerrahilik özellikle Avrupa Osmanlı topraklarında yaygın olup, müziğe itibar eder. Mevlevilikten farkı, müzik yanında SEMAH denen dans da vardır. SEMAH isminin orijinali Anadolu Ereni ve Yesevi öğrencisi Hacı Bektaş'ın BULGUSUDUR. Yani Sünni hiçbir toplumda SEMAH yoktur. Dolayısıyla Atatürk kendisini ELEŞTİREL bakan bu cenahtan görmüştür. Atatürk, Anadolu Bektaşiliğini, tabutunun çivisi çoktan çıkmış sözüm ona -SÜNNİ / aslında Yezidi- olan bize duraklama-gerileme devirlerini yaşatan SARAYLI dinine alternatif olarak saklamıştır.

2. Yine bu düşünceye bağlı olarak, silahsız Yezidi halk'a karşı denge olarak SİLAHLI kuvvetleri "Sünnilikten" arındırıp, "Hacı Bektaş Veli demine HU diyelim HU" mehter dualarından da anlayacağımız gibi, "Yezidi yobazlığına" alternatif olarak tutmuştur.

3. Yine bu düşünceye bağlı olarak, LAİSİTE'yi kurmuştur. Bu zaten Allah Ahlakı'dır… Allah ve kulu arasına ÜÇÜNCÜ BİR ŞAHIS (şeyh vb.) giremez. Laiklik devlet+ordu'nun resmi politikası olarak bugüne kadar gelmiştir ve daha da sürecektir. Eğer Laiklik olmasaydı, biz en başta TALİBAN, HİZBULLAH, ENTARİLİ SUUDİ olmuş çıkmıştık.

Laikliğin tanımı şudur: Bireysel vicdan hürriyetine DEVLETİN karışmaması, din-vicdan hürriyeti sahiplerinin de ÖRGÜT / cemaat olup, DEVLET işlerine karışmaması… Laiklik en başta ALLAH'ın bir sıfatıdır. Kulu ile arasına üçüncü şahısları ASLA sokmaz! Ama bunun tersine Yezidiliğin alternatif silahı olan ŞERİAT ise, şeyhsiz falan olmaz. İlla şeyhine / Tarikat Arifine-evliyana-mürşidi Kamiline-ağabeylerine teslim olacaksın. Malınla, canınla, kızınla ve karınla… Hepsi Allah'ın değil, şeyhinindir. Yani sözünü ettiğimiz üçüncü şahısların…

4. DIŞ GÜÇLERE karşı DENGE: Atatürk Uluslararası localara karşı gizli denge kurmuştur. İslamiyetin "Geri cahil, rezil bir imajı" olmasını BİRİNCİ İLKE kabul eden, beynelmilel Yahudi ve locaları ile Haçlı seferci / papacı / patrikçi hristiyan alemine karşı, MODERN imaj çizmek için, cesurca kıyafet devrimleri başta olmak üzere bir çok inkılabı gerçekleştirerek yeni bir kuşak oluşturmuştur.

5. Tüm din kuruluş ve kurumlarını DENETLEMEK için başbakanlığa bağlı DİYANET KURUMUNU oluşturarak ve onların KENDİ YANINDA olduğuna güvenerek (O dağlara kar yağdı) bir kontrol mekanizması kurmuştur.

Diyanetin kuruluş aşamasında "Federasyon" düzenini lütfen araştırınız. Tüm mezhebler adil nüfus sayımındaki çokluklarına göre TEMSİL edilecekler İDİ! (20'ye sekiz) Ancak devrimler hemen oturan şeyler değillerdir. Latin Alfabesi 1927'lerde, kıyafet kanunları 1936'larda olgunlaştı. Yeni kuşak bunu benimsedi, kafalarındaki sarık ve fesleri ancak çıkardılar. Yeni kuşak çarşafı değil mantoyu giydi. Yani yeni kuşak çocukluktan kurtulup, BÜYÜMELİYDİ…

1938'de Yahudi doktorlar Atatürk'ü öldürdüler. Amaç İnönü'yü yani Selanik Locasının birincil derecede Masonunu işbaşına getirmekti. İnönü bir şeyi denedi: Madem Atatürk çizgi olarak, bu milleti serpuştan, ucubik kıyafetlerden arındırdı ve modernize etti, acaba "Ben nasıl bunları ate ve ateist" kılarak, locama yaranabilirim? " Bunun arkasından Ezan, Kur'an sözüm ona türkçeleştirildi. Diyanet federasyonundan Bektaşilik soyutlanarak, çoğunluğun Yezidiliğine dayalı başkana teslim edildi. Ancak İnönü, dini inançları bir türlü kıramadı ve Lord Curzon'a yaranamadı… İnönü'nün mirası olan diyanet o günden beri ATATÜRK ruhuna aykırı olarak işbaşında…

Bunlar DEVLET memuru olarak inanılmaz bir bütçe sömürüsü yapıyorlar. Ne üretiyorlar? Yezidilik safsataları! Bunlar kim? Kukla başkanın arkasındaki asıl egemen güçler. Bu eğemenliklerini de Diyanet VAKFI denen dokunulmazlığı olan ve bütçesi yasalarca sorgulanamayan yan endüstriden alıyorlar.

İkisi arasındaki ÜST KURUL'u anlatayım. Oranın gediklisi ve yiyicileri. Bir örnek : Prof.Dr. Süleyman Hayri Bolayır! Üst kurulun başkanı kurum ve vakfın tek koordinatörü, yüksek fetva kurulunun başkanı! Diyanet kitap fuarı standlarını dilediğine kiralayan ve bunun bedelini / kazancını asla açıklamayan ve hiçbir yatırım yapmayan, bankalarda YÜKSEK RİBA için bekleten Bolayır! Çeyrek asırdır orada! ÖLENE KADAR DEĞİŞMEYECEK TEK İSİM! Tüm binlerce fetvada onun imzası var. (onun post-islam modelini yerim)

Bir kitap fuarı Türkiye'nin büyük kentlerinde ve yurtdışında olmaktadır. 128 bin stand! (Reyon) Tanesi ortalama 1 milyar ila 4 milyar lira arasında kiralanıyor. Astığı astık, kestiği kestik! İstediği kişinin kitabını sattırıyor, diğerlerini (Y N Öztürk, Hans dahil) yasaklıyor. 128 bin stand bir milyar liradan kaç para eder? 128.000.000.000.000 TL! Hiç bir gideri de yok. Camii avluları onun babasının malı çiftliği! Diyanet ise her kitaptan ayrıca Rüsum alıyor. 128 bin standda kaç kitap satılıyor? Sadece BİR TEK tane mi?

Yüksek mevkiide daha 350 tane Bolayır var! Ya bunların vurgunları? Bu kazanç şeffaf biçimde Cumhuriyet tarihinde asla AÇIKLANMADI ve gizli bilgi diye kayda geçti. Yani Diyanet ve vakfının kesinlikle bir enformasyonu yok!

Önümüz iki buçuk ay sonra Kurban Bayramı! Resmi olarak, kurban yamyamlığına müptela olmuş halkımız, (dana, koyun, deve) Hacc bayramında 17.5 milyon tane hayvan kesiyor! Bunların derileri-ilerileri-gerileri… THK'na vermemek ve Diyanet vakfına vermek için halkımız gizlice bu derileri saklıyor. Tüccar, birinci elden bir koyun postunu DİYANET gizli pazarlamasından 25 milyona alıp, dericilere fahiş fiyatla okutuyor. Onlar da Avrupa'ya birinci sınıf deri giysiler olarak satıyorlar. Bunun her kademesinden ayrıca vergi alınıyor (Ortak diyebilir miyiz? Çünkü devlet vergi almıyor, Diy. Kurum ve vakfı alıyor)

Bolayır'dan bir fetva : Derilerinizi vakfa bağışlarsanız, Hadislere göre Allah size libas ve sündüz giydirecektir. (Buhari ve Müslim'i kaynak göstererek verilen fetvadır.)

Fetva yüksek kurulundan bir fetva :

SUAL- "Yarısı koyun yarısı Kaplan olan bir MELEZ hayvan olsa, koyun niyetine kurban edilebilir mi? "

EL CEVAP-"Hayır! Koyun anadan-babadan saf koyun olmalıdır. Kaplan eti necistir!"

Yine Diyanet vakfının Diyanet kitapevlerinde sattığı bir kitabındaki son bölüm : Konu: OSMANLI TARİHİNDEKİ DÖNMELER! Kısım: Cumhuriyet tarihindeki DÖNMELER" Listenin içinde şu isim de kısaltılmış olarak var : H.v.A. Bir tesadüf mü? H ile A büyük, v ise küçük! Size kimi çağrıştırıyor.

Pislik bir başkan ile tartıştım. (Kardeşi çok iyi bir valiydi, kazada rahmetli oldu. Bu vali araya girerek başkan olan kardeşine kitaptan ismimin çıkarılmasını temin etti.)

Diyanet vakfında Ermete diye bir hergele benim kitaplarımın niçin vakıf kitapevlerinde satılmayacağına ilişkin rapor yazıyor. (Bu raporu bizzat Rauf Tamer de yanımızdaydı merak edip okudu) Rapor şu : "Kutlular ve Gülen, bu adamın hiçbir şekilde vakıf sergilerinde satılmasını istemiyor. Bolayır onlara sonsuz itaatle bağlı sadık bir nurcudur, satılmasının ebediyen mümkünü yok!"

(Diğer sorularına da ileride değineceğim, Allah İnşaa… )

Hoşça-Dostça

15 kasım 2003 – Hans von Aiberg

 

 

 

 

 

Bunları da sevebilirsiniz

Yorumlar